iş güvenliği

DİSK'ten SGK'ya mektup hukuksuz genelge işlemden kaldırılmalıdır
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Covid-19 için “iş kazası/meslek hastalığı” olarak değil “hastalık” olarak provizyon alınması gerektiğini bildiren SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Genelgesi’nin işlemden kaldırılmasını talep eden DİSK, SGK Başkanlığı’na bir yazı gönderdi. DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu ve Hukuk Dairesi Başkanı Kazım Doğan imzalı yazıda, SGK tarafından yayınlanan Genelge’nin, açıkça 5510 ve 6331 sayılı Kanun hükümlerine ve hukuka aykırı bir durum olduğu hatırlatıldı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda “iş kazası” işyerinde, işe geliş gidiş sırasında, iş nedeniyle “sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlanmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmaktadır. 5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı da “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri” Genelgedeki Covid-19 hastalığı iş kazası ve meslek hastalığı olarak ele alınmaz ön kabulü nedeniyle, SGK’nın ilgili soruşturmalarının da objektif şekilde yürütülmesinin mümkün olamayacağını belirten yazıda, SGK’ya “sigortalılar veya hak sahipleri tarafından yapılacak iş kazası, meslek hastalığı başvuru ve şikayeti üzerine” bu soruşturmaları yerine getirmekle yükümlü olduğu hatırlatıldı. DİSK’in yazısında “SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde, objektif ölçütlerden uzak çıkarımlar ve talimata dönüşecek bağlayıcı tespitler yapmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağı ortadadır” denildi. Sağlık hizmeti sunucularının kendilerine yapılan beyana göre bildirim yapmakla yükümlü olduğunun hatırlatıldığı yazıda, bu genelge hükümleri nedeniyle sağlık hizmeti sunucularının, Covid-19 hastalarının iş kazası veya meslek hastalığı beyanlarının dikkate alınmayacağını, iş kazası / meslek hastalığı kaydı açılmayacağını, böylece yükümlülüklerini yerine getirmeyecekleri ifade edildi. DİSK’in SGK Başkanlığı’na yazdığı yazıda “Sağlık hizmeti sunucuları Covid-19 bulaşının iş kazası/meslek hastalığı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Kişinin beyanına göre işlem yapmaları, provizyonu buna göre almaları yeterli olması gerekmektedir. Ancak ilgi Genelgenin bu hususu engelleyici bir etki yaratacağı açıktır” denildi. DİSK’in yazısında, Genelge’nin bulaşıcı hastalık yorumu nedeniyle kimi işverenlerce iş kazası/meslek hastalığı bildirimi yapmaya gerek kalmadığına, sorumluluklarının ortadan kalktığına yönelik değerlendirmeler yapılmaya başlandığı da ifade edildi. Covid-19 tanısı konulan bir kişinin beyanına rağmen, SGK’nın genelgesi uyarınca bildirim yapılmamasının 6331 sayılı Kanun’da belirtilen yükümlülüğün de ihlali anlamına geleceğine işaret eden yazıda, hukuka aykırı Genelge’nin işlemden kaldırılması istendi. DİSK’in SGK’ya gönderdiği yazının tamamına erişim için linke tıklayın: http://disk.org.tr/2020/06/diskten-sgkya-mektup-hukuksuz-genelge-islemden-kaldirilmalidir/  
Covid-19 meslek hastalığı sayılsın talebi yükseliyor
Sağlık Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 7 Mayıs'ta yayımlanan genelgede, Covid-19 pozitif olan sigortalı çalışanların 'iş kazası ve meslek hastalığı sigortaları' kapsamında değerlendirilmeyeceği bildirildi. Ancak meslek örgütleri ve hukukçular, SGK'nın genelgesinin mevcut yasalara ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek genelgeye karşı hukuki süreç başlattı.  Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın 29 Nisan tarihinde açıkladığı rakama göre Türkiye'de 7 bin 428 sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı. Koca'nın ifadelerine göre, koronavirüse yakalanan tüm hastalar arasında sağlık çalışanlarının oranının yüzde 6,5 olduğu biliniyor. Türkiye'de meslek örgütleri ve sendikalar, sadece sağlık çalışanları için değil, işi gereği bulaşa maruz kalan tüm sigortalı çalışanlar için koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası olarak tanımlanması gerektiğini savunuyor. Meslek hastalığı ve iş kazası olarak bildirilen Covid-19 vakalarında sağlık giderlerinin yüzde 100'ü karşılanıyor, geçici ya da kalıcı iş göremezlik durumunda tazminat alınıyor, vefat edenlerin ise yakınlara maaş bağlanıyor. Koronavirüsün meslek hastalığı veya iş kazası olarak tanımlanmadığı durumlarda ise kişiler tazminat hakkını kaybediyor, hak ve alacakları ödenmiyor ve mirasçıları da herhangi bir hak talep edemiyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), koronavirüs enfeksiyonu geçiren bir sağlık çalışanının mesleki maruz kalma sonucunda enfekte olduğu ve koronavirüsün meslek hastalığı olarak değerlendirileceğini açıkladı. Uzmanlar, Türkiye'deki mevcut yasalar ve Yargıtay içtihatları gereği koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası olarak değerlendirilmesi gerektiğini, aksini belirten SGK genelgesinin hukuka aykırı olduğunu ve kabul edilemeyeceğini ifade ediyor. Konuyla ilgili soruların iletildiği Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise konuyla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmadı. Birçok ülke koronavirüsü meslek hastalığı olarak kabul etti Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHESEN), Covid-19'un sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak tanımlanmasını talep ediyor. AHESEN Genel Başkanı Dr. Gürsel Özer yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada sağlık çalışanları ve sağlık hizmet sektörü çalışanlarının salgından en fazla etkilenen grup olduğunu söylüyor: "Salgının kendisini en fazla hissettirdiği İtalya ve Fransa'da COVID-19 enfeksiyonları meslek hastalığı olarak sayılmıştır. Belçika, Güney Afrika, Kanada, Malezya gibi ülkeler de meslek hastalığı saymış ve yapılacak işlemleri detaylandırmıştır. ABD'de ise koronavirüs hastalığının iş ile ilişkili olduğu kabul edilmiştir." Türk Tabipler Birliği de, 15 Mayıs tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na gönderdiği yazıda pek çok ülkenin koronavirüsü meslek hastalığı olarak kabul ettiğini hatırlatarak, bakanlık genelgesi için 'tüm dünyada koronavirüse yakalanan sağlık çalışanları ve yakınlarının sosyal haklarla desteklenmeleri yönündeki ortak insancıl tutumla çelişmektedir" ifadelerini kullandı. Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 11 Mayıs'ta yayımladığı İş Sağlığı ve Güvenliği Değerlendirme Raporu'nda, koronavirüsün sağlık çalışanları için meslek hastalığı ve iş yerinde yakalananlar için de iş kazası olarak kabul edildiği bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Raporda ayrıca, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından bir tır şoförünün yurt dışı görevinde H1N1 virüsü (domuz gribi) kapması sonucu hayatını kaybetmesinin iş kazası sayıldığı karar anımsatılıyor.  Yasalar ne diyor? Meslek hastalığı ve iş kazasının yasalardaki karşılığı birbirinden farklı. Meslek hastalığı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda, "Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir" şeklinde tanımlanıyor. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda ise "Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık" olarak ifade ediliyor. Bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi için, meslek hastalığı ve yapılan iş arasında uygun 'illiyet' yani 'nedensellik bağının' bulunması gerekiyor. Yargıtay Haziran 2018 tarihli bir kararında, 'nedensellik bağını' şöyle tanımlanıyor: "Eğer işçinin çalıştığı işte çalışmaması halinde hastalığa yakalanmayacağı söylenebiliyorsa bu durumda meslek hastalığı ile yürütülen iş arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilmelidir. Başka bir söyleyişle hizmet akdine göre işverenin işyerinde çalışan işçi, hastalığa, gördüğü işin özellik ve niteliği veya işin yürütüm şartları dolayısıyla tutulmuş ise uygun illiyet bağı mevcuttur." İş kazası Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda, 'sigortalı çalışanı hemen veya sonradan, bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay' şeklinde tanımlanıyor. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda ise, "İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay" hukuken 'iş kazası' kabul ediliyor. SGK'nın genelgesine itiraz eden sendika ve meslek örgütleri, genelgenin tüm bu yasa maddelerine açıkça aykırılık teşkil ettiğini savunuyor.  
