- Hürriyet
ABD ve pek çok Batı ülkesi, Suriye'de Esad rejimine karşı mücadele eden muhalifleri desteklemekten ne zaman vaz geçti? Arap Baharı'nın yeni "çoğulcu İslamcı" iktidarlar yaratma ihtimali onları ürküttü. ("Çoğulcu İslamcılık" terimini bilerek kullandım.)
İslam ülkelerinin tamamına yakını, (Batı'nın da desteğiyle) onlarca yıldır diktatörler tarafından yönetildiler. Bu ülkelerde son yıllarda çoğulculuğa, parlamenter rejimlere yönelik yeni gelişmeler yaşandı. Arap Baharı, Arap ülkelerindeki demokrasi arayışının, Batı yanlısı diktatörlüklerden kurtulma çabasının bir ürünüydü diyebiliriz.
Ters rüzgarlar
ABD ve Batı, bu isyanları, Batı tipi laik çoğulcu rejimler oluşacak diyerek başlangıçta olumlu karşıladı. Batı'nın da onayıyla rüzgar Arap ülkelerini sardı. Diktatörlükler birer birer devrilmeye başladı. Ancak gelişmeler Batı'nın istediği yönde olmadı, rüzgarlar beklenen yönde esmedi. Arap ülkelerinde oluşan yeni parlamenter rejimler, İslamcı karakteri ağır basan ve Batı'ya çok da sempatiyle bakmayan yeni bir özellik kazandı.
Fas'ta, Tunus'ta, Mısır'da, Türkiye'deki AK Parti'ye öykünen siyasi partiler iktidara geldi. Hatta Fas'taki parti adını bile AK Parti olarak belirledi. Gelişmeler Batı'yı endişelendiriyordu. Mısır'daki Mursi iktidarının İsrail siyasetini değiştirmesi ve bu konuda Türkiye ile işbirliği yapması ABD'nin canını sıktı.
Suriye de ne değişti?
Tam bunlar olurken, Suriye'deki rejim de isyanla sallanmaya başladı. Batı, ilk başlarda Arap Baharını tam olarak algılayamadığı için Esad rejimini devirmek isteyen isyancıları desteklemeye karar verdi.
Sonra görüldü ki, bu muhalefet hareketi, "ılımlı" da olsa İslamcı bir karakter taşıyacak, hemen frene basıldı. Bu isyanı desteklemeye ikna ettikleri Türkiye, onların tavır değiştirmesiyle yalnız kaldı. Ve "Türkiye sanki Esad'ı yalnız başına devirmeye karar vermiş" gibi bir hava oluşturuldu.
Batı, Esad rejimini devirmekten vazgeçerken, onun seküler karakterine vurgu yapmaktan geri durmadı. "İslamcılar gelmesin Esad kalsın" fikri, Batı'da giderek temel buldu.
Tereddüt
Esad, Batı'nın bu tereddütlü ve ılımlı havasını sezer sezmez, muhalefete daha acımasız bir saldırıya girişti. Büyük bir toplumsal facia yaşanırken, ılımlı İslamcı örgütler güçlerini kaybettiler. Yerlerini radikal örgütler aldı. El Nusra ve IŞİD bu sürecin sonucunda özellikle Sünni kesim üzerinde büyük bir güç oluşturdu.
Çatışma ağır ve yıkıcı bir havaya büründü, milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu. Binlercesi öldü. Batı hala "Esad'la olur mu olmaz mı" diye düşünürken yıkım derinleşerek sürüyordu.
Türkiye
Türkiye, "Esad rejimi yıkılmadan burada bir düzen sağlanamaz" derken, Batı, Türkiye'yi "IŞİD işbirlikçisi" şeklinde suçlamayı tercih ediyor ve asıl tehlikenin IŞİD olduğunu vurgulayan bir yerden yaklaşıyordu.
Bu durum hangi noktaya kadar böyle devam etti? Binlerce, onbinlerce göçmen Batı ülkelerinin sınırına dayanana kadar. İşte o andan itibaren Suriye meselesi, Batı'ya doğrudan dokunmaya başladı.
Yeniden "Esad'la olur mu olmaz mı" diye oyalanılırken, Rusya bu tereddüdü bildiği için adım adım geliştirdiği Esad'a desteği açıktan savunmayı tercih etti. "Laiklik mi istiyorsunuz, işte şeriatçı IŞİD'e karşı mücadele eden Esad rejimi var" şeklinde özetlenebilecek bir çıkış yaptı.
Daha önce "Arap Baharı" rüzgarı karşısında sesiz kalan Rusya, Batı'nın ikircikli havasından cesaret buldu. Son olarak artık bir askeri güç olarak Suriye'de ortaya çıktı ve havadan Esad muhaliflerini bombalamaya girişti.
Buyrun buradan yakın
ABD ve Batı şaşkın. Artık Rusya daha inisiyatifli hareket ederek bölgeye yığınak yapıyor. Irak ve İran'daki yönetimlerin de desteği bu yönde. Onlara Lübnan Hizbullah'ı da eklenince tablo belirginleşiyor.
Bu, kimsenin laiklik veya sekülerlik olarak tanımlayamayacağı bir tablo. İran, şimdi Bağdat rejimini kontrol eder hale geldi. Onlara Hizbullah'ı da eklersek Şii şeriatının egemen olduğu bir ittifak netleşiyor. İşte Rusya bu fotoğrafın parçası
Laiklik mi geliyordu? Alın işte Hizbullah'lı ve Mollalı laiklik. Buyrun buradan yakın.