T24

22 Kas 2016

 

"Şangay Beşlisi'ne girmek "bizi rahatlatır"mış. Tayyip Erdoğan böyle söylüyor.

Önce "biz" kimiz? "Türkiye" mi? Dış ekonomik ilişkilerinin yüzde ellisinden fazlasını Batı ile özellikle de Avrupa ile kurmuş olan ekonomi sınıflarını mı rahatlatacak? Yoksa liberal-demokratik değerlere ulaşmak için çabalayan politik sınıflar mı?

Yoksa "zat-ı şahane" mertebesine fiilen ulaşan Tayyip Erdoğan kendinden söz ederken "biz" zamirini kullanmanın günü geldiğine mi karar verdi?

Çünkü "Şangay Beşlisi"nin onu ve çevresini rahatlatacağından şüphe yok. Herhalde demokrasinin genişlemesi, kurumlaşması gibi hedeflere erişmek için "Şangay Beşlisi"ne katılmayı düşünecek bir kişi dünyada bulunamaz. Bir zamanın "Mihver"ini oluşturanların birbirlerini kolayca bulmaları gibi, "Şangay Beşlisi" de bugün o zihniyet ve o emellerle yaşayanların buluşma yeri.

22 Tem 2016

“Darbenin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var.”

Bu yenilir yutulur bir iddia değildi.

Üstelik iddiayı dile getiren de öyle sıradan biri değil, Çalışma Bakanı Süleyman Soylu’ydu.

Sitem ve uyarıyla karışık yalanlama en tepelerden, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’den geldi:

“Bu tür açıklama ve imalar Türk-Amerikan ilişkilerini zedeler.”

Türk tarafı pardon filan demedi, tersine “O zaman neden Fethullah Gülen’i bize vermiyorsun” diye yüklenmeye devam etti.

Ardından Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül vites büyüttü:

“ABD, Erdoğan’ı öldürmeye çalıştı!”

Ona cevap da bir başka John’dan geldi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass şöyle dedi:

“İddialar ölçüsüz ve çirkin.”

‘Batılılaşma’ amacına veda mı?

Bu kadar da değil...

14 Tem 2016

Yok, aldatmadı.                        

Aldatmadı da…

Mesele biraz karışık.

Biz çok heyecanlı bir milletiz. Anında çalakılıç savaşa da gireriz, barıştık deyip her şeyin bir çırpıda güllük gülistanlık olmasını da bekleriz.

Ne var ki bir vuruşta yıkılan devasa duvarları onarmak kolay değil ve çok kısa sürede mümkün olamaz.

Gelin duygularımızı ve isteklerimizi bir parça geri çekerek mevcut duruma yakından ve soğukkanlı bakmayı deneyelim.

24 Kasım 2015'te Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesiyle başlayan kriz, 27 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin'e gönderdiği özür mektubu ve 29 Haziran'da iki lider arasında yapılan telefon görüşmesiyle bitti…

Ama…

Bu “bitiş”in bizi neden 23 Kasım'a geri götürmediğini, neden hâlâ bir sürü sıkıntı yaşandığını ve iki hafta önce sevinçten havalara sıçrayanların bugün neden düş kırıklığı yaşadığını anlamaya çalışalım.

04 Tem 2016

Yazının başlığı saçma, biliyorum.

Ama durum da saçma.

Erdoğan Rus uçağının düşürülmesini savunarak da, yedi ay sonra“Kusura bakmayın” diye özür dilediğinde de puan alabiliyor.

En azından hiç zorlanmıyor.

İsrail politikasını değiştirdiğinde de, başka konularda da...

Önce aklına eseni yapıyor...

Sonra 180 derece tersine dönüyor...

Her şeyi istediği gibi yapabiliyor, tereyağından kıl çeker gibi...

Saçma değil mi?

Dünyanın herhangi bir yerinde böylesine radikal değişikliklere giden siyasetçinin ödü patlar.

