HABERTÜRK'ün Ankara Bürosu, Ankara'da hem ekonominin, hem siyasetin ritminin en iyi tutulduğu yerlerden biridir. Artık neredeyse geleneksel hale gelen sabah kahvaltılarında, hemen her sabah bir siyasetçi, bir bürokrat, bir sivil toplum kuruluşunun üyeleriyle bir araya gelir Ankara Büromuzdaki arkadaşlarımız. Dün sabahki kahvaltımızın konuğu da BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'tı. Ankara'da olduğum ve Demirtaş'la da sohbet etmek istediğim için, bu kez ben de Ankara Temsilcimiz Erdal Şen'in ev sahipliği yaptığı bu kahvaltı sofrasındaydım.Demirtaş'la yapılan sohbetin geniş halini siyaset sayfalarımızda okuyabilirsiniz. Ben ise hem bu sohbetle ilgili izlenimlerimi, hem de merak ettiğim sorulara Selahattin Demirtaş'ın verdiği bazı yanıtları yazacağım. Kahvaltıda bir şeyi fark ettim.
Fatih Altaylı
GÜÇLÜ olmanın negatif yönlerinden biri de başkalarını "ahmak zannetmeye başlamaktır". "Ben ne dersem doğru odur. Benden başkası bilmez. Bilemez" derseniz komedi figürüne dönüşürsünüz. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu da giderek hepimizi "ahmak" yerine koymaya başladı. Bunu nerede gördüm biliyor musunuz?... CHP 'li milletvekillerinin Suriyeli "sığınmacıların" konuk edildiği sınırdaki bir kampa "alınmamaları" sonrasında yaptığı açıklamalarda. Davutoğlu, milletvekillerinin kampa alınmamaları sonrasında, "bu kampa kimsenin giremeyeceğini, AK Partililerin dahi girmesinin mümkün olmadığını, kampın özel durumu olduğunu" söyledi. Doğrusu bu ya, ben bu açıklamadan hiçbir şey anlamadım. Hangi uluslararası anlaşma gereği bu kampa böyle bir statü verildi? Bir sığınmacı kampına böyle bir statü verilmesi mümkün değil. Böyle bir statü ancak bir başka devletle yapılacak ikili bir anlaşmayla mümkün olabilir.