Aziz Çelik

26 Tem 2017

Ne hükümetler, ne bakanlar eskitti kıdem tazminatı fonu. Bakan Müezzinoğlu da gitti, ama kıdem tazminatı hakkı yerinde duruyor. Artık bu gerçeğin kabul edilip fon konusunun gündemden çıkartılmasında yarar var

Yeni kabine revizyonu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da bakanlık görevinden alındı. Böylece 1 Eylül 2016 tarihinde göreve başlayan Müezzinoğlu bakanlıkta bir yılını dolduramadı. Müezzinoğlu, son dönemlerdeki bütün çalışma bakanları gibi göreve başlar başlamaz kıdem tazminatını fona devretmek için kolları sıvamıştı. Bakan Müezzinoğlu 42 yıldır gündemde olan ve 30 bakan eskiten netameli kıdem tazminatı fonu konusunu bir kez daha gündeme getirmesine karşın, temmuz ayı başına kadar sendikalar ve işveren örgütleriyle hiçbir bilgi paylaşmamış, onların görüşlerini almamıştı.

20 Mar 2017

Akıllara durgunluk veren bir “yargı” darbesi ile daha yüz yüzeyiz. Bu kez hedefte sendikacılık var. Tüm Taşıma İşçileri Sendikası’nın (TÜMTİS) Ankara Şubesi yöneticileri sendikal faaliyetlerinden dolayı hapis cezasına çarptırıldı, cezaları kesinleşti ve şu anda cezaevindeler. Horoz Kargo işyerinde sendikalaşma faaliyetinin bedeli hapis cezası oldu.

2007 yılından bu yana devam eden dava süreci hukuk ve sendikacılık tarihine bir ibret belgesi olarak geçecek nitelikte. Horoz Kargo’da sendikalaşma faaliyeti yürüten TÜMTİS Ankara Şube yöneticileri 2007 yılında bir gece yarısı operasyonu ile gözaltına alınmıştı. İşveren işçileri işten çıkarmıştı. Daha sonra işten atılan 20’den fazla işçinin işe iadesine karar verilmişti. Bu durumda yapılması gereken Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 118’inci maddesine göre işveren hakkında sendikalaşmaya engel olmaktan ceza davası açılmasıydı.

TCK 118’i görmeyen yargı

13 Mar 2017

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “İnşallah önümüzdeki dönemde alınterinin hakkını koruyan bir kıdem tazminatı fonunu paydaşlarımızla birlikte anlaşarak çıkartacağız" dedi. Bakan, "Tazminatlarda düşüş yok diyebilir miyiz" şeklindeki soruyu, "Artış da olabilir" diye yanıtladı. Böylece Bakan Müezzinoğlu 42 yıldır gündemde olan ve 30 bakan eskiten netameli konuyu bir kez daha gündeme getirdi.
1975 yılında 1927 sayılı yasa ile kurulması öngörülen kıdem tazminatı fonu, 42 yıl boyunca ne bakanlar ne darbe hükümetleri gelip geçmesine rağmen kurulamadı. AKP hükümetleri de 15 yıldır tek başlarına hükümet olmalarına rağmen kıdem tazminatı fonunu kuramadı. Şimdi bir kez daha “alınterini koruyan” ve “artış da olabilecek” kıdem tazminatı fonundan söz ediliyor.

42 yıl ve 30 bakana rağmen kurulamadı

23 Oca 2017

 

Şimdi daha açık ve seçik konuşmak lazım! Anayasa’da yer alan grev hakkı palavradır, aldatmacadır. Türkiye’de grev hakkı fiilen yoktur. Bütün grevler hükümetin iznine bağlıdır.

Yine erteleme adı altında grev hakkına yeni darbeler vuruldu ve grevler yasaklandı! DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası’nın grevleri milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğü için yasaklandı. Toplanmayan Bakanlar Kurulu kararları ile grevler yasaklandı. İki yıl önce de aynı gerekçeyle Birleşik Metal-İş grevleri yasaklanmıştı. Ülkede istikrar yok, ekonomide istikrar yok, ama grev yasaklarında istikrar var. İşçi sınıfının en kadim haklarından olan grev hakkı fiilen yok edildi. AKP döneminde yayımlanan grev yasaklama kararnamelerinin sayısı 10 oldu. Böylece 1980 sonrasında en çok grev erteleme/yasaklama kararnamesi yayımlanan dönem AKP’li yıllar oldu.

