Habertürk

30 Mar 2013

DEVLET yıllarca "terör" deyip pek başka bir şey demediğine karşı "barış" demeye başlarken... Başka bir "savaş"ı şiddetlendiriyor. Bu kez, DHKP-C vesilesiyle... Yoksulların, hırpalananların, ufalananların da avukatı olanlara karşı operasyonlar ardından, sıra sendikalarda.

"Terör... Terörist" üzerine bin çeşit belge, iddia, manipülasyonla, sanki "terörle savaş"ın yanında bir nevi "sınıf savaşı" da yürüyor. "Barış süreci"nde de, bu kez başka bir gerekçeyle, "Terör ve terörle savaş" dili sürecek. Bakın, tam "Barış (Ateşkes) sürecinin en kritik günü"nde, AKP ve Adalet Bakanlığı'na roketli, lavlı saldırılar "terör"den de öte sorularla didiklenmeli. Ama öte yanda, bu tür eylemleri şemsiye yapıp altında, avukatlardan sendikalara kadar, helikopterle ve medya bombardımanıyla, genelleyerek operasyon sürdürmek, gözdağından baskıya kadar başka manalar da taşır.

20 Kas 2012

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Haziran 2012'de TBMM'de kabul edildi. Yasa yürürlüğe tam olarak girdikten sonra tüm iş ve işyerleri, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uymak zorunda. 10 veya daha çok işçi çalıştıranlar uzman istihdam edecek veya hizmet alacak

Şu ana kadar İş Kanunu içinde yer alan maddeler çerçevesinde, sadece çalışan sayısı 50'nin üzerinde olan 28 bin işyeri ve işletmede iş sağlığı ve güvenliği uygulanırken yeni yasa (01.01.2013 gününden başlamak üzere) peyderpey yürürlüğe girdikçe kamudaki memurlar da dahil olmak üzere hemen her yer iş sağlığı ve güvenliği kurallarına tabi olacak. Yani Bakan Çelik'in ifadesiyle "Yeni dönemde milyon 426 bin işyeri, işletme ve memurlar bu kapsama alınıyor". Bir kişi bile çalıştıran işyerine iş sağlığı ve güvenliği şartı gelmiş oldu.

30 Ağu 2012

GÜÇLÜ olmanın negatif yönlerinden biri de başkalarını "ahmak zannetmeye başlamaktır". "Ben ne dersem doğru odur. Benden başkası bilmez. Bilemez" derseniz komedi figürüne dönüşürsünüz. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu da giderek hepimizi "ahmak" yerine koymaya başladı. Bunu nerede gördüm biliyor musunuz?... CHP 'li milletvekillerinin Suriyeli "sığınmacıların" konuk edildiği sınırdaki bir kampa "alınmamaları" sonrasında yaptığı açıklamalarda. Davutoğlu, milletvekillerinin kampa alınmamaları sonrasında, "bu kampa kimsenin giremeyeceğini, AK Partililerin dahi girmesinin mümkün olmadığını, kampın özel durumu olduğunu" söyledi. Doğrusu bu ya, ben bu açıklamadan hiçbir şey anlamadım. Hangi uluslararası anlaşma gereği bu kampa böyle bir statü verildi? Bir sığınmacı kampına böyle bir statü verilmesi mümkün değil. Böyle bir statü ancak bir başka devletle yapılacak ikili bir anlaşmayla mümkün olabilir.

30 Tem 2012

Biz şimdi komşuya bu müdahaleleri… Sınıra bu yığınakları… Kimyasala şu sığınakları… O rejime sert ayakları, bu muhaliflere silme kıyakları…

***

Halklar ezilmesin diye yapıyoruz…Öyle mi?.. Peki o vakit!

Kimse diniyle, mezhebiyle, kimliğiyle aşağılanmasın, vurulmasın, yakılmasın, kırılmasın diye böyle eyliyoruz…Öyle mi?.. Peki o vakit!

Halkları, insanları katledenler hesap versin diye istiyoruz…Öyle mi?.. Peki o vakit!

Despotlar kimseye hayat ve ömür biçmesin diye arzuluyoruz…Öyle mi?.. Peki o vakit!

Evlatlar yok olmasın, analar ağlamasın diye çırpınıyoruz…Öyle mi?.. Peki o vakit!

Kimliğinden, fikrinden, eleştirisinden, itirazından ötürü kimseler zindanlara atılmasın diye uğraşıyoruz…Öyle mi?.. Peki o vakit!

Sayfalar