‘Normalleşme’ işçilere uzak
Covid-19 işçi hastalığı oldu Türkiye ‘normalleşmeyi’ tartışırken, salgın işçiler arasında yayılmaya devam ediyor. Kastamonu ve Kütahya’da yüzlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda bazı işçilerde virüs saptandı. Kayseri’de ise 12 kargo işçisinin testi pozitif çıktı. Türkiye ‘normalleşmeyi’ konuşuyor, bilim insanlarının uyarılarına rağmen Covid-19 salgınına karşı alınan önlemler gevşetiliyor. Öte yandan salgın, işçiler arasında hızla yayılmaya devam ediyor. Kastamonu ve Kütahya’da yüzlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda bazı işçilerde virüs saptandı. Kayseri’de ise 12 kargo işçisinin Covid-19 testi pozitif çıktı. Onlarca işçi karantina altına alındı. Tekstil fabrikasında üretim durdu Kastamonu’nun Tosya ilçesinde, yaklaşık 300 kişinin çalıştığı KYTEKS adlı tekstil fabrikasında 6 işçide koronavirüs tespit edildi. Üretimi durduran fabrika yönetimi, işçilere mesaj göndererek kendilerini evlerinde izole etmelerini istedi. DHA’nın haberine göre, Tosya Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren tekstil fabrikasında çalışan bazı işçiler, dün öğle saatlerinde yüksek ateş şikâyetiyle Tosya Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Başvuru yapan işçilere koronavirüs testi uygulanırken, 6 işçinin test sonucu pozitif çıktı. Bu işçiler, Kastamonu Devlet Hastanesi’ne sevk edilerek tedaviye alındı. Fabrikada çalışan diğer işçilere de test uygulandı; ancak testlerin sonuçları henüz belli değil. Bu gelişmeler üzerine fabrika yönetimi üretimi durdurma kararı aldı. Evlerine gönderilen işçilerden kendilerini izole etmeleri istendi. Fabrika yönetimince işçilere gönderilen mesajda "İçerisinde bulunduğumuz Kovid-19 pandemisi nedeni ile İl Sağlık kuruluşunun almış olduğu kararla evlerinizde kendinizi izole etmeniz zorunludur, aksi bir durumda ceza-i işlem uygulanacağından evlerinizde kalmanız sizin ve sevdiklerinizin sağlığı için büyük önem taşımaktadır" dendi. Yemekhane işçisinin testi pozitif Kütahya’nın Emet ilçesinde 500’den fazla işçinin çalıştığı bir fabrikanın yemekhanesinde de vaka saptandı. Yemekhanede çalışan bir işçinin testi pozitif çıkınca, onunla birlikte çalışan 30 işçi evlerinde karantinaya alındı. Üretim ise devam ediyor. İHA’nın haberine göre M.G. adlı işçi, yüksek ateş şikâyetiyle Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gitti. Burada işçiye yapılan Covid-19 testi pozitif çıktı. M.G. tedavi altına alınırken, aynı yemekhanede görevli 30 mesai arkadaşı için evde 14 gün süreyle karantina uygulamasına karar verildi. Sağlık Müdürlüğü ekipleri filyasyon çalışması başlattı. Kadrolu işçilerin 12 saat çalıştığı fabrikada halen 500’den fazla kadrolu ve taşeron işçi üretime devam ederken, yemekhanede korona virüs vakası çıkması işçileri tedirgin etti. Aras Kargo’da 12 işçi virüse yakalandı Kayseri’de ise kargo işçileri virüse yakalandı. Aras Kargo’nun Kayseri şubesinde çalışan 12 işçinin Covid-19 testi pozitif çıktı. Şubede çalışan diğer 65 işçi karantinaya alındı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin Covid-19 salgınına ilişkin yayımladığı son raporda, 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasında en az 128 işçinin Covid-19 nedeniyle hayatını kaybettiği belirtilmişti.  Salgının ikinci ayı olan 11 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında en az 204 işyerinde 13 bin 43 işçide virüs tespit edildiği belirtilen raporda, “Basına ya da sendikaların raporuna yansımayan, işyerlerinden bilgi alamadığımız özellikle sendikasız, güvencesiz ya da kayıt dışı çalışan işçileri göz önüne aldığımızda; işyerlerinde salgının yaygınlığının gerçek boyutları ortaya çıkacaktır” denmişti. Raporda ayrıca şu değerlendirmelere yer verilmişti: “Hasta ve ölüm oranlarının en fazla üretim merkezlerinin bulunduğu işçi yoğun kentlerde görülmesi, salgının bir işçi sınıfı hastalığı/sınıf sorunu oluşunu daha da pekiştirdi. Salgının ikinci ayında sermayeyi koruyan ve işçi sınıfını sürü bağışıklığına iten politikalar, virüsün işyerlerinde ve işçilerin yaşam alanlarında hızla yayılmasına sebep oldu. Bilmediklerimiz ve işçilerin ailelerinin de yaşamını yitirdiğini düşününce ölenlerin sayısı katbekat fazladır. Koronavirüs bir işçi sınıfı hastalığı niteliğini almıştır.” Kaynak: BirGün  
İşyerleri salgının can pazarına dönüştürüldü
11 Mart - 10 Mayıs arasında ‘en az’ 128 işçi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi… İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasını kapsayan iş cinayetleri raporunu açıkladı. Rapora göre, en az 128 işçi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Raporda salgın sürecinde işyerlerinde yaşanan hak ihlallerine de yer verildi.   Salgın sınıfsaldır Salgının bir sınıf sorunu olduğu, koronavirüsün ikinci ayında izlenen politikalar ve gelişmeler ile ortaya çıktı. Hasta ve ölüm oranlarının en fazla üretim merkezlerinin bulunduğu işçi yoğun kentlerde görülmesi, salgının bir işçi sınıfı hastalığı/sınıf sorunu oluşunu daha da pekiştirdi. Salgının ikinci ayında sermayeyi koruyan ve işçi sınıfını sürü bağışıklığına iten politikalar, virüsün işyerlerinde ve işçilerin yaşam alanlarında hızla yayılmasına sebep oldu. Bu süreçte: • Maske krizi, halk sağlığını korumak için izlenen politikaların yetersizliğini ve plansızlığını kanıtladı. Maske satımı ve dağıtımının yasaklanmasının ardından hükümet maskeleri bedava dağıtacağını ilan etti. Ne var ki, maske dağıtımının bile organize edil(e)memesi sonucunda maske satışı serbest bırakıldı; bu da, salgın sürecinde halkın en temel sağlık ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığını gösterdi. • Salgının ikinci ayında bir yandan ‘evde kal’ çağrıları devam ederken, diğer yandan hafta sonları ve resmi tatilleri kapsayan sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Ancak ‘üretmeye mecburuz’ anlayışıyla işçiler bugünlerde de işyerlerine gönderilmeye devam edildi. Adana’da sokağa çıkma yasağında polisin, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Suriyeli tekstil işçisi genci vurarak öldürmesi, salgın koşullarında işçilere dayatılan çalışma rejiminin ve çalışmak zorunda olanların “ölüm” cenderesini resmetmekteydi. • 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda sosyal mesafe gerekçesiyle polis tarafından DİSK üyeleri gözaltına