Yeni Şafak

18 Nis 2021

Dün Özal’ın ölüm yıldönümüydü. Büyük bir siyaset adamıydı Özal. Bir Türkiye muhayyilesi vardı. Bunun için mücadele etti. Risklere girdi, en merkezdeki oligarşiyi de karşısına aldı. Nitekim Genelkurmay Başkanı istifa etmek zorunda kalmıştı. Merkez medya ile de kavga etti ve onları dönüştürdü. Türkiye dışına kaçmak zorunda kalan Cem Karaca gibi fenomenlere sahip çıktı. Türkiye onun zamanında yüzü gülen, çalışan, umut taşıyan ve özgür düşünme heyecanı yaşayan bir ülkeydi.

Özal, Türk siyasetinin sivil, liberal, muhafazakâr ve demokrat tonlarını üzerinde tutan bir şahsiyetti. Bundan dolayı da önemliydi. Türkiye’nin temel unsurlarını uzlaştırarak büyük hamlelerde bulunmuştu. 12 Eylül darbesinin tank gibi aydınların, siyasetçilerin ve medyanın üzerinden geçtiği bir dönemin arkasından toplumu yeni bir umut, heyecan ve kalkınma duygusu etrafında harekete geçirdi. Güler yüzü, tonton bedeni ve elindeki kalemiyle topluma hitap ediyordu.

11 Nis 2021

Bu toplumun tuhaf bir sorunu var: Laiklik.

Hiçbir şekilde tartışılamayan, kritik zamanlarda, sopa olarak kullanılan bir pranga bu. Toplumu germek ve tehdit etmek için kullanılan bir “maşa”!

Amiraller yani deniz paşalardan sonra bir kez daha hortlatıldı laiklik ve “laiklik elden gidiyor!” sloganları her yanı kaplamaya başladı!

“Vurun abalıya!” ilkelliği tek geçer akçe hâlâ!

“Yeter!” diyorum. Daha önceki bir yazımı tozunu alarak paylaşıyorum sizlerle. Yarınki yazıya giriş olsun diye.

TARİH BİLİNCİ OLMAZSA, YAPAY SORUNLAR TOPLUMU GERER VE HAKİKATİ LİNÇ EDER

Çağımızın en parlak düşünürü Heidegger, “Tarih, olmuş bitmiş bir hâdiseler yığını değildir. Bitmez” der.

Tarih bitmiştir, diyenler, aslında farkında olmadan, kendilerinin bittiğini itiraf ederler. Tarih dinamiktir, statik değildir; durmaz, durmadan akar…

29 Mar 2021

Dört yüz metrelik bir geminin kuma saplanıp Süveyş Kanalı’nı kapatması, sadece ekonomik değil, jeopolitik bir krize neden oldu.

Üç yüz yirmi gemi Kanal’da geçiş beklerken, zarar on milyarlarca dolar hesaplanırken kaza, küresel ticaretteki büyük savaşın yeni cephesini açık etti: Tedarik yollarını, deniz ve kara ticaret koridorlarını kim kontrol edecek?

Bugüne kadar hep enerji koridorları üzerinden tartıştığımız, 21. yüzyılın güç haritasının belirlenmesinde derin etki uyandıran koridor savaşlarının şimdi de küresel lojistik, tedarik üzerinde başladığını gördük.

29 Mar 2020

Soru: Miras taksimindeki erkek-kadın hisse farklılığının hikmet noktalarından birisinin de erkeğin ailedeki bu hanımlara karşı mali sorumluluklarından söz ediliyor.

a) Bu sorumluluklar nelerdir?

b) Bu görevde öncelikli mesuliyet sıralaması nasıldır?

Cevap: Aile içinde erkeklerin hem kadınlara hem de muhtaç olan akrabaya karşı mâlî sorumlulukları vardır ve bu konu fıkıh kitaplarında “nikâh, talak, nafaka, ukubat, cihad ” bahislerinde açıklanmıştır.

İslam hukukunun uygulandığı toplumlarda kişilerin vâris olacak kadar yakın oldukları bir kimse öldüğünde o şahsın bıraktığı mal varsa önce cenaze masrafları ondan harcanır, sonra borcu ödenir, sonra mirasın üçte birini aşmayan vasiyeti yerine getirilir, daha sonra da kalan mal (miras) şeriatın koyduğu ölçülere göre paylaşılır.

Bu paylaşmada kadın her zaman erkeğin hissesinin yarısı kadarını almaz, eşit aldığı durumlar da vardır.

Erkek kardeşi ile ikili birli taksime tabi olan kız çocuklarının durumu belli bir tarihten sonra tartışma konusu olmuştur.

16 Mar 2020

Putin, Sovyetler Birliği’nin parçalanması sonrasında, Rusya’yı tekrar küresel bir güç yapma stratejisi ile Obama yönetiminin Ortadoğu’da askeri güç uygulama stratejinden vazgeçmesi ve dünya konjonktüründe Rusya lehine gelişmeleri fırsat bilerek Gürcistan’ı kısmen işgal etmiş, Ukrayna krizi sonrasında, Ukrayna toprağı olan Kırım’ı ilhak ettiğini açıklamıştı. Bu krizler sonrasında ABD başta olmak üzere AB ülkeleri Rusya’ya karşı ekonomik ambargo uygulaması başlatmış, ambargonun kapsamı ve sınırlarının devamlı genişletilmesi sonucu, Rusya ciddi bir şekilde darboğaza sürüklenmişti. Türkiye her ne kadar Kırım’ın ilhakını ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı grupların meşruiyetini kabul etmese de AB ve ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katılmayan 3-5 ülkeden biri olmuştu.

