Vicenç Fisas, 'Dünya'da barış süreçleri' isimli çalışmasında, çözüm süreçlerini bir dağa tırmanmaya benzetiyor. Bir tümseği aşıyorsunuz bir de bakıyorsunuz ki, önünüzde çıkılması gereken daha büyük bir tepe var. Çözüm süreci bu şekilde mi yürüyor orasını tam bilemiyorum ama yeni bir tepeyi aştığımız muhakkak. Üç şey üst üste geldi. 1-İmralı'ya dördüncü BDP heyeti gitti. 2-Akil İnsanlar heyeti açıklandı. 3-AK Parti, TBMM'de, 'Çözüm Sürecini Araştırma Komisyonu' kurulması için başvuruda bulundu. Devamı var. BDP heyeti, İmralı'dan döndü. Ama önceden planlandığı şekilde açıklama yapılmadı. Heyet Öcalan'ın mesajını Kandil'le paylaşacak. Geçen hafta da İmralı'dan bir mesaj gelmişti. Öcalan'ın, 'Çekilin!' çağrısıydı bu mesaj. Ancak Kandil, BDP heyetinin ağzından bunu duymak istedi.
Yeni Şafak
Önce içinde bulunduğumuz sürece ilişkin bir durum tespiti yapmakta yarar var.
Öcalan, Nevruz'da çekilme çağrısı yaptı ama güçlü çekilme çağrısına rağmen henüz çekilme işlemi başlamadı.
Bunda Karayılan'ın, çekilme için ileri sürdüğü şartların etkisi var.
Dikkat edin Karayılan diyorum, Öcalan değil.
Çünkü Öcalan'ın önce, 'Meclis karar alsın' dediği daha sonra, 'Meclis kararına gerek yok' talimatı verdiği belirtiliyor.
Karayılan ise, 'Bu kadar ciddi olan bir konuda en yüce irade olan Meclis'in karar alması gerekiyor, en doğru olan da budur' diyor.
Peki nasıl bir karar istiyor Karayılan?
'Meclis şöyle bir karar alabilir: 'Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmek üzere PKK'nin silahlı güçlerinin yurtdışına çıkması, bu sürecin gözlenmesi için bir komisyonun kurulması'
Bu geri çekilmenin olmazsa olmaz şartı mı?
Değil.
Karayılan aynı zamanda bir açık kapı bırakıyor.
Kürt sorununun çözümü ve PKK'nın tasfiyesi konusunda kapsamlı bir çalışma yürütülüyor.
Bir ayağı Ankara'da diğer ayağı ise İmralı'da olan proje, aynı zamanda, 'Ortak çözüm projesi' olma özelliğini taşıyor.
Diğer süreçlerden farklı olarak, İmralı ve Ankara, tasfiye değil, çözüm için işbirliği yapıyor.
Oslo görüşmelerinin sabote edilmesi ve Silvan saldırısı ile kesilen ve Öcalan'ın tecrit edildiği süreç, açlık grevleri ile tekrar başlamıştı.
Ekim ve Kasım ayında MİT Müsteşar Yardımcısı İmralı'ya giderken, 16 Aralık tarihinde bu kez MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Öcalan'la görüşmüştü.
Bunu Ahmet Türk ve Ayla Akat'ın ziyaretleri takip etti.
Ama asıl süreç önümüzde duruyor. Daha önceki deneyimler nedeniyle sabote edilip, kesintiye uğramasına izin verilmediği taktirde, yeni sürecin Mayıs ayıyla birlikte çözümle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı ortaya çıkacak.
Modern devletin şekillenmesinde sermâyenin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Bu siyâsal yapıları ekonomik zorunluluklara indirgeyen basitçi ve artık hayli demode olan bir bakışı düşündürebilir. Modern dünyada ekonomi ile siyâset arasındaki ilişkinin bu kadar basit olduğu düşünülemez. Devlet sermâyenin çıkarlarını sürdürmek için egemen sınıfların diğerleri üzerinde geliştirdiği bir aygıt değil. Sermâye devleti gereksediği kadar, devlet de sermâyeyi gereksiyor. Yâni bu iki küre arasında, karşılıklı ilişkiler ve etkileşimler mevcûttur. Bu ilişkilerin çok katmanlı olduğu da unutulmamalıdır. Sermâye sanıldığından fazla esneyebiliyor. Bu esneklik elbette onun hayırhahlığına yorulmamalı. Esneme, sermâyenin kendi birikimini yeniden üretmesi için bir zorunluluktur. Yâni, sermâye birikimi sürdürülebilmek için dar görüşlü bir kâr maksimizasyonu döngüsünden çıkmak zorunda kalıyor.