Sendika.org

19 Eyl 2015

Çin, kapitalist dünya sisteminin merkezine yerleşmeyi hedefliyor. Nasıl? Başaracak mı?

“Dünya ekonomisinin zirvesini” kastetmiyorum. Dünyanın en büyük iki ekonomisinden biri olarak zaten zirvede yer alıyor.

“Kapitalist dünya sistemi” ise farklıdır; emperyalizm ile eş-anlamlıdır. Sistemin merkezi, hegemonik güçlerden, onların bileşenlerinden, araçlarından oluşur. Çekirdeğinde (2015 koşullarında) iki büyük devlet (ABD ve Almanya), onların denetimindeki kurumlar (örneğin IMF, Dünya Bankası, AB Komisyonu), tümünü kuşatan dev (ve vatansız) sermaye grupları, ABD ile AB Merkez Bankaları vardır. Bu çekirdeğin eteklerinde Britanya, Fransa, Japonya gibi ikincil devletler yer alır.

Bugünkü haliyle emperyalist sistemin merkezi tüm dünyayı yönetecek kadar güçlü değildir. Örneğin ABD Ortadoğu’yu gönlünce biçimlendirememekte; olsa olsa istemediği sonuçları önleyebilmektedir. Almanya ise, az daha Avro Bölgesi’ndeki ilk isyana yenik düşecekti; Syriza’nın yüreksizliği sayesinde durumu kurtardı.

29 Ağu 2015

7 Haziran seçimleriyle İslamcı faşizme geçmeyi hedeflemişlerdi. Başaramadılar. Şimdi aynı hedefe kan dökerek geçmeye çabalıyorlar.

Faşizm tehdidi ağırlaştıkça, liberal ve bazı sol çevrelerde tuhaf bir  beklenti oluşuyor: “Türkiye, yükselen piyasaların en kırılgan ülkelerinden biri olduğuna göre, dünya ekonomisi çalkantıya girdiğinde finans kapital Türkiye’yi terk edecek; patlak veren ekonomik kriz AKP iktidarının sonunu getirecek…

Elbette, 2001 krizinin AKP’yi iktidara getiren katkısı hatırlanıyor: “Finans kapital (bir anlamda emperyalizm) kriz yarattı; DSP-MHP-ANAP koalisyonunun üç partisini TBMM’den tasfiye etti; AKP’yi iktidara taşıdı. 2015’te aynı senaryo AKP aleyhine niçin işlemesin?

Bu beklentinin üç bakımdan yanlış ve yanıltıcı olduğunu düşünüyorum.

Bir kere Türkiye ekonomisinin kırılganlığının bugünden yarına krize yol açacağı söylenemez. İkincisi, finans kapital AKP’ye karşı değildir. Son olarak, gündemde seçim yoluyla iktidarın değişmesi değil, faşizme geçişin önlenmesi var.

***

01 Haz 2015

ABD ekonomisi dolar bazında hâlâ dünyanın en büyük ekonomisi. 2014 yılı için GSYH’si 17,4 trilyon dolar. Dünya GSYH’nın %22,5’u, yani beşte birinden büyük. ABD ekonomisi tekledi mi, dünya ekonomisi cümleten çuvallıyor. Bu senkronizasyon küreselleşmenin, entegrasyonun, her türlü manipülasyona açık piyasalar egemenliğinin sonucu. Dolayısıyla, ABD’nin iktisat politikalarındaki değişiklikler şu ya da bu şekilde diğer ülkeleri etkiliyor, etkilemeye devam edecek.

12 Nis 2015

Çağlayan eyleminde fatura önce savcı dahil odadakilere, dakikalar sonra ise avukatlara kesildi. Ama bu, biz avukatlar için beklenmedik bir şey olmadı. Çünkü biz 2010 referandumu sonrasında “Yeni Türkiye”de her iki yılda bir bu saldırıyla karşı karşıyayız.

Altyapısı yıllardır örülen bu süreç, ilk olarak 2011‘de Çağlayan Adliyesi açıldığında her kapıya x-ray cihazı ve duyarlı kapı konulması ile başladı. Yüzyıllar önce mücadele edilerek kazanılmış hakkımızı haftalar süren mücadelemizle yeniden kazandık.