14 Şub 2020

Son gelişmelerden sonra ne Soçi ne de Astana’nın hükmü kaldı. Epeyidir tereddütlü bir şekilde dile getirilen bu husûsu artık açıklıkla ifâde edebiliriz. Evvelâ şunu kaydetmeliyiz ki bu Üçlü’yü biraraya getirmek çok mühim bir gelişmeydi. ABD ve İsrâil’in tek yanlı dayatmalarına karşı bu coğrafyanın sâhipsiz kalmadığını, varolan devletlerin de birer özne olduğunu hatırlatan bir gelişmeydi bu. Ama binânın temellerinin bir hayli zayıf olduğu da âşikârdı.

Bu üç devleti biraraya getiren tek bir unsur vardı: ABD tarafından hedefe koyulmuş olmak… İran bahsini ayrıca açmaya gerek yok. Daha Reagan devrinden beri İran ABD’nin baş düşmanı olarak tescil edilmiş durumda. Reagan Sovyet Rusya’yı da Şer Ekseni’ne dâhil ediyordu. Ama Sovyetler yıkılıp Rusya “piyasa ekonomisine” ve “seçimli” bir siyâsal düzene geçtikten sonra kafalar karıştı. Elbette sırf bu sebeple Batılı bir devlet sayılacağı yoktu. Tam tersine ekonomik ve siyâsal açılardan yetersiz, hattâ sorunlu sayılarak Rusya düşman listesinde tutulmaya devâm etti.

13 Şub 2020

10 Şubat, İdlib’deki Taftanaz’daki askeri üssümüze bir saldırı oldu. Doğrudan Şam rejimi tarafından yapılan bu saldırı, top atışları, bir rivayete göre de hava saldırısı ile gerçekleşti. 5 askerimiz şehit oldu. Yine 3 Şubat’ta İdlib kentinde rejim unsurlarınca yapılan yoğun topçu atışı sonucu 7 askerimiz ile bir sivil şehit olmuştu.

İki saldırı da, Suriye savaşının başladığı günden bu yana ilk kez karşılaştığımız saldırı türü oldu. Bugüne kadar Şam rejimi ile Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu arasında devam eden çatışmalarda rejim askeri ile Türk askeri hiç bir zaman doğrudan birbirine saldırmamıştı.

TÜRKİYE BUGÜNE KADAR ‘SAVAŞ’ YAPMIYOR, SADECE ‘OPERASYON’ YAPIYORDU.

09 Şub 2020

Erzincan’ın soğuk bir kış gecesi. Sokak ortasında bir eski Reno araba. Sakallı, takkeli, orta yaş üstü bir baba. Reno arabada tek başına yaşıyor. Samimiyetiyle ve baba duygusuyla konuşuyor. Bütün evlere sahip çıkma inancıyla tutuşuyor. Bir Müslüman babanın sessiz çığlıklarını atıyor. İnsanın içini yakan bir baba feryadına çarpılıyoruz. Çarpıldığımız babayı sokağa atan kanunun ve tutumun zalimliğidir. Baba, çocuklarına İslam’ı öğütlediği ve İslam’a uymalarını istediği için evinden dışarı atıldığını söylüyor. Evden uzaklaştırma denilen kanun, resmen babayı evinden sokak ortasına atmış. Babanın ruhunda fırtınalar kopuyor. İstanbul Sözleşmesi’ne kızıyor. Bunun Müslümanların ailesini yıktığını söylüyor. İktidarı yardıma çağırıyor. Ama yine de hükümete inancını kaybetmiyor.

05 Tem 2019

Bu millet Müslümandır, biz İslam’ımızla imanımızla, onun bize sunduğu ahlak nizamıyla onur duyarız, bizi bu nimetle şerefli kılan Allah’a şükrederiz. Dinimizin insan onuruna, haysiyetine, fıtratına en uygun hayat tarzı olduğunu kesin olarak biliriz. Bundan hiç şüphemiz yok. Bunu bilmeyen ya da bilemeyen iki sınıf insan var: Biri Müslüman olduğu halde İslam’ı öğrenip benimsememiş olanlar, diğeri yanlış bilgilendirildikleri için İslam’a karşı düşmanlık, kin ve nefret besleyenler.

28 Haz 2019

1999 Marmara Depremi, ülkemizin yaşadığı en büyük, en yıkıcı depremlerden biriydi.

Batı medyası da yoğun ilgi göstermişti depreme. Fakat verdiğimiz kayba değil, gösterdiğimiz, Batı toplumlarında olmayan ruha dikkat çekmişti daha çok.

Mesela The New York Times manşete taşıdığı haberinde, “Bu nasıl bir şey ki, devletin bile ulaşamadığı deprem bölgesine, ülkenin en doğusundaki insanlar hızır gibi ulaşabiliyor ve depremin yaralarını hep birlikte sarabiliyor Türk toplumu” diyordu!

Yabancı bir gazete, yaşadığımız bir tabiî felâkette verdiğimiz kaybı değil, bu felâketle muazzam bir şekilde mücadele etmemizi sağlayan ruhu, kazancımızı öne çıkarıyordu.

Bu toplumda, başka toplumlarda olmayan bir şey vardı: Ruh. Bu toplum, ruhunu yitirmemişti.

Sayfalar