24 Haziran seçimleri nedeniyle “çatı adayı” olarak Abdullah Gül’ün adı tartışılmaya başlanınca eski defterleri karıştırdım. 2012 yılında Çorlu’da Milli Türk Talebe Birliği Tekirdağ Şubesi’nin etkinliğine katılan TBMM Başkanı İsmail Kahraman o yıllardan övgüyle söz ediyordu. “Şu an Türkiye’yi yöneten kadro Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) Akademisi’nden yetişti. Bizim dönemimizden iki dönem sonra Tayyip Erdoğan, Milli Türk Talebe Birliği kültür müdürüydü. Abdullah Gül, MTTB İcra Konseyi Genel Sekreteriydi. Sami Güçlü, Beşir Atalay, Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin. Bugün ülkeyi yönetirken gördüğünüz şu kadro Milli Türk Talebe Birliği Akademisi’nden mezun olmuştur.”
Cumhuriyet
“Yeni Ortadoğu” 2003’te, ABD’nin Irak’ı işgaliyle doğdu. Temel karakteri de değişkenlik, belirsizlik. Saddam rejimi yıkılınca, “Pandora’nın kutusu” açıldı. İçinden neler çıkmadı ki? Türkiye’de laik cumhuriyet, siyasal İslamın AKP rejimine dönüştü. İran’ın bölgedeki etkisi hızla arttı. Tarihi Şii-Sünni düşmanlığı hortladı. Radikal İslamın ebeliğinde IŞİD canavarı doğdu. “Arap İsyanları”, emperyalist güçlerin bölgeyi şekillendirme hevesini yeniden kabarttı. Sonra Suriye iç savaşı, IŞİD’e karşı savaş, Kürtlerin yeni umutları... AKP rejiminin birbirini izleyen hataları sayesinde Rusya bölgeye inerek Suriye rejimini sahiplendi. Geldik bugüne...
“Elmayla armut toplanmaz!” söylemine uygun olarak, geçen hafta bu köşede “Şeker Fabrikaları Satışta!” başlığı altında “elmayla armudu” kıyaslamıştık…
Bir hafta içinde bu kıyaslamaya yeni olanaklar sağlayan gelişmeler yaşandı. Bu satırlar yazılırken, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) Erzurum, Turhal ve Ilgın şeker fabrikalarının ihalelerini yapıyordu.
ÖİB’nin 14 şeker fabrikasını ihaleye çıkarmıştı. İhalesi yapılan dört fabrikadan Niğde - Bor’daki Doğuş Çay’a 336 milyon, Kırşehir’deki Tutgu Gıda’ya 330 milyon, Çorum’daki Safi Katı Yakıt’a 528 milyon, Yozgat’taki Doğuş Çay’a 275 milyon liraya satıldı.
Dört fabrikadan sağlanan toplam gelir 1 milyar 469 milyon liradır (367 milyon dolar). Anımsayalım: Hürriyet gazetesinin başı çektiği Doğan Medya Grubu 1.2 milyar dolara (4.8 milyar liraya) Demirören Grubu’na satılmamış mıydı?
- Geliyorum lan oraya. Tepene çökeceğim... Ulan oğlan pezevengi, benim çöplüğümde otlamanın hesabını soracağım sana... Erkeksen kaçma...
Ötekinden cevap anında geldi:
- Gel lan... Gel de mermi manyağı yapayım seni. Gel de çöplük kimin çöplüğüymüş öğreteyim sana. Geleceğin varsa göreceğin var lan kofti...
Ne kadar kirli, ne kadar kanlı ve ne kadar iğrenç bir dünya değil mi?
Peki...
Bir de şu satırları okuyun bakalım.
Dünyanın en güçlü devletinin en tepesindeki “en herif” haber yolladı:
- Hazır ol Rusya, çünkü füzelerimiz güzel ve yeni ve akıllı bir şekilde gelecek. Kendi insanlarını öldüren ve bundan keyif alan hayvanla ortak olmamalısınız.
Dünyanın öteki en güçlü devletinin en tepesindeki bir başka “en herif” cevabı bir büyükelçisi üstünden verdi.
“Ortadoğu’yu daha rahat sömürmek için arzulanan, biatkâr, gerici ve gelenekçi kodların hâkimiyeti. Azıcık ‘ıslah’ olmaları kâfi. Şuursuz değiller yani. Bu yüzden siyasal İslamcılarla rahat rahat koalisyon yapabiliyorlar. Direniş damarına yenik düştükleri için bu savaşın bitmesini istemiyorlar. Doğu Guta olmazsa yeni bir kimyasal silah yalanı bulurlar, olur biter.”
Bu satırlar, Suriye ordusunun Doğu Guta operasyonuna başladığı günlerde, ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist güçlerin kimilerine tuhaf gelen El Kaide bağlantılı İslamcılara desteğini özetleyen, 28 Şubat’taki yazımın son paragrafından... Daha Suudi veliahtı, “Vahhabizmi Sovyetler’e karşı Batı’nın arzusuyla yaydık” demeden önce. Eh dün Sovyetler vardı, bugün nüfuz kazanmış Rusya Federasyonu. İdeolojik zemin bulunmasa bile...
