iş kazası

DİSK'ten SGK'ya mektup hukuksuz genelge işlemden kaldırılmalıdır
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Covid-19 için “iş kazası/meslek hastalığı” olarak değil “hastalık” olarak provizyon alınması gerektiğini bildiren SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Genelgesi’nin işlemden kaldırılmasını talep eden DİSK, SGK Başkanlığı’na bir yazı gönderdi. DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu ve Hukuk Dairesi Başkanı Kazım Doğan imzalı yazıda, SGK tarafından yayınlanan Genelge’nin, açıkça 5510 ve 6331 sayılı Kanun hükümlerine ve hukuka aykırı bir durum olduğu hatırlatıldı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda “iş kazası” işyerinde, işe geliş gidiş sırasında, iş nedeniyle “sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlanmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmaktadır. 5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı da “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri” Genelgedeki Covid-19 hastalığı iş kazası ve meslek hastalığı olarak ele alınmaz ön kabulü nedeniyle, SGK’nın ilgili soruşturmalarının da objektif şekilde yürütülmesinin mümkün olamayacağını belirten yazıda, SGK’ya “sigortalılar veya hak sahipleri tarafından yapılacak iş kazası, meslek hastalığı başvuru ve şikayeti üzerine” bu soruşturmaları yerine getirmekle yükümlü olduğu hatırlatıldı. DİSK’in yazısında “SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde, objektif ölçütlerden uzak çıkarımlar ve talimata dönüşecek bağlayıcı tespitler yapmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağı ortadadır” denildi. Sağlık hizmeti sunucularının kendilerine yapılan beyana göre bildirim yapmakla yükümlü olduğunun hatırlatıldığı yazıda, bu genelge hükümleri nedeniyle sağlık hizmeti sunucularının, Covid-19 hastalarının iş kazası veya meslek hastalığı beyanlarının dikkate alınmayacağını, iş kazası / meslek hastalığı kaydı açılmayacağını, böylece yükümlülüklerini yerine getirmeyecekleri ifade edildi. DİSK’in SGK Başkanlığı’na yazdığı yazıda “Sağlık hizmeti sunucuları Covid-19 bulaşının iş kazası/meslek hastalığı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Kişinin beyanına göre işlem yapmaları, provizyonu buna göre almaları yeterli olması gerekmektedir. Ancak ilgi Genelgenin bu hususu engelleyici bir etki yaratacağı açıktır” denildi. DİSK’in yazısında, Genelge’nin bulaşıcı hastalık yorumu nedeniyle kimi işverenlerce iş kazası/meslek hastalığı bildirimi yapmaya gerek kalmadığına, sorumluluklarının ortadan kalktığına yönelik değerlendirmeler yapılmaya başlandığı da ifade edildi. Covid-19 tanısı konulan bir kişinin beyanına rağmen, SGK’nın genelgesi uyarınca bildirim yapılmamasının 6331 sayılı Kanun’da belirtilen yükümlülüğün de ihlali anlamına geleceğine işaret eden yazıda, hukuka aykırı Genelge’nin işlemden kaldırılması istendi. DİSK’in SGK’ya gönderdiği yazının tamamına erişim için linke tıklayın: http://disk.org.tr/2020/06/diskten-sgkya-mektup-hukuksuz-genelge-islemden-kaldirilmalidir/  
Covid-19 meslek hastalığı sayılsın talebi yükseliyor
Sağlık Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 7 Mayıs'ta yayımlanan genelgede, Covid-19 pozitif olan sigortalı çalışanların 'iş kazası ve meslek hastalığı sigortaları' kapsamında değerlendirilmeyeceği bildirildi. Ancak meslek örgütleri ve hukukçular, SGK'nın genelgesinin mevcut yasalara ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek genelgeye karşı hukuki süreç başlattı.  Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın 29 Nisan tarihinde açıkladığı rakama göre Türkiye'de 7 bin 428 sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı. Koca'nın ifadelerine göre, koronavirüse yakalanan tüm hastalar arasında sağlık çalışanlarının oranının yüzde 6,5 olduğu biliniyor. Türkiye'de meslek örgütleri ve sendikalar, sadece sağlık çalışanları için değil, işi gereği bulaşa maruz kalan tüm sigortalı çalışanlar için koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası olarak tanımlanması gerektiğini savunuyor. Meslek hastalığı ve iş kazası olarak bildirilen Covid-19 vakalarında sağlık giderlerinin yüzde 100'ü karşılanıyor, geçici ya da kalıcı iş göremezlik durumunda tazminat alınıyor, vefat edenlerin ise yakınlara maaş bağlanıyor. Koronavirüsün meslek hastalığı veya iş kazası olarak tanımlanmadığı durumlarda ise kişiler tazminat hakkını kaybediyor, hak ve alacakları ödenmiyor ve mirasçıları da herhangi bir hak talep edemiyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), koronavirüs enfeksiyonu geçiren bir sağlık çalışanının mesleki maruz kalma sonucunda enfekte olduğu ve koronavirüsün meslek hastalığı olarak değerlendirileceğini açıkladı. Uzmanlar, Türkiye'deki mevcut yasalar ve Yargıtay içtihatları gereği koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası olarak değerlendirilmesi gerektiğini, aksini belirten