Cengiz Çandar

05 Tem 2013

Mardinli ayakkabı boyacısının, “İşler nasıl gidiyor?” sorusuna, “Çözüm Süreci’ne bağlı” cevabını vermesi bile sürecin önemini anlatmaya yeter.

Hafta sonu Mardin’deydim. Pazar günü hayatımın en onur duyduğum anlarından birini yaşadım. Pazar günkü Zaman gazetesinde Nuriye Akman, “Bugün Mardin’de bayram var. Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü’ndan mezun olan 500 öğrenci yüksek lisans diplomalarını alıyorlar… Bu sıradan bir tören değil, bir devrimin ilanı aslında. Barış sürecinin silahların susmasından sonraki en önemli aşaması…” diye yazmıştı. İşte o törende, o 500 kişinin birincisine diplomasını ben verdim.

Bir de kısa konuşma yaptım. “Îro, ez gelek dilxweş bûm” diye girdim sözlerime. Törenin yapıldığı salon tıklım tıklım doluydu. Kürt dili açısından gerçekten tarihi o günde, bir Türk’ten Kürtçe işitince, mutlu alkışlarla selamladı kısa konuşmamı.

05 Tem 2013

Yılın ilk ayı idi.  

Beyrut’ta birlikte olduğum Arap dünyasının kimi kalburüstü entelektüellerinin tüm dikkatleri Mısır’ın üzerindeydi. Hemen hemen tümü “’Müslüman Kardeşler Tecrübe’sinin başarısızlıkla sonuçlandığı” kanısındaydılar.

Tümü de, Mısır’da 25 Ocak (2011) Devrimi’ni hararetle desteklemişlerdi. Müslüman Kardeşler’in Mısır’da seçimle, demokratik yıldan iktidara gelmesini çok önemsemişlerdi. Mısır’ın başta Arap dünyası, tüm bölge için tartışılmaz değerinin farkındaydılar. O yüzden, “Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin Mısır’da “başarısızlıkla sonuçlanması” onlar açısından “hüzünlü” bir durumu ifade ediyordu.

23 Haz 2013
Tayyip Erdoğan’ın öylesine parlak bir on yıllık başbakanlık performansından sonra bugün içine düştüğü durumu gerçekten bir “Shakespeare trajedisi” olarak görüyorum.

Çok etkili ve önemli bir yabancı gazetenin muhabiri “Son sorum” dedi, “Tayyip Erdoğan, tarihe büyük bir reformcu olarak geçemeyecek mi yani?” “Geçebilir” diye cevap verdim; “Geldiği noktadan dramatik bir dönüş yaptığı takdirde mümkün. Tabiatını bildiğim kadarıyla, bunu yapabileceğine pek ihtimal vermiyorum gerçi ama… Gezi performansı öyle kötü oldu ki; Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi on yıl tırnakla kazarak kazandıklarını on gün içinde heba etti sanki. Ama, şimdi tutturduğu doğrultuda giderse, başka bir sıfatla geçer tarihe. Şu anda bıçak sırtında gidiyor. Her iki tarafa da düşebilir…”

20 Haz 2013

2004 yılında Tayyip Erdoğan yine başbakan idi ve Avrupa Parlamento-su'ndaki 'evet' pankartları birinci sayfayı süslüyordu.

Gezi Parkı eylemlerinin, başta Tayyip Erdoğan, iktidarın kimyasını bir hayli bozduğu dünkü Avrupa Parlamentosu kararı üzerine ortaya konulan tepkilerden anlaşılıyor. Bu gibi durumlarda aklıselimden ayrılmayacağı düşünülebilecek olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da AB ile ilgili durumlarda diğer bakanlardan daha duyarlı ve anlayışlı olması gereken Egemen Bağış da tuhaf tepkiler verdiler.

Tabii ki bu anlamsız tepkilerin başını, kimyası en bozuk olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çekti. Avrupa Parlamentosu’nun Gezi Parkı olaylarına ilişkin kararını ‘tanımayacağını’ ilan etti.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, karar kendilerine ulaşınca, aynen iade edeceklerini bildirdi. Egemen Bağış’ın söylediklerini tekrarlamak hiç gerekmiyor, zira çocuksu bir öfke nöbetine tutulmuş birisinin sözlerinden ibaret.

20 Haz 2013

Başlangıçta Tayyip Erdoğan'a niçin destek olmuşsam, şimdi aynı nedenden karşı çıkıyorum.