alınırken; şantiyelerde, tarlalarda, tersanelerde ve pek çok işyerinde işçiler dip dibe çalıştırılmaya devam edildi. Cumhurbaşkanı sokağa çıkma yasağının olduğu günde ziyaret ettiği şantiyede sosyal mesafe gereği uzaktan işçileri selamlarken, işçilerin sosyal mesafe önlemleri olmadan kalabalıklar halinde istiflenmesi, karantina uygulamalarının sınıfsal yönünü ‘normalleşme sürecini’ gösterdi.. • Mayıs tarihli SGK ‘özel’ genelgesiyle işçilerin Covid-19’a yakalanmasının iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmeyeceğine karar verildi. Böylelikle işçilerin salgın günlerindeki hukuki hak arama yollarına ağır bir darbe indirildi. • Salgının ikinci ayının sonlarında kontrol altına alınmadan ‘normalleşme’ adı altında ekonomik hayatın canlandırılması politikaları hız kazandı ve temas riskinin en fazla olduğu alanlardan birisi olan AVM’lerin açılması gibi hazırlıklar yapıldı. Bu koşullarda bilim insanları tarafından tartışılan salgının ikinci dalgasının hedefinde doğrudan yine işçilerin olacağı açığa çıktı. Üretim sürüyor, Covid-19 sebepli iş cinayetleri artıyor Salgının ikinci ayında ortaya çıkan vakalar ve çalışırken Covid-19’a yakalanarak ölen işçilerin sayısı, işyerlerinde alınan önlemlerin yetersizliğini göstermektedir. Salgının ilk iki ayı olan 11 Mart-10 Mayıs tarihleri arasında ‘en az’ 128 işçi Covid-19 sebepli iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. • Hayatını kaybeden emekçilerin 9’u kadın 119’u erkek. • Hayatını kaybeden emekçilerin yaş ortalaması 50. • Hayatını kaybedenlerin 98’i ücretli (işçi ve memur), 30’u ise kendi nam ve hesabına çalışan. • Covid-19 nedenli iş cinayetlerinin en fazla gerçekleştiği işkolları ticaret-büro işkolu ile sağlık işkoludur. Hayatını kaybeden işçilerin işkollarına göre dağılımı ise şu şekilde: Ticaret-büro işkolunda 37, sağlık işkolunda 31, belediye-genel işler işkolunda 11, turizm-konaklama işkolunda 8, tekstil işkolunda 7, taşımacılık işkolunda 5, savunma-güvenlik işkolunda 5, bankacılık işkolunda 4, metal işkolunda 4 ve diğer işkollarında 14 işçi yaşamını yitirdi. • Kaybettiğimiz işçilerin en az 18'i (yüzde 15) sendikalı idi. • Salgının ilk iki ayında Covid-19 sebebiyle hayatını kaybeden işçilerin 78’i (yüzde 60) İstanbul, 9’u Kocaeli, 7’si İzmir, 5’i Bursa, 3’ü Ankara, 3’ü Gaziantep ve 23’ü de diğer illerde çalışmaktaydı. Salgın işçiler arasında hızla yayılıyor: İşyerlerinde Covid-19 vakaları Sendikaların ve odaların rapor ve tespitleri ile basına yansıyan ve işyerlerinden ulaşan bilgilere göre, salgının ikinci ayı olan 11 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında en az 204 işyerinde 13 bin 43 işçide Covid-19 hastalığı tespit edildi. Basına ya da sendikaların raporuna yansımayan, işyerlerinden bilgi alamadığımız özellikle sendikasız, güvencesiz ya da kayıt dışı çalışan işçileri göz önüne aldığımızda; işyerlerinde salgının yaygınlığının gerçek boyutları ortaya çıkacaktır. Kuralsızlığın salgın hali: İşten atmalar, ücretsiz izin, yıllık izin kullandırma dayatması  Salgının ilk ayında işten atmalar, ücretsiz izin ya da yıllık izni kullandırma dayatmaları ön plana çıkarken, bu dönemde ise, ücret vermeme, fazla mesai ücreti vermeme, iş tanımı dışında iş yaptırma, angarya, aşırı çalıştırma en yaygın hak gaspları oldu. Salgının ikinci ayında ücretsiz izin uygulaması yaygınlaşmış, ‘işten atmayı yasaklayan’ ücretsiz izin uygulaması ile binlerce emekçi günlük 39 TL (aylık 1177 TL) ile açlığa mahkum edilmiştir. Ücretsiz izne çıkarma uygulaması tekstil, petro-kimya, gıda gibi işkollarında yaygınlaşan bir dayatmaya dönüşmüştür. Değişik işyerlerinde işçiler, ‘ücretsiz izin’ uygulaması adı altında, evrak üzerinde ücretsiz izinli gösterilmiş, gerçekte ise çalıştırılarak sömürülmeye devam etmiştir.  İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile geçici süre faaliyetlerine ara verilen işletmelerde çalışan 2,5 milyon kayıtlı işçi risk altındadır. Bunun yanında turizm işçileri, sokak çalışanları, ev hizmetlerinde çalışan işçiler, taşımacılık işkolundaki işçiler, inşaat işçileri olmak üzere pek çok kesim fiili olarak işsiz/gelirsiz kalmıştır. Kayıt dışı çalışanlar, geçici çalışanlar, gündelik-yevmiye usulü çalışanlar ve diğer güvencesiz çalıştırma biçimleri hesaba katıldığında, milyonlarca işçinin salgın koşullarında açlığa mahkum edildiği ortaya çıkmaktadır. Bu kitlenin büyük kısmı ise kısıtlı desteklerden; işsizlik maaşından ya da ücretsiz izin ücretinden de faydalanamamaktadır. Sosyal yardıma başvuran işçi sayısındaki artış da bu durumu doğrulamaktadır.  Bu süreçte, tespit edebildiğimiz 204 işyerinde virüs bulaşması, çalışma koşullarının teşhiri, sendikalaşma ve performans yetersizliği gerekçesiyle işten atmalar yaşanmıştır.  Salgında iş ve gelir güvencesi giderek azalıyor Salgın sürecinde işsiz kalmayan ve enfeksiyon riski altında çalışan işçilerin en önemli sorunlarından birisi iş/gelir güvencelerinin olmamasıdır. Salgının ikinci ayında patronların kuraldışı-keyfi uygulamaları daha da artmıştır. Hak gaspı tespit ettiğimiz 87 işyerinde, işçiler, kısa çalışma ödeneği, gelir kaybı, ücretsiz izin kullandırma gibi belirsiz bir çalışma rejimine terk edilmiştir. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıkladığı bilgilere göre Nisan itibariyle Kısa Çalışma Ödeneği'ne 291 bin 594 firma başvurdu ve bu başvurular 3 milyon 194 bin 610 işçiyi kapsamaktadır. Buna göre, kısa çalışma ödeneğine başvurularda imalat sektörünün payı yüzde 39, toptan ve perakende ticaret yüzde 15, konaklama ve yiyecek hizmetleri faaliyeti yüzde 12, eğitim yüzde 6, diğer sektörler ise yüzde 26’dır. Uzaktan çalışan beyaz yakalılarda yemek ya da yol ücretlerinin kesilmesi gibi uygulamalar yaygınlaşırken, günlük 10-12 saati bulan esnek çalışma baskısına mobbing eşlik etmektedir. “Home office” olarak anılan uzak çalışma biçimlerinde özel alan ve çalışma alanı ayrımının ortadan kalkması, mesai saatleri kavramının belirsizleşmesi, iş yükünü artırdığı kadar çalışanın psikolojisini de olumsuz etkilemektedir.  BDDK’nın, korona salgını ile evden çalışmaya başlayan çağrı merkezi çalışanlarının ‘müşteri güvenliği’ bahanesiyle görüşme yaptıkları sırada kamera ile kayıt altına alınmasına ilişkin bankalara gönderdiği yazı, uzaktan çalışma ile sürdürülen baskı ve mobbingin bir örneğidir.  