Türk ve Amerikan askeri heyetleri arasında süren güvenli bölge görüşmelerinden “anlaşma” çıktı. Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre: a) Türkiye’nin güvenlik endişelerini gidermek üzere ilk aşama tedbirleri alınacak. b) Bunun için ABD ile “Müşterek Harekât Merkezi” kurulacak. c) Güvenli bölgenin bir barış koridoruna dönüştürülmesi için ek tedbirler alınacak. Anlaşılan o ki, ABD Türkiye’yi kaybetmemek için, AKP de ABD’yle daha fazla karşı karşıya gelmemek için bir orta noktada uzlaştı. Ancak iki ülkenin stratejik hedeflerinin birbirine zıt olması nedeniyle kesin bir uzlaşmanın sağlanamayacağını şimdiden belirtelim! Dolayısıyla varılan nokta aslında bir anlaşma değil, geçici bir uzlaşmadan ibarettir bize göre. Şundan:
Mehmet Ali Güller
Sanki her şey güllük gülistanmış da, Türkiye S-400 alınca Türk-Amerikan ilişkileri bozulmuş gibi bir algı var!
Kuşkusuz AKP’nin tavrı da bu algıyı kuvvetlendiriyor. Zira Erdoğan, Çavuşoğlu ve Akar meseleyi “S-400’leri almak bizim için tercih değil, zorunluluktu; ABD Patriot satsa S-400 almak zorunda kalmazdık” diye sunuyor.
Erdoğanların meseleyi bu şekilde sunuşu, AKP’nin dış politikasına dair hep yaptığımız şu analizi doğruluyor: AKP Rusya’yla kendisine Suriye’de alan açarak, bunu ABD ile ilişkilerinde pazarlık kartı olarak kullanmaya çalışıyor.
Oysa S-400’ler Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasının nedeni değil, sonucudur. İşte S-400’ler olmasa da var olan 5 önemli sorun:
S-400’ler nihayet geldi... 12 Temmuz 2019 tarihi, Türk- Amerikan ilişkileri açısından artık bir “milat”tır.
Türkiye elbette kısa vadede ABD yaptırımlarından olumsuz etkilenecektir ancak daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi orta ve uzun vadede Türkiye kazançlı çıkacaktır:
S-400’lerin askerî boyutu Türkiye silah envanterini çeşitlendirerek tek ülkeye bağımlılığı kıracaktır ve S-400’leri milli füze savunma sistemi inşa etmenin ara aşaması olarak değerlendirecektir.
ABD’nin S-400’lere karşılık Türkiye’yi F-35 programından çıkarması, aslında bir yaptırım değil, Türkiye’ye iyilik olacaktır. 6 Haziran 2019’da bu köşede belirttiğimiz gibi yüzde 85 oranında ABD’ye bağımlı hava kuvvetlerimiz F-35 ile yüzde yüz bağımlı olacaktır ve yazılımı ABD’nin elindeki bu uçakların en kritik zamanda “kullandırılmayabileceği” riskiyle hep karşı karşıya olacağız!
Önceki yazımızda hükümet kaynaklarına da dayanarak, Libya’da fiilen bir savaşın içinde olduğumuzu belirtmiştik. AKP hükümetinin de destek verdiği bir operasyonla NATO kuvvetleri Kaddafi rejimini yıkmış ve Libya’yı bölmüştü. Libya’da biri Tobruk, diğer Trablus merkezli iki güç var ve AKP hükümeti Trablus merkezli olanı destekliyor. Ve geçen yazımızda da incelediğimiz gibi, desteklemekten öte Tobruk merkezli güce karşı Türkiye’den gönderdiği operasyonel birlikle Trablus merkezli gücün yanında savaşıyor!
