Korkut Boratav

18 Kas 2016

2016’nın ilk dokuz ayında Türkiye ile dış dünya arasındaki sermaye hareketleri kargaşa içindedir.

Çalkantılar Türkiye’ye özgü değildir. FED’den başlayan iktisadî belirsizliklere Brexit ve Trump’ın yol açtığı siyasî şoklar eklendi. Emperyalist sistemin kumanda merkezlerinde “küreselleşmenin sonu mu; neleri kurtarabiliriz?” sorusu gündeme geldi. Her zaman olduğu gibi, metropoldeki huzursuzluklar sistemin çevresinde dalgalanmalara yol açtı.

Ne var ki, bu çalkantılar Türkiye’ye yansırken “kargaşa” biçimi aldı. Bununla ne kastediyorum? Dış kaynak hareketlerindeki dalgalanmaların Türkiye’ye çok sık, daha sert boyutlarda gelmesini; giren/çıkanın belli olmadığı, karanlık durumların yaşanmasını…

30 Eyl 2016

Moody’s’e göre siyasi iktidarın geleceği belirsizdir. Kamu personelinin tasfiyesi, devlet çarkını felce uğratabilecektir. Gülenci şirketlerin kayyumlara devri, kapitalizmin temel ilkesi olan mülkiyet haklarını tehdit etmektedir

Türkiye’de bir hafta boyunca Moody’s tartışıldı. Önemli bir karar aldığı malum. Türkiye’nin kredi puanını “yatırım yapılamaz” konuma indirdi. Standard & Poor’s tarafından daha önce belirlenen benzer bir puan ile birleşince, bu karar Türkiye’ye dönük portföy (“sıcak para”) akımlarını olumsuz doğrultuda etkileyecektir.

“Derecelendirme kurulları”nın rollerini, işlevlerini Hayri Kozanoğlu BirGün’de tartıştı; sicillerinin lekeli olduğunu anlattı. Ben doğrudan doğruya Moody’s’in kararına odaklanmak istiyorum. Türkiye’nin kredi puanının indirilmesinde iktisadî ve siyasî gerekçeler ne kadar rol oynamıştır?

Bu soruyu, Moody’s’in Türkiye’ye ilişkin kararını, gerekçeleriyle birlikte açıklayan uzunca (2463 sözcüklü) belgeyi gözden geçirerek yanıtlamaya çalışalım.

23 Eyl 2016

Yunan trajedisinin dört perdesi

Trajedi son bulmuştur. Gerçek, sahte kahramanlar, hainler rollerini tamamlamıştır. Zalim galip gelmiş; mazlum yenik düşmüştür. Ne var ki, perde, ne hikmetse, indirilmemiştir. Sağ kalan aktörler malum rollerini tekrarlamakta; oyunu zorla sürdürmektedir. Uzayan oyun, trajedi olmaktan çıkar; ilginçliğini yitirir; sıkılan seyirciler de salonu boşaltır.

Temmuz 2015’te “son perdesi” kapanan Yunan trajedisi için aynı şeyleri söyleyebiliyoruz. Durum değişmedi, ama trajedi kanıksandı ve unutuldu.

Önceki perdeleri kısaca hatırlatalım.

Birinci Perde: Goldman Sachs’ı kiralayıp borç istatistiklerini “düzelten” Yunanistan 2001’de Avro Bölgesi’ne kabul ediliyor.

Ülke, hızla Avro Bölgesi’nin “çevre konumu”na yerleşti. 2002-2008’de Almanya’dan, Fransa’dan “bol kepçe” sermaye ithal etti; cari açık tırmandı. Drahmi ortadan kalktığı için devalüasyon gündem dışı kalmıştı. Dış borçlar, dış kırılganlık yükseldi.

18 Eyl 2016

Kritik soruyu da soralım: Temmuz’da ekonomiyi küçülten istisnaî durum, sonraki aylara ne kadar taşınacaktır? Türkiye ekonomisinin 15 Temmuz Darbe Girişimi şokunu şimdilik hafif atlattığını düşünüyorum

Kuşbakışı Son Yıllar
AKP’nin beş yıllık (2003-2007) “Lale devri” son bulduktan sonra Türkiye ekonomisi nasıl gitmiştir?