Virüs ve angarya açlık ve borç korkusuna tercih ediliyor  Salgının ikinci ayında tespit edebildiğimiz 151 işyerinde üretime belirli süreler zarfında ara verilmiştir. Üretime ara veren işyerlerinin büyük bir kısmı ancak işyerlerinde Covid-19 vakalarının görülmesi ve yayılması sonucu üretime/hizmete ara vermiştir. Çoğu işyeri ise Covid-19 vakalarına rağmen mal ve hizmet üretimine devam etmiştir. Gıda fabrikalarında, marketlerde, kargo firmalarında, fırınlarda, depolarda ve hastanelerde çalışma saatleri 12-14 saat arası değişen angarya çalışmaya dönmektedir. Bu sektörlerde işçiler İş Yasası’na aykırı olarak uzun süre ve izinsiz çalıştırılmakta ve işçilere herhangi bir ek ödeme yapılmadığı gibi, büyük bölümü asgari ücret alan işçilerin fazla mesai ücreti, izin, mola sürelerinin uzatılması ve ikramiye talepleri de karşılanmamaktadır. İtiraz eden işçiler ikametgâhlarına uzak şubelerde çalışmaya zorlanmakta, itirazının devamı durumunda ise işten çıkarma ile tehdit edilmektedir. Salgın günlerinde meslek lisesi öğrencilerine eğitim arası verilmezken, özellikle yoğunlaşmış sanayi bölgelerindeki mesleki ve teknik liselerin birçok bölümünde öğrencilere, salgının öne çıkan ihtiyaçlarına göre üretim yaptırılmakta, herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.  İşyerlerinde üretim baskısı ve kötü çalışma koşulları devam ederken salgına dair işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı ve işçilerin salgına yakalanma riski ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. Pek çok sektör ve işyerinde, önlemler yetersiz kalmakta yahut alınan önlemler göstermelik bir amaç taşımaktadır. İşçiler kişisel koruyucu ekipman temin edilmeden birbirine yakın biçimde çalıştırılmakta, yemekhanelerde, işçi servislerinde ve toplu taşımayla işe gidip gelişlerinde sosyal mesafe kuralı patronlar tarafından dikkate alınmamaktadır.  Yaşamak ve yaşatmak için örgütlenmek tek seçeneğimiz  Salgının ikinci ayında tespit edebildiğimiz 86 işyerinden arkadaşlarımız alınmayan iş güvenliği önlemleri, artan Covid-19 vakalarına rağmen sürdürülen üretim, salgın fırsatçılığı ile dayatılan fazla mesailer, ücretlerin ödenmemesi, görev tanımı dışında iş yaptırılması nedenleriyle örgütlenmeye dönük baskıları teşhir ederek, eylemler yaparak seslerini duyurmuştur:  Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerden biri olan 1 Mayıs’ta ve öncesinde işyerlerinde yapılan kutlamalarda işçi sağlığı ve güvenliği talepleri ve en görünür yüzü olarak “Çalışırken Ölmek İstemiyoruz” talebiyle yan yana gelen işçileri selamlıyoruz. • Temel ve zorunlu sektörlerde gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, • Bunların dışındaki sektörlerde ücretli izin hakkı, • Salgın süresince bütün işçilere İşsizlik Fonu’ndan insanca yaşanacak düzeyde gelir, • Kaynakların, halkın ve işçilerin sağlığı için kullanılması... Sendikaları, meslek odalarını ve işçi arkadaşlarımızı, faal tüm işçilerin SARS-Cov-2 virüsü ile bulaşma sonucunda maruz kalacakları Covid-19 hastalığını, iş kazaları sonucu gelişen ölümcül seyirli mesleki bulaşıcı hastalık, ölümlerin de iş cinayeti olarak değerlendirilmesi talebini sahiplenmeye çağırıyoruz. Raporun tamamına erişim için linke tıklayın: http://isigmeclisi.org/20389-salginin-ikinci-ayi-isyerleri-salginin-can-pazarina-donusturuldu  
İşverenleri anladıkta işçi sendikalarına ne oluyor
TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ salgın sürecinden memnun olmuşlar! Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) bir araya gelerek Koronavirüs (Covid-19) salgını sonrası yeni normalleşme sürecine ilişkin ortak taleplerini içeren bir açıklama yaptı. Üç konfederasyon tarafından yapılan ortak açıklamada şunlar vurgulandı: “Salgın sürecinin ilk gününden bu yana TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve TİSK olarak eşgüdüm içerisinde, çalışanlarımıza olumlu yansıyacak taleplerimizi Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Bakanlarımıza her platformda ilettik. Hepimizin ortak gayesi istihdamın korunması oldu. Bu kapsamda kısa çalışma ödeneği şartlarının kolaylaştırılması en önemli talebimiz oldu. Memnuniyetle gördük ki, Devletimiz, kısa çalışma ödeneği ve diğer birçok düzenlemeyle, çalışanın ve işverenin yanında olduğunu gösterdi, bu zor zamanlarda nefes almamızı sağladı. Biz de tüm bu çalışmalar için teşekkürü bir borç biliyoruz. Bugüne kadar sosyal taraflar olarak, çalışana ve işletmelere ortak fayda sağlayan tüm uygulamaların sözcüsü ve sonuna kadar destekçisi olduk. Olmaya da devam edeceğiz, çünkü dünya örneklerine baktığımızda, görülüyor ki, “yeni normalleşme sürecinin” de ilave tedbir ve düzenlemelerle desteklenmesi gerekiyor. Bu nedenle işçi ve işveren temsilcileri olarak, önümüzdeki dönemde, bizlere can suyu olabilecek bazı düzenlemeleri kamuoyunun dikkatine sunmayı bir borç biliyoruz. “Yeni normalleşme süreci” ile ilgili ortak açıklamada şunlar talep edildi: Açıklanan ilk pakette 3 ay süre ile uygulanmasına karar verilen kısa çalışma ödeneği uygulamasına bazı sektörlerde mağduriyetin olmaması amacıyla salgının olumsuz etkilerinin süreceği öngörülen yeni normalleşmeye geçiş programıyla uyumlu hale getirilerek 2020 yılsonuna kadar imkân verilmesi,  Kanunda yer alan sigortalılık ve prim ödeme şartı aranmaksızın sadece çalışma olgusunun esas alındığı bir uygulama yapılarak, tüm çalışanların kısa çalışma ödeneğinden faydalanmasının sağlanması,  Çalışma barışı ve sosyal adaletin korunması amacıyla kısa çalışma ödeneği ile çalışanın ücreti arasındaki farkı ödemeyi üstlenen işverenler için getirilecek teşvik mekanizması ile uygulamanın özendirilmesi,  İşveren tarafından kısa çalışma ödeneği kapsamındaki çalışana yapılan ücret farkı ödemelerine gelir vergisi muafiyeti sağlanması,  Ayrıca, böyle zor bir dönemde istihdamını azaltmayıp, koruyan ve toplu iş sözleşmesinin olduğu işletmelerin normalleşme sürecinde ilave teşviklerle desteklenmesi.  Bugünleri hep birlikte ortak akılla aşacağımıza inanıyoruz, üzerimize düşeni de her daim yapmaya hazırız. Tam da bunun için bugün bir aradayız. Çünkü İşçi-İşveren-Kamu demeden ortak ve eşgüdümlü hareket etmemiz gereken bir süreç içerisindeyiz. Olumlu bakış açımızı sürdürerek, panik olmadan, el ele vererek, birlikte üreterek, bu süreci hep birlikte geride bırakacağımıza inancımız tam." denildi.  
