Korkut Boratav

26 Ağu 2018

“Sözde yetkili” tüm kurumlar, Reis’in iradesini hayata geçirmekle görevlendirilmiştir. Sayıştay ve parlamento devre dışıdır; tüm denetim, denetleme organları, yargı Reis’e bağlıdır. Peşinen hüküm verilmiştir: Uygun görülen şirketler (“yarenler”) kurtarılacaktır

Siyaset dünyasını yakından izleyen bir gazeteci, Kemal Can, Türkiye’deki son gelişmeleri “lütuf düzeni” olarak nitelendiriyor (Cumhuriyet, 20 Ağustos). Önemli gözlemlere dayanıyor. Bazılarını aktarıyorum:

“Uzun bir süredir AKP bir siyasi parti değil. Erdoğan’ın seçim işleri dairesi olarak kullandığı bir hizmet birimi. Partide görev alacaklar ve görevlerin nasıl yapılacağına bizzat Erdoğan karar veriyor.”

“Bütün Türkiye için uygulanan ‘lütuf düzeni’ en mükemmel şekilde AKP’de icra ediliyor. Herkes mücadele ederek, hak ederek değil, ‘Reis’ lütfettiği için göreve geliyor, görevde kalıyor.”

09 Haz 2018
Türkiye’de ekonomik bir bunalımın eşiğindeyiz. Finans kapitale kalıcı teslimiyete son vermenin ilk adımı radikal bir program önermektir. Güçlüklerini açıklamak da görevimizdir

Belirtiler Türkiye’nin bir krize sürüklendiğini gösteriyor. Durgunlaşmayı izleyen ılımlı bir daralma ile geçiştirilebilir mi?

Finansal kriz ve kapsamlı bir bunalım mı?

İyimser senaryo: Durgunlaşma ⇒ Ilımlı daralma ⇒ İstikrar…

Türkiye için iyimser bir senaryonun işlerliği öncelikle dış dünyaya bağlıdır: FED’in parasal daralma / faiz artırma temposu hızlanmamalı; ABD 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 3’lük eşiğin altına yerleşmeli; finans kapitalin “risk iştahı” aniden coşmalı ve “yükselen piyasalar”dan fon çıkışları son bulmalı…

Dış ortamdaki “olumlu” koşulların Türkiye ayağı da var: TCMB, politika faiz oranını son enflasyon verilerinin üst eşiğine (yüzde 20’lik ÜFE artışına) çeker. Batılı finans çevreleri, “Türkiye’de fiyatlar yeterince düştü; girme zamanıdır…” teşhisinde birleşir. Sıcak para akımları döviz kurlarına ve faizlere istikrar getirir.

11 May 2018

IMF Raporu, 2017’de ekonomiyi aşırı ısındıran genişleyici maliye ve para politikalarına bu yıl son verilmesini ısrarla öneriyor. AKP iktidarı ise, nisan ve mayısta teşvik, transfer, ikramiye öğelerinden oluşan iki genişletici seçim paketi daha ilan etti

Türkiye’de finansal gerilim martta başladı; mayıs başında döviz fiyatları ve piyasa faizleri bir krizin ön-koşullarını düşündüren boyutlara tırmandı.

“Yükselen piyasa ekonomileri”nden de hızlı fon çıkışları başlamış durumdadır. Batı finans basını, bu olumsuz dalganın sürekli olup olmayacağını tartışmaktadır; ama, bir konuda teşhis birliği içindedir: Yükselen piyasaların kırılgan, zayıf halkalarının sert etkileneceği bir ortam oluşmuştur.

“Hangi ülkeler?” sorusuna verilen yanıtların tümünde (Arjantin, Güney Afrika, bazen Rusya ile birlikte) Türkiye yer almaktadır

IMF’nin Türkiye raporu

11 Ağu 2017

Yükselen piyasalara dönük risk iştahının sönmesi, sıcak paranın hızlı çıkışına yol açar. ABD’li dev yatırım bankası Morgan Stanley’e göre ise yükselen piyasalarda en kırılgan beş ülke arasında Türkiye de bulunuyor

‘Risk iştahı’ frenlenirse…

Batı borsalarına ve çevre ekonomilerine para girişi sürüyor. Dow Jones endeksi 22000 eşiğini aştı; dolar kesintisiz ucuzladı. Yine de dünya ekonomisini izleyen iktisat çevrelerinde “korku dağları bekliyor…”. Zira, aşırı finansal şişkinliğin hayra alamet olmadığı, yakın geçmişin deneyimleri ile öğrenilmiştir.

Yaygın bir beklentiye göre, balonlaşma, yükselen piyasa ekonomilerine dönük fon akımlarında ani bir durma ile sönmeye başlayacaktır. Otuz civarında ülkeden oluşan (ve Türkiye’nin de dahil olduğu) büyük çevre ekonomilerini etkileyen finansal dalganın tersine dönme olasılığı tartışılıyor.

24 Şub 2017

Son kriz döneminden çarpıcı bir örnek daha vereyim: Ekim 2008-Ekim 2009 döneminde Türkiye’de yabancı sermaye “net çıkış” gösterdi. Aynı aylarda 11,7 milyar dolarlık kayıt dışı fon akımı gerçekleşti. Ekonomik krizin patlak vermesini önleyemedi, ama yabancı sermaye çıkışlarını telafi ederek bunalımın derinleşmesini frenledi.

