- Radikal
Eğer Batılı ülkeler müdahalenin çapını geniş tutmaya karar verirlerse Türkiye'den beklentiler de sadece lojistik, insani yardım vb. ile sınırlı kalmaz.
ABD, Britanya ve Fransa, Suriye’deki Baas rejimine karşı tavrını, “kimyasal silah kullanımı” gerekçesiyle “askeri yöntemlerle cezalandırma” evresine taşıdı. Uluslararası siyaset cephesinde son iki yıldır Esad karşıtı cephenin öncülüğüne soyunan Türkiye’nin yeni evrede, hangi silahlı rolü üstleneceği ise merak konusu.
Bu konuda ortada iki seçenek var: 1. En güçlü seçenek: Batılılar, operasyonu dar kapsamlı müdahaleyle sınırlı tutabilir. Bu durumda Türkiye’ye ya ihtiyaç duymayabilir ya da lojistik ihtiyaçları karşılaması beklenebilir. Bu kapsamda, üs kullanımı (İncirlik Üssü gibi), haberleşme, istihbarat, keşif, koruma, insani yardım, tahliye gibi sivil/askeri lojistik unsurları ön plana çıkabilir.
2. Düşük ihtimal: Batılılar, müdahalenin çapını biraz geniş tutabilir ve Türkiye’den bu askeri müdahaleye öncülük etmesini isteyebilir. Yani, Suriye’deki bazı hedefleri İncirlik ya da Erhaç Üssü’nden kalkacak Türk jetlerinin bombalaması talep edilebilir. Türkiye, Esad’a yönelik askeri bir operasyonda aktif bir rol oynamak durumunda kalabilir.
ESAD’IN TEPKİSİ KESTİRİLEMİYOR Ankara’da yapılan değerlendirmeler, ABD ve Britanya’nın birinci seçeneği ön planda tuttuğunu gösteriyor. Haliyle, Türkiye’ye önemli bir görev düşmeyebilir. Hatta hiçbir ihtiyaç duyulmayabilir. Akdeniz’deki ABD filosu, Kıbrıs’taki Baf üssü, İsrail gibi stratejik unsurlar, Şam’a karşı dar kapsamlı askeri bir saldırı için yeterli bulunuyor. Ancak Esad’ın açıklanan bu askeri müdahale senaryoları karşısında nasıl hareket edeceği çok kestirilemiyor. Bu da ittifakın, bugüne dek diplomatik kanallara rağmen rasyonel adımlar atmayan Esad’ın dar kapsamlı bir askeri müdahaleyi püskürtüp, cesaretini daha da fazla toplayarak Türkiye, Ürdün ve İsrail gibi komşulara karşı askeri bir yanıt verme ihtimalini içeren bir ‘kötü senaryo’ üzerinde çalışmasını zorunlu kılıyor. Bu öngörü de askeri müdahalenin sınırlarının beklenenden daha geniş tutulmasını gerektiriyor.
Peki böyle bir durumda, ABD tarafından Türk hükümetine “Esad’a karşı siyasi mücadeleye öncülük ettiniz. Askeri müdahalede de görev zamanı” denilirse ne olacak? Ankara’da böyle bir ihtimal gündeme geldiğinde ne tür bir karşılık verileceği henüz belli değil. Kesin olan şey, buna siyasi iradenin karar vereceği ve TSK’nın siyasi iradenin direktifleri doğrultusunda hareket edeceği yönünde. Öncelikle, askeri yöntemlerin öne çıktığı caydırıcı bir diplomasi döneminin sonunda Esad’ın geri adım atması en büyük temenni. Ancak, olur da iş başa düşer ve Türkiye Esad’a karşı bir askeri operasyonun parçası, hatta öncüsü olmak zorunda kalırsa, bu iki kurumun yaklaşımı ne olur? Kaynaklara göre, pek istenen bir durum değil. Ancak, bugüne dek uluslararası koalisyonun olası askeri operasyonuna her türlü lojistik desteği vermeye hazır olduğunu Batılı muhataplarına bildiren hükümet, ‘ilkesel duruş’ kapsamında operasyona aktif olarak katılmayı da kabul edebilir. Siyasi irade bu yönde karar alırsa da TSK buna uyar. Sorduğumuz kaynakların tamamı, “İhtiyaç kalmamasını temenni ediyoruz” diyerek bu ihtimalle çok da karşılaşmak istemediklerini ortaya koydular. Ankara’daki askeri ve diplomatik çevreler, Esad’ın kimyasal silah kullandığını, bu nedenle cezalandırılmasının şart olduğunu ifade ediyor. Önemli bir yetkili, “Eğer bu yapılmazsa, sessiz kalınırsa, suçu cezasız kalacak. Rejim bu tür adımlar atma konusunda cesaretlendirilmiş olacak. Bu da kimseye görevden kaçma lüksü bırakmıyor” görüşünü dile getirdi.