- Radikal
Amerikan ve Avrupalı diplomatların Kobani ve Cezire kantolarına yaptığı ziyaret Cenevre'den dışlanan Kürtler için yolun kapanmadığının resmidir.
Ortadoğu’da ‘Kürtlerin zamanı’ diyebileceğimiz bir stratejik dönüşüm evresinde Türkiye Kürtlerle savaşı tercih etti. Sadece Suriye değil kendi Kürtlerini de kaybetme pahasına oynanan riskli bir oyun. Ucunda bir ‘Pirus Zaferi’ bile olmayabilir.
PYD’nin Cenevre’den dışlanmasından kendisine gurur payesi çıkartan siyasi akıl, Cenevre’nin geri kalanını da “Muhalifler ileri sürdükleri şartlar kabul edilmezse Cenevre’den çekilebilir” diyerek de maniple ediyor. Batılı müttefikleri nezdinde Ankara hala şantaj ya da tehditlerle sözünü dinletebiliyorsa bunu sahip olduğu siyasi ve diplomatik krediye değil Türkiye’nin coğrafi konumunu kullanarak yaratacağı sorunların büyüklüğüne borçlu.
Suriye’deki ‘sakıncalı’ örgütlere militan ya da silah taşıma, Avrupa’ya karşı mülteci baskısını kullanma ya da etki ettiği gruplarla siyasi çözüm sürecini sabote etme türünden kartlar... Sorun yaratma araçlarını yitirdiği an zurnanın zırt dediği yerden nasıl çalacağını az çok tahmin ediyoruz.
Türkiye, PYD’yi Cenevre’nin ilk turundan dışladı da ne oldu? Ya da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’la toplantıda tekrarlanan ‘PYD’nin DAİŞ’ten farksız’ diskurundan ne çıktı?
Bütün bunlara yanıt sahadan verildi: BM tarafından otel rezervasyonları yapıldığı halde Cenevre’de görüşmelere çağrılmayan Rojava’nın aktörleri Batı tarafından çok özel bir ziyaretle ödüllendirildi.
Hafta sonu ABD Başkanı Barack Obama'nın IŞİD'le mücadele özel temsilcisi Brett McGurk, Fransız ve İngilizler diplomatlar dahil bazı Avrupalı yetkililer Kobani ve Cezire kantonlarına giderek PYD, TEV-DEM, YPG, Suriye Demokratik Güçleri ve yerel yetkililerle görüşmeler yaptı.
Rojavalı Kürt kaynaklardan edindiğim bilgilere göre “Sizinle geliştirdiğimiz ilişkiler Cenevre’den daha önemli” mesajı verildi. PYD’nin Cenevre’nin sonraki aşamalarına katılacağı ve özellikle yeni anayasa sürecinde Kürtlerin olacağı vurgulandı.
Bunun anlamı: Kürtler organize bir güç olarak kendi varlıklarını dayatıyor.
Süleymaniye’den helikopterle Rimelan’da Amerikalılara tahsis edilen üsse inen heyeti karşılayanların başında Eldar Xelil geliyor. TEV-DEM’in kurucularından biri olarak Eldar Xelil, Rojava ile ilgili kritik süreçlerde yer aldı. Kürt temsilciler, bu ziyareti ‘Sadece IŞİD’e karşı askeri işbirliğinin güçlendirilmesi değil Rojava’nın siyaseten tanınması’ olarak yorumluyor. Ziyaretin anlamını TEV-DEM yöneticilerinden Dr. Nasır Hac Mansur’a sordum, şunları söyledi:
“Görüşmeler DAİŞ’e (IŞİD) karşı uluslararası koalisyon çerçevesinde gerçekleşti. Hem askeri hem siyasi meseleler müzakere edildi. Cenevre’ye katılım konusunda ‘Bunun için elimizden geleni yapacağız’ diyorlardı, şimdi de ‘Biraz ilerlesin, sonraki aşamalarda siz mutlaka yer alacaksınız’ diyorlar. Bu ziyaret, bize desteğin sürdüğüne dair bir teyittir. Aynı zamanda Kürtlerin pozisyonunu tanımaya yönelik açık ve resmi bir ziyarettir. Siyasi bir tanımadır. Bu çerçevede askeri işbirliğinin güçlendirilmesinin yanı sıra siyasi tarafın nasıl desteklenebileceği meselesi de konuşuldu. Çünkü bu ilişkinin sadece DAİŞ’e karşı ortaklıkla sınırlı kalmaması gerekiyor. Bunlar ilişkinin siyasal bir boyut kazanması yönünde ilk adımdır.”
