Mehmet Ali Güller

19 Şub 2018

 

Bir hafta içinde, önce ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı H. R. McMaster, ardından ABD Savunma Bakanı James Mattis, son olarak da ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile Türk-Amerikan ilişkileri masaya yatırıldı.

Sonuç ne? Tam olarak bilmiyoruz. Zira iki taraftan yapılan açıklamalar da sınırlı.

Kuşkusuz devletlerarası ilişkilerde kamuoyunun her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmesi gerekmeyebilir, nasılsa “devlet” biliyordur!

Fakat bu bir haftalık önemli görüşmelerin ayrıntılarını devlet de bilmiyor. Çünkü kayıt tutulmadı!

Dışişleri yetkililerinin bu tür görüşmelerde kayıt tutmasına engel olmak, iktidarın BOP eşbaşkanlığı günlerinden beri süren bir alışkanlığı…

Kayıt tutulmayan 3.5 saatlik görüşmede Türk Cumhurbaşkanı ile ABD Dışişleri Bakanı’na Türk Dışişleri Bakanı’nın tercümanlık yapması da cabası…

 

TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNİN 1 HAFTALIK SEYRİ

29 Oca 2018

Suriye’nin siyasal birliği ve toprak bütünlüğü, en çok Türkiye’nin temel hedefi olmalıdır. Zira Türkiye “Irak’ın birliğinin Türkiye’nin birliği” olduğunu 25 yılda görmüş, 6 yıldır da “Suriye’nin birliği Türkiye’nin birliğidir” gerçeğiyle karşı karşıyadır.

Ancak Türkiye ne yazık ki, değil bu gerçeği anlayacak, tersine bu gerçekle çarpışan bir iktidar tarafından yönetilmektedir!

AKP iktidarının Rusya ile normalleşmesi sonrası bile Suriye politikasının sorunlu ve eksikli yürütülüyor olması, en baştaki bu yanlışın hâlâ sürüyor olmasındandır!

TÜRKİYE’Yİ KÜRTLERLE GENİŞLETME STRATEJİSİ
AKP iktidarının temel hedefi, en başında beri Suriye’nin parçalanmasıdır. AKP böylece birincisi Kuzey Suriye’yi fethederek Halep’i 82. il yapacaktır, ikincisi de Şam’a ihvan rejimi monte edecektir!

AKP aynı şekilde Irak’ta da Kerkük ve Musul’u 83. ve 84. il yapmak istemiştir. Bu nedenle Bağdat yönetimine rağmen Erbil’le anlaşmış, Irak’ın petrolünü Erdoğan-Barzani ortaklığı üzerinden dünyaya satmaya kalkmışlardır.

24 Oca 2018

 

Türkiye’nin Afrin operasyonu, resmî adıyla Zeytin Dalı Harekâtı dört soruna rağmen, sahada fiilen Amerikan Koridoru’nu engellediği için doğrudur ve desteklenmelidir.

Zira ciddi hiçbir ülke sınırında “terör koridoruna” izin vermez. Dahası PYD’ye verilen 5 bin TIR silahla o koridor artık Amerikan Koridoru’ysa!

Ancak harekâtın AKP kaynaklı dört sorunu vardır:

1. SURİYE’YLE İŞBİRLİĞİ SORUNU
Zeytin Dalı Harekâtı, tıpkı Fırat Kalkanı Harekâtı gibi Suriye'yle işbirliği yapılmadan, sorunlu başladı.
Bir problemi çözerken yeni problemler çıkarmamak, stratejik adımlar atabilmenin olmazsa olmazıdır!

AKP Hükümetinin harekât öncesi Suriye konsolosluğuna yazılı bilgi vermesi, diplomatik açıdan bir şey ifade etmemektedir. Zira ifade edebilmesi için en azından harekattan önce Şam’ın yanıtının beklenmesi gerekirdi.

