Engin Ardıç

07 Oca 2015

Demokrasi diye atıp tutuyorsun ama meclis komisyonundan senin istediğin yönde karar çıkmayınca da bozuk çalıyorsun.
Aynı karar yarın öbür gün meclis genel kurulundan çıkmayınca da bozulacaksın.
Tıpkı, halk senin tuttuğun partiyi iktidara getirmeyince bozulduğun gibi...
Çare yok, bu oyunu "kurallarına göre" oynamayı öğreneceksin.
İftira etmekten de belki günün birinde vazgeçersin.
Muhalefet yap, tabii yap ama "adam gibi" yap. 
"Bu işin sonu Anayasa Mahkemesi'ni kapatmaya kadar gidecek gibi duruyor" diyorsun.
Ağzını topla.
Hiçbir kuvvet Anayasa Mahkemesi'ni "kapatabilemez", yok böyle bir şey.
Sonra dönüp "görünen o ki kurum lağvedilecek" diyorsun.
Yok böyle bir şey, kimsenin buna gücü yetmez. (Kapatmayla lağvetme arasındaki farkı da istersen ortamektep Yurttaşlık Bilgisi kitaplarından öğrenebilirsin.) Haaa, yeni anayasa yapılırsa içine böyle bir müessese konmayabilir tabii, orada haklısın. O zaman öyle de, lafı çarpıtma.

29 Ara 2012

Nasıl ellili yıllarda "edebiyat matineleri" modası gözdeyse, altmışlı yıllarda da liselerde çok yaygın bir öğrenci etkinliği vardı: Münazara. Karşılıklı iki "sınıf takımı" halinde, belli bir süre içinde tartışma... Bir takım bir görüşü savunacak, öbür takım zıddını... Jüri de oy verecek. Bir tür maç. Öğrenci etkinliği dediysek, elbette okul müdürlüğünün denetiminde, bir "rehber öğretmen" eşliğinde... Münazara "kolları" vardı... Altmışlı yılların başlarındaydı bu. Sonraları, öğrenci eylemlerinin tadı kaçmaya, memleketin havası değişmeye başlayınca bırakıldı. Bu münazaraların da iki gözde ve değişmez konusu vardı. Bir: Sanat sanat için midir, toplum için mi? İki: Suçu suçlu mu işler, toplum mu? O yılların, "sorun" gibi görünen iki enayi meselesi...