En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Tayyip Erdoğan kaybetti!

Üstelik, ‘Gezi Parkı Fatihi’ unvanını kazandıktan ve İstanbul surları dışında Kazlıçeşme’de binlerce kişiyi toplayıp ‘zaferini taçlandırdığı’, yani kendisini en güçlüymüş gibi gördüğü ve gösterdiği anda kaybetti.

Neyi kaybetti?

29 May 2013

Bir İtalyan büyükelçi, Avusturya-Macaristan'ı hatırlatıp, Türkiye ve Kürtler için aynı şeyin söz konusu olup olamayacağını sordu.

ROMA-Michelangelo ya da Dante, Floransa için neyse, Gian Lorenzo Bernini’nin de Roma için ne olduğunun, ne anlama geldiğinin farkındaydım. Roma’ya her gelişimde vazgeçilmez ‘ritüellerim’den biri, Piazza Navona’ya gidip, meydanın ortasındaki çeşmenin civarındaki kahvelerden birinde oturup, Bernini’nin imzasını attığı heykelleri seyretmektir.

15 Nis 2013

'Çözüm' olacaksa, en sonunda PKK’nın ortadan kalkacağı kesin. Bir savaş örgütü olarak oluşmuş olan PKK’nın ortadan kalkması, PKK’lıların ortadan kalkması olmayacağına göre, ‘barış ortamı’na girildiğinde, onlar ya BDP’li olacak veya ‘demokratik siyaset’ zemininde yer alacak yeni bir siyasi partide yer alacaklardır.

Ancak ‘çözüm süreci’nin sonunda PKK’nın ortadan kalkacak olmasıyla ‘süreç’i PKK’yı tasfiye etmek amaçlı olarak başlatmak ve yürütmek aynı anlama gelmiyor. Biri ‘süreç’in sonunda ulaşacağı ‘doğal durum’ iken, ikincisi ‘süreç’in gerekçesinin gerçek bir çözümden ziyade ‘PKK’nın tasfiyesi’ amaçlı olmasıdır.

‘Süreç’i başlatanların amacının bu olmadığını varsaysak bile, PKK tarafından böyle algılanması işi zora sokar. Öyle bir algı varsa, bunun aşılması, ‘süreç’in selameti bakımından zorunludur.

09 Nis 2013

Önceki akşam, bir grup yabancı dost ile sohbet ederken, aralarından biri, “Kerry Türkiye’ye niçin geliyor?” diye soruverdi.  

Hayli uzun zamandır iç konularımıza dalmış, dış politikayı da, içerden dışarıya uzanarak yorumlamaya alışmış olduğumuz için olsa gerek, böyle bir sorunun sorulabileceği aklıma hiç gelmemişti.

Oysa, yakın geçmişe dek ABD dışişleri bakanlarının Türkiye ziyaretlerine özel bir önem verilir, öncesinde ve sonrasında ziyaretin amacı ve sonuçları üzerinde kafa yorulurdu.

Gerek, Türkiye’nin bir “uluslararası aktör” olarak yükselen profilinden, gerekse ABD’nin “tek süperdevlet” olarak kalmakla birlikte, Obama dönemiyle birlikte –özellikle Ortadoğu’da- düşen uluslararası profilinden ötürü, ABD dışişleri bakanlarının ziyaretleri o kadar ilgi uyandırmaz oldu.

25 Şub 2013

DİYARBAKIR- Hakkari’nin “sorun çözülüyor” havasına hiç girmediğini, olan-biten kuşkulu ve mesafeli yaklaştığı daha, Van havaalanında karşılayanlar, daha Van vilayet sınırlarını aşıp Hakkari’ye varmadan anlatmışlardı.

Benim “Ama Abdullah Öcalan dese ki…” diye söze her girişime, onlar da “Ama…” diye başlayan karşılıklar veriyorlar ve Hakkari’nin yaklaşımını, havasını ve bunun nedenlerini anlatmaya çalışıyorlardı.

Kürt siyasi ortamının “ayarını veren” Diyarbakır ne düşünüyordu acaba?

Hakkari’yi görünce, Diyarbakır’ın farklı olması pek düşünülemezdi ama Diyarbakır’ı ne düşündüğünü Diyarbakır’da dinlemek de ilginç olmalı.

Sayfalar