Sonraki sekiz yılın genellemesini bir kez daha özetleyelim: “Artan dış kırılganlıklar içinde durgunlaşarak…” Durgunlaşma, cari fiyatlarla sermaye birikim oranının %20-21 eşiğine takılıp kalmasından; yatırımların üretkenliğinin düşmesinden ve kronik dış bağımlılıklardan kaynaklanmaktaydı. Ekonominin, sermaye hareketlerindeki dalgalanmalara aşırı bağımlı hale gelmesi, dış kırılganlıkları oluşturuyordu.

Değişen koşullar içinde bu genellemeyi gözden geçirmek gerekiyor. 2015 ve sonrasını son verilerle gözden geçirdiğimizde beş saptama yapabiliyoruz.

09 Eyl 2016

Küreselleşmenin Hoşnutsuzları

Joseph Stiglitz Dünya Bankası’nın baş iktisatçısıydı. Ayrıldıktan bir yıl sonra (2001’de) Nobel İktisat ödülünü aldı. 2002’de Küreselleme ve Hoşnutsuzları (Türkçesi: Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı) başlıklı bir kitap yayımladı. Kitap, neoliberal veya küreselleşme olarak adlandırılan dönüşümlerin, gelişmekte olan ekonomiler için yarattığı sorunları inceliyordu. Bunların kaynağında yer alan IMF programları özellikle eleştiriliyordu.

Stiglitz’in kitabı samimiyet açısından “arızalı” idi; zira, iki yıl öncesine kadar kendisinin de “baş iktisatçı” olarak katkı yaptığı Dünya Bankası’nın neoliberal politikalarına değinilmiyordu. Yine de bu saygın, ünlü iktisatçının “küreselleşme efsanesi”ne cepheden saldırması önemliydi. Kitap, ana-akım meslektaşlarınca yadırgandı; ama kalıcı bir etki yaratmadı. Çünkü, yayın tarihinde Anglo-Sakson iktisatçıları, dünyaya olağanüstü bir iyimserlik içinde bakmaktaydılar. Batı ekonomilerinin krizsiz, çalkantısız, huzurlu bir patikaya yerleşmiş olduğu düşünüyorlardı.

04 Eyl 2016
Korkut Boratav, TSK'nın Cerablus operasyonu hakkında ileri sürülen 3 temel senaryoyu ilerihaber'deki köşesine taşıdı.

ABD, Suriye, Türkiye: Üç yazı

Cerablus harekâtına ilişkin haber, yorum bombardımanı altındayız. Çok yakından izleyenler var. Yeni şeyler söylemek iddiasında olamam.

Bunun yerine, gelişmelere farklı perspektiflerden bakan dış kaynakları taramaya çalıştım. TSK’nin Suriye’ye girmesi sonrasında Türkiye-Suriye-dış dünya ilişkilerinin yeni baştan harmanlandığı anlaşılıyor. Olası üç senaryoya açılan üç yazıyı örnek alacağım.

SENARYO 1:

ANKARA-TAHRAN-MOSKOVA KOALİSYONU

Avrasya dünyasını çok iyi bilen bir yazar, Pepe Escobar, RT (Russia Today) News sitesindeki 25 Ağustos tarihli yazısına “Ankara, Tahran, Moskova Koalisyonu” başlığını yakıştırmış.

29 Ağu 2016
Liberallerimizin bazılarında bir şartlı refleks oluştu: Türkiye’nin faşizme sürüklenmesinin İslamcı özellikleri ortaya çıkar çıkmaz “laikçilerin ve eski Türkiye’nin suçları” söylemini yeniden başlatıyorlar.

Nedenini tahmin ediyoruz. Siyasî İslam’la uzun süren işbirlikleri olmuştur. Bu yakınlık Kemalistlere (“Cumhuriyetçilere” diyelim) karşı ortak husumete dayanmaktaydı. Bu düşmanlığın demokrasiyle bağdaşacağına; cemaatçilerin ve AKP’lilerin samimi demokratlar  olduğuna öylesine inanmışlardır ki,   bu konudaki her hayal kırıklığı İslamcıların eleştirisini değil, Cumhuriyetçilere saldırıyı tetikliyor. Belki, “bastırılmış suçluluk duygusu” diyebiliriz.

