Yusuf Kaplan

11 Nis 2021

Bu toplumun tuhaf bir sorunu var: Laiklik.

Hiçbir şekilde tartışılamayan, kritik zamanlarda, sopa olarak kullanılan bir pranga bu. Toplumu germek ve tehdit etmek için kullanılan bir “maşa”!

Amiraller yani deniz paşalardan sonra bir kez daha hortlatıldı laiklik ve “laiklik elden gidiyor!” sloganları her yanı kaplamaya başladı!

“Vurun abalıya!” ilkelliği tek geçer akçe hâlâ!

“Yeter!” diyorum. Daha önceki bir yazımı tozunu alarak paylaşıyorum sizlerle. Yarınki yazıya giriş olsun diye.

TARİH BİLİNCİ OLMAZSA, YAPAY SORUNLAR TOPLUMU GERER VE HAKİKATİ LİNÇ EDER

Çağımızın en parlak düşünürü Heidegger, “Tarih, olmuş bitmiş bir hâdiseler yığını değildir. Bitmez” der.

Tarih bitmiştir, diyenler, aslında farkında olmadan, kendilerinin bittiğini itiraf ederler. Tarih dinamiktir, statik değildir; durmaz, durmadan akar…

28 Haz 2019

1999 Marmara Depremi, ülkemizin yaşadığı en büyük, en yıkıcı depremlerden biriydi.

Batı medyası da yoğun ilgi göstermişti depreme. Fakat verdiğimiz kayba değil, gösterdiğimiz, Batı toplumlarında olmayan ruha dikkat çekmişti daha çok.

Mesela The New York Times manşete taşıdığı haberinde, “Bu nasıl bir şey ki, devletin bile ulaşamadığı deprem bölgesine, ülkenin en doğusundaki insanlar hızır gibi ulaşabiliyor ve depremin yaralarını hep birlikte sarabiliyor Türk toplumu” diyordu!

Yabancı bir gazete, yaşadığımız bir tabiî felâkette verdiğimiz kaybı değil, bu felâketle muazzam bir şekilde mücadele etmemizi sağlayan ruhu, kazancımızı öne çıkarıyordu.

Bu toplumda, başka toplumlarda olmayan bir şey vardı: Ruh. Bu toplum, ruhunu yitirmemişti.

01 Ağu 2017

Türkiye dünyanın geleceğini şekillendirecek bütün bu gelişmelerin hem coğrafî hem kültürel hem de stratejik olarak tam merkezinde yer alıyor…

Bu ne anlama geliyor peki?

Türkiye’nin ince elenip sık dokunulmuş dikkatli ve derinlikli stratejiler geliştirmesi, bunları adım adım hayata geçirmesi durumunda dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde kilit rol oynayabilir Türkiye.

ÖZNE OLARAK TÜRKİYE DİYE BİR YER YOK!

Elbette bilfiil böyle bir maddî ve manevî güce ve imkânlara sahip değiliz. Ama bilkuvve, yani potansiyel olarak böyle bir güce sahip tek ülkesi biziz bu dünyanın.

Dolayısıyla Batılılar, bütün hesaplarını Türkiye üzerinde ve Türkiye üzerinden yapıyorlar!

Türkiye’nin bu bilkuvve gücünü bilfiil bir güce dönüştürmemesi için iki asırdır Türkiye üzerinde hem dışardan hem de içerden ameliyat üstüne ameliyat, operasyon üstüne operasyon yapıyorlar.

22 Oca 2017

 

Anayasa değişiklik paketi, 339 Evet oyuyla geçti.

Devleti ele geçiren iki asırlık İngiliz-Yahudi güdümlü ittihatçı bürokratik oligarşi bitecek, dün olduğu gibi bugün ve yarın da herkese kol kanat gerecek Yeni Türkiye adım adım inşa edilecek biiznillah.

İKİ ASIRLIK İNGİLİZ-YAHUDİ NÜFÛZUNA SON VERİLECEK...
Tanzimat'tan itibaren Türkiye'de ipler bu ülkenin çocuklarının elinde değil.

Osmanlı, Karlofça ve Pasarofça Anlaşmalarıyla birlikte ilk kez toprak kaybetti ve kendine olan güvenini yitirdi. Şerif Mardin, bu kırılma anını “Osmanlı'nın statüsünü kaybetmesi” olarak tarif eder.

Statüsünü, yani hem devletler dengesindeki belirleyici konumunu hem de tarih yapmasını mümkün kılan özgüvenini ve zihnî, siyasî ve stratejik zeminini kaybetti bu toprak kayıplarından sonra.

Dolayısıyla devlette bir özgüven bunalımı ve ontolojik boşluk oluştu: İngilizler, dönemin dünya gücü olarak bunu çok iyi değerlendirdiler ve Osmanlı elitokrasisine derinlemesine nüfûz ettiler Tanzimat'ta.

13 Oca 2017

Önce şunu bilelim: Bu ülkede, çoğunluğun azınlığa değil, azgın azınlığın sessiz çoğunluğa tahakkümü var.
İşte bu bitecek. Buna tahammül edemiyorlar.

