- ABC Gazetesi
Çok uzun süredir merakla beklenen ve bölge dengesini ciddi biçimde etkileyecek olan Kürtlerle Suriye devletinin bundan sonraki ilişkisi adım adım netleşiyor gibi.
Gerici Arap ülkelerinin ve AKP iktidarının ABD ile işbirliği içerisinde Suriye'ye başlattıkları saldırı sonrasında, Suriye Devleti pek çok kesimi silahlandırdı. Farklı etnik kökenden olan ya da farklı inançta ve ilişkiler içerisinde olan bu kesimleri silahlandırarak bulundukları bölgelere yönelik saldırıların olması durumunda, ordu güçleri yetişinceye kadar savunmalarını istedi. Ermenileri, Hristiyanları, Alevileri, Kürtleri ve büyük Arap aşiretlerini silahlandırarak çok fazla miktarda olmasa da, maaşa bağladı.
Kürtler bu süreçte en yoğun oranda Suriye Devleti tarafından silahlandırılan kesim oldu. Askerî yetenekleri gelişkin bir halk olan Kürtler kısa sürede sürece adapte olarak ciddi silahlı bir gruba dönüştüler. Özellikle Kuzey'de yaşayan ve cihatçı güçlerin doğrudan saldırısı altında bulunan Kürt halkı yaşlıdan gence, kadından gence bütün olarak askerileşerek aktif bir savunma gücü oluşturdular.
Buraya kadar yaşananlar Suriye gerçekliği içerisinde olağan gelişmeler olarak açıklanabilir. Bu süreç sonrası PYD aktif olarak bölge savunmasında ve askerî örgütlenmesinde öne çıkmaya başladı. Daha önceki Türkiye ve Irak tecrübesi ile askerî mücadeleye yatkın olan ve asgari alt yapıya sahip olan PYD, özellikle Ayn El Arab (Kobani) süreci sonrasında bölgede ve Suriye siyasetinde etkin bir güç olarak yer almaya başladı.
PKK ile organik ilişkisi olan ve ağırlıklı olarak 1928 Şeyh Said isyanı sonrasında Suriye'ye göç etmek zorunda kalan Türkiyeli Kürtlerden oluşan bu yapılanma bir süre sonra Suriye Devleti'nden uzaklaşmaya başlayarak bulundukları alanda özerk davranmaya ve farklı devletlerle ilişkiler geliştirmeye yöneldiler. İlk adımda AKP iktidarı ile yakın ilişkiler kuran PYD yöneticileri, Türkiye'de devam eden Barış Süreci kapsamında bölgede AKP ittifakını canlı tutmaya çalıştılar. Özellikle Süleyman Şah türbesinin taşınmasında Türk ordusu ile birlikte hareket eden PYD silahlı güçleri, Ayn El Arab (Kobani) sürecinde de bu ilişkilerini üst boyutta sürdürdüler.
PYD'nin AKP iktidarı ile kurduğu bu ilişkiler ve Salih Müslüm'ün bazı açıklamaları ile, PYD ile Suriye Devleti arasındaki ilişkilerde sıkıntılar yaşanmaya başladı. Suriye devlet yetkilileri PYD silahlı güçlerinin bu çapraşık ilişkilerinin Suriye'nin özgürleşme mücadelesine zarar vereceğini söyleyerek tavırlar geliştirdiler. Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu Haseki, Kamışlı gibi bölgelerde zaman zaman yaşanan çatışmalarla da bu kopuş hızlandı. Son noktada ise PYD'nin ABD ile doğrudan ilişki geliştirerek ABD askerlerinin Suriye topraklarına girmelerine alt yapı sağlamaları bardağı taşıran son damla oldu.
Suriye Devleti - PYD güçleri ilişkileri bu süreçten sonra sıkıntılı bir hâl aldı. Alt düzeyde ilişkiler sürdürülse bile ciddi boyutlu ilerlemeler sağlanamadı. Özellikle Ruslar üzerinden sürdürülen ilişkilerde ise PYD'nin siyasi özerklik talebini dile getirmesi, Suriye'de her kesim tarafından tepki ile karşılandı. Özellikle ABD işbirliğinde ve ülke gerici saldırı ve katliamlar altında iken seslendirilen bu talep, fırsatçılık olarak değerlendirilerek sıcak bakılmadı. İdari özerklik konusunda kısmen bir noktaya gelinen tartışmalar hâlâ devam ediyor.
Suriye Devleti'nin olabilir diye baktığı siyasi idari özerklikte farklı etnik yapıya sahip halkların yaşadığı bölgelerin idari yapısının, o bölge halkı tarafından demokratik seçimlerle belirlenmesi ancak işleyişin merkezi idarenin genel karekterine tezat oluşturmaması, dış politika ve güvenliğin merkezi yönetim tarafından sağlanmasını içeriyor. Bölgede yaşayan nufüs oranı olarak neredeyse eşit olan Kürt halkı ve Arap halkı ile birlikte diğer azınlıkların süreci belirleyecek aktif unsurlar olacağı, ancak uzlaşma ile yerel yönetimlerin belirlenebileceği de dikkat çekici başka bir durumu oluşturuyor.