SGK genelgesinin hukuka aykırı olduğunu ve kabul edilemeyeceğini ifade ediyor. Konuyla ilgili soruların iletildiği Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise konuyla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmadı. Birçok ülke koronavirüsü meslek hastalığı olarak kabul etti Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHESEN), Covid-19'un sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak tanımlanmasını talep ediyor. AHESEN Genel Başkanı Dr. Gürsel Özer yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada sağlık çalışanları ve sağlık hizmet sektörü çalışanlarının salgından en fazla etkilenen grup olduğunu söylüyor: "Salgının kendisini en fazla hissettirdiği İtalya ve Fransa'da COVID-19 enfeksiyonları meslek hastalığı olarak sayılmıştır. Belçika, Güney Afrika, Kanada, Malezya gibi ülkeler de meslek hastalığı saymış ve yapılacak işlemleri detaylandırmıştır. ABD'de ise koronavirüs hastalığının iş ile ilişkili olduğu kabul edilmiştir." Türk Tabipler Birliği de, 15 Mayıs tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na gönderdiği yazıda pek çok ülkenin koronavirüsü meslek hastalığı olarak kabul ettiğini hatırlatarak, bakanlık genelgesi için 'tüm dünyada koronavirüse yakalanan sağlık çalışanları ve yakınlarının sosyal haklarla desteklenmeleri yönündeki ortak insancıl tutumla çelişmektedir" ifadelerini kullandı. Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 11 Mayıs'ta yayımladığı İş Sağlığı ve Güvenliği Değerlendirme Raporu'nda, koronavirüsün sağlık çalışanları için meslek hastalığı ve iş yerinde yakalananlar için de iş kazası olarak kabul edildiği bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Raporda ayrıca, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından bir tır şoförünün yurt dışı görevinde H1N1 virüsü (domuz gribi) kapması sonucu hayatını kaybetmesinin iş kazası sayıldığı karar anımsatılıyor.  Yasalar ne diyor? Meslek hastalığı ve iş kazasının yasalardaki karşılığı birbirinden farklı. Meslek hastalığı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda, "Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir" şeklinde tanımlanıyor. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda ise "Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık" olarak ifade ediliyor. Bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi için, meslek hastalığı ve yapılan iş arasında uygun 'illiyet' yani 'nedensellik bağının' bulunması gerekiyor. Yargıtay Haziran 2018 tarihli bir kararında, 'nedensellik bağını' şöyle tanımlanıyor: "Eğer işçinin çalıştığı işte çalışmaması halinde hastalığa yakalanmayacağı söylenebiliyorsa bu durumda meslek hastalığı ile yürütülen iş arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilmelidir. Başka bir söyleyişle hizmet akdine göre işverenin işyerinde çalışan işçi, hastalığa, gördüğü işin özellik ve niteliği veya işin yürütüm şartları dolayısıyla tutulmuş ise uygun illiyet bağı mevcuttur." İş kazası Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda, 'sigortalı çalışanı hemen veya sonradan, bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay' şeklinde tanımlanıyor. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda ise, "İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay" hukuken 'iş kazası' kabul ediliyor. SGK'nın genelgesine itiraz eden sendika ve meslek örgütleri, genelgenin tüm bu yasa maddelerine açıkça aykırılık teşkil ettiğini savunuyor.  
Sağlık emekçileri Covid-19 Meslek hastalığı olsun
Türkiye’de sağlık emekçileri, Covid-19’un iş kazası veya meslek hastalığı olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak iş kazası için enfekte olduğu anın kanıtlanması gerek. DW Türkçe’den Emine Algan’ın haberine göre, Muharrem İdiz, ambalaj üreten iki fabrikanın iş yeri hekimiydi. Mart ayının başından itibaren iki fabrika arasında mekik dokuyarak koronavirüsle ilgili yoğun bir çalışma yürüttü. İşçileri bilgilendirdi, işverene alınması gereken önlemleri anlattı. Rahatsızlanıp evde dinlenmeye çekildiğinde karantina günleri başlamıştı. Solunum yetmezliğiyle 2 Nisan'da hastaneye başvurdu, test sonucu gelmeden, ertesi gün vefat etti. 58 yaşındaydı. Kardeşi Nuri İdiz de işyeri hekimiydi ve o sırada başka bir hastanede tedavi görüyordu. Birkaç gün sonra yoğun bakıma alındı ve 20 Nisan'da hayatını kaybetti. 