Erol Manisalı

26 Şub 2020

AKP’nin siyasal İslam (ve mezhepçilik) yüzünden saplandığı Suriye bataklığı, Ankara’yı kaçınılmaz olarak ABD’nin yanına sürükledi.

İşin “fıtratı gereği” siyasal İslam ABD (ve Batı) emperyalizminin stratejik ortağı olmak durumundadır:

1) ABD dün Soğuk Savaş’ta siyasal İslamı SSCB’ye (Rusya’ya) karşı kullandı. Bugün de Çin ve Rusya’ya karşı kullanıyor. Siyasal İslam sayesinde Afganistan’dan Libya’ya bölgeyi bloke ediyor.

2) Kullanabilmek için de “mezhep savaşlarını” körükleyerek İslam ülkelerinin içlerinde ve aralarında kaos ortamını, kontrollü bir biçimde yürüttü. Sovyetler Birliği 1989’da çökünce bu silah, daha da etkili olmaya başladı.

3) Türkiye NATO içinde devşirilerek, Köy Enstitülerinin yerine dinci örgütlenmeler planlı bir biçimde kullanıldı. AKP’nin Rusya ile yakınlaşma “lüksü” bulunmuyordu. Siyasal İslam odaklı iktidar yapısı: AKP’ye vücut veren İslamcı örgütlerin siyasal sistem içinde, “sivil toplumsal örgütlenmelerin” yerini alması, Ankara’yı ABD’ye “mecbur ediyordu”.

16 Ağu 2019

Vahşi kapitalizm ve siyasal İslam işbirliği “altına hücumu” getirdi. Aynen Chaplin’in filminde (Gold Rush) olduğu gibi. Bu sefer vahşi Batı “vahşi Doğu” oldu. Paul Henze’nin vahşi kapitalizme monte edilmiş ılımlı siyasal İslamında olduğu gibi. BOP da zaten “petrole hücum, doğalgaza hücum” için değil mi? Sıra altına hücuma geldi, vahşi Batı “vahşi Ortadoğu” olmuştur. Senaryoyu vahşi kapitalizmin babası ABD yazdı, emperyalizm adına... Bu sefer Kaz Dağları’nı eskiden “vahşi Avrupalıların” saldırdığı ABD’nin batısı gibi görmeye başladılar. Emperyalizm (ve kapitalizm) içerideki ortakları ile birlikte ülkeyi vahşi Batı’ya çevirdiler: FETÖ’leriyle, tarikatlarıyla, cemaatleriyle, işadamları ile hep birlikte...

01 Şub 2018

 

-AKP, siyasal İslam odaklı (ve destekli) iktidar oldu.

-“Yeni Türkiye-Ilımlı İslam evliliği” ABD (ve FETÖ) tarafından uygulamaya geçirildi.

-FETÖ bu yolla devleti, Atatürk Cumhuriyeti’ni, Atatürkçülüğü ve Lozan’ı yıkmak için, “siyasal İslam sayesinde orduya, polise, eğitime, bürokrasiye ve ekonomiye sızdı”.

-ABD’nin siyasal İslamı bir kaldıraç gibi kullanması ile 15 Temmuz 2016 girişimine kadar gelebildi.

-Yine siyasal İslam silahı ile Ankara-Şam karşı karşıya getirildi. Çünkü Ankara-Şam işbirliği BOP (ve Kürdistan) projelerine engeldi. Arap Baharı ile Esad, “Esed” haline dönüştürüldü. Ankara-Şam ilişkileri kanlı bıçaklı oldu.

- ABD için her şey yolunda giderken, “PKK’ler, PYD’ler eğitilip silahlandırılırken, Suriye parçalanırken, Kuzey Irak’taki oluşum Ankara’nın bile desteğiyle yürürken” FETÖ işi bozdu!

18 Eki 2017

 

Amerika 1990’a kadar TSK, sermaye çevreleri ve “kapitalizm” ile getirdiği “denetimi” bıraktı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, kerhen kabul edilen Lozan’dan Sevr’e geçme zamanı gelmişti.

Kısmen doğrudan kısmen de dolaylı olarak denetim altında tutulan Ankara (ve Türkiye) artık BOP için hedef haline gelmişti.

- Merkezdeki Türkiye’de rejim ve sınırlar değişmeliydi. Yani ABD, “kerhen” kabul etmek zorunda kaldığı Lozan’dan PKK ve FETÖ ile fiilen Sevr’e geçiyordu.

- Asker içinde Atatürkçü kesim direniyordu: Türkiye’de Atatürkçü Türkiye’nin yaygın ve güçlü bir birikimi yerleşmişti. Üniversitelerden medyaya, bürokrasiden iş ve işçi çevrelerine kadar bu köklü düzenin değişmesi gerekiyordu. Ergenekon ve Balyoz bunun içindi.

- Bulunan formül, Atatürkçü Türkiye yerine siyasal İslamın egemen olduğu bir ülke idi. Zaten bunun “ dinamiklerdeki etkili örgütleri” ABD ve İngiltere tarafından çok uzun yıllardan beri destekleniyorlardı.

