Yeni Şafak

17 Eyl 2017

 

Her idari birimin fertleri amirlerine itaat eder, İslam inancına ve hukukuna göre normal şartlarda evin reisi erkektir demiştik. İslam ailede kadının ve kız erkek ailenin bütün fertlerinin belli şartlarla evin reisine itaat etmelerini ister. Yani bu itaat Allah’ın emridir ama mutlak değildir.

15 Eyl 2017

 

Modernizm ve onun bir nesebi gayri sahih çocuğu olan Feminizm pek çok Müslümanı dahi derinden etkilemiş gözüküyor. Bizi kuşatan şartlarla düşünme, yani anakronizm doğrularımızı yanlışlarımızı sürekli değiştiriyor. Modern anlayışta, popüler kültürde, medyada bir şey yükselen değer haline geliyorsa ona hemen teslim oluyor ve doğrunun yegâne ölçüsü olarak onu görmeye başlıyoruz. Oysa hayat şu anda yaşanılandan ibaret değil.

18 Ağu 2017

İslam’da din adamı yoktur, ben de din adamı değilim, İslam Hukuku hocasıyım.

En azından altmış yıldır uyanık olarak bu zamanın içinde yaşıyorum ve zamanın ruhunun şeytan kaçmış kısımları ile mücadele ediyor, onları değiştirmeye/ıslah etmeye çalışıyorum; çünkü bu bütün Müslümanların vazifesidir.

Değiştirmek, ıslah etmek için tutulacak yol, kullanılacak üslup ve dil konusu standart değildir, bu bir san’attır, değerlendirme esere, tesire, sonuca ve değerlendirmeyi yapanın ufkuna göre olur.

İşte bu yazdığım birkaç cümle için ve zamanın ruhuna karşı bazı açıklamalar:

18 Ağu 2017

“Suriye’de havada olmak istiyorsan, hava operasyonu yapmak istiyorsan Rusya ile işbirliğine yönelmen gerekir. Koalisyonun (Siz bunu ABD diye anlayın M.A.) Suriye hava sahasında sizi engelleme kabiliyeti yok ama Rusların var”.

Tırnak içinde verdiğim şu sözlerin sahibi üst düzey bir askeri yetkili.

Ankara’da, güvenlik konularında istişarelerin yapıldığı, politikaların oluşturulduğu, kararların alındığı mekanizmalarda sandalye sahibi olan bir isim.

Ne nedir? Hangi gelişme neye tekabül ediyor? Perde arkasında neler oluyor? türü soruların peşinden koşan bir gazeteci için başvurulabilecek ideal bir adres de diyebilirim kendisi için.

Önceki gün, sözünü ettiğim askeri yetkili ile uzun soluklu bir görüşme yaptım.

Konuştuğumuz konulardan biri de Kuzey Suriye’deki gelişmeler, özelde Afrin ve İdlib meseleleriydi.

RUSYA İLE YÜRÜTÜLEN GİZLİ GÖRÜŞMELER

Ankara, İdlib ve Afrin’den Türkiye’ye yönelen tehditler tırmanışa geçince, işbirliği yapmak için yönünü yeniden Rusya’ya çevirdi.

18 Ağu 2017

 

Düşmanları dost, dostları düşman haline getirecek “yeni bir durum”la karşı karşıyayız. Bütün bölgede kartlar yeniden karılıyor, cepheler yeniden şekilleniyor, ittifaklar yeniden biçimleniyor.

Ortadoğu’da yepyeni bir “koalisyon”, “eksen” oluşuyor. Arap Baharı sonrasında olduğu gibi, tamamen Türkiye’yi dışarıda tutan, bölgeden uzaklaştırmaya çalışan, Suriye’nin dışına itmeye çalışan, Arap dünyasıyla bağlarını koparmayı önceleyen bir koalisyon bu.

Aslında bunu Katar’ı hedef alan Körfez Krizi ile hissetmiştik. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail’in başını çektiği, Muhammed Dahlan gibi operasyonel tetikçilerin kullanıldığı bir koalisyon bu.

Sadr depremi, şaşırtıcı çıkışlar

01 Ağu 2017

Türkiye dünyanın geleceğini şekillendirecek bütün bu gelişmelerin hem coğrafî hem kültürel hem de stratejik olarak tam merkezinde yer alıyor…

Bu ne anlama geliyor peki?

Türkiye’nin ince elenip sık dokunulmuş dikkatli ve derinlikli stratejiler geliştirmesi, bunları adım adım hayata geçirmesi durumunda dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde kilit rol oynayabilir Türkiye.

ÖZNE OLARAK TÜRKİYE DİYE BİR YER YOK!

