- Hürriyet
İŞİNİZİ ne kadar nesnel bir perspektifle yapmaya çalışsanız da, her sabah ülkesinde masum insanların öldüğü haberiyle uyanmak dışarıda yaşayan bir gazeteci için öyle ağır bir yük ki...
Çoğunluğa duygusallık hâkimken, sizin ortaya koymaya çalıştığınız soğukkanlılık zamanla öyle konu dışı kalıyor ki...
Dudağınızı ısırıyorsunuz.
Öfkeye yenilmemek için kendinize telkin ediyorsunuz.
Hamaset yok, diyorsunuz kendi kendinize...
Fevrilik yok. Ve her seferinde, zorlanarak hikâyenin altında yatanları rasyonel biçimde anlamayı deniyorsunuz.
Bu yaşananlar, Türkiye için artık yeni normal.
Eşiği sürekli kötüleşen, istikrar denilen göreceli kavramın yeni ortalaması.
*
BUGÜN Erdoğan Yönetimi’nin izlediği dış politikanın Batı nezdinde iki nirengi noktası var.
Ankara’yı, Türkiye’nin içinden geçtiği hukuk ve özgürlük krizine rağmen suyun üstünde tutan iki can yeleği.
Bunlar, Avrupa için mülteci sorunu, ABD için de IŞİD’le mücadele.
Bu iki mesele, hükümete geniş bir hareket alanı sağlıyor.
Ve içeride yürüttüğü bütün sorunlu icraata rağmen, Erdoğan’a uluslararası toplum önünde bir kredi açıyor.
Bu ne demek?
Diyelim ABD ve AB, Türkiye’deki temel insan hakları konusunda derin bir rahatsızlık yaşıyor.
Samimi ve ülkenin gidişatına dair karamsarlığa neden olan bir kaygı.
Eleştirecek. Ancak söylediğim iki husus, eleştiriye başlamadan, Türkiye’nin üstlendiği sorumluluklara vurgu yapma ihtiyacı doğuruyor.
Mültecileri aldığı için Türkiye’yi övme lüzumu...
IŞİD’le mücadeleye bir ölçüde katkı sağladığından Ankara’ya hakkını teslim etme sorumluluğu yaratıyor.
*
OLUŞAN bu dengede, Ankara’yı sıkıştıran birçok konu da var elbette.
Buna Türkiye’nin İslamcıları arkalayan Libya siyaseti de dahil.
Müslüman Kardeşler gibi örgütlere üye olan ve uluslararası kuruluşların terör listelerine girmiş bazı isimlerin Türkiye’deki bankacılık faaliyetlerinden yararlanması gibi sistemsel açıklar da.
Ancak bahsettiğim konular öyle ağır basıyor ki...
Avrupa mülteci akınından öyle korkmuş...
ABD Yönetimi, bu seneki başkanlık seçimi öncesi IŞİD’le mücadelede somut kazanım elde etmeye öyle odaklanmış durumda ki...
Bu konuları hiç açmamaya çalışıyorlar.
Ancak mesele Türkiye’yle bölge siyasetinde yaşanan ihtilafa gelince, tek bir konu istisna oluşturuyor.
Hem mülteci krizini hem de IŞİD’le mücadeleyi etkilediğinden Ankara’nın izlediği tek bir politika bu koruma kalkanının dışında kalıyor: Kürt politikası.
*
NİYE?
Çünkü Erdoğan’ın Kürtler konusundaki kararları, ABD ve AB’nin belirlediği bölgesel öncelikleri sekteye uğratıyor.
PKK’yla içeride yaşanan gerilim, Türkiye’nin Suriye’deki PKK bağlantılı Kürt örgütü YPG’ye yönelik politikasını sertleştiriyor.
Bu da IŞİD’e karşı aynı YPG’yle işbirliği yürüten ABD’nin Türkiye’yle arasındaki makası açıyor.
Ya da Türkiye-Suriye sınırını kontrol altına alıp bölgede Türkiye’nin istemediği türden bir istikrar oluşturmaya çalışan, mülteci akınını yavaşlatma potansiyeli taşıyan YPG’nin ilerleyişi AB ve Türkiye arasında ihtilaf konusu oluyor.
İşte Türkiye’de oluşan yeni normal şimdi bu dengeyi değiştiriyor.
Ankara’daki 13 Mart bombalamasının ortaya koyduğu, sivillere yönelik canlı bomba saldırılarına yönelen PKK’nın yeni stratejisi, Türkiye’nin hem ABD hem AB nezdinde Kürtlerle ilgili yaşadığı makası daraltıyor.
*
ANLAŞMAZLIK yine devam edecek elbette.
Washington Yönetimi, Ankara’yı çözüm sürecine dönülmesine teşvik etmeyi yine sürdürecek.
ABD Savunma Bakanlığı’nın IŞİD’le mücadelede Suriyeli Kürtlerle işbirliği bitmeyecek.
Ancak Türkiye’deki temel insan hakları ihlalleriyle ilgili kamuoyu önünde verilen mesajlar, bu saldırılardan sonra gittikçe geri plana düşecek.
Ve Başkan Obama’ya atfen Erdoğan’ın bir “başarısızlık” olduğunu, bir “otoriter” olduğunu savunan bir dergi makalesini yalanlamaktan bilinçli bir biçimde kaçınan Beyaz Saray, müttefikinin yaşadığı bu zor dönemde Ankara’nın yanında olduğunu gösteren mesajlar verme ihtiyacı hissedecek.
Haftaya nükleer güvenlik zirvesi için Washington’a gelecek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu yüzden belki de Başkan Obama’dan ikili bir toplantı randevusu alabilecek.
Ve Obama, kameraların karşısına geçip NATO müttefiki Türkiye’nin yanında olduğunu dünyaya göstermek mecburiyeti hissedecek.
Yeni normal, Türkiye’de insanların hayatlarını gittikçe zorlaştırırken, Ankara’nın uluslararası politikada elini hayli rahatlatacak.