“Şimdi muhalefet benim canıma okur” diye korkar. 

Erdoğan korkmuyor.

Niye korksun ki!

Onun zorlanmamasının en büyük nedenleri arasında, görevi iktidarı zorlamak olan CHP ve MHP’nin beceriksizliği de var.

Bahçeli’nin MHP’si uzun süredir AKP’nin bastonu gibi.

24 Haz 2016

Çırpındıklarını görüyorsunuz.

Amatörlüklerini de.

Dış politikada yaptıkları ölümcül hataları düzeltmek istiyorlar ama beceremiyorlar. Çünkü “Hata ettim, özür dilerim” demek için medeni cesaret gerek, bu da onlarda yok.

Bu işi bilmiyorlar da. Bilenlere de danışmıyorlar. Öğrenmeye hiç niyetleri yok.

Evcil gazetecilerin önünde Napolyon kesilerekyıkılmış köprüleri tamir edeceklerini sanıyorlar.

Yağma yok.

Türkiye tarihinin hiçbir döneminde dış politika bu kadar kötü yürütülmedi. Bu kadar ülke çıkarlarına ters kurgulanmadı.

Dünyada hiçbir ülke Türkiye kadar ahmak nedenlerle dost ülkeleri “seri cinayet” stilinde kaybetmedi.

Sadece dost kaybetmedi. Prestij de kaybetti. Batıda kimse Erdoğan’ın yüzünü görmek istemiyor.

Bu bataklıktan çıkmanın yolu hataları kabul etmek, durumu düzeltme yönünde cesur adımlar atmaktır.

10 Tem 2015

Haftasonunda siz eğlenceli bir şey yaptınız mı bilemiyorum ama yapanlar var. Müşterileri sadece kolluk ve güvenlik örgütleri (polis-savcılık-hükümetler vs) olan İtalyan Hacking Team firması, kim oldukları hâlâ belirsiz kişilerce hacklendi ve ortaya inanılmaz pislikler dökülüverdi.

Mesela 2013 yılında Sudan'da polis güçlerinin, 170'den fazla kişiyi öldürmesi olayıyla ilgili olarak firmanın Human Rights Watch'e verdiği "Sudan ile hiç iş yapmadıkları" şeklindeki cevabın yalan olduğunun ortaya çıktı. Çünkü listede Sudan Güvenlik Güçlerine kesilmiş 480 bin Euro'luk bir fatura var.

Konuya yakın kişilerin “Oh olsun, biraz da siz yaşayın gizli bilgilerinize sızılmasının ne olduğunu” dedikleri olay, Pazar günü hackerların firmanın bilgisayarına sızarak oradan 400 GB’lik bilgi çalması ve halka açık yayınlanması şeklinde meydana geldi. Çalınan bilgiler arasında, firmanın müşteri listesi, yazılım kodları, e-mail yazışmaları, faturalar vs. var.

01 Şub 2015

Metal grevine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı yok hükmündedir.

Grev erteleme kararı yapılmamış bir Bakanlar Kurulu toplantısında, hayali bir toplantıda alınmış bir karardır.

Bakanlar Kurulu en son 26 Ocak 2015 tarihinde toplanmıştır. Oysa grev erteleme kararında erteleme kararının 29 Ocak 2015 tarihinde alındığı yazmaktadır.

Metal greviyle ilgili Bakanlar Kurulu’nun 2015/7215 sayılı erteleme kararında “Ekli listede belirtilen işyerlerinde Birleşik Metal İşçileri Sendikası tarafından uygulanmakta olan grevin, millî güvenliği bozucu nitelikte olduğu görüldüğünden altmış gün süreyle ertelenmesi; 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Kanunun 63 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 29/1/2015 tarihinde kararlaştırılmıştır” denmektedir.