Bir başka Kürt kaynak ise toplantılarda IŞİD’in merkezi Rakka ile dünyaya açıldığı kapı olan Cerablus’a yönelik operasyon hazırlıklarının öne çıktığını kaydetti. Özellikle Cerablus ile ilgili operasyon planları gizli tutuluyor. Nedeni Türkiye’nin, YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesini kırmızıçizgi haline getirmiş olması. YPG, Suriye Demokratik Güçleri şemsiyesi altında Tişrin Barajı’nı ele geçirdikten sonra hedefe Menbiç’e koyduğunda ABD operasyona fren yaptırdı. Çünkü Türkiye’ye verilmiş bir güvence var. Güvencenin karşılığı İncirlik üssü ve Türkiye’nin alacağı önlemler. Suriye’de IŞİD ve Kaide’ye karşı savaşın başarısı bir yanıyla Türkiye’nin sınırı kapatmasına bağlı. Bu yüzden de Ankara’nın öfkesi ya da kırmızı çizgileri karşısında ABD şimdilik ‘transistor’ olmayı yeğliyor. Fakat Kürtler ABD’nin bir yere kadar durumu idare edeceğini düşünüyor.
ABD gibi askeri bir ortaklık kuramasa da Rusya da Kürtleri yakın planda tutmaya çalışıyor. PYD’nin Avrupa temsilcilerinden Zuhat Kobani’ye göre Cenevre’de PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in heyeti hem Amerikan hem Ruslarla görüşmeler yaptı. Dün Rus Dışişleri temsilcileriyle bir görüşme daha oldu.
Batılıların gerçekleştirdiği ziyaret, IŞİD’le mücadele perspektifini aşan bir hedefe de işaret ediyor. Bu ziyaretle ABD hem IŞİD’le mücadelede Kürtlere verilen önemin altını çizdi hem de Rojava özerkliğinin bütün unsurlarıyla bir araya gelerek ilişkilere siyasi bir boyut ekledi.
ABD, matruşka gibi katmanlı bir siyaset geliştiriyor. Kürtlerle Ekim 2014’te kurulan işbirliğiyle birlikte Suriye’ye müdahalenin biçimi değişti. Fırat’ın batısında Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ile birlikte açılan cephe IŞİD, Nusra ve diğer cihatçı selefi örgütleri sahanın efendileri yaptı. Şimdi ABD farklı bir şeyi deniyor; Fırat’ın doğusunda Kürtlerle birlikte kurduğu ortaklıkla birkaç aşamalı bir yol izliyor:
- İlk aşamada ortak olarak sadece YPG vardı. Bununla Kobani ve Cezire’nin güneyindeki bölgeler kurtarıldı.
- İkinci aşamada Türkiye’nin itirazlarını düşürmeğe de yarayacak bir yolla YPG’nin ana aktör olduğu Araplarla birlikte Suriye Demokratik Güçleri adlı ortak cephe kuruldu. Bu da ABD’ye YPG değil “Suriye Demokratik Güçleri ile çalışıyorum” deme fırsatı sundu. Bunun ötesinde bu cephe ile Arapların bulunduğu bölgelere doğru operasyon derinlik kazandı.
- Üçüncü aşamada hedef IŞİD’i Rakka ve Cerablus’tan atmak.
Peki, ortaklık burada bitecek mi?
- Dördüncü aşamada iki senaryo söz konusu olabilir: ABD Suriye Demokratik Güçleri’nin bileşenlerini zenginleştirmeye çalışıyor. Bileşenler genişledikçe hedef alanı da genişliyor. ABD büyüyen bu gücün yeteneklerini test ederek Suriye stratejisini güncelleyebilir.
