“Ben paranoyak olabilirim ama bu birilerinin beni izlemediği anlamına gelmez.” Bu sözü, gazeteci James Foley’in, kamera önünde, vahşice, İngiliz aksanlı bir yaratık tarafından boğazı kesilerek öldürülmesinin ardından, geçen hafta, çarşamba günü, Obama’nın, Dışişleri Bakanı Kerry’nin, perşembe günü Savunma Bakanı Hagel ve ABD ordusunun başı General Dempsey’in konuşmaları, Bush dönemi “neo-con” yazarların en şahinlerinden Krauthammer’in, etkili muhafazakâr yazar Noonan’ın, sırasıyla Washington Post ve Wall Street Journal gazetelerindeki yorumları üzerinde düşünürken anımsadım.
Bana, ABD, Ortadoğu’da IŞİD sayesinde kendine, inisiyatifi yeniden ele almasına olanak sağlayacak bir işlev yaratmaya başladı gibi geliyor. Dedim ya, “ben paranoyak olabilirim ama”...
Demokrasinin, insan haklarının, genel olarak bireysel özgürlüklerin savunulması bağlamında, çok önemli bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunu çözemezsek demokrasiyi, insan haklarını, bireysel özgürlükleri bırakın savunmayı, üzerlerinde konuşmak için gereken kavramları korumak bile (Örn: “Basın özgürlüğü ölçütleri Batı merkezlidir” savı) olanaksızlaşacaktır.
Duvara karşı
15 yıldır gündemde olan ama bugün çok da büyük bir önem kazanmış olan bu sorun, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın, “olağan koşullarda, özgürce yapılacak adaletli bir seçimleri kazanamayız” sonucuna ulaşmış olmasından kaynaklanıyor. Daha önce de vurguladığım gibi, siyasal İslam, projesine katılmaya ikna edemediği bir çoğunluk duvarıyla karşı karşıyadır. AKP liderliği bu durumun ayırdına ilk kez Haziran seçimlerinde varmaya başladı.