19 Ağu 2016

Sermaye hareketlerinin darbe girişiminden ve sonraki politik gerilimlerden etkilenmemesi mümkün değildir. “Yükselen piyasalar” lehine “risk iştahı”nın arttığı bu dönemde Türkiye bu ortamdan dışlanacak mı?

Burjuva iktisadı finansal krizi keşfediyor. “Merkez bankalarının bankası” diye de bilinen Bank of International Settlement (BIS), 2016 raporunda, Batı ekonomilerinde “finansal çevrim” kavramını tanımlamaya çalışıyor. “Finansal çevrim”… Kastedilen, hisse senetlerinde, tahvillerde, kıymetli kâğıtlarda her an gerçekleşen, olağan fiyat hareketleri değil; finansal sistemi tümüyle etkileyen büyük dalgalanmalardır. Artık anlaşılmıştır ki, yukarıya seyreden dalgalar, üretimden, istihdamdan, gelir akımlarından fazlasıyla koparsa, finansal sisten balonlaşır; hızla sönmesi kaçınılmaz hale gelir. Çevrimin “iniş” aşaması finansal çöküntü biçimini alır, yani “balon patlarsa”, kapitalist ekonomi tümüyle bunalıma sürüklenir.

20 May 2016

Genel ortam bozulmaktadır; ama Türkiye’de biraz daha fazla… TCMB’yi “hizaya getirten”, başbakanını azleden, AB ile kapışan Erdoğan etkeni açıkça ima edilmektedir.

Kapitalizmin sürükleyici öğesi, artık, finans kapitaldir. Finansın aşırı genişlemesi balonlaşmaya yol açar; üretken (reel) sektörleri zorlar. Balon patlarsa önce finansal, ardından ekonomik bunalım… Bu olgular 2007 sonrasında ABD’de, AB’de açık-seçik gözlendi; incelendi.

Türkiye gibi çevre ekonomilerinin finansal sistemleri de büyük ölçüde uluslararası finans kapitalin hareketlerine, işleyişine bağlıdır. Bu hareketleri hangi etkenler, kimler belirler? Tek bir orkestra şefi yoktur; ama tepede bir yerlerde bir oydaşma gerçekleşmiştir: Siyasi istikrar ve neoliberalizmin ortak ilkelerine tam uyum…

Çevre ülkelerinde istikrarsızlık son bulmalıdır. Siyasi iktidarların ortak ilkeleri ihlal etmesi ise “dışlanma” ile sonuçlanır. Maliyeti? Çok güçlü değilseniz iktidar yitirilir. Örnekler artmaktadır.

Mart 2014: “Burnunuzu tıkayın; Türkiye’ye girin…”

23 Nis 2016

Ekonomik alanda dünyanın en zengin bilgi bankası bu kurumda yer alıyor; tek tek ülkeleri ve uluslararası ekonomiyi kapsıyor. Bu bilgiyi de cömertçe, ihtiyaca göre, bedava (neredeyse “komünistçe”) paylaşıyor. Kullanıcılar olarak şükran borçluyuz.

Bilgileri uygulamaya taşımak söz konusu olduğunda, aynı kurumun öncelikleri değişiyor. Uluslararası sermayenin (bu anlamda “emperyalizmin”) ortak dilini inşa ediyor; mümkün mertebe uzun dönemli çıkarlarını gözetiyor. Yetkilenince, oluşturduğu programları “mazlum milletlere”, halk sınıflarına karşı insafsızca uyguluyor. Bol hata yapıyor; bazen düzeltiyor; ama temel önceliklerinden ödün vermeden…

IMF’den söz ediyorum. Bir vesile de var: İki önemli IMF raporu Nisan’da yayımlandı. Birincisi Dünya Ekonomik Görünümü, ikincisi Küresel Finansal İstikrar Raporu… (Bunlara “Ekonomik Rapor” ve “Finansal Rapor” diyelim.)

Sayfalar