Ergün Yıldırım

18 Nis 2021

Dün Özal’ın ölüm yıldönümüydü. Büyük bir siyaset adamıydı Özal. Bir Türkiye muhayyilesi vardı. Bunun için mücadele etti. Risklere girdi, en merkezdeki oligarşiyi de karşısına aldı. Nitekim Genelkurmay Başkanı istifa etmek zorunda kalmıştı. Merkez medya ile de kavga etti ve onları dönüştürdü. Türkiye dışına kaçmak zorunda kalan Cem Karaca gibi fenomenlere sahip çıktı. Türkiye onun zamanında yüzü gülen, çalışan, umut taşıyan ve özgür düşünme heyecanı yaşayan bir ülkeydi.

Özal, Türk siyasetinin sivil, liberal, muhafazakâr ve demokrat tonlarını üzerinde tutan bir şahsiyetti. Bundan dolayı da önemliydi. Türkiye’nin temel unsurlarını uzlaştırarak büyük hamlelerde bulunmuştu. 12 Eylül darbesinin tank gibi aydınların, siyasetçilerin ve medyanın üzerinden geçtiği bir dönemin arkasından toplumu yeni bir umut, heyecan ve kalkınma duygusu etrafında harekete geçirdi. Güler yüzü, tonton bedeni ve elindeki kalemiyle topluma hitap ediyordu.

09 Şub 2020

Erzincan’ın soğuk bir kış gecesi. Sokak ortasında bir eski Reno araba. Sakallı, takkeli, orta yaş üstü bir baba. Reno arabada tek başına yaşıyor. Samimiyetiyle ve baba duygusuyla konuşuyor. Bütün evlere sahip çıkma inancıyla tutuşuyor. Bir Müslüman babanın sessiz çığlıklarını atıyor. İnsanın içini yakan bir baba feryadına çarpılıyoruz. Çarpıldığımız babayı sokağa atan kanunun ve tutumun zalimliğidir. Baba, çocuklarına İslam’ı öğütlediği ve İslam’a uymalarını istediği için evinden dışarı atıldığını söylüyor. Evden uzaklaştırma denilen kanun, resmen babayı evinden sokak ortasına atmış. Babanın ruhunda fırtınalar kopuyor. İstanbul Sözleşmesi’ne kızıyor. Bunun Müslümanların ailesini yıktığını söylüyor. İktidarı yardıma çağırıyor. Ama yine de hükümete inancını kaybetmiyor.

17 Ara 2018
Gülen yapısının ne olduğunu ve terör haline nasıl geldiğini anlamak hala çok önemli bir mevzu. Çünkü FETÖ ile mücadelenin kapsamı buna göre belirleniyor. Nitekim ulusalcılar, 17 Aralık milat olamaz diyorlar. Hatta daha da ileri giderek açıktan açığa Erdoğan da Gülen yapısıyla beraber çalıştı ve o da sorgulanmalı diyerek tehditlerde bulunuyorlar. Yargıçları ve hukuku bu bakış açısıyla baskı altına alıyorlar. Sadece yargıçları ve hukuku mu baskı altına alıyorlar? Hayır, bir de siyaseti etkiliyorlar. Bol bol aba altından sopa gösteriyorlar. Bu iddiayı ileri süren çevreler “biz otuz sene yazdık FETÖ olduğunu” diyorlar. Bunlar zaten otuz sene boyunca hepimize gerici, devleti ele geçirmek isteyenler, Atatürk düşmanı, devlet haini deyip sayıklamadılar mı?

 

23 Eki 2016

Osmanlı sonrası Ortadoğu'da yeni rejimler kuruldu. Başlangıçta krallıklara ve aşiretlere dayanan bu rejimler, 1950'lerden sonra yerlerini askeri rejimlere bıraktılar. Ortadoğu düzeni, milliyetçi ideolojiler ve askeri cuntalara dayalı yeni rejimlerle kuruldu. Mısır'da Nasır, Suriye ve Irak'ta Baasçı Saddam- Esad bu rejimlerin kurucularıydı. Sosyalizm, milliyetçilik ve askeri cuntaların bileşimlerinden oluşuyorlardı. Körfez bölgelerinde ise aşiret ailelerine dayalı krallıklar ortaya çıktı. Suud ailesi bunlar içinde en öne çıkanıydı. Askeri diktatörlüklere ve aşiret ailelerine dayalı bu rejimler, baskıcı siyasetlerle siyasal birliği kurmaya çalıştılar. Kaddafi, Libya'da onlarca aşiret ailesini bir araya getirerek rejimini sürdürmüştü. Ancak Baasçılık ve Nasırcılık daha tutkulu rejimlerdi. Kemalizm de kısmen buna katılanlar arasında yer alıyordu. Modernleşmek istiyorlardı, kalkınmak istiyorlardı ve dünya düzeni ile kendi çıkarlarını uyumlu hale koymak istiyorlardı. Bir kadroyla, bir liderle ve emirle her şeyi düzelteceklerini sanıyorlardı.