29 Oca 2015

Haziran genel seçimlerine dönük en büyük merak konularından birisi HDP’nin barajı geçip, geçemeyeceğini sorusunun cevabı olduğu anlaşılıyor. Bu merak gerçekçi de çünkü HDP’nin parti olarak girip, girmeyeceği ve girerse de barajı geçip, geçememesi 8 Haziran sabahı oluşacak seçim aritmetiğini doğrudan etkileyecek sonuçlar doğuracak. Çıkacak sonucun meclis aritmetiğinden öte ülkenin geleceğini etkileyecek siyasal sonuçlar doğuracağı da çok açık.

HDP yönetiminin kararlı bir biçimde seçime parti olarak girmeyi hedeflemesinin ve söylemesinin anlaşılır tarafları var. BDP’den HDP’ye dönüşürken Türkiyelileşme hedefinin önüne koymuş, bu yolda örgütlenmeye ve kongrelerini yapmaya çalışan bir partinin bunu söylemesi doğal. Yoksa bu hedef ilk günden gevşer, katılımları ve örgütlenme heyecanını düşürürdü. Ama hedefin önemli handikapları olduğu da açık.

Bu nedenle HDP yönetimi son güne kadar bu hedefe kilitleneceği ve o gün nihai bir değerlendirme yapacağı beklenmelidir.

29 Eki 2014

Erdoğan ABD’ye gitmeden evvel bambaşka bir hava esiyordu. Newyork’ta AKP’nin siyaset oluşturucuları şapkadan yeni bir tavşan çıkardılar ve ABD dönüşü tam tersi bir hava yaşandı. Artık Türkiye koalisyona dahil olmuş, Ortadoğu’nun şekillenmesinde rol almış ve IŞİD bir anda “kanlı bir terör örgütü” oluvermişti. Açıkçası bu sahte dalga ve abartı hemen çeşitli çevrelerde panik oluşturmaya başladı. Siyaset biliminin bazı kadim kuralları ne de çabuk unutuluyordu. Bu kurallardan birisi de; devletlerin politika değiştirmekte hiç te hızlı hareket etmediklerine dairdir. Araya bir hafta geçmeden Joe Biden’ın açıklamaları ve sözüm ona “özürü” işin rengini daha da netleştirdi. Ardından Davutoğlu’nun kara harekatının gerekçesinin Şam/Esad olduğunu ilan etmesi tezkere gürültüsünü iyice dindirdi.

Gerçek şu ki, Türkiye halen iki yıl önceki Suriye politikasında ısrar ediyor. Kürt siyasi kazanımlarını red ederek Kürt güçlerini Özgür Suriye Ordusuna katılmaya zorluyor. İşgal ve istila için de BM ve NATO nezdinde rol peşinde koşmaktan geri kalmıyor.

08 Tem 2014

Zozani: Çatı adayı İhsanoğlu, Öcalan’ın tarif ettiği ‘tunç yasası’nın temsilidir

Erdoğan’ı tek adam yapan sistem ve sistemin kurgulanışıdır. Parlamenter sistem işlemiyor. Cumhurbaşkanı Demirtaş da olsa sistem krizi yaşanır. Demokratik bir anayasayla başkanlık sistemine geçilebilir. Başkanlık sistemine geçiş tartışmasını erteleme şansı kalmamışır. Türkiye'de özyönetim mümkün kılınmalı. Adı federatif sistemse bundan kimsenin korkması gerekmiyor. Çatı adayı Öcalan’ın tarif ettiği ‘tunç yasası’nın temsilidir. Yeni idari ve siyasi yapı modeli geçmişimizdedir; Kürtlerdeki Mir-i Miran sistemi ve 700 yıllık Osmanlı geleneği…"

Bu görüşler, HDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani'ye ait.

10 Ağustos’ta Türkiye yeni cumhurbaşkanını seçecek. İlk defa halkın seçeceği bir adayın Çankaya Köşkü’ne çıkaracak olması Türkiye için yeni bir döneme işaret ederken sistem tartışmalarını da berberinde getirdi.

Sayfalar