Yeni Şafak

23 Eki 2016

Osmanlı sonrası Ortadoğu'da yeni rejimler kuruldu. Başlangıçta krallıklara ve aşiretlere dayanan bu rejimler, 1950'lerden sonra yerlerini askeri rejimlere bıraktılar. Ortadoğu düzeni, milliyetçi ideolojiler ve askeri cuntalara dayalı yeni rejimlerle kuruldu. Mısır'da Nasır, Suriye ve Irak'ta Baasçı Saddam- Esad bu rejimlerin kurucularıydı. Sosyalizm, milliyetçilik ve askeri cuntaların bileşimlerinden oluşuyorlardı. Körfez bölgelerinde ise aşiret ailelerine dayalı krallıklar ortaya çıktı. Suud ailesi bunlar içinde en öne çıkanıydı. Askeri diktatörlüklere ve aşiret ailelerine dayalı bu rejimler, baskıcı siyasetlerle siyasal birliği kurmaya çalıştılar. Kaddafi, Libya'da onlarca aşiret ailesini bir araya getirerek rejimini sürdürmüştü. Ancak Baasçılık ve Nasırcılık daha tutkulu rejimlerdi. Kemalizm de kısmen buna katılanlar arasında yer alıyordu. Modernleşmek istiyorlardı, kalkınmak istiyorlardı ve dünya düzeni ile kendi çıkarlarını uyumlu hale koymak istiyorlardı. Bir kadroyla, bir liderle ve emirle her şeyi düzelteceklerini sanıyorlardı.

23 Eki 2016

Musul'da bombalar patlar, silah tarrakaları ekranlardan yüreklerimizi delip geçerken gayri ihtiyari geçmişe dönüp bakmak ihtiyacını duyuyor ve soruyoruz:

Osmanlı'nın ardından hangi hatalar uç uca vagonlar halinde eklenerek Irak ve Suriye'yi içinden çıkılmaz hale getirdi?

Öbür tarafta Misak-ı Milli'nin neden güncel ve Lozan'daki kayıplarımızı düşünmenin neden bugün olanları anlamak bakımından önemli olduğunu soran bir Cumhurbaşkanımız var.

Tarihin “bugün"ü okumakta ne denli mahir bir rehber olduğunu yaşaya yaşaya öğrenmiş oluyoruz.

Sizi bilmiyorum ama tarihin düğümlerini çözdükçe benim ufkum alabildiğine genişliyor.

Mesela mı?

Mesela Misak-ı Millî…

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın akademik yıl açılış törenindeki çıkışını hatırlayalım mı:

22 Eyl 2016

15 Temmuz darbe girişimi, Türk siyâsal kültüründe çok tipik sayılabilecek oluşumları açığa çıkardı. Durumu ilginç kılan hususlardan birisi, bu oluşumların ne tür bir çoğulculuk doğuracağına ve bu çoğulculuğun hangi aktörler arasında, nasıl bir rol paylaşımına dönüşeceğine dâir belirsizlikleri de peşi sıra sürüklemesidir. Çünkü açık olan husus Türkiye'nin genelde Batı; özelde ise NATO ile arasındaki çatlağın büyümesi ve Türkiye açısından bunun “ontolojik-dramatik” bir tablo çıkarmasıdır.

11 Eyl 2016

Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi başında söyleyeyim:

Gülenizm, İslâm'ı dönüştürme projesidir ve Kemalizm'in çocuğudur.

Kemalizm, Gülenizm'e 40 yıl boyunca “can” verdi; Gülenizm ise, Kemalizm'e kan veriyor, önünü açıyor şimdi...

ÇAĞI VE KENDİMİZİ TANIMADAN ASLÂ!

İçinde yaşadığımız çağı da, kendimizi, kendi dünyamızı, medeniyet dinamiklerimizi de tanımıyoruz. O yüzden yaşadığımız sorunları anlamakta ve aşmakta çok zorlanıyoruz.

İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız, demiştim. Tanıyamadığınız ve sürekli tanımlandığınız bir çağı değiştirme iddiasında bulunamazsınız.

İçinde yaşadığınız çağı tanıyabilmenin yolu, kendinizi iyi tanımanızdan ve kendiniz olarak tarihe müdahalede bulunabilecek bir özgüvene, dolayısıyla çağı dönüştürebilecek ölçüde esaslı bir entelektüel birikime sahip olmaktan geçer.

Kendini tanıyamayan toplumlar, tarih yapamazlar.

09 Eyl 2016

Her namaz kılanı, FETÖ'cü…

Her Nur talebesini FETÖ'cü…

Her mütedeyyini FETÖ'cü…

Her dindarı FETÖ'cü sanan ya da gören bir yapı var farkında mısınız?

Adını “Cemaat” koyan Fetullahçı Terör Örgütü FETÖ, bütün cemaatleri bir tarafa ayırıp tekelleşmiş midir? Evet.

Dini motifleri, dini terminolojiyi, dini yaşam biçimini gözümüzün içine sokmuş mudur? Evet.

Dinin bütün değerlerini gerektiğinde sonuna kadar istismar etmiş midir? Evet.

Buna mukabil, her yere sızarak, her yere konarak, her taşın altına gizlenerek, her davranış biçimini yaparak “geniş mezhep sahibi” olduğunu göstermiş midir? Evet.

Sadece maklube yemeyerek, gerektiğinde içki içerek, dekolte giyerek, “vazife icabı” zina ederek, takiye yapmış mıdır? Evet.

O yüzden bugün “at izi it izine karışmış” mıdır? Evet.

