Karar

14 Mar 2018

Rusçu dediysem, Rusçu kılıklı Esadçıları anlayın.

Kendilerine kah Rusçu, kah Avrasyacı süsü verenler...

Anti-Amerikancılık ve emperyalizmle mücadele kisvesi altında kamuoyunu Esadçı tezlere ısındırma, razı ve ikna etme propagandistleri...

Hani “Afrin’i alıp Esad’a biz teslim edelim, biz savaşalım Esad kazansın” diye açık açık teklif edenler...

Hani “Sınırımızda YPG olacağına Esad gelsin, daha güvende oluruz” argümanıyla allayıp pullayan, bizim savaştığımız ama sonuçta Esad’ın dediğinin olduğu bir sonucu ‘en iyi çözüm’ diye satanlar...

Hani Esad ve müttefiklerinin işini bize gördürmek, Şam rejiminin egemenliğini bize tesis ettirmek, hudutlarını ve toprak bütünlüğünü bize korutmak için çırpınanlar...

Yani günün sonunda hem Türkiye’nin ABD’den koptuğu, hem de terör örgütünün kontrolünün ABD’den tümüyle Esad’la İran ve Rusya’ya geçtiği bir seçeneği, ‘en ideali’ diye pazarlayanlar...

Yani Türkiye’yle korkutarak YPG’yi, ABD’yle korkutarak da Türkiye’yi, Esad blokuyla anlaşmaya zorlayanlar...

İşte onlara kötü bir haber var.

29 Oca 2018

umhuriyet Halk Partisi (CHP), Zeytin Dalı Harekâtı’nın arkasındaki muazzam halk desteğini görüyor ve bu millî mutabakat havasının haricinde kalmamayı önemsiyor.

Kılçık atmadan da duramıyor ama.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, geçen Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Afrin yolunda yoldaşlık eden Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) çattı.

“ÖSO birlikleri nereden nasıl oluşturuldu, şüpheli ve tartışma getirici”ymiş!

“ÖSO, El Kaide uzantılı kimi örgütlerden oluşan bir derleme birlik”miş!

“Türkiye’nin bu konuda dikkatli olması lazım”mış!

***

ÖSO’nun “nereden nasıl oluşturuldu”ğunu, kimler tarafından ne zaman kurulduğunu öğrenmek zor değil.

Şüphe ve tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açık ve net bir tarihi var Özgür Suriye Ordusu’nun.

Bu tarihi okuduğunuzda görürsünüz ki, her şey sivil halkın üzerine kurşun ve bomba yağdırmayı reddeden Suriye Ordusu mensubu bir grup subayın inisiyatifiyle başladı.

Yıllardan 2011, aylardan Temmuz…

23 Kas 2017

Aktüel gelişmeler bağlamında yeniden gündeme gelen Türkiye-Rusya ilişkileri konusunu aktüalitenin dışında ele almak gerektiği açık. İki ülke arasındaki son iki yüz yıllık mücadelenin esasen okul kitaplarında “Rusların sıcak denizlere inme arzusu” diye ifade edilen jeopolitik zorunluklarla ilgili olduğu ve son iki yüz yıl boyunca geçerli olan şartların-coğrafi özellikler değişmediği için-bugün de geçerliğini koruduğunu söylemeye bile gerek yok.

Geçenlerde klasik jeopolitikçilerin “deniz gücü-kara gücü” tasnifi çerçevesini de denkleme dahil ederek iki ülke arasındaki doğal çelişkilerin görmezden gelinmesinin risklerine dikkat çekmiştim burada.

Diğer yandan, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden oluşan dünya dengeleri içinde NATO’da veya daha genel bir ifade ile Batı Bloku içinde yer alma tercihinin dayanaksız olmadığını da kabul etmek durumundayız.

28 Ağu 2017

Suriye ve Ortadoğu hatta dünyadaki değişimlerin hızının yorum yapma kabiliyetini kaybettirdiğini söyleyen bazı arkadaşlarım var. Kısmen ben de bu fikre katılıyorum. Eğer ülke bazlı değerlendirme yapmaya kalkarsak gerçekten bu işin içinden çıkmakta zorlanırız.

Birkaç adım hatta bir kaç yüz metre geri çekilerek durum tespitine ihtiyaç var. Duygusallıktan uzaklaşarak (insanlıktan değil) değerlendirme yapmakta yarar var.

Sayın Cumhurbaşkanının açıklamalarından önümüzdeki dönem bazı gelişmelerin olacağının farkındayız. Peki herşeyi Suriye üzerinden mi okuyarak değerlendirelim yoksa küresel mi okuyalım.

Evet, kabul edelim ittifaklar ve müttefiklikler hatta koalisyonlar bile yeniden şekilleniyor. Bu şekillenmeler de önümüzdeki on seneyi belirleyecek. Bu şekillenmenin ne olduğunu ortaya koyamazsak kısmi zaferler ile geleceği kaybedebiliriz.

28 Ağu 2017

Sevr sendromuna benzer bir şekilde, Türkiye'nin artık bir Suriye sendromu var. Siyaseti ve dış politikayı şekillendiren bir sendrom bu. Haliyle bu durum, ilgili politika başlıklarında sağlıklı kararlar alınıp daha uzun boylu düşünmeyi engelleyen bir durum ortaya çıkarıyor. Suriye'yle alakalı yapılan birçok tartışmanın dayandığı psikolojik zemin bu sendromu açık bir şekilde dışa vuruyor. Bu da Suriye'yi rasyonel bir zeminde tartışmanın imkanlarını ortadan kaldırıyor. Zaten konuyla alakalı tartışmalar bugüne kadar hep ifrat ve tefrit kıskacında cereyan etti.

Suriye krizinin çözümü için Esad'la görüşülmeli tezini savunanlar benzeri bir savrulmayı temsil ediyor. Bu tez iktidarın çeperlerinde dillendirilmeye, muhafazakar medyada ya doğrudan ya da dolaylı bir şekilde yazılıp çizilmeye başlandı.

12 Mar 2016

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük antiemperyalist hareketlerinden biri, 1970’lerin Ülkücü hareketi olmuştur. Dursun Önkuzu’nun bir grup sapık komünist tarafından vahşice katledilmesiyle başlayan ve bir grup sapık Ülkücü’nün gerçekleştirdiği Bahçelievler Katliamı ile doruğa çıkan kanlı “sağ-sol” çatışmalarını bir tarafından tutup savunacak değilim. Ülkücülerin “Esir Türkler” meselesini gündeme taşıyarak insancıl “Sovyet” imajına set çekmeleri ve üniversitelerde, bazı stratejik meslek kollarında yahut ‘mahalle hayatında’ solcuların durdurulamaz gibi görünen zafer yürüyüşünü durdurup onların memlekete tahakküm hesaplarını boşa çıkarmaları ise takdire şayandır. Adını koyalım: Rus emperyalizmine karşı bir mücadeleydi bu. Üç-beş istisna hariç, solcu gruplar Rus emperyalizmine hizmet ediyordu.

***

Sayfalar