Durumdan vazife çıkaran, darbe yapan, milleti hizaya getiren laik / oligarşik kurumların vesayeti bitecek.

Onca gürültünün nedeni bu!

Şunu söylüyorum: Azgın azınlığın egemenliği bitsin.

Ama hiç kimse kendini dışlanmış hissetmesin.

Bunu başarabilirsek bizi kimse durduramaz.

ALMAN RUHU, HEGEL VE WEIMAR RÖNESANSI

Türkiye, zor bir dönemeçten geçiyor. Zorlu, uzun ve yorucu bir yolculuk bizi bekliyor...

Ama şunu aslâ unutmamak gerekiyor:

Bütün zor zamanlarda, zorlu zamanlarda, toplumlar, o zorlukları aşacak bir ruh arayışına soyunurlar.

Almanlar böyle yaptılar. Ruslar, böyle yaptılar...

Hegel, yüzlerce prensliğin cirit attığı bu darmadağın Almanya'yı birleştirecek ruhun izini sürdü. O yüzden devleti kutsadı, putlaştırdı.

29 Eki 2016

Feridun Sinirlioğlu, özetle, “Ortadoğu'yu laiklik kurtaracak” demiş! Sinirlioğlu'nun bu açıklamasından yeni haberdâr oldum. Sinirlerim tepeme bindi!

*

Bu, stratejik açıdan basiretsizce bir açıklama değil yalnızca; en hafif ifadeyle, sinir edici bir açıklama bu!

*

Ortadoğu'yu köleleştiren şey laiklik oysa!

İSLÂM DÜNYASINI LAİKLİKLE KÖLELEŞTİRDİLER!

Batılılar, özellikle de İngilizler, önce Osmanlı'yı çökerttiler; Balkanları, Kafkaslar'ı ve Ortadoğu'yu “böl, parçala, yönet” stratejisiyle paramparça ettiler, cetvelle yapay sınırlar çizdiler, yapay kabile devletleri icat ettiler, yapay sorunlar ihdas ettiler; sonra da İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren postkolonyal süreçte güya Osmanlı coğrafyasında icat ettikleri bu devletlere kendi kontrollerindeki, uzaktan kumanda ettikleri kukla laik diktatörler diktiler.

11 Eyl 2016

Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi başında söyleyeyim:

Gülenizm, İslâm'ı dönüştürme projesidir ve Kemalizm'in çocuğudur.

Kemalizm, Gülenizm'e 40 yıl boyunca “can” verdi; Gülenizm ise, Kemalizm'e kan veriyor, önünü açıyor şimdi...

ÇAĞI VE KENDİMİZİ TANIMADAN ASLÂ!

İçinde yaşadığımız çağı da, kendimizi, kendi dünyamızı, medeniyet dinamiklerimizi de tanımıyoruz. O yüzden yaşadığımız sorunları anlamakta ve aşmakta çok zorlanıyoruz.

İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız, demiştim. Tanıyamadığınız ve sürekli tanımlandığınız bir çağı değiştirme iddiasında bulunamazsınız.

İçinde yaşadığınız çağı tanıyabilmenin yolu, kendinizi iyi tanımanızdan ve kendiniz olarak tarihe müdahalede bulunabilecek bir özgüvene, dolayısıyla çağı dönüştürebilecek ölçüde esaslı bir entelektüel birikime sahip olmaktan geçer.

Kendini tanıyamayan toplumlar, tarih yapamazlar.

19 Ağu 2014

1-İslâmî duyarlıkları güçlü, vizyonu geniş bir kadro kurulmalı, yolsuzlukla mücadele sürmeli, Çete'ler temizlenmeli.

2-Halkı çözen İslam'la ilişkisini sıfırlayan 'salaş' bir kuşak yetiştiren, çocuklarımızı sığ ve değerlerimizi çözücü tüketim kültürünün kölesi haline getirerek mankurtlaştıran eğitim, kültür ve medyada devrim yapılmalı.

Eğer bu üç devrim yapılamazsa, 20 yıl içinde yok oluruz!

3-Ehliyet sahibi insanlarla çalışmalı.

***

Sağına 'yol açacak' Hz. EBUBEKİR, soluna 'adaleti hatırlatacak' Hz. ÖMER KARAKTERi yerleştirmeli.

4-İslami ilkelerle yoğrulan, herkese hayat hakkı tanıyan medeniyet iddialarımıza dayalı kısa, orta, uzun vadeli kapsamlı bir gelecek tasavvuru ve yol haritası çizilmeli.

5-Genç kuşak hızı ve hazzı kutsayan tüketim kültürünün KÖLEsine dönüşüyor. İslâmî şuuru gelişkin, özgüveni yüksek, kompleksiz bir gençlik yetiştirilmeli.

6-İslam Birliği'nin kurulmasını sağlayacak fikrî, kültürel, sanatsal, sosyal, siyasî, ekonomik ve

stratejik yapı taşları döşenmeli.