Cengiz Çandar

09 Mar 2016

"Dönüm Noktasındaki Türkiye"... Bu başlık. Bir de üst başlığı var: "Yeni bir Ortadoğu mu?"

Amerika’nın etkili haftalık dergilerinden The American Interest’in, Türkiye’de son günlerin üç gelişmesinin birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı yazısının başlığı ve üst başlığı.

Nedir o birbiriyle doğrudan bağlantılı üç gelişme:

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun beklenmedik, ani İran ziyareti;
Zaman gazetesine el konulması;
Brüksel’deki Türkiye-AB Zirvesi

İlk ikisi, “zincirin en önemli halkası” olan üçüncüsüne yani dün sabaha karşı, 12 saat süren görüşmelerden sonra sonuçlarının alınması bir hafta daha bekleyecek olan “Brüksel Zirvesi”ne bağlanmıştı.

Tümünün “bağlantılı” bulunduğu bir “dördüncü gelişme” ise, Türkiye’nin kendisini içinde bulduğu “yeni jeopolitik durum” ile ilgili: Türkiye ile Rusya arasında bozulmuş bulunan ilişkiler.

Yani, Türkiye ile Rusya arasındaki “tarihsel çekişme”nin tekrar “canlanmış” olması ve Türkiye’nin “üç koldan” Rusya tarafından “güvenlik tehdidi” ve “kuşatması” altına girmiş bulunması.

03 Şub 2016

İki hafta üstüste iki ayrı toplantıda AB'li yetkililere ve karşılaştığım Amerikalılara bir gözlemde bulundum:

“ABD’nin Suriye eksenindeki Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin tavrı, Birinci Dünya Savaşı’nın İngiltere’sini hatırlatıyor. Birbirine karşıt güçlere, aynı konuda ve aynı alanda tutamayacakları sözler veriyorlar.”

Suriye konusunda Amerikan-Rus ortak sponsorluğunda BM gözetiminde başlatılan Cenevre-III’te Suriyeli Kürtlerin en önemli siyasi temsilcisi PYD’nin sanki Kürtler, Suriye coğrafyasında yer almıyormuş, uluslararası sistemin Suriye’deki “bir numaralı hedefi” olan İD’ne (IŞİD) en etkili savaşkan gücü ifade etmiyormuş ve dahası bugün Suriye topraklarında Lübnan’ın üç misli büyüklüğünde bir alana hükmetmiyorlarmış gibi “masada yer almaması”na ilişkin olarak (28 Şubat tarihli Radikal yazısında) şu satırlara yer vermiştim:

“... Ankara ile PYD tercihi, Türkiye’deki iktidar tarafından Washington’un önüne sunulunca, Amerika, ‘dişlerini gıcırdatsa’ da, ‘şu aşamada Ankara’ demiş oldu.

24 Oca 2016

Türkiye'yi, hepimizi, herkesi çok yakından ilgilendiren nitelikte haber, Financial Times'ın bu haftasonu sayısında birinci sayfadan girilmişti.

İçeride ayrıntılı bir biçimde, tam bir sayfa kapsayacak şekilde işlenmişti.

Haberin kaynağı “çok üst düzey iki Batılı istihbaratçı” olarak veriliyor ve söz konusu habere göre, Putin bir ay kadar önce Rusya askeri istihbaratının başındaki General İgor Sergun’a Şam’a Başşar Esad’ın “çekilmeye ikna etmesi” için göndermiş. Sergun, 3 Ocak’ta aniden öldü.

Habere göre, Putin, Başşar’ı ikna edemeyince, askeri desteğini iki misline çıkartmış. FT’nin görüşlerine başvurduğu “Rusya uzmanları”, Kremlin’in “pragmatik tutumu”na dikkat çekiyorlar ve Suriye’ye yönelik “askeri müdahalesi”nin “Suriye liderinin kaderi üzerinde söz sahibi olmak kadar, Rusya’nın uluslararası sahneye kendisini etkili bir biçimde yerleştirme hesabıyla ilgili olduğu”nun altını çiziyorlar.

10 Oca 2016

Türkiye'nin iç gelişmeleri ve bunların alacağı yön, artık, Suriye'de "sahadaki" gelişmelerle birebir bağlantılı.

ABD’de Suriye dendiğinde, “en bilgili ve önemli uzman” olarak en başta, eşi de Suriyeli olan, Oklahoma Üniversitesi’nin Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’nin başındaki Joshua Landis’in ismi gelir.

Joshua Landis, “blog”unda “Suriye’de 2015’in En Önemli On Gelişmesi”ni sıraladı. Birinci sırada, “Rus Müdahalesi”ni sayıyor. Bu konuda kendisiyle tümüyle aynı görüşteyim.

İkinci sırada ise “Amerikan-Kürt İttifakı”nı saymış. Bu “başlık” altında yazmış olduklarını dikkatle izleyelim:

“2014’in sonlarından ve 2015’in başından itibaren Amerikan Hava Kuvvetleri kendisini daha ziyade Batı Kürdistan Hava Kuvvetleri’ne dönüştüren bir şeye benzedi. Amerikan hava koruması desteği altında, Kürt kuvvetleri Rojava adı verilen kendi özerk bölgelerini kuruyorlar...

18 Kas 2015

Ankara'nın canını sıkan "Fırat'ın doğusu"ndaki ilişki ile belirli Kürt unsurların canını sıkan "Fırat'ın batısı için YPG yasağı"nın "takas"ı mı söz konusu? Washington hesabı buymuş gibi görünüyor.