Merinos patronundan işçilere tehdit koronavirüse yakalanan cezalandırılır
Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Merinos fabrikanın yönetim kurulu, koronavirüs bulaştığı tespit edilen personeline cezai işlem uygulanacağını duyurdu. DİSK/Tekstil İşçileri Sendikası’nın Gaziantep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, duyuru metnini sosyal medya hesabından paylaşarak karara tepki gösterdi. Türkmen paylaşımında, ”Evet evet, yanlış okumadınız. Sonunda bu da oldu. Salgın riskinin olduğu iki ay boyunca işçileri çalıştıran ve işçilerin virüse yakalandığı Antep’teki Merinos fabrikasında asıldı bu duyuru” ifadelerini kullandı. Türkmen, “Merinos fabrikası Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde salgın riskine rağmen işçilerin çalıştırmaya devam ettiği yüzlerce fabrikadan sadece biri. Bir süre önce Merinos’un konfeksiyon bölümünde virüse yakalanan işçiler olduğu bilgisi geldi ve biz bunu da duyurduk. Bunun kamuoyuna da yansıması üzerine fabrikanın kapatılmasına karar verildi. 2 haftalık kapatmanın ardından işbaşı yapıldığında ‘virüs bulaşan işçi olursa ceza uygulanacaktır’ diye duyuru yapmışlar. Salgın riskine rağmen işçileri çalıştıranlar, virüs bulaşırsa işçiyi cezalandırmaktan bahsediyorlar" dedi. Türkmen, sözlerine şöyle devam etti: "Antep’te salgın dönemi boyunca sokağa çıkma yasakları uygulandığı günlerde bile Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde fabrikaların büyük bir çoğunluğu çalışmaya ve üretmeye devam etti. Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı virüsün yayıldığı mahalleleri gösteren haritada bir de görüyoruz ki virüsün en çok yayıldığı mahalleler işçilerin en yoğun yaşadığı mahalleler. Yani resmen patronların kârı uğruna işçilerin sağlığı tehlikeye atılıyor. Bu bir skandaldır. Buna izin veren, göz yuman insanların görev yaptıkları koltuklarda oturmaması gerekiyor."  
Taşıma işçilerine potansiyel taşıyıcı olarak bakılıyor
Taşıma sektöründe, kronik hastalardan bile taahhüt alındı Kargo götüren çalışanlara potansiyel hasta olarak bakılıyor. Aynı kalemle imza atmak istemeyenler var. Milyarlarca liralık paket yalnız işverene yapıldı. İşçiye ücretsiz izin, telafi süresinin uzaması düştü. İşveren sanki kazandığında işçiye hakkını çok vermiş gibi işler azalınca hakların etrafından dönüyor.  Dünyayı etkisi altına alan salgın sürecinden en fazla etkilenen sektörlerinden birini nakliyat oluşturuyor. Ambarlarda işler yarıya yakın düşerken, özellikle kargo taşımacılığında olağanüstü bir artış yaşandı. Kargolarda online satışlarla beraber iş yükünün de artması sonucu işçiler, pandemi açısından da riskli bir ortamda çalışmaya zorlandı. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı günlerde dahi kargo işçileri çalışmaya sürdürüyor. Bu döneme ilişkin durumu değerlendiren DİSK’e bağlı Nakliyat İş Sendikası Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, çalışma sürelerinin uzadığını, işçilerin günde 11-12 saat çalıştığını ancak karşılığını alamadığını anlattı. Potansiyel taşıyıcı Küçükosmanoğlu’nun sorularımıza verdiği yanıt ve bilgilerden ortaya çıkan tabloyu şöyle özetlemek mümkün: - Kargo teslim etmek üzere adrese giden işçiye potansiyel korona taşıyıcısı olarak bakılıyor. İşçinin kullandığı kalemle imza atmaktan imtina ediliyor. Kargo işçisi hem bedenen daha fazla yoruluyor, hem ekonomik olarak sömürülüyor hem de psikolojik olarak yıpranıyor. - Değişik ortamlarda farklı insanlarla karşı karşıya kaldığı için risk altında çalıştığı yetmezmiş gibi kargo işçisinden kronik rahatsızlığı olanlardan bile zorla “her türlü koşullarda çalışmayı kabul ettiğine ilişkin taahhüt” alınıyor. Vermeyenler işten çıkarılma ile tehdit ediliyor. - Salgın döneminde bizlerin, sendikaların, konfederasyonların “acil, toplumsal hayatın devamı için gerekli mal ve hizmetlerin üretimi dışındaki alanlarda çalışan işyerlerinde üretim ve hizmet geçici olarak dursun, işçiler ücretli izinli olsun, işten çıkarmalar yasaklansın, işsizlik fonu amacına uygun olarak işsizler için kullanılsın, sermayenin çıkarları için kullanılmasın” çağrısı hedefine ulaşmadı. - AKP iktidarının bu süreçte almış olduğu ekonomik önlemler, TOBB ve TİSK’in çıkarları, istemleri doğrultusunda oldu. 200 milyar olduğu açıklanan ekonomik paketin tamamına yakını, ücretsiz izin, sendika ve grev hakkının askıya alınması, denkleştirme süresinin 60 günden 120 güne çıkarılması da dahil sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda olduğu görüldü. - Nakliyat İş, 900 işçinin çalıştığı TNT/Fedex’de uluslararası taşımacılık yapan kargoda örgütlü. Toplu iş sözleşmesi yetkisi dava konusu. Ancak yine de TNT/Fedex İşçileri, örgütlü olmanın kazanımını Ocak’ta yüzde 30 oranında aylık ücretlere zam alarak gördü. - Salgının başladığı ilk günlerde örgütlü olunan araç muayene işletmeleri, kargolar, nakliyat ambarları, lojistik ve diğer taşımacılık yapan işyerleri ile ilgili girişimleri ve mücadele sonucu işçiler, haftada üç gün çalışmakta hafta tatili dışında ki günler ücretli/idari izinli sayılıyor. Greve çıkılamadı 400 işçi adına Eskişehir Sarp Lojistik’te grev erteleme genelgesi ile greve başlanmadı. Genelgenin çıktığı gün sözleşme görüşmelerinin devam ettiği Sarp Lojistik Genel Müdürü bana mesaj gönderdi “sözleşme süreci durdu” diye. Arabulucu aşaması da son erdi ve grev kararı alıp uygulama tarihi olarak da 1 Mayıs’ı Noter kanalı ile bildirildi. İşveren TÜİK’in enflasyonu oranında zam öneriyor. Sendika da yüzde 25 oranında artış istiyor. Grev, işveren karşısında en etkili hak arama aracı, o nedenle grev kararı alınıyor. İşveren kapsam dışı beyaz yakalılardan imza toplayarak grev oylaması için Eskişehir İş Kurumu Çalışma Müdürlüğü’ne başvuru yaptırıyor. Müdürlük de koronavirüs gerekçe ile çıkarılan genelgeyi gerekçe göstererek oylamanın yapılmayacağını ve dolayısı ile 1 Mayıs’ta greve çıkılamayacağını sendikaya bildiriyor. Kaynak: Olcay Büyüktaş / Cumhuriyet  
