Sabah

12 Haz 2016

Başbakan Binali Yıldırım'ın, "Terör örgütünden, 'Silahları bırakabiliriz, görüşebiliriz' gibi doğrudan, dolaylı haberler geliyor. Konuşacak hiçbir şey yok" açıklaması kamuoyunda hayli merak uyandırdı. Haliyle, "Acaba, perde arkasında yeni bir siyasi diplomasi mi işliyor?" sorusu da gündeme geldi. İşin aslı... Örgütün siyasal uzantıları bir süredir, "devlet heyeti" üzerinden nabız yoklamaya çalışıyor. Ancak bu girişimler, Doğu ve Güneydoğu'daki bazı il ve ilçe merkezlerinde sıkışan terör örgütüne soluk aldırma veya teröristleri güvenli tahliye arayışı olarak yorumlanıyor.
Öte yandan... İmralı ile görüşme olup olmadığı da bir başka merak konusu...
Edindiğim bilgi, "resmi formatta ve içerikli görüşmeler olmadığı" yönünde. Lakin devletin ilgili kurumlarının temsilcileri, uzun yıllardır olduğu gibi geniş aralıklarla Ada'ya gidip geliyorlar. Güncel durum şimdilik bundan ibaret.
***
Bu görüşme bahsinin belki de en önemli kısmı şu:

07 Oca 2015

Demokrasi diye atıp tutuyorsun ama meclis komisyonundan senin istediğin yönde karar çıkmayınca da bozuk çalıyorsun.
Aynı karar yarın öbür gün meclis genel kurulundan çıkmayınca da bozulacaksın.
Tıpkı, halk senin tuttuğun partiyi iktidara getirmeyince bozulduğun gibi...
Çare yok, bu oyunu "kurallarına göre" oynamayı öğreneceksin.
İftira etmekten de belki günün birinde vazgeçersin.
Muhalefet yap, tabii yap ama "adam gibi" yap. 
"Bu işin sonu Anayasa Mahkemesi'ni kapatmaya kadar gidecek gibi duruyor" diyorsun.
Ağzını topla.
Hiçbir kuvvet Anayasa Mahkemesi'ni "kapatabilemez", yok böyle bir şey.
Sonra dönüp "görünen o ki kurum lağvedilecek" diyorsun.
Yok böyle bir şey, kimsenin buna gücü yetmez. (Kapatmayla lağvetme arasındaki farkı da istersen ortamektep Yurttaşlık Bilgisi kitaplarından öğrenebilirsin.) Haaa, yeni anayasa yapılırsa içine böyle bir müessese konmayabilir tabii, orada haklısın. O zaman öyle de, lafı çarpıtma.

07 Ağu 2013

Siz sayın okurlarımın da anlamakta zorlandığınız durumlar yok mu? Mesela ben kendi mesleğimi doğrudan ilgilendiren çok güncel bir durumu anlamakta zorlandım. Şöyle ki... - Türkiye'deki AK Parti iktidarının mitinglerini Hitler'in Nazi Partisi'nin gösterilerine benzeten ve ünlü sanatçıların imzaladığı bildiri, neden sadece "The Times"da yayınlandı? İngilizce yayın yapan ve üstelik Türklerin daha fazla okudukları Cemaat'in (veya Hizmet'in) yayın organı "Today's Zaman"da da neden yayınlanmadı bu bildiri? Çünkü bu bildiride yer alan iddialar Today's Zaman köşelerinde hemen her gün seslendirilmekte. Bu arada gazetemiz Sabah da hemen her gün hedefte... Türk medyasındaki tabloyu genel açıdan bilen ama ayrıntıları ve mülkiyet yapılarını bilmeyenler, ilk bakışta "Today's Zaman"ın da Gezi eylemlerinin sözcüsü ve pompalayıcısı konumundaki Doğan Medyası'na ait bir yayın organı olduğunu düşünebilir.

29 Ara 2012

Nasıl ellili yıllarda "edebiyat matineleri" modası gözdeyse, altmışlı yıllarda da liselerde çok yaygın bir öğrenci etkinliği vardı: Münazara. Karşılıklı iki "sınıf takımı" halinde, belli bir süre içinde tartışma... Bir takım bir görüşü savunacak, öbür takım zıddını... Jüri de oy verecek. Bir tür maç. Öğrenci etkinliği dediysek, elbette okul müdürlüğünün denetiminde, bir "rehber öğretmen" eşliğinde... Münazara "kolları" vardı... Altmışlı yılların başlarındaydı bu. Sonraları, öğrenci eylemlerinin tadı kaçmaya, memleketin havası değişmeye başlayınca bırakıldı. Bu münazaraların da iki gözde ve değişmez konusu vardı. Bir: Sanat sanat için midir, toplum için mi? İki: Suçu suçlu mu işler, toplum mu? O yılların, "sorun" gibi görünen iki enayi meselesi...

14 Eyl 2012

"66 ay mı, bir yıl sonra mı tartışması benim için kişisel olarak denenmiş, sonuçları görülmüş bir hikayedir. Hayatımda kendimi başarısız, aptal ve ezik hissettiğim tek dönemdir o 66 aylıkken yaşadığım dört ay!Öncelikle sayın Başbakan'a şunu belirtmeliyim, bir ihanet veyahut gaflet, dalalet ya da hıyanet içinde değilim. 66 aylık çocukların ilkokula başlamasıyla ilgili çok net, çarpıcı, kişisel, kah gülünç, kah trajik, güldürürken düşündüren bir tecrübem var, onu aktaracağım. Ben, 66 ayını doldurup okula başlayan bir mağdurum. 70'li yıllarda Türkiye'de durum böyle değildi biliyorsunuz. En bilinçli, en kaloriferli ailelerin çocukları en az 72 ayı doldurduktan sonra okula başlardı. Diğerlerininki Allah'a emanet, mecbur kalındığında veya ailenin ne zaman durumu olursa...

04 Ağu 2012

Hindistan'da 350 milyon kişinin yaşadığı bölgelerin elektriksiz kalması ertesinde yapılan tartışmalar, gelişmekte olan ülkelerin tümünü ve bizi de yakından ilgilendiren gerçekleri gündeme getirmekte. Hindistan'ın ihtiyacına yetecek enerji üretiminin olmamasına karşın izlenen yanlış politikayı, The New York Times'a konuşan Hindistan Merkezi Elektrik Düzenleme Komisyonu'nun eski başkanı Surendra Rao şöyle özetlemiş:- Enerji darboğazını giderecek yollar aranmak ve bu darboğaza neden olan sorumlular aranmak yerine elektrik fiyatlarına zam yapıldı. Hindistan'ın elektrik üretiminin yüzde 20'sini hidroelektrik santraller karşılamaktaymış. Muson yağmurları geç gelince hem bu üretim azalmış, hem de tarımda su pompaları çok fazla çalıştırılmaya başlamış. Elektrik üretiminin yüzde 60'ını sağlayan termik santrallerin ihtiyacı olan kömürü de bir devlet şirketi (veya KİT) olan "Coal İndia" tedarik ediyormuş.

Sayfalar