“Daiş” ya da “IŞİD” ile mücadele zaten öyle pek kolay iş değil. Amerikalıların işi ise hepten zor. “İslam Devleti”ne karşı “uluslararası koalisyon”u oluşturan onlar. Başını çeken ve IŞİD’i bir numaralı tehdit ilân ederek, Başkan Obama’nın tanımıyla, ona karşı “degrading and destroying” stratejisini, yani “güçten düşürme ve ezme” stratejisini formüle eden ve bu stratejiyi yürütmeye çalışan onlar. Kimseyi memnun edemeyecek olan da onlar.

28 Eki 2015

LONDRA - Tony Blair'in Irak Savaşı'ndan ötürü "özür dilediği" haberine gözüm iliştiğinde şaşırmıştım.

İstanbul'da gözüme ilişkin haberin ayrıntısına Londra'ya ayak basınca eriştiğimde, şaşırmama gerek bulunmadığını anladım. Tony Blair, bildiğim gibiydi...

Birkaç yıl önce İstanbul'da Kemal Derviş ile birlikte konuşmacı olarak katıldığım kamuya açık olmayan bir panelin moderatörüydü Tony Blair. Kendisiyle o vesileyle tanıştım ve Irak Savaşı üzerine geriye dönük olarak değerlendirmesini, oldukça ayrıntılı bir biçimde, öğrenme fırsatım oldu.

Irak Savaşı'nda oynadığı rolden ve benimsemiş bulunduğu olduğu siyasi pozisyondan pişmanlık duyması söz konusu değildi ve olamazdı. Zira, konuya, "tarih felsefesi" üzerinden yaklaşıyordu. Değerlendirmesini ona göre yapıyordu. Dolayısıyla, aradan geçen yılların, geriye bakıp, "hata yapmışım" değerlendirmesine onu götürmesi mümkün değildi.

21 Eki 2015

Türkiye'deki kutuplaşma ve bunun seçim sandığına yansımaları, Merkel'in İstanbul'a gelip, Tayyip Erdoğan ile altın varaklı koltuklarla poz vermesinden hiç etkilenmeyecek düzeyde.

BERLİN- Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” adlı eseri, evinin yaklaşık bir kilometre ötesindeki tiyatrosu Berliner Ensemble’de sahnelenmeye devam ediyor.

Önünden geçerken zihnimi şu soru yaladı: Acaba, Brecht hayatta olsaydı Angela Merkel’in İstanbul ziyaretinden “Üç Milyar Euro’luk Operet” adıyla bir eser çıkartır mıydı?

Angela Merkel, İstanbul’da Ahmet Davutoğlu ve arkasından müthiş bir “Üçüncü Dünya görgüsüzlük” örneği olarak altın varaklı koltuklarda Tayyip Erdoğan ile görüşürken, AB adına yürüttüğü görüşmeleri, tam ters yönden, Almanya başkentinden izlemek ilginç oldu.

Merkel’in İstanbul’da bulunduğu gün ve ertesinde (pazartesi) tüm gazeteler ve ekleri, Türkiye ile ilgili yazılarla doluydu.

07 Eki 2015

Tayyip Erdoğan'ın dışarıda "Esed"i, içeride kendi ve üstelik mazlum ve mağdur vatandaşlarına karşı kullandığı o  şedit, tehditkâr dil, söz konusu Rusya ve Putin olunca yumuşayıveriyor. O "saldırgan" ve "ısırgan" dil gidiyor, yerini "kırılgan" bir insanın düşük perdeden ifade ettiği serzenişler alıyor.
NATO üyesi müttefik ülkelere hitap ederken bile esirgemediği buyurucu ve uyarıcı dil, Rusya ve Putin'e dönük olarak "kırılgan" bir insandan çıkar gibi, "ricacı" bir hale bürünüyor.
Rusya, 3 ve 4 Ekim günleri Türkiye'nin hava sahasını ihlal etti. İlkini "navigasyon hatası" diye geçiştirdiler. Rusya'nın Ankara Büyükelçisi'nin  Dışişleri Bakanlığı'na davet edilerek, protesto edilmesinin üzerinden bir gün geçmeden, bir hava sahası ihlali daha. Dahası sınırda devriye uçuşu yapan 10 Türk F-16'sının radarları, "milliyeti tespit edilemeyen" bir uçak tarafından yine 4 Ekim günü kilitlendi.

31 Tem 2015

Türkiye'nin IŞİD'e karşı "savaşı" ne zaman başladı? IŞİD, ne vakit, artık Türkiye için de bir "tehdit" olarak görülmeye başlandı?
Bu sorunun aldatıcı ama tümüyle yanlış cevabı "Suruç Katliamı" olacak. Türk savaş uçaklarının IŞİD'e karşı harekete geçip, üç IŞİD hedefini bombalaması, "Suruç Katliamı" üzerine olmadı.
Ne zaman oldu peki?
IŞİD'li bir grup, bundan önce bir yılı aşkın süre hemen her gün yaptıkları gibi, Kilis yakınlarından sınırı geçmeye kalkıp durduruldukları sırada çıkan çatışmada bir astsubayın açılan ateşle şehit edilmesi üzerine oldu.
Gelişme, olaydan günler önce Türkiye ile ABD arasında varılmış olan "anlaşma"yı da ortaya çıkarttı. Türkiye'nin İncirlik başta olmak üzere askeri üs niteliğindeki havaalanları, Malatya-Erhac'dan Batman'a, "koalisyon uçakları"nın IŞİD'e yönelik hava harekâtlarına açıldı; Türkiye de IŞİD'e karşı harekâta katılacağı taahhüdünde bulundu.

Sayfalar