Bütün bunlara rağmen şunu biliyoruz ki,

FETÖ'cülerle, dindarlar…

14 Mar 2016

Taşeron işçilerin kadroya geçirilmesiyle ilgili olarak bazen lehte bazen de aleyhte olmak üzere çok sayıda demeç verilmektedir. Bu yazımızda konuyu bütün boyutlarıyla izah etmeye çalışacağız. Taşeron işçilere kadro verilmesiyle ilgili asıl trajedi ise kamu personel istihdam stratejisi olmamasının sorunu bu noktaya getirdiğinin dahi bilinmemesidir.

Kamudaki taşeron işçi alımlarının çıkış nedeni
Kamu kesiminde taşeron işçi istihdamı uzun yıllardır uygulanan bir yöntemdir. Kamuda esnek bir istihdam modeli haline gelen taşeron işçi istihdamı Ak Parti iktidarı süresince sayısı artarak devam etmiş ve sonunda duvara dayanmıştır. Özellikle sınavsız oluşu, göreve almanın ve sonlandırmanın kolay oluşu, zaman içerisinde sayısının bir milyona yaklaşmasına sebep olmuştur. İlerleyen zaman içerisinde, 4857 sayılı Kanunda taşeron işçiler lehine yapılan önemli düzenlemeler bu istihdam biçimini kadrolu işçi statüsüne döndürmek için ciddi bir baskı oluşturmuştur.

14 Mar 2016

Geçtiğimiz günlerde Atlantic dergisinde Beyaz Saray gazetecisi diye adlandırılacak kadar Beyaz Saray'a yakın gazeteci Jeffry Goldberg'in Obama Doktrini adında bir makalesi çıktı. Bu makale Goldberg'in Obama'ya yaptığı uzun görüşmelerin neticesinde çoğunu Obama'nın kendisine dayandırdığı bir anlatıma dayanıyor.

Yazıda Obama'ya, özellikle Ortadoğu politikasıyla ilgili atfedilen sözlerin, ABD'nin Ortadoğu politikasıyla ilgili yeni bir hayal kırıklığı dalgası yaratması kaçınılmaz.

Sözlerinde Ortadoğu'daki aktörlerle ilgili değerlendirmelerde de bulunan Obama'ya, aralarında Erdoğan'ın da bulunduğu bazı liderlerin istediği gibi destek vermemelerinden şikayetçi olmuş.

27 Şub 2016

Türkiye, çok yönlü kuşatma, alan daraltma, direnç düşürme hatta küçültme senaryolarıyla karşı karşıya. Geleneksel müttefikleri ve geleneksel düşmanlarının ortak taarruzu altında. İçeriden Kürt milliyetçiliği eksenli terör, dışarıdan çokuluslu koalisyonun tehditleri hatta saldırıları altında. İstiklal Savaşı'ndan bu yana ilk kez bu kadar büyük bir hesaplaşma ile yüz yüze gelen Türkiye iddialarının, coğrafyayı ayağa kaldırma çabalarının, yüz yıllık vesayeti yok etme mücadelesinin kurbanı yapılmak istenmektedir.

Irak işgaliyle başlayan, Suriye ile devam eden parçalama projeleri artık ülkemizin sınırlarına dayanmış, hatta sınırlarımızın içlerine servis edilmiştir. Yıkım hesapları bir süre sonra Basra Körfezi ülkelerine ve Suudi Arabistan'a yönelecektir. Çok yakın bir gelecekte belki Lübnan Suriye savaşının içine çekilecektir.

07 Şub 2016

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin terör örgütleri PYD ve YPG’ye karşı tutumunu eleştirdi. PYD’nin Cenevre’ye kabul edilmediğini hatırlatan Erdoğan, “Biden yanında bir yardımcısı ile geldi. Cenevre temsilcilerinin olduğu dönemde PYD gelemiyor, o kalkıyor Kobani’ye gidiyor. Biz nasıl güveneceğiz. Ben miyim senin ortağın yoksa Kobani’deki teröristler mi?” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şili, Peru, Ekvador, Senegal programı dönüş yolunda gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.

Halep'e doğru saldırılar gerçekleşiyor, göç ihtimali artıyor. Rusya kaynakları da Türkiye'nin büyük bir askeri operasyon hazırlığında olduğu yönünde haberler yazılmaya başladı. 70 bin kişi kapıda… Suriye'de son durum ve Türkiye'nin yol haritası nedir?

11 Oca 2016

PKK cephesinde önemli gelişmeler yaşanıyor. 20 Temmuz'da Cemil Bayık'ın, “Kentlerde, mahallelerde yer altı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirmeli” talimatıyla birlikte örgüt, şehir savaşları stratejisine geçti. Böylece PKK, yeni bir konsepte geçti

PKK'nın stratejisi ilk aşamada 12 ilçede, sahada ise 6 yerde daha hendek savaşlarını başlatmaktı. Bunu Mardin, Hakkari, Diyarbakır, Ağrı, Van, Batman ve Şırnak'ta şehir kalkışmaları izleyecekti.

PKK, bu stratejisinde başarılı olamadı. Ama Türkiye'yi meşgul etmeyi başardı. Şimdiki hedefleri, Mart ayına kadar şehirlerdeki çatışma sürecini sürdürüp, Nevruz'la birlikte şehir ayaklanmalarını başlatmak.

İçişleri Bakanı Efkan Ala, Afyon kampında 1 hafta içinde operasyonların bitebileceğini açıkladı. Silopi'de yüzde 90, Sur'da yüzde 60 oranında ilerleme sağlanmış durumda. Cizre'de yüzde 70'e ulaşıldı. Sur'da, Cizre'de, Silopi'deki operasyonların yavaş ilerlemesinin nedenleri var.

Sayfalar