Türkiye'nin şiddetle karşı çıktığı ve tehdit olarak gördüğü Kürt oluşumunun bugünkü hâliyle bölgede kalıcı olma ihtimali zayıf görünüyor. Kürt silahlı hareketinin bugün bulunduğu kuzey bölgesinde kalmasını sağlayan güç; ABD askerî gücüdür.
ABD Suriye'nin kuzey kısmında ağır silahlarla donattığı Kürt silahlı gücünü bölgede milis güç olarak kullanmakta, Suriye'ye dönük amaçlarında basamak olarak görmektedir. Kürt silahlı hareketinin Irak benzeri bir süreci zorlamak ve dayatmak için işbirliği yapmasının hiçbir kalıcı kazanımı olmayacaktır. Bölgede yaşayan halklara rağmen emperyalizmin kucağında özgürlük aramak aslında tam bir esarete düşmektir. ABD'nin Lejyon gücü gibi hareket eden Kürt silahlı hareketinin şu gerçeği bilmesi gerekir. ABD emperyalizmi hiçbir halkın yanında özgürlük için var olmaz. Ancak ve ancak bir halkı tutsak etmek ya da katletmek için kimi zaman bazı kesimleri kullanır. Rakka'yı özgürleştirme adına PYD'yi kullanmaya çalıştığı gibi.
Rakka kentinin tamamında Araplar yaşarken bu kentin “özgürleşme” sorumluluğunu Kürtler ve ABD neden üstlenir? Kürtler bu kentte yaşayan Arap halkının gerçekten özgürleşmesini mi istemektedir? Ya ABD?
ABD, Rakka operasyonunu Suriye'de kalıcı bir üst kurmak için kullanmak, dünya kamuoyuna IŞİD karşıtı görüntüsü vererek Suriye topraklarında kalıcı olabilmek için yapmaktadır. ABD'nin ve PYD'nin derdinin bölgede yaşayan halkları IŞİD zulmünden kurtarmak olmadığını aslında herkes bilmektedir. Buna rağmen sinsice "Rakka'nın özgürleştirilmesi” teranesi seslendirilmektedir.
Suriye ordusunun Rakka'ya ulaşmasını engelleyerek bölgede etkinlik alanı kurmaya çalışan ABD, bunu Kürt silahlı hareketi üzerinden yapmaktadır. Bugün için pek çok cephede saldırgan güçlere karşı mücadele veren Suriye askerî gücünün, çok yakın zamanda Rakka'ya yönelmesi kaçınılmazdır. Rakka kentinin çok yakınlarında olan Suriye ordusu, müttefikleri ile birlikte Rakka kentini uzlaşmasız alabilecek tek güçtür.
Tarihsel olarak yüzlerce yıldır yan yana yaşayan halkların gelecekte de birlikte yaşamalarının tek koşulu birlikte mücadele etmektir. ABD emperyalizminin payandası olunarak varlık sürdürmeye çalışmak, halklar arasında yeni düşmanlıkların, sorunların oluşmasını sağlamak dışında asla bir çözüm oluşturamaz.
Suriye'de halklar dayanışma içerisinde özgür bir Suriye için mücadele etmeleri durumunda gerçek anlamda özgür, barış içerisinde yaşayabilirler. Aksi hâlde bölgede 7 yıldır yaşanan kaotik sürecin kaybedeni olmaları kaçınılmazdır.
Gericiliğe ve emperyalizme karşı mücadele birbirinden asla ayrılmamalı. Gericilik emperyalizmin siyasal bir ürünüdür. ABD emperyalizmi ile birlikte olunup gericiliğe karşı mücadele söylemi tam anlamıyla bir yalandır. Aldatmacadır. Dolaylı olarak gerciliğin bölge egemenliğine destek vermektir.
(Birkaç önemli bilgi:
· Suriye devleti Rakka, İdlib ve Kürt bölgelerindeki tüm maaşları sürecin başından beri ödemeye devam etmektedir. Afrin hükümetinin tüm maaşları da ödenmektedir.
· Suriye'de yaşayan toplam Kürt nüfusunun yüzde 20'ye yakınının kimliği yoktur. Yaklaşık 200 bin kişi.
· Kimlik verilmeyen bu kesim ağırlıklı olarak Şeyh Said isyanından sonra Suriye'ye kaçan Türkiye Kürtlerinden oluşmaktadır.
· Suriye Kürtleri şehirlidir ve merkezi kentlerde, özellikle Şam ve Halep merkezde yaşarlar.
· PYD'nin Suriye'de yaşayan Kürtlerin yüzde 25'ini ancak temsil ettiği belirtilmektedir.
· Suriye ordusunun yüzde 20'sinin Kürtlerden oluştuğu yine resmî bilgi olarak verilmektedir.)