Elbette bilfiil böyle bir maddî ve manevî güce ve imkânlara sahip değiliz. Ama bilkuvve, yani potansiyel olarak böyle bir güce sahip tek ülkesi biziz bu dünyanın.

Dolayısıyla Batılılar, bütün hesaplarını Türkiye üzerinde ve Türkiye üzerinden yapıyorlar!

Türkiye’nin bu bilkuvve gücünü bilfiil bir güce dönüştürmemesi için iki asırdır Türkiye üzerinde hem dışardan hem de içerden ameliyat üstüne ameliyat, operasyon üstüne operasyon yapıyorlar.

07 Nis 2017

Türkiye bir tercih yapıyor, dünya sarsılıyor.

Türkiye bir karar veriyor, dünya bu karara göre cepheler kuruyor.

Türkiye bir yola çıkıyor, Batı dünyası derhal alarm durumuna geçiyor.

Türkiye kendine bir hedef belirliyor, onlarca ülke onlarca terör örgütü tek cephe olup bu hedefe ateş etmeye başlıyor?

Türkiye kendini güvenceye almak için askeri hareketliliğe girişiyor, bütün “müttefikleri" bir anda düşman oluyor.

Türkiye kendi içinde sağlam, esaslı dönüşümler yapıyor, ekonomisini canlandırıyor, en ileri düzeyde reformlara girişiyor, bize yıllarca demokrasi satanlar bile bir kuşkuya teslim olup, histerik reaksiyonlar göstermeye başlıyor.

Türkiye yeni dünyanın kurucu ülkesi olacak..

05 Mar 2017

Gündemin büyük kısmını referandum konusu ve tartışmaları oluşturuyor. “Evet" mi, “Hayır" mı sorusunun cevabında üç gruptan söz etmek mümkündür: Kesin “Hayır"cılar, kesin “Evet"çiler ve "kararsızlar (tereddütleri ve endişeleri olanlar."

Sonuncudan başlayalım:

Endişe ızharını “Hayır" cılığın örtüsü olarak kullananları istisna ediyorum, bu grubun çoğu memleket sevgisi ve menfaati konusunda samimi olanlardır; bazı maddeler ve özellikle devlet başkanına verilen yetkilerin ileride ülkenin ve halkının zararına kullanılması ihtimal ve imkanından çekiniyor, acaba ne desek diye düşünmeye devam ediyorlar.

Bunlara diyeceğim şudur:

Özellikle cumhurbaşkanını halk seçtikten sonra oluşan mevcut karmaşık ve çelişkili sistemi önlerine koyup düşünsünler; yenisi mi, eskisi mi daha sakıncalıdır buna göre karar versinler.

15 Şub 2017

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün başladığı Ortadoğu turu, kişisel okumalarıma göre, son dönemlerin en kritik ziyaretlerinden biridir ve oldukça dikkatli izlenmesi gerekmektedir. Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar ziyaretlerini sadece ekonomik önceliklerle sınırlamak ciddi bir eksiklik olacaktır.

Suriye'de ateşkes sağlandıktan sonra S. Arabistan ve Körfez'i içine alan “yeni bir durum” söz konusudur ve bu da savunmadır. Bölge ülkeleri, bütün enerjilerini savunmaya ayarlamış, bir “İran tehdidi” üzerine yoğunlaşmış, ekonomisi ve dış politikası büyük oranda güvenlik eksenli hale gelmiştir.

İRAN KÖRFEZ ÜLKELERİNİ DE, TÜRKİYE'Yİ DE TEHDİT ETTİ

09 Şub 2017

Mekke savaşları başlamadan” ve “Tanklar Kabe'ye dayanmadan” başlıklı yazılarla önümüzdeki yıllarda coğrafyayı bekleyen tehditleri sıraladığımda yadırganmıştım. Özellikle İran ve ona yakın çevrelerin hışmıyla karşılanmıştım. İran'ın jeopolitik haritası, yeni Fars emperyalizmi, Basra Körfezi ülkelerini tehdit etme, Suudi Arabistan'ı çevreleme hatta Türkiye'yi güneyden kuşatarak Arap-İslam dünyasıyla bağını koparma girişimleri maalesef hakkıyla tartışılmadı.

Bu, yeni tür bir meydan okumaydı, İran devrimiyle hiç alakası yoktu. Tahran, Şii kimliği üzerinden bir yayılma haritası uyguluyordu ve İslam dünyasını derinden sarsıyordu. “İslam İç Savaşı” projesi ve “Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek” tezi, İran'ın bu yayılma haritasıyla birebir örtüşmeye başlamıştı.

Sayfalar