55 yaşındaydı. Test sonuçları pozitif çıkan iki kardeşin birbirine bulaştırmadığı ortaya çıktı. Türkiye'de hayatını kaybeden ilk işyeri hekimi olan Muharrem İdiz'den sonra İzmir Tabip Odası bir komisyon kurarak inceleme başlattı. İşçi sağlığı uzmanlarından oluşan komisyon, hem salgına rağmen çalışma hayatının devam ettiği işkollarındaki sağlıksız koşulları, hem de işyeri hekimlerinin maruz kaldığı riskleri ortaya koydu. Lavabosu bile olmayan revirler Plazalar, şantiyeler, atölyeler, fabrikalar gibi kapalı alanlarda faaliyet gösteren pek çok şirketin yeterli önlem almadığı, koruyucu malzeme temin etmediği ve gerekli dezenfeksiyonu sağlamadığını rapor ederek kamuoyuna duyurdu. Rapora göre işyerlerinin çoğunda revir olarak kullanılan mekânlar temizlik, havalandırma, steril ortam bir yana, el yıkamak için lavabo ve suyu bile olmayan küçücük odalardan ibaret. Ve salgının başından beri işyeri hekimleri, görevleri kapsamında olmadığı halde bu odalarda poliklinik hizmeti veriyor. Çünkü çalışanlar virüs nedeniyle hastaneye gitmek yerine işyeri hekimlerine başvuruyor. Ancak işveren maske, tulum, siperlik gibi koruyucu malzemeleri sağlamıyor, hekimler kendi imkânlarıyla bulmak zorunda. Raporu hazırlayan komisyonun başkanı Dr. Hakan Toksöz, çoğu işyeri hekiminin, salgında en çok etkilenen yaş grubunda olduğunu belirtiyor. Bunun nedeni, emekli maaşı yetmediği için işyeri hekimliği yapmaları. İzmir Tabip Odası Başkanı Funda Obuz, "İki kardeş, ikisi de işyeri hekimi ve aile bağı nedeniyle bulaştırma yok, onu da öğrendik. Çalıştıkları kurumlardan almış olmalılar bu hastalığı" diyor.  İzmir'de 960 işyeri hekimi var; çoğunluğu birkaç yerde birden görevli. İş sağlığı ve güvenliğini sağlamak üzere bütün birimleri denetledikleri için her gün yüzlerce kişiyle temas ediyorlar. Bu nedenle de yüksek risk grubundalar. Dokuz Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Alp Ergör, "Muharrem ve Nuri, işyerlerini salgına hazırlamak için son derece yoğun bir çaba gösterdi. Hem tabip odası komisyonu hem de ailelerin tanıklıklarından biliyoruz bunu” diyor. Bu yüzden Covid-19'a yakalanmalarının mesleksel olduğunu belirtiyor: "Yitirilmelerini de meslek hastalığına bağlı ölüm olarak kabul etmek gerekir." Alkış değil önlem, laf değil tazminat Sağlık Bakanlığı'nın en son 29 Nisan'da açıkladığı verilere göre Türkiye'de 7 bin 428 sağlık çalışanı Covid-19 pozitif. Bu sayıya her gün yenileri ekleniyor. En fazla vakanın görüldüğü İstanbul'da da durum farklı değil. Tabip Odası'nın 4 Mayıs'ta hazırladığı rapora göre sadece İstanbul'da koronavirüs tespit edilen sağlık çalışanı 4 bin 500'ün üzerinde. İzmir ise bu konuda en yüksek ikinci il. Türkiye'de meslek odaları ve sendikaların da aralarında bulunduğu sivil toplum örgütleri, Covid-19'un sağlık çalışanları için meslek hastalığı veya iş kazası olarak kabul edilmesini istiyor. Bu konuda ilk somut adımı da İzmir Tabip Odası attı. Odanın Avukatı Mithat Kara, Muharrem ve Nuri İdiz için Çalışma Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu'na başvuru yaptı. Birkaç gün içinde SGK tarafından bir müfettiş görevlendirileceği tahmin ediliyor. Araştırma sonucunda meslek hastalığı tespit edilirse ailelerine ölüm aylığı bağlanacak. Aksi halde dava açılacak. Avukat Kara, mevcut uygulamayı şöyle anlatıyor: "Covid 19'un iş kazası sayılabilmesi için sağlık çalışanının, hastayla temas kurduğu ve öksürük, tükürük ya da test için sürüntü alınırken hastalığın bulaştığı anı tespit etmek gerekiyor. Ancak bunun tespiti çok zor. İşi gereği zaten riskli vakalarla sürekli temas halinde olan sağlık çalışanlarının virüsü nereden kaptığını sorgulamak yersiz." Fransa'da otomatik olarak meslek hastalığı Türk Tabipleri Birliği de aynı görüşte. Fransa örneğini veren TTB, Covid-19'un "otomatik" olarak meslek hastalığı kabul edildiğini hatırlatıyor. Fransa'da hekim, hemşire, eczacı, hastabakıcı, temizlik görevlisi, memur, personel hiçbir ayrım gözetmeden bütün sağlık çalışanlarının işyerinde enfekte olduğu kabul ediliyor. Kanıtlamasına gerek yok. Türkiye'de ise hâlâ test sonucu pozitif değilse resmi kayıtlara bile girmiyor. Tıpkı Mersin'in Silifke ilçesinde aile hekimliği yapan Dr. Erdinç Şahin gibi. Covid-19 tedavisi görürken 23 Nisan'da hayatını kaybeden Dr. Şahin'in ölüm raporuna "bulaşıcı hastalık - doğal ölüm” yazılması Meclis'e taşındı. CHP Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Ölüm nedeni olarak "viral pnömoni" yazıldığını hatırlatan Gökçel, "Covid-19 algoritmasına göre tedavisi ve ilaç temini bakanlığınız tarafından yapılan Dr. Erdinç Şahin'in ölüm sebebi nedir" diye sordu. Başta İzmir ve İstanbul olmak üzere tabip odalarının hazırladığı raporlar sonucunda TTB, Bilim Kurulu'ndan, Sağlık Bakanlığı ve ilgili kurumları harekete geçirmesini istedi. Ayrıca gerekli önlemleri almayan, koruyucu malzeme temin etmeyen sağlık kuruluşları ve şirketler hakkında yasal işlem başlatılması da talep edildi. Hekimler, Covid-19 vakalarının Sosyal Güvenlik Kurumu'na meslek hastalığı ve iş kazası olarak bildirilmesini istiyor. Çünkü böylece sağlık giderlerinin yüzde 100'ü karşılanabilir, geçici ya da kalıcı iş göremezlik durumunda tazminat alabilirler. Vefat edenlerin yakınlarına da ancak bu şekilde maaş bağlanabilir. Dr. Hakan Toksöz'ün verdiği bilgiye göre binlerce sağlık çalışanı Covid-19 olmasına rağmen, hatta hayatlarını kaybetmelerine rağmen şu ana kadar hiçbir meslek hastalığı bildirimi yapılmadı.  