Cenevre sürecinden siyasi bir çözüm çıkarsa ne ala. Çıkmazsa ABD, Fırat’ın kuzeyine Suriye’den koparılmış nüfuz alanı muamelesi yapabilir ve buranın geleceğini zamana bırakabilir. Ya da kurtarılmış bölgede oluşturduğu askeri ittifakı Şam yönetimine karşı yeni bir savaş cephesine dönüştürebilir.
Bu son senaryo ile ilgili görüşünü aldığım Dr. Nasır şunu söyledi:
“Elbette ABD’nin kurduğu ittifak sadece DAİŞ’e karşı savaşla sınırlı değil. Bu savaş (Nusra gibi) radikallerle savaşı da içerebilir. Daha da ileriye gidip gitmemesi ise rejimin tavrına bağlı. Eğer rejimin tavrı değişmez ve elimizdeki bölgelere saldırırsa savaş çıkar. ABD ile Avrupa’nın mutabakatı var, öncelikli hedef DAİŞ. Ama Esad yönetimi hedef tahtasından çıkmış değil. Duruma göre strateji değişir.”
Burada Türkiye’nin de hesapları önemli. Kürtlerin kafasını meşgul eden şey Türkiye’nin kuzeyde başlattığı operasyonları tamamladıktan sonra sıranın Rojava’ya gelip gelmeyeceği.
Tam batıda bir iki noktadan namluların yönü Afrin’e dönük. Kobani-Cezire arasındaki hatta yönelik de askeri tahkimat var ve zaman zaman Türkiye’den atışlar oluyor. Hesapları bozan faktör ABD’nin Kürtlerle ittifak kurmuş olması. Cezire artık iki üs ile Amerikan güçlerinin de bulunduğu bir bölge. Ve Başkan Obama halihazırda 50 civarında askerin bulunduğu Rojava’ya bir o kadar daha özel tim gönderme talimatı verdi. Amerikan güçleri Rojava’dayken Türkiye operasyon yapabilir mi? Bölgesel bir savaşı göze alabilir mi?
Rojava’dan önce konuşulan müdahale alanı Cerablus ve Azez-Mera hattıydı. Türkiye’nin tampon bölge oluşturmak için can attığı yer. Afrin ve Kobani arasında yer alan bu bölgeye girmek, Rus savaş uçaklarının misilleme yapmak için pusuda bekliyor olması nedeniyle mantıklı bir oyun değil. Ancak Rus uçağının düşürülmesinde olduğu gibi Türkiye öngörülebilir ülke olmaktan çıktığından beri artık kimse mantık aramıyor. Bu bölgenin doğu yakasını IŞİD batı yakasını Türkiye’nin desteklediği öteki örgütler tutuyor. Hele Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suudi Kralı Selman’la görüşmeye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la gidince ister istemez şu soru elzem hale geliyor: “Suudi finansörlüğünde bir macera mı?”
Bütün müdahaleci tehditler PYD ve YPG’nin Rojava’da ‘halksız’ olduğu iddiasına dayanıyor. Ne var ki Türkiye’nin ötekileştirdiği Kürtleri Amerika kazanıyor. Bu yüzden artık başka bir açıdan bakmanın zamanı geldi. Tüm stratejilerini ‘Kürt fobisi’ üzerine kuranlar hem bölgenin yeni dinamikleri hem de Kürtlerin elde ettiği kazanımların farkına varmalı.
Avrupa’da Rojava’da ortaya konulan model aydınlar arasında ‘devletsiz demokrasi’ modeli olarak tartışılıyor. Ötekileştirilen ve terörize edilen Kürtler Avrupa’nın siyasi, sosyal ve entelektüel çevreleriyle etkileşim içerisine geçmeyi başardı. Bu insanlar kurdukları bu ağlar sayesinde Rojava’yı ‘İşte bizim ürettiğimiz model’ diye anlatıyor. Ve bu söylemin alıcısı şaşırtıcı oranda fazla. Bu algının kontrastında ‘IŞİD’e destek veren ülke’ var. O yüzden Kürtlere atılan çelmeler bir Pirus Zaferi bile getirmez diyorum.