09 Ağu 2017

1990’da Sovyetler Birliği dağılınca eski YeşilKuşak’ın hedeflerinden birinin liste başınaTürkiye oturtuldu.
1960’lı yıllarda Türkiye’de, “Komünizmle Mücadele Dernekleri” ve benzer radikal sağcı kurumlar, Yeşil Kuşak’ın modern araçları olarak Türkiye’de kurduruldular.
Türkiye o günlerde ön karakoldu; habersiz yerleştirilen füzelerden “mücadele derneklerine” kadar her zemine sızmışlardı. Bunlar o dönemin FETÖ’cüleri gibiydiler.
1990’da Sovyetler dağıldıktan sonra yeni Yeşil Kuşak’ın hedefleri değişti. Türkiye ve Arap dünyasındaki “din ve mezhep savaşları” için düğmeye basıldı. Sudan’dan Körfez’e ve Kuzey Afrika’ya kadar din, mezhep ve aşiret savaşları programlı bir biçimde pompalandı. Türkiye’yi asker ve sermaye ile ele geçiremeyenler bu defa dincileri öne çıkardılar.

14 Ara 2016

Dolmabahçe’deki son dinci ya da bölücü terör saldırısı, Ankara’nın teröre karşı, “Şam, Bağdat ve Tahran ile işbirliğinin” kaçınılmaz olduğunu gösterdi.
AKP’nin S.Arabistan ve Katar ile Körfez’de oluşturduğu üçgen, son 14 yıl içinde dinci ve bölücü terör örgütlerini güçlendiren bir ortam yarattı. S.Arabistan ve Katar gibi İslamcı diktayı uygulayan, ilkel ve çağdışı topluluklar, “fıtratı gereği”, mezhepçi ve bölücü ortamı güçlendirdi.
BOP’la birlikte bölünüp parçalanmak istenen, yerine Kürdistan oluşturulmaya çalışılan ülkeler Irak, Suriye, Türkiye ve İran. Emperyalist odakların hedefindeki bu dört ülkenin aralarındaki işbirliği, “dinci ve etnik bölünmeye ve teröre karşı” tek çıkış yoludur.

22 Kas 2016

 

Türkiye-Avrupa ilişkileri bizim tarafta “cahiller korosu” gibi akıllara ziyan konuşulup tartışılmaktadır. Türkiye-Avrupa ilişkilerinin “üç boyutu” vardır. Bu boyutlar sağ, sol, liberal, demokratik çevrelerde genellikle birbirine karıştırılmaktadır. Üç farklı boyut iç içe sokularak doğrular ve yanlışlar anlaşılamaz hâle getirilmektedir.

Nedir bu üç boyut:
Türkiye-Avrupa Konseyi ilişkileri: Türkiye 1949’dan beri Avrupa Konseyi’nin üyesidir. Eşit koşullar altında bulunmaktadır. Bütün kurumlarında normal bir üyenin sahip olduğu “hak ve yükümlülüklere” sahiptir. Demokratik ve çağdaş ilkelerini benimsemektedir. Bunu özümseyerek sürdürmesi Türkiye’nin yararınadır.

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri: Türkiye 1963’ten beri kurumsal ilişki içindedir. AB üyesi değildir, AB tarafından üye yapılmamış, “Almanya ve Fransa” başta olmak üzere, özel statü içinde, içeri alınmadan, denetim altında tutularak ilişkilerin sürdürülmesi politikası yürütülmüştür.

17 May 2016

Türkiye bugün öyle bir kıskacın içine sokulmuş ki, “karşıt sanılan güçler de birbirlerini tamamlayabiliyorlar.” Nedir bu üç güç odağı;
1) Örgütlü ve yarı örgütlü dinci terör toplumu sıkıştırıyor. Bir ucunda IŞİD gibi en acımasız olanlar, öbür ucunda masum görünüşlü dini örgütler olarak sisteme sokulanlar.
Arasında kırmızı çizgi yok, oradan oraya geçiveriyorlar. Masum görünenleri bile demokrasi ile, çağdaş ve laik yaşam ile ya kavgalı ya mesafeli. Legal ve illegal dinci örgütler birbirlerini besleyebiliyorlar. Biri camiye bomba atarken öteki camiyi siyasi bir araç olarak kullanabiliyor. Aynen bizim Suriye sınırı gibi, geçişler serbest.
2) Etnik ve “Kürtçü” terör örgütleri PKK, KCK, PYD, YPG hepsi de bir bütünün parçaları. HDP ile birlikte iyi polis, kötü polis oyununu oynuyorlar. Açılım hatası sonucu hem örgütlenmiş hem silahlanmışlar.

23 Şub 2016

Evet, dış politikamız değişmeli. Ancak şu anda, Meclis’te tartışılıp olgunlaştırılmamış, belirlenmemiş “uygulamalarımız” var sadece. “Ben yaptım oldu” anlayışı ile yürütüldü ve Türkiye’yi tarihinde ilk defa olarak herkesle kavga ve çatışmanın içine soktu. Tabii S.Arabistan, Katar, Bahreyn gibi anti demokratik ve çağdışı yönetimler hariç.
De Gaulle’ün ünlü sözüdür; dış ilişkilerde ideolojiler değil ulusal çıkarlar esastır. Ulusal çıkarlar da “karşılıklı çıkar ve denge” üzerine oturduğu zaman amacına ulaşır. Ankara’nın bugün “uyguladığı” dış politika Türkiye’nin ulusal çıkarları aleyhine ve dengesiz bir biçimde yürüyor. İktisadi, siyasi ve güvenlik çıkarlarımız tamamen bozuldu. Yalnız dışarıda değil içerde de. Dış politikada ne yapılması gerekiyor?
1) Rusya ile ilişkileri “normalleştirmek” için Ankara elinden gelen her şeyi yapmak zorunda. Yoksa karşılıklı “atışmalarla” ülkenin ulusal çıkarları daha da büyük kayıplara uğrar, artık bunu anlayın.