Yargıtay, salgın hastalığı iş kazası saydı
Yargıtay, yurt dışı seferinde domuz gribine yakalanan işçinin ölümünün ‘iş kazası’ olduğuna hükmetti. Emsal karara göre, iş başında salgın hastalık sebebiyle hayatını kaybeden işçiler için 'iş kazası' kararı verilecek.  Yurt dışı seferinde, salgın hastalığa yakalanan TIR şoförü hayatını kaybetti. Sosyal Sigortalar Kurumu, ölümü iş kazası saymadı. TIR şoförünün ailesi konuyu yargıya taşıdı.  SGK kabul etmedi Özel bir şirkette tır şoförü olarak çalışan işçi, 11 Aralık 2009 günü Ukrayna seferinden döndükten sonra rahatsızlandı. Yapılan tedavi sonrası TIR şoförü için 'akut üst solunum yolu enfeksiyonu, tanımlanmamış' raporu verildi.  Bir süre sonra şoför, trafik kazası geçirince yeniden devlet hastanesine kaldırıldı. Tedavinin ardından taburcu edilen şoför, Üniversite Hastanesi'ne müracaat etti. Yapılan teşhiste TIR şoförünün domuz gribi salgınına yakalandığı belirlendi. Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından H1N1 ( domuz gribi), pnömani (zatürre) ve ARDS (akut solunum sıkıntısı sendromu) tanısıyla tedavi altına alınan şoför, on gün yoğun bakımda kaldıktan sonra vefat etti. SGK, TIR şoförünün ölümünü 'iş kazası' kabul etmedi. Aile dava açtı Sosyal Sigortalar Kurumu'nun 'iş kazası değil' kararına karşı İş Mahkemesi'nde dava açan acılı aile, salgın hastalığın Ukrayna seferi sırasında bulaştığını öne sürdü. Mahkeme, davanın reddine hükmetti. Kararı aile temyiz edince devreye Yargıtay 21. Hukuk Dairesi girdi. Yargıtay, TIR şoförü hakkında Adli Tıp Kurumu'nca hazırlanan raporda salgın hastalığın yurt dışında yakalandığının vurgulandığı hatırlatıldı. Yargıtay’dan iş kazasıdır kararı İş kazasının tarifinin de yapıldığı Yargıtay kararında şu ifadelere yer verildi: "Yasada iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hale getiren olay olarak tanımlandığından, olayın etkilerinin bir süre devam ederek zaman içinde artması ve buna bağlı olarak sonucun daha sonra gerçekleşmesi mümkündür. Yani, iş kazası ani bir olay şeklinde ortaya çıkıp, buna bağlı olarak zarar, derhal gerçekleşebileceği gibi, gazdan zehirlenme olayında olduğu şekilde etkileri daha sonra da ortaya çıkabilir. Sonradan oluşan zarar ile olay arasında uygun illiyet bağı bulunması koşuluyla olay iş kazası kabul edilmelidir. Yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan "uygun illiyet (nedensellik) bağı" olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır. Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir." TIR şoförünün Ukrayna seferi sırasında domuz gribine yakalandığının dile getirildiği Yargıtay kararında; "Somut olayda, tır şoförü olan davacı murisinin 26.11.2009 tarihinde davalı işveren tarafından Ukrayna'ya sefere gönderildiği, 11.12.2009 tarihinde Türkiye'ye giriş yaptığı ortadadır. Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin 13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu taktirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş olacağı bildirilmiştir. Buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna'ya yapılan sefer sırasında bulaştığı rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır. O halde, davacı ve davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm oy çokluğu ile bozulmuştur." denildi. Bu emsal kararla birlikte, iş başında salgın sebebiyle vefat eden işçiler için 'iş kazası' kararı verilebilecek.  
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), "İş Kazaları Kader Değildir! Ne Yapmalı? Nasıl Davranmalı?" başlıklı bir broşür hazırladı. Yeni iş cinayetleri ve iş kazaları olmaması dileğiyle, broşürü okurlarımızla paylaşıyoruz;   İş Kazaları Kader Değildir! Ne Yapmalı? Nasıl Davranmalı? İş kazası nedir? İş kazası yasal olarak, işçinin işyerinde bulunduğu, işini yaptığı sırada ya da görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında ya da kadın işçinin emzirme zamanında meydana gelen, işçiye hemen veya sonrasında bedenen ya da ruhen zarar veren olaya iş kazası denir. Ancak, İSİG Meclisi olarak; bütün iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebilir olduğunun ve de tüm bunların işçinin bağımlı olduğu çalışma ilişkileri içinde meydana geldiğinin bilinciyle, yaşanan işçi ölümlerini ‘iş kazası’ olarak değil ‘iş cinayeti’ olarak tanımlıyoruz.   Tehlike durumunda işçinin çalışmaktan kaçınma hakkı vardır! İşçi, sağlık veya can güvenliği ile ilgili ciddi ve yakın tehlikenin varlığını sezdiği anda varsa işyerindeki İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu’na, yoksa işverene bildirip, tedbir almasını istemelidir. Talep kabul edilirse, tedbir alınıncaya kadar işçi çalışmayı reddedebilir. (İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası 13. madde). Bu sürede, işçi ücretini hak etmeye devam eder. Eğer ciddi ve yakın tehlike önlenemiyorsa, işçi yukarıdaki kurala uymadan işyerini, tehlikeli bölgeyi terk edip, önceden belirlenmiş olan güvenli bir yere gitmelidir, bu işçinin hakkıdır.   İş kazası gerçekleştiğinde ilk olarak yapılması gereken nedir? İş kazası yaşandığında yapılacak ilk şey, iş kazası geçiren işçiye varsa öncelikle işyeri hekimi, yoksa ilk yardım sertifikası sahibi bir işçi tarafından, o da yoksa en kısa sürede 112’yi arayarak sağlık ekiplerince acil müdahale yapılmasının sağlamasıdır. Bu arada özellikle iş kazasının meydana geldiği bölümün/birimin yetkili amiri, iş güvenliği uzmanı, yetkili sendika varsa sendika temsilcisi, yoksa çalışan temsilcisi bilgilendirilmelidir. İşveren, iş kazası geçiren çalışanın en kısa sürede sağlık hizmetini almasını sağlamakla görevlidir. Bu görevin kapsamında; kaza geçiren çalışana en kısa sürede bir sağlık ekibi tarafından acil müdahale yapılmasını sağlamak; sağlık ekiplerinin işyerine gelmesini sağlamak veya en uygun şekilde bir sağlık kuruluşuna kaza geçiren personeli ulaştırmak yer alır.   İş kazasını kim bildirecek? İşveren, iş kazasından sonraki 3 iş günü içinde bu kazayı SGK’ya bildirmekle yükümlüdür. (6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasının 14. maddesi). Bu bildirimi yapmayan işverene idari para cezası uygulanır. İşveren, “iş kazası raporu” tutmakla görevli kılınmıştır. İşveren ayrıca iş kazasını derhal o yerde yetkili polis, jandarma ve savcılık birimlerine bildirmekle yükümlüdür.