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik’in: “Rusya hava sahasını açmasaydı bırakın El Bab’a ve Afrin’e girmeyi, insansız hava aracı bile uçuramazdık”... “56 şehidimiz var ama”... saptamalarının yanı sıra bu sayede Türk müteahhitlere açılan yeni olanaklara ilişkin sözleri bana ıstakoz sepetini düşündürttü.
Istakozun sepete, yemlerin cazibesine kapılıp girmesi kolaydır; girdikten sonra yalnızca tek bir yönde ilerleyebilir, yemlere ulaşabilir ama sepetten çıkamaz. Istakoz artık balıkçının malıdır.
Rusya, Türkiye ve İran liderlerinin Ankara zirvesi, çok kritik bir dönemde gerçekleşti. İki mühim gelişme zirveye ışık tutuyor. İlki Suriye ordusunun Batı’nın biçare yaygaraları eşliğinde başkent Şam’ın dibindeki Doğu Guta’yı Ankara’nın da katkılarıyla ipleri Körfez’deki cihatçılardan temizlemesi. Diğeri ABD Başkanı Trump’ın “Suriye’den yakında çekileceğiz” söylemini diline dolaması.
Doğu Guta hazmedilmek zorunda kalınırken, ‘çekilme’ işi Washington’da ‘panik havası’ estirdi. Nihayetinde Trump’ın, ekibi tarafından ‘ikna edilmesi’ şaşırtıcı değildi. Asıl şaşırtıcı olan Ankara zirvesinden çıkan resimdi. Fakat bunun için ‘çekilme’ meselesini iyi anlamalı.
* * *
Ankara zirvesinin tarihi belliyken, Trump ilkin geçen hafta Ohio’da halkla buluşmasında andı ‘çekilmeyi’. “Suriye’den çok yakında çıkacağız. Artık diğerleri ilgilensinler. ‘Halifelik’ dedikleri şeyi yüzde 100 bitireceğiz” dedi.
Amerikalılar iki haftadır ‘jeopolitik’ ağırlığı yüklü bir konuk ağırlıyor. 21’inci yüzyılda hâlâ mutlak monarşi kalabilen Vahhabi krallığı Suudi Arabistan’ın 33 yaşındaki veliaht prensi Muhammed bin Salman’ı... MbS kısaltmasıyla anılan bu monark, ‘genç reformcu’ pazarlaması eşliğinde ABD’deki halkla ilişkiler turunda pek ‘sükse yaptı’. Malum Amerika’nın ‘diktatörü’ olmak ayrıcalık.
***
Saraybosna, Birinci Dünya Savaşı’nın tesadüfen başladığı yer. 1914 yılında çoğu Avrupalının adını sanını duymadığı bu ufak Balkan şehri, kenti ziyaret eden Avusturya-Macaristan veliaht prensi Franz Ferdinand’ın suikasta uğraması sonucu, insanlık tarihine “Dünya savaşı başlatan şehir” olarak geçti.
Daha 2 yıl öncesine kadar adını sanını duymadığımız Münbiç de, bugün tuhaf bir biçimde bölgesel bir çatışmanın adresi olmaya aday.
Son günlerde yaşananları alt alta koyalım. Ankara’nın giderayak pek sevdiği ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, görevden ayrıldı. Türkiye ve ABD arasında Münbiç konusunda görüşmeler yine de devam etti. Amerikalılar, Türkiye ile gerilimi düşürmek istiyor ve prensipte Münbiç’ten ayrılmaya ya da YPG’yi buradan çıkarmaya razılar; ancak orada cihatçı bir yapı istemiyorlar. Ayrıca Pentagon’un zamanlaması ile Ankara’nınki tutmuyor. Daha da önemlisi Batı, Münbiç’ten çekilme karşılığında Türkiye’nin askeri hareketliliğinin bir sınırı olsun istiyor. Münbiç tamam ama sonra ne olacak?
Geçen pazar günkü yazımızda, yapımı devam eden “Çukurova Bölgesel Havalimanı Üstyapı Tesislerinin Yapım İşi” ihalesini gündeme getirmiştik.
Neredeyse 1 milyar lira (907 milyon 360 bin) yaklaşık yapım değerli bir altyapı projesinin, yine sessiz sedasız 21/b yani davet yöntemiyle ihale edildiğini yazdık.
DHMİ’nin (Devlet Hava Meydanları İşletmesi) 23 Mart’ta yapılan ilk tur sonunda değerlendirmeye alınan 7 teklif arasında “en şanslı” teklifin 906.7 milyon TL ile TAV Tepe Akfen-Nehirsu İnşaat ortaklığına dair olduğunu da not düştük.
İlk turda en uygun teklifi vermiş görünen TAV-Tepe-Akfen’in yanındaki Nehirsu İnşaat’ın 4 yıllık bir şirket olduğunu, müteahhitlik sektörünün, yani “piyasa”nın, isimleri farklı olsa da Nehirsu’nun da aslında, meşhur Bayburt Grubu ile bağlantılı olduğunu konuştuğunu aktardık.
Ve yazıyı “Bakalım ikinci tur tekliflerde üstyapı kime kalacak” sorusuyla tamamladık.
İkinci tur dün yapıldı
Çok beklemeye gerek kalmadı.