Hayrettin Karaman

29 Mar 2020

Soru: Miras taksimindeki erkek-kadın hisse farklılığının hikmet noktalarından birisinin de erkeğin ailedeki bu hanımlara karşı mali sorumluluklarından söz ediliyor.

a) Bu sorumluluklar nelerdir?

b) Bu görevde öncelikli mesuliyet sıralaması nasıldır?

Cevap: Aile içinde erkeklerin hem kadınlara hem de muhtaç olan akrabaya karşı mâlî sorumlulukları vardır ve bu konu fıkıh kitaplarında “nikâh, talak, nafaka, ukubat, cihad ” bahislerinde açıklanmıştır.

İslam hukukunun uygulandığı toplumlarda kişilerin vâris olacak kadar yakın oldukları bir kimse öldüğünde o şahsın bıraktığı mal varsa önce cenaze masrafları ondan harcanır, sonra borcu ödenir, sonra mirasın üçte birini aşmayan vasiyeti yerine getirilir, daha sonra da kalan mal (miras) şeriatın koyduğu ölçülere göre paylaşılır.

Bu paylaşmada kadın her zaman erkeğin hissesinin yarısı kadarını almaz, eşit aldığı durumlar da vardır.

Erkek kardeşi ile ikili birli taksime tabi olan kız çocuklarının durumu belli bir tarihten sonra tartışma konusu olmuştur.

10 Şub 2019

Ortadoğu ve özellikle siyonist emeller bakımından Mısır, başka ülkelere benzemiyor; Mısır’a, ABD-İsrail yanlısı, elde edeceği menfaat karşılığında Filistin mücadelesini engelleyen bir yönetimin hakim olması bu iki ülke bakımından hayati derecede önemlidir.

İslam ülkeleri arasında işbirliğinin güçlendirilmesi ve adım adım bir İslam ülkeleri birliğine doğru yol alınması amacını güdenler için de Mısır’ın konumu ve tutumu belirleyicidir.

Müslüman Kardeşler meşru bir seçimle kazandıkları iktidarda kalsalardı bundan hem Filistin davası kazançlı çıkacak, hem de İslam ülkeleri arası ilişkilerde liderlik yarışının, oyuna gelerek birbirini çelmelemenin yerini kardeşlik, birlik ve dayanışma alacaktı.

04 Oca 2019

Müslümanların değerleri, dünya görüşleri, düşünce yöntemleri kendi dinleri, kültür ve medeniyetleri içinde oluşur, gelişir ve ötekilere buradan bakarlar.

Kesin olarak bir “insanlık medeniyeti” yani bütün insanların ait oldukları tek bir medeniyet yoktur. Hemen tamamı dinden beslenmiş ve yaşamakta olan yedi sekiz medeniyet de böyledir; farklıdır, inşa eden topluma aittir.

Roger Garaudy, “Batı bir ârızadır” diyor. Gücünü ve servetini sömürdüğü zayıf milletlere borçlu olan ve bu manada zalim/ahlâksız olan Batı toplumları, maddi ve dünyevi hayatta nefsin arzularını mümkün olduğu kadar serbest tatmin etmek, düzen ve asayiş içinde müreffeh yaşamak için kurallar oluşturmuşlar ve bu kurallara din kuralları gibi riayet etmeyi öğrenmişlerdir. Bu yüzden Batı’ya imrenenler ve örnek gösterenler çok olur, ama Batı’nın örtük yüzünü anlamak o kadar da zor değildir; soyup soğana çevirdikleri, kendilerine gelmemeleri için bütün tedbirleri aldıkları eski sömürgeleri ile bugünkü ilişkilerine bakanlar Batılı ahlâkı anlamakta güçlük çekmezler.

18 Ağu 2017

İslam’da din adamı yoktur, ben de din adamı değilim, İslam Hukuku hocasıyım.

En azından altmış yıldır uyanık olarak bu zamanın içinde yaşıyorum ve zamanın ruhunun şeytan kaçmış kısımları ile mücadele ediyor, onları değiştirmeye/ıslah etmeye çalışıyorum; çünkü bu bütün Müslümanların vazifesidir.

Değiştirmek, ıslah etmek için tutulacak yol, kullanılacak üslup ve dil konusu standart değildir, bu bir san’attır, değerlendirme esere, tesire, sonuca ve değerlendirmeyi yapanın ufkuna göre olur.

İşte bu yazdığım birkaç cümle için ve zamanın ruhuna karşı bazı açıklamalar:

05 Mar 2017

Gündemin büyük kısmını referandum konusu ve tartışmaları oluşturuyor. “Evet" mi, “Hayır" mı sorusunun cevabında üç gruptan söz etmek mümkündür: Kesin “Hayır"cılar, kesin “Evet"çiler ve "kararsızlar (tereddütleri ve endişeleri olanlar."

Sonuncudan başlayalım:

Endişe ızharını “Hayır" cılığın örtüsü olarak kullananları istisna ediyorum, bu grubun çoğu memleket sevgisi ve menfaati konusunda samimi olanlardır; bazı maddeler ve özellikle devlet başkanına verilen yetkilerin ileride ülkenin ve halkının zararına kullanılması ihtimal ve imkanından çekiniyor, acaba ne desek diye düşünmeye devam ediyorlar.

Bunlara diyeceğim şudur:

Özellikle cumhurbaşkanını halk seçtikten sonra oluşan mevcut karmaşık ve çelişkili sistemi önlerine koyup düşünsünler; yenisi mi, eskisi mi daha sakıncalıdır buna göre karar versinler.

15 Ara 2016

Suriyeli olup halen bir başka İslam ülkesinde yaşayan âlim bir kişi ile geçtiğimiz hafta sohbet ediyorduk.

“Türkiye niçin Haleb'i almadı” diye sordu.

Bu soru birçok düşünce ve duygunun ruhumu altüst etmesine sebep oldu.

Ben kendime bu soruyu sormuyordum; çünkü durumumuzu biliyordum, buna halen gücümüzün yetmeyeceğini, Esed'i destekleyenlerin tamamına karşı böyle bir hareketin bize çok pahalıya mal olacağını, sonuç da alınamayacağını müdrik idim.

Muhatabım ise Türkiye'yi, bir zamanlar Avrupa'daki kralların yardım ve adalet için başvurdukları muhteşem Osmanlı sanıyor, böyle bir algı içinde bulunuyor olmalıydı ki bana bu soruyu sormuştu.

Onu fazla hayal kırıklığına uğratmadan söylenebilecekleri söyledim.

Şimdi kendi ülkemdeki insanlarla dertleşmek istiyorum.

Niçin bu hale geldik, neden Müslümanlar bir ve beraber değiller, bırakın birliği barış içinde bile yaşayamıyor, elin gâvurunun oyununa gelerek birbirini kırıyor, vekâlet savaşları yapıyorlar?