(5510 sayılı Yasa 13/2-a mad.) Not: Bu bildirimlerin kaza geçiren işçi veya yakınları tarafından da ayrıca yapılması önerilir. İşçinin ve tanıkların kolluk kuvvetlerine verecekleri ifadede olayın iş kazası olduğunu belirtmeleri önemlidir.   İşyeri hekimlerinin iş kazalarında görev ve sorumlulukları nelerdir? İşyeri hekimleri, ilk yardım müdahalesini yapmakla görevlidir. Ayrıca kazaya uğrayan kişinin muayene bulgularını mutlaka ayrıntılı olarak kayıt altına almak, varsa tetkik sonuçlarını ve grafileri saklamak işyeri hekiminin sorumluluğudur.   Hastaneye ulaşınca neler yapılmalıdır? İş kazasında, en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Ancak, iş kazası kayıt ve bildirimlerinin kamu hastanelerinde (devlet hastanesi) daha kolay yapıldığını unutulmamalı. Sağlıkla ilgili müdahale ve gerekenler yapıldıktan sonra hastane kayıtlarına “iş kazası kaydı”nın girmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, İş kazası geçiren işçi veya yakınları, hastanede olayın iş kazası nedeniyle olduğunu mutlaka bildirmelidir.   Hastanelerin iş kazasını bildirim görevi var mıdır? Hastaneler, iş kazalarını 10 gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmekle görevlidir. Görevli doktorların hasta hikayesini alırken kazanın nedenini tespit etmeye çalışmaları, bu kapsamdadır. Ayrıca, hastanedeki hekim de çalışan, “iş kazası” olduğunu söylemediğinde bile yaralanmayla ilgili şüpheli bir durum varsa sorgulamayı derinleştirmelidir.   İş kazası sırasında işçinin sigortasız olması durumu etkiler mi? Sigorta bildiriminin işverence yapılmamış olması, yani kayıt dışı çalıştırma başlı başına ayrı bir usulsüzlüktür. Bunun yanında, sigortanın yapılmamış olması olayın iş kazası olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu durumda sigortasız çalıştırma şikayeti için, iş kazasına ilişkin belge, bilgi ve raporlarla SGK İl Müdürlükleri’ne başvuru yapılmalı, idari inceleme yapılması talep edilip, olayın iş kazası olduğunun tespitine çalışılmalıdır. İdari incelemeden sonuç alınamadığı takdirde hem işveren hem de SGK dava edilip hizmet tespiti ve iş kazasından doğan hukuki sonuçlar talep ve dava edilmelidir.   İş kazası soruşturmasında nelere dikkat edilmeli? SGK ve kolluk kuvvetlerinin, iş kazası soruşturmasını kaza yerini kapsayacak şekilde yapması gerekmektedir. Bu soruşturmanın yapılması sırasında gerek işyerindeki işçilerin, gerekse şikayetçi işçi veya ailesinin olayın oluş biçimini doğru şekilde soruşturmaya yansıtması, sonraki aşamalarda yararlı olacaktır. Bu nedenle, soruşturma safhasında nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda sendikalardan, hukukçulardan ve İSİG Meclisi’nden bilgi alabilirsiniz.   İş kazası geçirdiğimizde haklarımız nelerdir? İş kazası geçiren işçiye tedavisi boyunca geçici iş göremezlik ödeneği bağlanır. Bu ödenek maaşın üçte ikisidir. Olaydan kaynaklı maluliyet durumu varsa bunun oranı tespit edilir. Eğer bu maluliyet yüzde 10’un üzerindeyse sürekli iş göremezlik ödeneği bağlanır. İşçinin ölümü söz konusuysa, ölen işçinin hak sahiplerine gelir bağlanır, ölen işçi için cenaze ödeneği verilir ve gelir bağlanan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilir. İş kazası geçiren işçinin, yaşadığı iş kazasından dolayı kendisine maddi ve manevi tazminat verilmesini talep etme ve işverene dava açma hakkı vardır. Eğer işçi, iş cinayeti sonucu yaşamını kaybettiyse, aynı şekilde ailesinin de bu hakkı bulunur. Böyle bir durumda işçinin ya da yakınlarının Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruda bulunması ve sorumlular hakkında şikayetçi olması gerekir.    
Hergün bin emekçi iş kazalarında, 6 bin 500 emekçi meslek hastalığından yaşamını yitiriyor Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) yayınladığı son raporda, stres, aşırı çalışma saatleri, iş kazaları ve hastalıklar nedeniyle yılda 2,8 milyon emekçinin öldüğünü açıkladı. ‘28 Nisan Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Dünya Günü’ öncesinde yayınlanan raporda, emekçiler için sağlıklı çalışma ortamları kurmanın teşvik edilmesi gerektiği, sağlanan güvenli ve sağlıklı iş ortamlarıyla, birçok çalışanın hayatlarının kurtarabileceği vurgulandı. Kapsamlı rapora göre, her gün 7 bin 500 kişinin işyerlerinde geçirdikleri çeşitli iş kazaları ve yakalandıkları hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdiğine dikkat çekiliyor. Bunların 6 bin 500’ü yaptıkları iş nedeniyle hastalanan, bini de iş kazalarında ölen kişiler.   İş kazaları yüzünden her gün bin kişi ölüyor Uluslararası Çalışma Örgütü yayınladığı 75 sayfalık son raporunda, iş kazalarını da masaya yatırdı. Dünyada şimdiye kadar meydana gelen ve toplu ölümlere neden olan iş kazaları sıralandı. İş kazalarının nedenleri analiz edildi. Raporda, yeterli güvenlik ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanamadığı için her yıl milyonların geçimlerini sağlamak amacıyla çalıştıkları işlerde büyük hayati tehlikelerle karşı karşıya oldukları kaydedildi. Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte çalışma şartlarının düzeltilerek birçok ölümün engellenebileceği belirtildi.   Meslek hastalığı nedeniyle 6 bin 500 kişi Hastalıklar iş ölümlerinin yüzde 86’sını oluşturuyor. Bu kişilerin yüzde 31’i çeşitli iç hastalıkları, yüzde 26’sı işe bağlı kanser ve yüzde 17’si de solunum yolu hastalıklarından ölüyor. İş bağlantılı ölümlerin en fazla Afrika’da, en az da Avrupa da yaşandığı bildiriliyor. Raporda, işçilerin yüzde 36’sının haftada 48 saatten fazla, ‘aşırı’ olarak nitelenen uzun saatlerde çalışmak zorunda kaldığı belirtildi.   “Kadın çalışanlar erkeklere oranla daha riskte” Uluslararası Çalışma Örgütü’nün iş güvenliğinden sorumlu yetkilisi Manal Azzi, son raporun yayınlanmasının ardından, BM Haber’e yaptığı açıklamada, iş dünyasının geçtiğimiz yıllara göre değiştiğini kaydederek, “Artık daha farklı şartlarda çalışıyoruz. Teknolojiyi daha fazla kullanıyoruz ama tüm bu gelişmelere rağmen hala daha uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kalıyoruz. Çalıştıkları işlerde insanlardan giderek çok daha fazla üretmeleri isteniyor. Çalışanların yeterince dinlenmeye zamanları kalmıyor. Kadın işçiler bundan çok daha fazla olumsuz etkileniyor. Kadın çalışanlar erkeklere oranla çok daha büyük riskler taşıyor. Çünkü çalıştıkları işlerinin dışında bir de kendi ev işlerinde çalışmak zorunda kalıyorlar. Kendi sağlıklarını koruyacak zamanları olmuyor. Yeterince spor yapamıyorlar. Sağlıklarını koruyamıyorlar.” dedi.