İki yıl önce Türkiye, beş kırılgan yükselen piyasa ekonomilerinden biri unvanını kazanmıştı.

Yaygınlaşan bir kabule göre, bu tür ülkeler için bir kâbus senaryosu söz konusudur: Sermaye girişlerinde ani durma veya tersine dönme ile tetiklenen bir kriz… IMF’nin son Türkiye raporu, bu tehlikenin ülkemiz için de geçerli olduğunu belirtmektedir. Geçen yılın ikinci yarısında döviz fiyatlarının hızla tırmanması, iktisat çevrelerinde «acaba?» sorgulamasına yol açtı.

Birkaç gün önce TCMB tarafından yayımlanan 2016 ödemeler dengesi istatistikleri, Türkiye’nin durumunu bu açıdan değerlendirmemize imkân veriyor. Zira, sermaye hareketleri bilgisi bu istatistiklerde yer alır.

20 Şub 2017

SBF’den uzaklaştırılanların tümünü, kendi çocuklarım gibi benimsiyorum. Öğrencilerim, asistanlarım, ortak çalışmalar yaptığım meslektaşlarım var.

Babamdan dinlediğim, tanık olduğum, yaşadığım 85 yıllık “üniversite tasfiyeleri” üzerinde anılarımın, izlenimlerimin bir bölümünü BirGün okurlarıyla paylaşmak istiyorum1.

27 Oca 2017

 

20’nci yüzyıl boyunca emperyalist sistemin ağababası konumunu üstlenmiş olan ABD, Trump’ın Başkanlığı altında bu sistemin bazı ekonomik ilkelerini tanımayacaktır.

Donald Trump küreselleşmeye karşı Donald Trump seçim kampanyası boyunca “fabrikalarımız niçin kapandı; mavi yakalılar niçin işsiz kaldı?” sorularına iki yanıt getirdi: “Ucuz ithalat nedeniyle ve büyük Amerikan şirketleri üretimi ABD dışına taşıdıkları için…”

Bu teşhis kapitalist dünya sisteminin iki stratejik dayanağını da sorgulamaktadır: Dış ticarette ve sermaye hareketlerinde sınırsız serbestlik… Böylece, son elli yıla damgasını vurmuş olan küreselleşme doktrinine savaş ilan etmiş oldu. Teşhisin sonuçlarına bakalım: Gümrükler yükseltilerek ithalat frenlenmeli, korumacılık geri gelmelidir. ABD şirketlerinin dış yatırımları da sınırlanmalıdır.

20 Aralık’ta Başkanlık törenindeki konuşmasında Trump bu görüşleri tekrarladı. Aktaralım:

13 Oca 2017

Ortalama işçi veya köylünün milli gelir artışlarından payı gerilemiştir ama gelir düzeyleri yükselmiş, yoksullaşma söz konusu olmamıştır. Bu iki sınıfın ortalama tüketim artışları, gelirlerinin üzerinde seyretmiştir
 

Bir kriz konjonktürünün eşiğinde olduğumuz anlaşılıyor. Bu tür dönemeçler, ekonominin gelişim doğrultusunda sert virajlara yol açabilir. Geçmişe dönük bilançolar da böyle dönemlerde anlamlı olur.

İlk Bilanço: Bağımlılık içinde durgunlaşma

Geçen hafta bu köşede AKP ekonomisinin bir özet bilançosunu çıkardım: Zaman içinde artan dış kaynak girişlerine ve cari işlem açıklarına rağmen, sermaye birikimi oranı düşük kalmakta; büyüme hızı da gerilemektedir.

Sağlıksız bir sentez söz konusudur: Artan bağımlılık düşük sermaye birikimi durgunlaşma…

AKP iktidarı (2003-2015) yıllarında Türkiye’ye toplam yabancı sermaye girişlerinin dolarlı milli gelir toplamına oranı %6,9’dur.

09 Ara 2016

Finans sermayesi Türkiye’ye, özellikle de AKP’ye nasıl bakıyor? Bir kriz ortamına girerken önemli bir soru…

Nesnel göstergelerle, başta sermaye hareketlerini inceleyerek yanıtlayabiliriz. Veya, bunların kaynağındaki yatırım bankalarında, fon yöneten şirketlerde, kurumlarda yönetici, uzman kişilerin görüşlerini, değerlendirmelerini izlemeye çalışırız.

Bu malzemenin bir bölümüne Batı basınından ulaşabiliyoruz. Özellikle sermaye çevreleriyle içli-dışlı olan Financial Times, Wall Street Journal gibi gazeteler, Bloomberg gibi siteler, finans haberlerini, sözünü ettiğim şirket, kurum, banka yetkilileriyle görüşerek verirler.

Türkiye’nin yer aldığı bu tür haber ve yorumlarla ilgili hızlı bir tarama yaptım. Bunlara bakarak finans kapitalin Türkiye’ye dönük ruh halini yakalamaya çalıştım.

 

2013 ortalarından bugüne kadar kritik dönemeçlerde, finans kapitalin temsilcileri, Türkiye’ye ve AKP’ye hangi gözlüklerle bakmaktadır?

AKP’nin bunalımlı sekiz ayı: Haziran 2013 ve sonrası

Sayfalar