- Özgür Gündem
“Bu acıyı bize kimse unutturamaz.”
Bu sözler, darbe davasının Yargıtay’da görülen duruşmasında ifade veren eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a ait.
“Bu acıyı Başbuğ’a unuttaramayacak” olan “kimse” kim?
Elbette “Reis”, yani Tayyip Erdoğan...
Askeri Akademi’de, “beni aldattılar” diyen kişi.
Ama onu Başbuğ ciddiye almamış. “Unutmayız” diyor.
Unutmayacaklar.
Ben de Saray erkanına sesleniyorum: Türk tarihinde yeniçerilerin çınar ağaçlarına asıldığı “vak’a-i Hayriye”den beri, hiçbir hükümet ile ordu arasında, Başbuğların “unutmadığı” olaya benzer bir olay yaşanmadı. Yaşanmadığı halde bu ülkede üç darbe, sayısız darbe teşebbüsü oldu.
Şimdi bu ordunun emekli paşası “unutmayacağız” diyorsa, AKP ve Saray, aklını başına almalı. Kürdistan şehir savaşlarına “kara kuvvetlerinin katılmasına” itiraz eden ve bu “kirli işin” İçişleri Bakanlığına bağlı jandarma ve polis tarafından yapılmasını isteyen, böylece yaşanan kanlı olayların tüm sorumluluğunu Hükümetin sırtına yükleyen bu Ordu Türkiye’nin etrafında biriken muazzam riskler karşısında hükümetle aynı kaderi paylaşmaktan adım adım kaçıyor. Elbette şimdi yaşanan savaşı birlikte planladılar. Ama hesapta olmayan bir şey oldu. Ordu, Kandil’i 24 Temmuz günü bombaladığı zaman, işlerin “dağla sınırlı” kalacağını sandı. Ama savaş şehirlere sıçradı.
Ve şimdi, “hükümet şehirlerde PKK’nin silahlanmasına göz yumdu, ordunun operasyon yapmasına bilerek izin vermedi” iddialarının medyada yaygınlaşması, gelecekte “vatana ihanet” suçuyla ilgili yargılamaların ön hazırlığından başka bir şey olarak düşünülebilir mi?
Böyle olunca, bu “unutmayacağız” sözünün anlamı, Hükümet ve Saray için “korkutucu” bir hal alıyor.
Yani “darbe dinamiği” işliyor.
Kumarbaz her şeyini kaybedeceğini düşünmez, kazanmayı düşünür.
Ve Saray, seçimleri HDP’ye saldırarak zorla almak, alamazsa iptal ettirmek ve yine iktidarda kalmak istiyor. Şöyle...
YSK’nın “sandık taşıma” numarasını bozmasının, Erdoğan’ın buna tepki göstermesinin altında sinsi bir oyun yatıyor. Hükümetin ve kimi İlçe Seçim Kurullarının, Valilerin ve kaymakamların “taşınmalı” dediği söz konusu “sandık bölgelerinde” yaygın bir provokasyonla, seçimlerde “oy güvenliği yok” iddiasına ortam hazırlanıyor. Bunun sonucunda da, eğer AKP yine azınlıkta kalırsa, seçimlerin tümüyle iptalinin gündeme gelebileceği görülüyor. Böylece, Erdoğan ve AKP, mevcut hükümetle yeni bir seçime kadar iktidarda kalmayı hesaplıyor. Bu hükümetle yürüttüğü savaşı sürdürebileceğini düşünüyor.
Bu allengirli planlar nasıl bir ortamda yapılıyor?
ABD’nin YPG-YPJ güçleriyle Rakka’ya saldırıya hazırlandığı; Rusya’nın Suriye devletinin çağrısıyla, Esad rejimine yardım için harekete geçtiği, hatta Çin Halk Cumhuriyeti’nin bile Rusya ile birlikte bu işe karışacağına dair haberlerin yayıldığı, İran’ın Şii kuşağını, Suudilerin ve Katar’ın Sünni kuşağını birbirine karşı harekete geçirdiği, İsrail’in kimbilir neler yaptığı ve Türk devletinin dünya ölçüsünde tarihte bir eşine rastlanmadık şekilde tecrit olduğu sırada, AKP ve Saray böyle bir “seçim oyunu” oynarsa ne olur?
Yalnızca iki ihtimal kalır:
Ya ülke “İslamcı-Türkçü faşist diktatörlüğe” sürüklenir.
Ya da “unutmayız” diyenler darbe yapar.
Bu iki ihtimal de, bilinsin ki, muazzam bir demokratik direnişle karşılaşır, ülke iç savaşla yıkıma uğrar...
Eğer AKP’nin sağduyu sahibi kadroları, yeni bir “Yassıada” rezaleti istemiyor ve Reis’i Reis’e rağmen kurtarmayı düşünüyorlarsa, harekete geçmeli. “Reis’i” durdurmalı, AKP’yi Reis’in vesayetinden çıkartmalı.
Evet... Bunu yapın ve:
Yol yakınken “kuşatmayı” kaldırın. Orduyu Kandil semalarından, jandarmayı ve polisi Kürdistan sokaklarından kışlasına, karakollarına gönderin, Sandıklardan elinizi çekin. Seçim sonuçlarına razı olun. O zaman “dikta” ve “darbe” ihtimalleri ortadan kalkar, Türkiye’yi selamate taşıyacak olan HDP’li bir “büyük koalisyonun” yolu açılır...