Yargıtay bir televizyon dizisinde padişah muhafızı rolünde oynayan figüranın çekimler sırasında attan düşerek yaralanmasını iş kazası kabul etti. Ajansa bağlı çalışan bir oyuncu, televizyonda yayınlanan dizide padişah muhafızı rolünde figüran olarak oynadı. Bir at binme sahnesinde attan düşerek yaralanan figürana sağlık kurulu kararıyla yüzde 11,30 oranında iş göremezlik raporu verildi. Sosyal Güvenlik Kurumu da figürana istirahatli kaldığı tarihler için geçici iş göremezlik ödeneği verdi ve Unkapanı Sosyal Güvenlik Merkezince figürana gelir bağlandı. İş kazası tespiti Figüran, yaralanması nedeniyle maddi tazminat talebiyle İstanbul 3. İş Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, televizyonda yayınlanan dizide rol alan oyuncu ile yapımcı firma arasındaki sözleşmenin istisna sözleşmesi (eser sözleşmesi) olduğu gerekçesiyle davayı iş davası saymadı ve görevsizlik kararı verdi. Mahkeme, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince görevli ve yetkili mahkemenin İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu kararlaştırdı. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay 21. Hukuk Dairesine geldi. Görevli mahkemenin belirlenmesi uyuşmazlığını irdeleyen daire, davacının iş sözleşmesiyle çalıştığını kabul etti ve attan düşmesini iş kazası sayarak davanın iş mahkemesinde görülmesini karara bağladı. Daire, sigortalı çalışmalarının kuruma bildirilmemiş olmasının başlı başına davacının kaza anında iş sözleşmesiyle çalışmadığı ve olayın iş kazası olmadığı sonucunu doğurmayacağına hükmetti. Yerel mahkeme kararında direndi Bozma kararı üzerine, dosyayı yeniden görüşen yerel mahkeme, ilk kararında direndi. Direnme nedeniyle dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun gündemine geldi. Kurul, Yargıtay 21. Hukuk Dairesini haklı bularak kazanın iş kazası olduğuna, davaya iş mahkemesinin bakması gerektiğine, yerel mahkemenin kararının bozulmasına hükmetti. Kurul kararında, iş sözleşmesinin, işçinin bağımlı olarak iş görmeyi, işverenin de ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olduğu, iş sözleşmesinin unsurlarını iş, ücret ve bağımlılığın oluşturduğu anlatıldı. Gerçek anlamda hukuki bağımlılığın işçinin işin yürütümüne ve iş yerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerdiği belirtilen kararda, bağımlılık unsuru olarak nitelendirilen bu ilişki ile işçinin işverenin emrinde hizmet etmek durumunda olduğu kaydedildi. Bağımlılık unsuru oluşmuştur Diğer borçlar hukuku sözleşmelerinde bu şekilde bir ilişki olmadığından diğer iş görme sözleşmelerinde bağımlılık ilişkisinin bulunmadığına işaret edilen kararda, iş sözleşmelerinde belirleyici olan bağımlılık unsurunun tespitinde ekonomik, kişisel-hukuki ve teknik bağımlılık şeklinde ölçülere dikkat etmek gerektiği bildirildi. Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, sanatsal faaliyet yürüten çalışanların işçi sayılıp sayılmayacağının tespitinde belirleyici unsurun bağımlılık unsuru olacağı vurgulandı. Kararda, figüran olarak çalışan davacının sete geliş gidiş saatlerinin, yönetmen veya yönetmen yardımcısı tarafından ayarlanması, nasıl bir kostüm giyeceği, nasıl makyaj yapacağı, çekim sırasında nasıl bir rol üstlenip duruş sergileyeceği konusunda bütün yetki yönetmen veya yönetmen yardımcısında bulunacağından, bağımlılık unsurunun oluştuğu konusunda şüphe bulunmadığı kaydedildi. Eser sözleşmesi kapsamına girmez Yerel mahkemenin gerekçesine dayandığı eser sözleşmesinin somut olayda bulunmadığı bildirilen kararda, eser sözleşmesine ilişkin açıklamaların Türk Borçlar Kanunu‘nun 470. maddesinde yer aldığı, buna göre eser sözleşmesinin yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme olduğu anlatıldı. Kararda, bu sözleşmede yüklenicinin ayrı bir iş organizasyonu bulunduğu, iş sahibine karşı yalnızca işin sonucunu üstlenen bağımsız bir çalışan niteliği taşıdığı belirtildi. Kurulun kararında, “Eser sözleşmesinin amacı önceden belirlenmiş, bir bütün teşkil eden bir iş, emek sonucunun meydana getirilmesidir. Dava konusu olayda ise yönetmenin talimatlarıyla sıkı sıkıya bağlı ve tek görevi figüran oyuncu olarak belli sahnelerde rol almak olan, kendine ait bir iş organizasyonu da bulunmayan davacıyı eser sözleşmesi kapsamına almak hukuka uygun değildir” ifadeleri vurgulandı. İşçi ve sigortalıdır Figüran oyuncuların sosyal güvenlik hukuku bakımından sigortalılıkları değerlendirildiğinde, kanun koyucunun da figüran oyuncuları hizmet akdi kapsamına alarak işçi kabul ettiğinin anlaşıldığı belirtilen kararda, “Figüran oyuncuların 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı olduğu ve hizmet akdiyle çalıştığı, konun koyucunun iradesiyle ortaya konmuştur” ifadesine yer verildi. Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca 2013’te çıkarılan genelge ile özellikle figüran oyuncuların hizmet akdi kapsamında çalıştığı ve 5510 sayılı Kanun’nun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı olduklarının vurgulandığı kaydedildi. Kurul kararında, “Bu açıklamalar ışığında, talep edilen iş kazasından kaynaklanan maddi tazminat davasında davacının televizyon dizisinde figüran oyuncu olarak işverenin direktifi altında sergilediği oyunculuk eser akdi olarak kabul edilemez. Kaldı ki davacının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında herhangi bir hak iddiasının dahi bulunmadığı göz önüne alınarak ve hizmet akdi kapsamında çalışan işçi ve sigortalı olduğu kabul edilerek davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakılması ve işin esası hakkında karar verilmesi gerekmektedir” tespitleri yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılan ‘istihdam seferberliği’ çerçevesinde eski Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun da katılımıyla 13 Mayıs’ta 3.Havalimanı’nda ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Hedef Sıfır Deklerasyon’ imza töreni düzenlenmişti. Eksenini inşaatların oluşturduğu ve dört ay sürecek olan sıfır kaza kampanyası çerçevesinde Bakanlık bürokratlarının her şehre 2-3 kez gidecekleri ve sosyal taraflarla görüşecekleri belirtilmiş ve açıklamalara başlamışlardı. Kopyala yapıştır bu açıklamaların özeti şöyleydi: “AKP döneminde iş kazaları yüzde 40 azaldı.” İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) her ay yayınladığı iş cinayetleri raporları ile gerçekleri ortaya koymaya çalıştı. Raporlar iş cinayetlerinin azalmadığına aksine sıçramalı artışlar olduğunu, inşaatlardaki işçi ölümlerinin basit adımlarla çözülebileceğini, işçilerin çalışma-yaşam koşullarını, inşaat şirketlerinin hızlı büyümelerine ve iktidarla ilişkilerini ortaya koyuyor. İş cinayetleri artarak sürüyor Kampanya süresinde (13 Mayıs – 12 Eylül arası) en az 753 işçinin yaşamını yitirdiğini tespit ettik... Yani her gün en az 6 işçi iş cinayetleri sonucu aramızdan ayrıldı... Mayıs ayında (13-31 arası) en az 104 işçi, Haziran ayında en az 170 işçi, Temmuz ayında en az 207 işçi, Ağustos ayında en az 217 işçi, Eylül ayında (1-12 arası) ise en az 55 işçi yaşamını yitirdi... Sıfır kaza kampanyasının eksenindeki inşaat sektöründe dört ayda en az 167 inşaat işçisi yaşamını yitirdi. İnşaatlardaki iş cinayetlerinin 140’ını ulusal ve yerel basından, 18’ini işçinin yakınlarından / iş arkadaşlarından, 7’sini işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarından 2’ini ise inşaat işkolunda faaliyet gösteren sendikalardan derlendi. Bakana sorular Sayın Bakan geçen hafta yapılan “Çalışma Hayatı İstişare Toplantısı”nda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı milli istihdam seferberliğine övgüler yağdırdı. Yine iş sağlığı ve güvenliğinin asla taviz vermeyecekleri konulardan biri olacağına işaret ederek, “Bu konuda sıfır tolerans diyoruz hem işçilerimiz açısından hem işverenlerimiz açısından. Söz konusu insan hayatı, canımız yandığı zaman hepimiz gerçekten büyük acılar yaşıyoruz. Soma’yı hatırlıyoruz. Limanlarımızda, tekstil işyerleri, inşaatlarda yaşanan iş kazaları... Bu bağlamda biz hem işçilerimiz hem de işverenlerimiz açısından süreçlerin kolaylaştırılması anlamında üzerimize düşen adımları atacağız. Farkındalık artışının sağlanmasıyla ilgili üzerimize düşen adımları atacağız. İşyerlerimizde iş sağlığı, güvenliği kurallarına uyum konusunda hassasiyet gösterilmesini de önümüzdeki dönemde bekleyeceğiz” değerlendirmesinde bulundu. Sayın Bakan Jülide Sarıeroğlu; 1- Devlette devamlılık esastır. Eski Bakan Müezzinoğlu’nun başlattığı ‘Sıfır Kaza Deklerasyonu’ndan haberiniz var mı? Haberiniz var ve kampanyaya devam ediyorsanız bu konuda neden açıklama yapmıyorsunuz ya da yapacak mısınız? 2- Kampanya sürecinde (13 Mayıs-12 Eylül) hem genel olarak hem de kampanyanın ekseni ilan edilen inşaat işkolunda kaç işçi yaşamını yitirmiştir? 3- Bu kampanya çerçevesinde işçi ölümlerinde geçmiş yıllara göre bir azalma meydana gelmiş midir? 4- Bu kampanya için ayrılan bütçe ne kadardır? Ne kadarı hangi işler için kullanılmıştır? 5- Bu dönemde inşaatlardaki ne gibi önlemler alınmış ve hangi şehirlerde kaç denetim yapılmıştır? Sonuçları nelerdir? Sorular raporlarımızda ortaya konulan gerçekler çerçevesinde çoğaltılabilir... Raporlar Rapor-1 http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=18736:calisma-bakanliginin-baslattigi-hedef-sifir-kaza-kampanyasi-sadece-bir-halkla-iliskiler-calismasidir-13-mayis-12-haziran-tarihleri-arasinda-en-az-166-isci-yasamini-yitirdi&catid=58:genel&Itemid=182 Rapor-2 http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=18810:calisma-bakanliginin-baslattigi-hedef-sifir-kaza-kampanyasinin-ikinci-ayi-bitti-13-mayis-12-temmuz-tarihleri-arasinda-79u-insaat-iscisi-olmak-uzere-en-az-353-isci-yasamini-yitirdi&catid=149:is-cinayetleri-raporlari&Itemid=236 Rapor-3 http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=18883:calisma-bakanliginin-baslattigi-hedef-sifir-kaza-kampanyasinin-ucuncu-ayi-bitti-13-mayis-12-agustos-tarihleri-arasinda-128i-insaat-iscisi-olmak-uzere-en-az-582-isci-yasamini-yitirdi&catid=149:is-cinayetleri-raporlari&Itemid=236  
Sakarya’nın Hendek İlçesi Çamlıca Beldesi’nde fındık işçilerini taşıyan traktör, sürücüsünün direksiyon hakimiyetine kaybetmesi sonucu yol kenarında bulunan dere yatağına devrildi. Kazada, traktörün römorkunda bulunda 7 fındık işçisi yaşamını yitirirken, yaklaşık 20 işçi de yaralandı.  
