Malumu ilan edercesine atılmış bir başlık gibi duruyor. Ama ben küreselleşmeyi anlatmayacağım, küreselleşme gibi muazzam bir etkiyi bir yana koyup tüm analizlerimizi münferit ülkeler ya da siyasiler üzerinden yapma gerekçemizi sorgulayacağım. Evet, küreselleşme kavramı dilimizden düşmüyor, ama küreselleşme olgusu analizlerimize hak ettiği boyut ve etkisiyle girmiyor. Oysa küreselleşme hem oluşum nedeni, hem de sonucu itibariyle hemen hemen tüm ülke ekonomilerini ve siyasetini çok derinden etkisi altına alan bir süreçtir. Bu süreçte, ne münferit ülke ekonomileri tahlil edilebilir, ne de münferit ülke siyasetleri mercek altına yatırılabilir. Zira küreselleşme olgusu tüm ekonomileri farklılaştırarak birleştiren, tüm siyasi yapıları düzleştiren, bu yönü ile geçmiş küreselleşme olgularından fevkalade ciddi farkları olan ilginç, ilginç olduğu kadar da tümel analizi bir o kadar güç bir süreçtir. Böyle bir yazı boyutuyla sınırlı olarak, ilk anda değinilebilecek konulara değinirken, dolaylı olarak da münferit ülke ve siyasi portre analizlerini mercek altına almış olacağım.
İzzettin Önder
000 IMF reçeteleri kasıtlı değildi, ancak kışkırtıcı idi. Küresel serseri sermayenin bol kazanç sağlayacağı mekân araması döneminde, finansal piyasalarına serbesti getiren Türkiye bu talebe olumlu yanıt oluşturdu. Tasarruf açığı olan bir ülkenin dış kaynak kullanımı anlamlı olabilir. Ne var ki, bu kaynaklar anlamsız siyasi amaçlara kurban edilmeyip, bir ekonomik plana uygun şeklide kullanılmalıydı.
TÜRKİYE’NİN ALDIĞI KONUMU ÖRTÜLÜ EMPERYALİZM UYGULAMASINA ÖRNEK
Kapitalizmin içinden geçtiği derin kriz nedeniyle uluslararası piyasalarda üretim ve tüketim piyasası arayan firmalar da etrafı kolaçan ediyordu. Türkiye uyguladığı IMF politikaları ile üretim ve tüketim piyasası konumuna gelmeye amade hale geçirildi. Ekonominin serbestleştirilmesi hem özelleştirilen değerli kamusal birikimin devrine hem de ithal ürünlerin iç piyasada alıcı bulmasına olanak sağlıyordu.
Bir Amerikan projesi olan BOP eşbaşkanığı görevini yüklendik ve atanmak nasıl bir duyguysa(!), bayağı mutlu olduk! Hâlbuki içte icra erkini baskılayabilmek için derdik ki, atanmışlar daima seçilmişlerin altındadır. Demek ki, kimin atadığına, kimin seçtiğine bağlı olarak bu kural farklı uygulanıyormuş! Her neyse, artık Ortadoğu şekillendiriliyordu, patronlar ve görevliler artık işe koyulmuştu. Epey bir zaman sonra, hatta nerede ise iş işten geçtikten sonra anladık ki, birincisi patron bayağı akıllı ve uzun görüşlü imiş, ikincisi ise BOP ifadesindeki “büyük” sıfatı Ortadoğu’yu değil, gizlenmiş şekilde ima edilen İsrail’i simgeliyormuş.
Projenin yaşama geçirilmesinde alt hedefte ise Ortadoğu’nun harmanlanması, yönetimlerin yeniden yapılandırılması ve üç büyük gücün zayıflatılması varmış.