çarklar dönüyor işçiler ölüyor
Nisan ayında en az 220 işçi yaşamını yitirdi... 103 işçinin ölüm nedeni Covid-19 İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) tarafından her ay sendikalardan, ailelerden ve basından derlenen bilgilerle hazırlanan iş cinayetleri Nisan 2020 raporu yayınlandı. Raporun başlangıcında , “Dünyada ve Türkiye’de koronavirüs (Covid-19) nedeniyle yaşamını yitirenlerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, hastalananlara acil şifalar diliyoruz” denildi. Rapordan başlıklar: • Mart ayı raporunda belirtmiştik: “Başta sağlık emekçileri olmak üzere, evden çalışanlar dahil faal işçilerin” SARS-Cov-2 virüsü ile bulaşma sonucunda maruz kalacakları Covid-19 Hastalığını, iş kazaları sonucu gelişen ölümcül seyirli mesleki bulaşıcı hastalık, ölümleri de iş cinayeti olarak değerlendiriyoruz. Bu noktada uluslararası sendikal hareketten de benzer bir çağrı geldi. Küresel sendikal federasyonlar sermayenin ve devletin sorumluluklarını belirtip Covid-19’un işçiler için meslek hastalığı sayılması ile ilgili bir deklarasyon yayınladılar, işçi ve ailelerinin korunması konusunda adımlar atılması gerektiğini belirtip en riskli meslek gruplarını sıraladılar. Yine Türkiye’nin önemli işçi sınıfı hukukçuları da yaptıkları açıklamalar da Covid-19’un iş kazası/meslek hastalığı olduğu hususunun altını çizdiler. Tekrar yineliyoruz: Bu süreçte emek örgütlerimizin ve tüm işçilerin bu yaklaşımı/talebi savunması önemlidir. • Covid-19 Salgını Döneminde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili ilk raporumuzu 17 Nisan’da çıkarmıştık. İkinci raporumuz da yine bu ayın ortasında yayınlanacak ve konuya ayrıntılı olarak değineceğiz. Ancak Covid-19 kaynaklı iş cinayetlerine iki hususa değinelim: 1- Nisan ayında tespit edebildiğimiz Covid-19 nedenli en az 103 işçi yaşamını yitirdi. Daha fazla kaybettiğimiz arkadaşımız olabilir ancak ama bilgilere ulaşmak çok zor. Yine bu ölümlerle bağlantılı olarak kaybettiğimiz işçi ailelerini de düşündüğümüzde “Covid-19’un giderek bir işçi sınıfı hastalığı haline geldiğini” söyleyebiliriz. Çünkü “üretmeye mecburuz” anlayışıyla çarklar dönmeye devam etti ve işçiler evde kalamadılar. 2- Türkiye’de 60 yaş altında Covid-19 kaynaklı birçok işçi ölümü yaşandı. Geçen ayki raporumuzda bu nedenle ölen emekçilerin yaş ortalamasının 51 olduğunu belirtmiştik. Bu durum işçiler içinde kronik rahatsızlıkların çok yaygın olduğunun bir göstergesidir. Şeker, tansiyon, kalp rahatsızlıkları başta olmak üzere insanlarımızda kronik rahatsızlıklar 40’lı yaşlarda başlamaktadır. Emeklilik tartışmasını yaparken bu durum bir kez daha göstermiştir ki emeklilik yaşı ve prim gün sayısı düşürülmelidir. Sonuç olarak; Nisan ayında büyük işyerlerinde birden fazla işçinin hastalanması, salgının yayılmasına yol açtığı halde hala işyerlerinde çalışmanın durdurulmaması Türkiye işçi sınıfının sağlığını göz göre göre tehlikeye atmış; “Hepimiz aynı gemideyiz” söyleminin tersine pandemi sürecinin sınıfsal boyutunu açık olarak ortaya koymuştur. Nisan ayında 220, ilk dört ayda 580 iş cinayeti • İş cinayetlerinin aylara göre dağılımına baktığımızda Ocak ayında en az 114 işçi, Şubat ayında en az 133 işçi, Mart ayında en az 113 işçi ve Nisan ayında en az 220 işçi yaşamını yitirdi. 2020 yılının ilk dört ayında iş cinayetlerinde en az 580 işçi arkadaşımızı kaybettik. • 220 emekçinin 176’sı ücretli (işçi ve memur), 54’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor. • Ölenlerin 14’ü kadın işçi, 206’sı erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, tekstil, büro, enerji, sağlık ve konaklama işkollarında gerçekleşti. • Dört çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım işkolunda gerçekleşti. • 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 82 emekçi bulunuyor: Çiftçi ve esnaflar ile tarım, gıda, maden, tekstil, ağaç, basın, büro, eğitim, çimento, inşaat, taşımacılık, sağlık, konaklama, güvenlik ve belediye işçileri. • Nisan ayında 8 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi, 5’i Suriyeli, 1’i Afganistanlı, 1’i Bulgaristanlı, 1’i Türkmenistanlı. • Ölen işçilerin 16’sı sendikalı. Sendikalı işçiler kimya, deri, eğitim, büro, metal, inşaat, taşımacılık, sağlık, güvenlik ve belediye işkollarında çalışıyordu. İş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı • Ölümler en çok tarım, ticaret/büro, sağlık, inşaat, taşımacılık, belediye/genel işler, madencilik, tekstil, metal, konaklama, güvenlik ve ağaç/kağıt işkollarında gerçekleşti. • En fazla ölüm nedenleri sırasıyla covid-19, trafik/servis kazası, ezilme/göçük, yüksekten düşme, kalp krizi, şiddet ve elektrik çarpması. İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı 66 ölüm İstanbul, 11 ölüm Kocaeli, 10 ölüm İzmir, 7’şer ölüm Adana, Aydın, Bursa ve Konya, 5’er ölüm Manisa ve Mersin, 4’er ölüm Ankara, Antalya, Denizli ve Hatay, 3’er ölüm Bitlis, Düzce, Gaziantep, Isparta, Malatya, Mardin, Sakarya, Şanlıurfa, Tekirdağ, Zonguldak ve Bulgaristan, 2’şer ölüm Adıyaman, Aksaray, Balıkesir, Çanakkale, Çankırı, Edirne, Erzincan, Kahramanmaraş, Kayseri, Ordu Muğla, Şırnak, Uşak ve Yalova, 1’er ölüm Afyon, Amasya, Batman, Bilecik, Burdur, Diyarbakır, Eskişehir, Karabük, Karaman, Kırıkkale, Kütahya, Niğde, Osmaniye, Samsun, Siirt, Van, Belçika ve Yunanistan’da yaşandı.  