Petrol-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu'nden “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik”in bazı maddelerinde değişikliğe gidilmiş ve yönetmeliğin öngördüğü bazı zorunlulukların 2019 yılına ertelenmesine tepki geldi. Açıklama metni; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 18 Temmuz 2017 tarihinde yayımlanan yönetmelikle, 2013 yılında çıkartılan “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik”in bazı maddelerinde değişikliğe gidilmiş ve yönetmeliğin öngördüğü bazı zorunluluklar 2019 yılına ötelenmiştir. 2013 yılı sonunda çıkartılan bu yönetmelikle işletmeler, yaptıkları iş gereği ellerinde bulundurdukları tehlikeli maddelerin cinsleri ve miktarlarına göre “alt seviyeli kuruluş” ve “üst seviyeli kuruluş” olarak kategorize edilmiş ve dahil oldukları kategoriye göre, bazı sorumlulukların altına sokulmuşlardı. Tüm bu kuruluşlar, her bir tehlikeli ekipman için kantitatif (sayısal) risk değerlendirmesi yapmak ve büyük bir kazanın meydana gelme frekansını 1*10-4/yıl (yani 10 bin yılda bir) seviyesinin altına indirmek zorundaydılar. Bu taahhüdü sağlayabilmek için işletmelerin, kazanın oluşmasını engelleyecek bir çok önlemi peşi sıra koymaları ve olası bir kazanın her kademesi için farklı bariyerler yerleştirmeleri, bunu da sayısal hesaplamalarla kağıda dökmeleri gerekiyordu. İşletmelere bu yatırımları ve dokümantasyonu yapmaları için 1 Temmuz 2017 ye kadar verilen süre, iki yıl ötelenerek 1 Temmuz 2019 tarihine çekildi. Bu tür kuruluşlardan gelecek veriler ışığında, İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri tarafından, olası bir kazada, komşu kuruluşların birbirine etkilerini de gözeterek, il bazındaki tüm ilgili kurumların davranış şekillerini belirleyecek “Harici Acil Durum Planı” hazırlanması gerekiyordu. Bu zorunluluk da aynı şekilde iki yıl ötelendi. Ayrıca Yönetmeliğin 10 ve 11'nci maddelerinde sözü edilen ve 2016 yılı başından beri uygulanmakta olan, alt seviyeli kuruluş olarak nitelendirilen işletmelerin hazırlamak zorunda oldukları “Büyük kaza önleme politika belgesi” ve üst seviyeli kuruluşların hazırlamak zorunda oldukları “Güvenlik raporu” belgelerinin hazırlanma zorunluluğu 31.12.2018 tarihine ertelenmiş, şimdiye kadar Bakanlığa teslim edilen belgelerin de işletmelere iade edilmesine karar verilmiştir. Bu durum, halen hazırlıklarını yapmamış işletmeler, bu işletmelerin çalışanları ve çevresi açısından var olan risklerin aynen devam edeceği anlamına gelmekle birlikte, bu süreçte üzerilerine düşen sorumluluğu yerine getiren, bunun için ciddi yatırımlar yapan işletmeler açısından da bir adaletsizlik doğurmaktadır. Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmeliğin bazı maddeleri, ilk yayımlandığı 2013 yılından sonra iki kez ötelenmiştir. Bununla birlikte 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun, bir çok maddesi 2012 yılından beri defalarca ötelenmiş, son olarak Az Tehlikeli sınıfta yer alan ve 50'den az işçi çalıştıran işyerleri ile kamu kurumlarının, İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi çalıştırma zorunlulukları, 1 Temmuz 2020 tarihine ertelenmiştir. Ülkemizde, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında, özellikle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikte başlayan, ciddi bir mevzuat geliştirme süreci yaşanmaktadır. Bunu görüyor ve destekliyoruz. Ancak bununla birlikte, bu mevzuatların çeşitli sebeplerle sürekli ertelenmesi, siyasal iktidarın bu anlamdaki kararlılığı noktasında, şüphe uyandırmaktadır. İlgili mevzuatlardaki ötelemeler, işverenlerde, “nasılsa bu da ertelenir” anlayışına sebep olmakta ve ivedilikle alınması gereken önlemlerin ötelenmesine, buna bağlı olarak yaşanan “iş cinayetlerinin” bir türlü önlenememesine yol açmaktadır. Bu durum, sorumluluk bilinciyle hareket eden işverenler üzerinde de olumsuz bir etki yaratmakta ve beraberinde haksız rekabeti getirmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği mevzuatında yapılan bu ertelemelerin artık son olmasını ve yürürlüğe giren mevzuat hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığı hususunun etkin bir şekilde denetlenmesini talep ediyoruz. Bu konuda ciddi bir kararlılık gösterilmeden, iş kazası ve meslek hastalıklarının önüne geçilmesi mümkün değildir.   Petrol-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu  

Sayfalar