16 Oca 2018

 

Fırat Kalkanı’nın başlayacağı süreçte ısrarla “önce Şam’la anlaşmak gerektiğine” dikkat çekmiştik. Bunu “en az maliyetli” çözüm olduğu için savunmuştuk. Türkiye Şam’la anlaşırsa, sınırlarını terörist geçişine kapatırsa, üstüne Suriye Hava Kuvvetleri’nin kuzeyde uçmasını engelleyen angajmanları kaldırırsa, Suriye Ordusu zaten “Amerikan Koridoru”nu ortadan kaldıracaktır!

“Önce Şam’la anlaşma” vurgumuza o dönem bazı suçlamalar geldi. Bizim aslında “PYD’yi savunmak” için “önce Şam’la anlaşma” istediğimiz iddia edildi. Bu talihsiz suçlamaları yapanlara göre kervan yolda düzelecek, Türkiye Suriye topraklarına girince, Ankara ile Şam “mecburen” anlaşacaktı!

Olmadı, tersine Şam her fırsatta Türk Ordusu’nu işgalci ilan etti ve en sonunda maalesef neredeyse İdlib’de Türk ve Suriye orduları karşı karşıya geldi! (Son olarak dün Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad bir kez daha Türkiye’den Suriye’deki güçlerini çekmesini istedi!)

12 Oca 2018

 

Erdoğan 15 gün önce, hiç konusu yokken aniden şöyle demişti: “Esed ile yürümek mümkün değil. Esed devlet terörü estirmiş bir teröristtir.” (hurriyet.com.tr, 27 Aralık 2017)

Aynı günlerde hükümet katındaki kimi temaslar da, bu açıklamanın yeni bir durumla ilgili olduğunu ortaya koyuyordu:

Örneğin Başbakan Binali Yıldırım Suudi Arabistan’a gidip bizzat Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı Türkiye’ye davet ediyordu. Üstelik Yıldırım Riyad’da “konulara bakışımız Suudi Arabistan’la yüzde 90 aynı” diyordu!

Örneğin Erdoğan Afrika gezisi sırasında Almanya ve Hollanda’nın adını vererek AB’yle ilişkileri yeniden geliştirmek istediklerini ilan ediyordu. Yine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “AB’yle yeni bir sayfa açmak istiyoruz” diyordu.

04 Oca 2018

İran’da 28 Aralık 2017 günü başlayan eylemlere nasıl bakacağımız konusu, yeni bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Bu konuda sağlıklı bir bakışa sahip olabilmenin biricik yolu, olguları tahlil etmektir. Deneyelim:

EYLEMLERİN HAKLI ZEMİNİ
Öncelikle belirtelim: Kötü yönetilen, çağdışı anlayışlarla yönetilen, hele hele de ortaçağ ilişkilerini günümüze dayatan ülkelerde halkın isyan etmesi haktır ve desteklenmelidir. Hele de o isyana güçlü toplumsal bağları olan, programı doğru bir parti önderlik ediyorsa…

Bu tür partilerin önderlik etmediği, kendiliğinden diyebileceğimiz şekilde ekonomik ve sosyal nedenlerle ortaya çıkan eylemler de kuşkusuz desteklenmelidir. Dahası mevcut muhalefet partilerinin o eylemlerle birleşmesine çalışılmalıdır.

22 Ara 2017

 

2011’den beri süren Suriye krizinde yeni bir döneme girildi:

1. Dönem, Atlantik Kampı’nın Suriye’de iç savaş başlattığı 2011’den kabaca 2015’e kadar süren dönemdi.

2. Dönem, Rusya’nın sahaya askerî olarak inmesiyle kurulan denge dönemiydi. Kabaca 2015-2018 yılları arasındaki bu dönemde Şam’ın egemenliği yeninden ve adım adım tesis edildi.

3. Dönem ise “barışın inşası” dönemi olacak. Kuşkusuz “barışın inşası” dönemi de inişli, çıkışlı ve uzun süren karmaşık bir dönem olacak.

CENEVRE, ASTANA, SOÇİ
Süreci bir de organizasyonlar düzleminde ele alalım:

1) Savaşı başlatanların kurduğu Cenevre masası, Suriye’yi parçalama masasıydı.