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıktı iş cinayetleri arttı
Tüm çalışanlar sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınarak, sigortasız ve sendikasız çalıştırma yasaklanmalıdır! TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı Yunus Yener 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası nedeniyle bir açıklama yaptı.  MMO Başkanı Yener yaptığı açıklamada, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıktıktan sonra iş kazaları ve cinayetlerinde görülen sürekli artış dikkat çekicidir.” denildi.    Yener açıklamasını şöyle sürdürdü: 4-10 Mayıs tarihleri, ülkemizde 1987 yılından bu yana İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası’dır ve işçi sağlığı-iş güvenliği konusu genellikle göstermelik etkinliklerle geçiştirilmektedir. Bu yıl ise dün (3 Mayıs) itibarıyla ilgili Bakanlık ve Genel Müdürlüğün internet sitelerinde konuyla ilgili hiçbir etkinlik ve duyurunun yer almadığı görülmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği (İSİG); tıp, mühendislik ve sosyal bilimlerle ilgili çok bilimli bir alandır. Odamız bu kapsamda on yıllardan beri İSİG üzerine yürüttüğü mesleki eğitim, belgelendirme, periyodik kontrol, kongre, sempozyum, panel, söyleşi, seminer, rapor vb. çalışmaların yanı sıra her yıl bilgilendirici, uyarıcı açıklamalarla konuyu gündeme taşımaktadır. Mesleki kamusal sorumluluklarımız dolayısıyla bu yıl da İSİG ile ilgili bazı gerçekleri kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. İSİG mevzuatını sermaye çıkarları belirlediği için vakalar sürekli artıyor. İş kazaları sonucu toplu ölümlerin artması üzerine 2012 yılında çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile iş güvenliği uzmanlığı, işyeri hekimliği ve diğer sağlık personeli ile ilgili mevzuat da dâhil olmak üzere nerede ise tüm yönetmelikler defalarca sorunlu bir şekilde değiştirilmiş, buna rağmen kazalar ve iş cinayetleri artarak devam etmiştir. Aşağıdaki tablo bu durumu açıklıkla yansıtmaktadır. Tablonun 2012 yılı sonrasına dair satırlarındaki parantez içindeki veriler İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne aittir. 2019 yılı SGK verileri açıklanmadığı için tabloda yer almamaktadır ancak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2019 yılında 1.736 emekçi hayatını kaybetmiştir. Kayıt dışı işçileri kapsamayan bu SGK verileri değerlendirildiğinde 2012’ye göre 2018’de meydana gelen iş kazaları yüzde 475 oranında artmıştır. Bu verilere göre 2018 yılı iş kazası sayısı ve iş kazası sıklık hızında, 2017 yılı da iş kazası sonucu ölüm vakalarında 1996 sonrasının doruğu olmuştur. İş kazası sayısı 1.000’in üzerinde olan il sayısı da 2010-2018 yıllarında sürekli artmış ve 2010 yılında 14 il iken 2018 yılında 50 ile çıkmıştır. 2013 yılından itibaren iş kazası olmayan il kalmamış ve iş kazaları Türkiye’nin en küçük illerine kadar yayılmıştır. 2012 yılında çıkarılan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na rağmen iş kazaları/cinayetlerinde görülen artışlar, sermayenin azami kâr hırsı ve emek aleyhine politikalardan kaynaklanmaktadır.  Serbestleştirme-özelleştirme, sendikasızlaştırma, esnek/güvencesiz ve kayıt dışı istihdam, çalışma koşullarının ağırlığı, kadın, genç, çocuk emeği sömürüsünün yoğunluğu ve en son Covid-19 salgınına karşı önlemlerin yetersizliği nedeniyle iş kazaları ve meslek hastalıkları artmaktadır.  DİSK üyesi işçiler arasında yapılan bir araştırma, işçilerdeki Covid-19 pozitif vakası oranının Türkiye genelinin 3,2 katı olduğunu göstermiştir. Meslek hastalığı verilerinin aşırı sorunlu yapısı sürüyor  Örneğin SGK 2013-2018 verilerinde meslek hastalıklarından dolayı hiç ölüm yoktur! İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre ise 2013-2018 yıllarında en az 82 emekçi meslek hastalıklarından dolayı hayatını kaybetmiştir. SGK’ya göre 1997-1999 yıllarında 545 kişi meslek hastalıklarından ötürü hayatını kaybetmişken 2000’den itibaren 18 yılda 77 kişi hayatını kaybetmiş görünmektedir.  Ancak “2018 yılı içinde meslek hastalığı sigortasından ölüm geliri bağlanan hak sahibi” 170; “Geçmiş yıllardaki aktif/pasif sigortalılığından dolayı 2018 yılı içinde meslek hastalığı sigortasından ölüm geliri bağlanan hak sahibi” 107, toplamda 277 kişi olduğu görülmektedir. Daha da ilginci ise ölüm geliri bağlanan hak sahiplerine ilişkin birikimli verilerde bulunmaktadır. Buna göne meslek hastalıklarından dolayı 5.404 dosya üzerinden 6.692 hak sahibine ölüm geliri bağlanmıştır. Bu arada ILO kabulleri çerçevesinde her yıl en az 10 bin emekçinin meslek hastalıklarından ötürü hayatını kaybetmesinin söz konusu olduğunu belirtmek gerekir. Kısaca hep belirttiğimiz üzere SGK verileri oldukça eksik ve sorunludur. İş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği dışlanıyor İSİG tıp, mühendislik ve sosyal bilimler ile bağlantılı olmasına karşın bu disiplinler mevzuatta adeta cezalandırılmaktadır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sorumlulukları işverenden çok uzmanlara ve hekimlere yüklemiştir. İşyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire ve diğer sağlık personeline yönelik eğitim hizmetleri dışarıdan satın alma yoluyla ticarileştirilmiştir. Özel öğretim kurumlarına yetki tanınmasıyla mühendislik meslek örgütlerinin fonksiyonu dışlanmıştır. Tam zamanlı iş güvenliği mühendisliği dışlanmış, uzmanlar işverene bağımlı kılınmış, iş kazalarında işverenlerin sorumluluğu kaldırılmıştır. Yüzlerce eğitim kurumu ve binlerce Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi kurulmasıyla adeta eğitim kurumu ve OSGB çöplüğüne yol açılmıştır. Bu ve bunun gibi bütün gerçekler gösteriyor ki İSİG mevzuatı sermaye güçlerinin çıkarlarına göre değil çalışanlardan yana; sendikalar, TMMOB, TTB, ilgili bilim çevrelerinin görüşleri ve kamusal denetim ekseninde düzenlenmeyi beklemektedir. Mevzuat düzenlenirken Mühendis/Tekniker ayrımı muhakkak olmalı ve Mühendis Eğitim, Belgelendirme ve Sicili Odalarına bırakılmalıdır. Yapılacak tüm düzenlemelerde asıl sorumluluğun işverende olduğu hususu yer almalı; işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri korunmalıdır. İSİG ile ilgili düzenleme ve uygulamalar sektör, çalışan sayısı vb. hiçbir ayrım olmaksızın bütün işyerlerini ve tüm çalışanları kapsamalıdır. Tüm çalışanlar insana yakışır norm ve standartta bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalı; sigortasız, sendikasız çalıştırma yasaklanmalıdır. Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki, 100’den fazla çalışanın bulunduğu sanayi işletmelerinde “tam zamanlı” iş güvenliği mühendisi çalıştırılması zorunlu hale getirilmelidir. En son Covid-19 salgını, çalışanların sağlık hakkının yok sayıldığını bir kez daha göstermiştir. Sağlıklı yaşam, sağlıklı/güvenli koşullarda çalışma, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmetine ulaşabilmenin temel haklardan olduğu hatırlanmalı, düzenleme ve uygulamalar bu gereklilikler üzerinden yeniden kurgulanmalıdır. Çalışılan işyerlerinde virüs bulaşmasını gerçekten ortadan kaldırılacak önlemler alınmalı, Covid-19 tespit edilen işyerlerinde faaliyetler durdurulmalıdır. İşyerlerindeki Covid-19 vakaları iş kazası olarak; sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak değerlendirilmeli; meslek hastalığı tespit süreci, tüm vakaların tespitine yönelik yeniden düzenlenmelidir.  