Baştan yanıtlayalım: Evet, Libya’da savaşıyoruz! Türkiye’nin haberi yok, ama Türkiye’yi yönetenler milletten ve milletin Meclisi’nden habersiz Libya’da savaşıyorlar! Nasıl savaşıyoruz, neden savaşıyoruz gibi sorulara yanıt vermek için baştan başlamamız gerekiyor:
Tamam, saray istedi ve Öcalan HDP’ye “tarafsız kal” mektubu yazdı. Peki, karşılığında saray Öcalan’a ne verdi? Belki de kafalarda bu soru oluşmasın diye mektup, “devletin PKK’yi bölmek için Öcalan’ı kullanması” diye sunuluyor ısrarla… Devletin operasyonu olsa, herhalde seçime 3 gün kala beklenmezdi! Açık ki mektubun esas hedefi, Öcalan’ın etkileyebileceği kadar HDP seçmenini sandıktan uzak tutmak ve Binali Yıldırım’a bu şekilde dolaylı destek vermekti. Devlet Bahçeli’nin “neden Öcalan’ın talimatına uymuyorsun” diyerek HDP’ye kızması bile bu esas hedefi işaret ediyordu!
Geçen yazımızı şu saptamayla bitirmiştik: Atlantik yüzyılı bitti, Asya- Pasifik çağı başladı! Türkiye’deki Amerikancılar kabul etmese de, ABD’liler bu gerçeği görüyor ve bu gerçeğe göre strateji oluşturmaya çalışıyor. Örneğin Daniel Wagner özetle şöyle diyor: “Washington, dünyaya liderlik eden gücünün düşüşte olduğu ve Çin’in yükselişinin kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareketle, asıl Çin stratejisini oluşturmalı” (National Interest, 15.06.2019). ABD hegemonyasının inişe geçtiğini, dünyaya liderlik etme yeteneğini kaybetmeye başladığını ve Washington’un çekim gücünün zayıflaması sonucunda merkezkaç etkisiyle nasıl yeni türden ilişkiler kurulduğuna birkaç örnek verelim:
Türkiye’nin S-400 almasına karşı çıkanlar şu üç temel itirazı dile getiriyor:
1. Türkiye S-400 alırsa, F-35 projesinden çıkarılır!
2. Türkiye S-400 alırsa, ABD silah ambargosu uygular ve Türkiye’nin elindeki silahlar modernize edilemez, yedek parça sıkıntısı yaşanır.
3. Türkiye S-400 alırsa, ABD yaptırım uygular ve Türk ekonomisini çökertir.
Üç itirazı da “Türkiye’nin uzun vadeli yararı ve çıkarları” düzleminde inceleyelim:
AKP’nin dış politikada birbirine bağlı 3 problemi var: S-400, F-35 ve Suriye’de güvenli bölge. Bu üç problem şu üç nedenle çözülemiyor:
1. Türkiye güçlü bir ekonomiden yoksun olduğu için, problemlere dış aktör etkisini sınırlandıramıyor.
2. AKP, problemler üzerinde etkin olan aktörlerin (ABD, Rusya) karşıt pozisyonundan yararlanmayı şimdiye kadar sürdürebildi. Ancak “karar zamanının” yaklaşması, AKP’yi sıkıştırıyor.
3. AKP, dış politikayı iç politikada kendi iktidarını sağlamlaştırmanın aracı olarak kullanıyor ve iç cephe oluşturamıyor.
Önce 6 Mayıs’ta Öcalan’a avukatlarıyla görüşme izni verdiler ve mektubunun kamuoyuna duyurulmasını sağladılar. Özetle iki mesaj veriyordu Öcalan mektubunda: 1. Türkiye için: “Toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç var. Kutuplaşma ve çatışmadan uzak durulmalı.” 2. Suriye için: “SDG (ana omurgasını PYD/YPG’nin oluşturduğu yapı) çatışmadan uzak durmalı. Soruna Suriye’nin bütünlüğü içinde ve anayasal güvence ile çözüm aranmalı. Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı olunmalı.” AKP’nin açtığı yol ile Öcalan’ın hem Türkiye’de hem Suriye’de uzlaşı mesajı vermesine Cumhur İttifakı’nın milliyetçi kanadından da hemen destek geldi. Bahçeli 11 Mayıs’ta “Bana sorarsanız Öcalan avukatlarıyla görüşsün” dedi. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de bu onayın ardından 16 Mayıs’ta “Öcalan’la görüşme yasağına ilişkin kısıtlama kararı kaldırıldı ve görüşme imkânı getirildi” dedi.