21 Kas 2016

 

Siirt’in Şirvan ilçesinde bakır madeni heyelanında 16 işçi toprak altında kaldı. İşçilerden sadece 6’sının ölü bedenlerine ulaşıldı. 10 işçi hâlâ toprak altında. Canlı bulunmaları bir yana cenazelerinin bile bulunması imkânsız görünüyor. Toprak altında kalan 10 işçinin bir mezarı bile olmayacak. Siirt’teki katliam açık maden sahalarında yaşanan ilk katliam değil. Afşin Elbistan Kömür İşletmesi’nde Şubat 2011’de meydana gelen heyelanda da 9 işçinin naaşları toprak altında bırakılmıştı.


Mezarları maden ocağı olan bu işçilerin isimlerini hatırlayalım: Aydoğan Polat, Cuma Yıldırım, Halil Tatlı, Ruşen Demir, Turhan Gökhan, Adnan Demir, Kemal Elmas, Mehmet İpek, Muhsin Koşan, Nail Yılmaz ve Yaşar Alkaya. Ve bir önemli noktayı daha hatırlayalım. Afşin-Elbistan’daki ocak özel bir işletmeydi. Siirt Şirvan’daki ocak da özel bir işletme. Bir başka ilginç benzerliğin daha altını çizelim: İki ölüm ocağının sahibi de Ciner grubu!

30 Eyl 2016

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında OHAL döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle on binlerce kamu görevlisi görevden uzaklaştırıldı. Adil yargılama ve hukuk devleti ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle ciddi mağduriyetler yaşanıyor. Darbeyle ve darbe girişimi ile bağlantısı olmayan binlerce kamu görevlisi de keyfi olarak işinden uzaklaştırılıyor. Benzer uygulamalar 27 Mayıs sonrasında 147’likler olarak yaşanmıştı. 12 Eylül sonrasında kamuda yaşanan tasfiye 1402’likler olarak biliniyor. Her iki tasfiye de daha sonra hukukun duvarına çarptı. Geç de olsa haksızlıklar giderildi.

Darbeyle mücadele ederken hukuksuzluklardan kaçınmak için geçmişten dersler almakta yarar var. Hiçbir keyfilik ebedi olmaz. Hukuksuzlukla hukuksuz yollarla mücadele edilemez. Bu çerçevede 1402’likler önemli bir örnek oluşturuyor. 1402’likler sadece ülke içinde önemli bir hukuk mücadelesinin konusu olmadı, uluslararası alanda da ciddi yankılar yarattı.

07 Eyl 2016

Aralarında öğrencisi olmaktan gurur duyduğum, bilime ve hayata dair çok şey öğrendiğim hocalarım, uzun “yol” arkadaşlarım, yakın dostlarım, oda arkadaşlarım, aynı koridoru paylaştığım meslektaşlarım, sıcak bir merhabasıyla, kucaklayışıyla ve ışıl ışıl gülümseyişle yaşama sevincimizi artıran dostlarım, aynı üniversite çatısı altında bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim için uğraş verdiğimiz bilim insanları var. Her biri kendi alanında bilime ciddi katkılar sağlamış, alanının önde gelen uzmanları. 19’u Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi olan 41 akademisyen, 1 Eylül 2016 günü yayımlanan 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarıldı.

01 Eyl 2016

Son iki ayda iki köprü açıldı. Köprülere Osmanlı padişahlarının isimleri verildi. İlkine Osmangazi ikincisine Yavuz Sultan Selim. İstanbul Boğazı’ndaki ikinci köprüye de Fatih Sultan Mehmet adı verilmişti. Alevi yurttaşların hassasiyetine rağmen üçüncü köprüye Yavuz adı verilmesi ve Atatürk Köprüsü önerisinin hükümet tarafından duymazdan gelinmesini not ederek geçelim. Öte yandan GATA Haydarpaşa Hastanesi’ne Sultan Abdülhamit adı verilmesinin ardından Üçüncü Havaalanına ve Kanal İstanbul’a da padişah isimleri verilirse şaşmayalım!

Köprülere, büyük kamu tesislerine, üniversitelere, spor salonlarına, stadyumlara kralların, padişahların, siyasilerin, zenginlerin adlarının verilmesi yaygın bir uygulama. Ya kimin ismi verilecekti? Köprüler, yollar, inşaatlar yapılırken kesilen ağaçların adı mı, yaşam alanları yok olan hayvanların adı mı, o bölgeye özgü bir kuşun adı mı? Yoksa o köprüleri yolları yaparken ölen işçilerin adı mı?

Sayfalar