İşçiler arasında koronavirüs vaka sayısı hızla artıyor
DİSK, 3. Covid-19 Raporunu yayınladı… Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi DİSK-AR’ın hazırladığı Covid-19 DİSK Raporu’nun üçüncüsü yayınlandı. Rapora göre işçiler arasında Covid-19 pozitif vaka oranı hızla yükseliyor! •    İşçiler arasında Covid-19 pozitif vaka oranı Türkiye’nin en az 3,2 katı!  •    İşçiler arasında pozitif vaka sayısı daha hızlı artıyor  •    60 binden fazla DİSK üyesi salgından doğrudan etkilendi  •    En az 535 DİSK üyesi Covid-19 pozitif  DİSK, Covid-19 salgınının üyelerin sağlığı, işi ve geliri üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla hazırladığı raporların üçüncüsünü yayımladı. Covid-19 DİSK Raporu-3’te yer alan bulgular Covid-19 salgınının DİSK üyeleri üzerindeki etkilerini ölçmek amacıyla DİSK üyesi sendikalar tarafından derlenen bilgilere dayanıyor. Rapordaki bilgiler 24 Nisan 2020 tarihlidir. Covid-19 salgını çalışma yaşamında ciddi sonuçlar doğuruyor. Zorunlu ve acil işler dışında üretim devam ediyor. Bu durum işçileri salgınla karşı karşıya bırakıyor, işçiler sağlıkları ile işleri arasında tercih yapmaya zorlanıyor. İşçilerin çalışmaya zorlanması salgının işçiler arasındaki etkisini artırıyor.  İki hafta önce DİSK üyesi işçilerdeki pozitif vaka sayısı 257 iken 24 Nisan itibariyle 535’e yükseldi. Araştırma bulguları DİSK üyesi işçiler arasında Covid-19 pozitif vaka oranının, Türkiye vaka oranının 3,2 katı olduğunu gösteriyor. Covid-19 çalışma yaşamını doğrudan etkilemektedir. Sadece tıbbi açıdan ve halk sağlığı açısından değil, virüsle mücadele kapsamında sosyal açıdan bir dizi ciddi tedbirin alınması zorunludur. Salgın ekonomide ciddi daralmalara, işçiler için iş ve gelir kaybına yol açmakta, işçilerin hem sağlığını hem de iş ve gelirini tehdit etmektedir. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından hazırlanan raporda yer alan bulguların özeti aşağıda yer almaktadır: Salgının DİSK Üyeleri Arasındaki Etkileri Covid-19 pozitif vaka oranı DİSK üyesi işçiler arasında Türkiye’nin 3,2 katıdır!  24 Nisan 2020 tarihi itibariyle DİSK üyesi işçiler arasında Covid-19 pozitif oranı, Türkiye genelindeki Covid-19 vaka oranının 3,2 katı düzeyinde seyretmektedir. DİSK üyesi işçiler arasındaki vaka oranı, Türkiye vaka oranından giderek açılmaktadır. Türkiye’deki toplam Covid-19 pozitif vaka sayısının Türkiye nüfusuna oranı binde 1,3, vaka sayısının 15 ve üzeri yaştaki Türkiye nüfusuna oranı binde 1,6 iken DİSK üyesi işçiler arasındaki vaka sayısının araştırma kapsamındaki DİSK üyesi işçilere oranı binde 4,1’dir. İşçiler arasında Covid-19 pozitif oranı gerek genel nüfusa göre gerekse çalışma çağındaki nüfusa göre oldukça yüksektir. Öte yandan DİSK verileri sendikalı işyerlerini yansıtmaktadır. Sendikasız ve kayıtsız işyerlerinde Covid-19 pozitif oranının çok daha yüksek olduğunu söylemek mümkündür. DİSK üyesi en az 535 işçinin Covid-19 testi pozitiftir  DİSK üyesi sendikalardan derlenen bilgilere göre DİSK üyesi işçilerin en az 535’inin Covid-19 testi pozitif çıkmıştır. Covid-19 sebebiyle karantina altında olan DİSK üye sayısı ise en az 628 kişidir. DİSK üyeleri arasında pozitif vaka sayılarının en yüksek olduğu işkolları metal ve genel işlerdir. Üretimin devam ettirilmesi ısrarı işçiler arasında vaka sayısını artırmaktadır. Salgının başlangıcından bugüne kadar 4 DİSK üyesi Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmiştir. En az 13 bin 754 DİSK üyesi işçinin çalıştığı 56 işyerinde üretime ara verildi veya üretim durduruldu  Covid-19 görülmeye başladığından beri 56 işyerinde üretime ara verildi veya üretim durdurdu. En az 13 bin 754 DİSK üyesi etkilendi. Birleşik Metal-İş’in 8, Dev Turizm-İş’in 14, Dev Yapı-İş’in 2, Güvenlik-Sen’in 1, Lastik-İş’in 12 ve Tekstil’in 11 olmak üzere 56 işyerinde üretime ara verildi. En az bin 249 DİSK üyesi işçi çalışmaktan kaçınma hakkını kullandı  DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu en az 11 işyerinde Covid-19’un yarattığı tehlikeler ve riskler nedeniyle çalışmaktan kaçınma hakkı kullanıldı. Çalışmaktan kaçınma hakkını kullanan üye sayısı en az bin 249 oldu. Çalışmaktan kaçınma hakkını kullanan 11 işyerinin 8’i Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu işyerleridir. Covid-19 sebebiyle DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu en az 131 işyeri kısa çalışma ödeneğine başvurdu. Başvuru kapsamdaki DİSK üyesi işçi sayısı en az 34 bin oldu  DİSK’in örgütlü olduğu işyerleri ve fabrikalar arasında kısa çalışma ödeneğine başvuran işyeri sayısı en az 131 ve kapsadığı DİSK üyesi işçi sayısı en az 34 bin 108 oldu. 24 Nisan itibariyle başvurusu onaylanan DİSK’in örgütlü olduğu işyeri sayısı en az 58, kısa çalışma ödeneğinden yararlanacak DİSK üye sayısı ise en az 15 bin 140’tır. Covid-19 nedeniyle 80 işyerinde işçiler ücretli izin kullandı  DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu işyerlerinde ücretsiz izin kullanımı sınırlı düzeyde kalırken, ücretli izin ve yıllık izin uygulaması daha yaygın olarak kullanılmaktadır. DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu 42 işyerinde işçilere ücretsiz izin kullandırılırken, 69’unda işçilere yıllık ücretli izinleri kullandırıldı ve 80’inde ise işçiler Covid-19 nedeniyle ücretli izne ayrıldılar. Yıllık izinler 4 bin 748, ücretli izinler 3 bin 103 DİSK üyesini kapsamaktadır. Covid-19 sebebiyle evden çalışmaya geçen DİSK üyesi işçi sayısı en az 2 bindir  Covid-19 salgını nedeniyle uzaktan çalışmaya geçen DİSK’in örgütlü olduğu işyeri sayısı en az 70, kapsadığı üye işçi sayısı ise en az 2 bin 69 olmuştur. Uzaktan çalışmaya geçen DİSK üyelerinin büyük bölümü Sosyal-İş’te örgütlüdür. 54 işyerinden bin 17’si kadın 2 bin Sosyal-İş üyesi evden çalışmaya geçmiştir. Covid-19’a karşı işyerlerinde alınan önlemler yetersiz: Zorunlu ve acil olmayan işlerin durdurulması işçilerin sağlığının korunmasının yegâne yoludur!  DİSK üyesi sendikalardan derlenen bilgilere göre faaliyeti sürdüren işyerlerinde üye sendikaların girişimleri ve talepleri sonucunda genel olarak maske, eldiven, dezenfektan gibi virüse karşı koruyucu ekipmanların sağlanması, çalışma sürelerinin kısaltılması, dönüşümlü çalışma, çalışanlar için bilgilendirici afişler asılması, ortak kullanım alanlarının sınırlandırılması, üretim alanları ile işyeri kapsamına giren yerlerin ve servislerin sıklıkla dezenfekte edilmesi, ateş ölçümü, yemekhanelerde tek kullanımlık plastik ürünlerin tercih edilmesi gibi önlemler alınıyor. Soyunma alanları ve yemekhanelerde gerekli fiziksel mesafeler dikkate alınarak yeniden düzenleniyor. Sendikalardan gelen bilgilere göre servis sayılarının artırılarak bir araçta az sayıda işçinin taşınması sağlanıyor, kronik hastalığı olanların büyük bölümü idari izne çıkarılıyor, bir bölümü ise yıllık izinlerini kullanıyor. Ancak bu önlemlere rağmen zorunlu ve acil işler dışında işlerin durdurulmaması ve işçilerin çalışmaya zorlanması Covid-19 riskini artırmaktadır. Çalışmak zorunda olan işçiler kendilerini risk altında hissetmektedir. Nitekim iki hafta içinde Covid-19 pozitif üye sayısının 257’den 535’e yükselmesi “çarklar dönecek” zorlamasının bir sonucudur. Zorunlu ve acil olmayan işlerin durdurulması işçilerin sağılığının korunmasının yegâne yoludur.  

Sayfalar