2) Barışı inşa etmek isteyenler, o masanın karşısına Astana sürecini koydular. Astana süreci güvenlik odaklı bir süreçti.

3) Şimdi Soçi’de bu kez diplomasi odaklı “barışın inşası” süreci başlıyor: Suriye Ulusal Diyalog Kongresi.

30 Kas 2017

Baştan belirtelim: Son tahlilde ABD’de görülen Sarraf davası Türkiye’yi hedef alan bir şantaj davasıdır! Türkiye’nin komşusu İran ile ticaret yapması hakkıdır, ABD’nin İran’a ambargosu Türkiye’yi ilgilendirmemelidir, Sarraf’tan rüşvet alan siyasiler ABD’nin değil Türkiye’nin sorunudur, rüşvet davası Türkiye’de görülmelidir!

Peki AKP hükümeti neden ABD’ye en başından itibaren “İran’a ambargoyu delmemiz seni ilgilendirmez, Sarraf’ın canı cehenneme” dememiştir? Ve tersine Erdoğan neden Sarraf’a sahip çıkmıştır, neden Sarraf’ın ABD’li avukatlarıyla Türkiye’de görüşmüştür, neden başına çuval geçirilen Türk askerlerinden esirgediği “ABD’ye nota”yı Sarraf için hem de iki kere devreye sokmuştur? Kısacası Sarraf’ın ABD’de tutuklandığı Mart 2016’dan beri neden iktidar ABD’yle bu dosya için pazarlıklar yapmıştır?

İşte bizi ilgilendirmesi gereken asıl mesele budur!

AKP TÜRKİYE’Yİ GÖZETSE ABD’YE MALZEME VERMEZDİ!

Meseleyi madde madde inceleyelim:

07 Eki 2017

 

Suudi Arabistan Kralı Selman’ın Moskova ziyareti, Rusya’nın Suriye sahasındaki ikinci büyük kazanımının işaretlerini verdi.

Birincisi Türkiye’ydi. Moskova sahada Atlantik kampı içinde Esad’a karşı konumlanan en önemli kuvvet olan Türkiye’yi, Türkiye’nin de manevraya ihtiyaç duyduğu bir zamanda yanına çekti.

Bu durum sahada üç ciddi sonuç yarattı:

1- Sahada ABD cephesini zayıflattı ve Türkiye-Suudi Arabistan-Katar üçlüsünü bozdu.

2- Cenevre sürecinin tam karşısına Astana sürecini koydu.

3- Esad’ın Halep’i almasını ve kuzeye doğru yönelebilmesini sağladı.

Kuşkusuz henüz Ankara-Şam anlaşmasının olmamasından kaynaklanan sıkıntılar sürmekte, AKP hükümetinin iki tarafla da iş tutmayı esas alan ikircikli çizgisi süreci geciktirmektedir. Bu ise en çok PYD’ye yaramaktadır!

RİYAD 3 CEPHEDE SIKIŞTI

28 Ağu 2017

FETÖ’den gözaltına alınan Enver Altaylı’nın hayatı, bir adamın hikayesi olmaktan çok, Gladyo dediğimiz yapıyı somut ortaya koyması bakımından önemlidir.

Altaylı’nın 73 yıllık ömrü, CIA’dan MİT’e, kontrgerillacılardan FETÖ’cülere, siyasal İslamcılardan cihatçılara değin tüm kesimlerin ortak kesişeni olma özelliği gösteriyor.

Anlatalım:                                         

ALTAYLI ve CIA 

Altaylı TSK’den atıldıktan sonra 1963 yılında Ruzi Nazar “eliyle” MİT’e yerleştirildi. Yani Altaylı MİT’ten önce CIA’yla bağlantılıdır. (Özbek asıllı NazarAltaylı’nın babası Şakir Altaylı’yı Özbekistan’dan tanıyordu.)

Peki kimdir Ruzi Nazar? 2. Dünya Savaşı’nda Komünistlere karşı Nazi saflarında savaşan bir Özbek’tir ama bu özelliği nedeniyle de Özbekler tarafından sevilmeyen bir isimdir.

Sayfalar