Bundan iki sene sonra 2013 Şubat ayında Anadolu Adliyesi açıldığında karşımıza yine aynı uygulama çıktı. Yaklaşık 1 aylık mücadeleden sonra yine kazanan savunma oldu.

Tüm bu mücadelelerden dolayı hakkımızda açılan davaların çoğunda aklandık, bazılarında ise yargılama yıllardır sürüyor.

02 Kas 2014

Artık saklayacak bir şey kalmadı. Koç’ların 16, Şahenk’lerin 15, Eczacıbaşı’ların 11 milyarlık servetleri olduğunu biliyoruz (Ekonomist, 26 Ekim).

Sadece o mu? Sizin varlığından bile haberiniz olmayan, 45,062 liralık servetinize ne demeli?  Peki, bu servetinizin 8731 liralık kısmını bono, tahvil veya hisse senetlerine yatırmanıza ? Haydi 4409 liralık borcu anlıyoruz da, 40,690 liralık mülk sahibi ne zaman oldunuz? (Global Wealth Databook 2014).

Ekonomist dergisine erişmek kolay. En zengin 100 aile o mu olmuş, bu mu olmuş, meraklıları dergiyi alıp bakabilir. Bana, hep bir tür sansasyonel gazetecilik örneği gibi gelmiştir bu tür raporumsu kapak haberleri.

31 Eki 2014

Ekonomik konularda güncel, hep öncelik taşımıştır. Bugünü yaşıyoruz; ülkeyi, ekonomiyi yönetenlerin bugünden yarına değişen kararları ile cebelleşiyoruz; sonuçlarını incelemek zorunda kalıyoruz.

Yine de zaman zaman güncelin ötesine geçmek gerekiyor. “Buraya nereden geldik?” Önce bunu tartışmalıyız ki, “nereye gidiyoruz” sorusuna ışık tutabilelim. Bu nedenle ekonominin geçmişini sık sık hatırlamalıyız; hatırlatmalıyız.

1980  sonrasına (kısaca Türkiye’de neoliberalizme) ait hatırlatmalar öğretici olabilir. Bugün, bu 34 yıllık zaman aralığına, ekonominin en bütüncül göstergesi olan milli gelir hareketlerine (ortalama büyüme hızlarına) odaklanarak bakalım.

***

Tablo, neoliberalizmin Türkiye’deki “büyüme karnesi”ni, dönemlere ayırarak özetliyor. 1980-2013 yıllarının tümünde Türkiye ekonomisinin ortalama yüzde 4,3’lük bir tempoyla büyümüş olduğu belirleniyor. Sadece değinmekle geçelim: “Müdahaleci, karma ekonomi” özellikleri ile tanımlanan 1962-1979 yıllarının ortalama büyüme hızı ise yüzde 6,5’ti.

12 Tem 2014

 

Türkiye’nin yaklaşık 900 km olan Suriye sınırı boyunca savaşın hissedilmediği bölgesi hemen hemen kalmadı. Suriye’deki savaşın etkisinin en ‘yakıcı’ şekilde yaşandığı yerlerden biri olan Hatay’ın Yayladağı İlçesi’ndeyiz. Savaş süresince bu ilçenin adını en çok 21 Mart’taki Keseb saldırısı sırasında işittik. Güvenlik güçleri gözetimindeki çeteler bu ilçede bulunan sınır kapısından ve köylerden ‘rahatsız edilmeden’ geçerek Ermeni kasabası Keseb’e saldırdı.

 

Sonraki birkaç ay içinde gerçekleşen yoğun çatışmaların ardından Haziran itibariyle Keseb yeniden Suriye ordusunun kontrolüne geçti. Savaşın düşük yoğunluklu da olsa hala hissedildiği günlerde Yayladağı’na düzenlediğimiz ziyaret sırasında bu durumu sorduğumuz insanların çoğu aynı kelimeyle başlıyor anlatacaklarına: Huzursuzluk.

Sayfalar