Cumhuriyet

23 Tem 2013

“Gezi’de düğün var, bütün çapulcular davetlidir” dediler, ben de en güzel giysilerimi giyip Gezi’nin yolunu tuttum. Eylem arkadaşım Özcan, “Ne olur ne olmaz” diyerek “maskemi almamı söyledi”; sözüne uydum. Gezi’ye geldiğimde, giriş kapısının yanında az sayıda çapulcu polisin kurduğu barikatın önünde bekliyordu. Ben rahatça parka girdim, anında kendimi çok mutlu hissettim. Kadın erkek çimenlere serilmiş, güneşli günün keyfini çıkarıyorlardı. Az ötede bir kalabalık gördüm, usulca yaklaştım. Yavru, şirin mi şirin bir köpekle, gene şirin mi şirin iki yaşlarında bir çocuk birbirleriyle öyle güzel oynuyorlardı ki çevredeki herkes sevindirik olmuştu. İşte tam o sırada, biri sivil üç polis kalabalığa yaklaştı. “Tamam artık parkı terk edin, çabuk olun” dedi. Ne olduğunu anlamamıştık, “Neden” diye hep bir ağızdan sorduk. “Emir öyle!”

28 Haz 2013

Konu başlığı bu: “Ağaç, çiçek, çim...” Dört gün önceydi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı’ndan bu konu başlığıyla tüm gazetecilere iletiler yağmaya başladı. Bana ilk kez bilgi yolluyorlardı. Herhalde bunu, Sayın Topbaş’a bu sayfadan “Başbakan’ın onaylamadığı hiçbir şeyi yapamazsınız. Yapacak olursanız o koltukta oturamazsınız” diye seslenmeme borçluydum. Basın bülteninde özetle “Taksim Gezisi’ne: 202 bin adet mevsimlik çiçek, 5000 adet gül, 129 yetişkin ağaç dikilirken, 26 bin m2 yeni çim serildi” deniyordu. Habere bu sayfada gördüğünüze benzer fotoğraflar eşlik ediyordu. O günün akşamı soluğu Taksim’de aldım. Öyle ya bizim meslekte gözünle görmeden inanamazsın her söylenene! Gezi Parkı’nın Taksim alanına bakan basamaklarında sıra sıra polis nöbetteydi. Biraz aşağıda da iki sıra şerit bariyer...

27 May 2013

Türkiye’de vicdani retçi olmak, işkenceyi, cezaevini göze almayı gerektiriyor. Geçen hafta kurulan Vicdani Ret Derneği, onlara yalnız olmadıklarını hissettirecek, hukuki destek verecek. Tabii ki asıl amaç, vicdani ret hakkının tanınmasını sağlamak.

Askere gitmeyeceğim... Türkiye gibi askeriyenin peygamber ya da baba ocağı sayıldığı bir ülkede bu sözü dillendirmek hiç de kolay değil kuşkusuz. Ancak 90’ların başından beri söyleniyor bu cümle. Sonuç, söyleyenleri için işkence, baskı, cezaevi demek. Dünya vicdani retçiler günü olarak kutlanan 15 Mayıs’ta kurulan Vicdani Ret Derneği işte bu sürece müdahil olmayı, vicdani retçilere sahip çıkmayı amaçlıyor. Sorularımızı, Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Oğuz Sönmez yanıtladı.

- Bu derneği kurmaya sizi ne itti, fikir nasıl gelişti?

20 May 2013

Geçen pazartesi, AKP’nin ateşle oynadığına işaret etmiş, “Ya ateşi elinizden alırlar, açıkta, soğukta kalırsınız ya da sonunda bir yerinizi yakarsınız” saptamasını yapmıştım. Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisine ilişkin yorumları okur, ortak basın toplantısını izlerken “elinden ateşi alıyorlar, soğukta yalnız kalacak ama yanmaktan da kurtulamayacak” diye düşündüm.

13 Nis 2013

Siyasi davaların simge ismi Gülçin Çaylıgil, 88 yaşında kalbine yenildi.” Haber böyle yansıdı tek tük gazeteye ve ajanslara… Haberi aldığım anda ilk aklıma gelen şu oldu: Bu haberde bir yanlışlık var: Benim bildiğim Gülçin Çaylıgil, kalbine yenik düşmemiştir. O mücadeleci kalp, o sevdalı kalp, o inatçı, azimli kalp, o sevgi dolu, aşk dolu kalp, bugüne dek hiç ama hiç yılmayan kalp yenik düşmemiştir. Olsa olsa günümüzde yaşadığımız hukuksuzluğa, adaletin yok edilmesine, ayaklar altında çiğnenmesine daha çok dayanamamıştır.

Hiç ‘işsiz’ kalmadı

18 Şub 2013

İktidar ve iş dünyasının varsa yoksa gözü, içeri giren, girecek dış kaynakta. Maazallah, o akış bir dursa, hayat durur. Onun için ne lazımsa yapılıyor. Sermayeye bu Mevlanavari “gel, ne olursan ol, gel” çağrısı günü kurtarmaya yetiyor ama geride ne tahribatlar yaratıp ne yarınlar tüketiyor, aldıran, araştıran yok. Sermayeyi cezbetsin diye izlenen düşük döviz kuru, sanayiyi nasıl çökertiyor, ihracatı nasıl zaafa uğratıyor, aldıran yok. Sermaye geliyor gelmesine de neler götürüyor, dönüp bakan var mı? Götürür, hakkıdır da geriye ne bırakıyor, mesela dikili bir fabrika mı, yeni bir teknoloji, know how mı, istihdam mı, ne? Gerçek şu ki, bunların pek azını bırakarak kazançlar yüklenip götürülüyor. Sadece “resmi yollardan” faiz, kâr, borsa kazancı, maaş, patent, know how karşılığı olarak transfer edilen kazanç kadar, gayri resmi yollardan yapılan transferler de var.

10 Şub 2013

Rabbis For Palestine isimli bu oluşum, İsrail’in topraklarını Filistin’e geri vermesini, ülkenin kendini feshetmesini ve kutsal topraklardaki Yahudilerin Filistin yönetimi altında yaşaması gerektiğini savunuyor. Bu oluşumun üyelerinden biri olan haham Jacob Weisz anlatıyor.

15 Oca 2013

Önceki gün, Adana Ziraat Odası Yönetim Kurulu Sözcüsü ve narenciye üreticisi Cahit İncefikir, DHA’ya şöyle konuşuyordu: “Bahçede kilosunu 35 kuruştan sattığımız narenciyenin fiyatı batı kentlerinde 2.5 liradan başlıyor. Bazı marketlerde kilosu 6 liraya satılan portakal gördüm. Belediyelerin veya bakanlığın denetlemesi gerekiyor. Bu fiyatlar, üreticiye zarar veriyor. Sözcü, Türkiye’nin yıllık ortalama 4 milyon tonu bulan narenciye üretiminin yüzde 25’ine sahip Adana’da, birçok üreticinin hasat masrafını karşılamadığı için özellikle mandalinayı dalında bıraktığını da ekliyordu. Benzer bir durum, dolduruşa gelip dağı taşı nar bahçesine dönüştüren nar üreticileri ile de ilgili. Üretici markette 2.5 - 3 TL’ye satılan narın kilosunu ancak 45 kuruştan satabilir durumda…

26 Kas 2012

Biliyorsunuz, İran’dan alınan doğalgazın bedelini “altın ihracatı” gibi ödeme gerçeğine, Bakan Zafer Çağlayan ile hık deyicisi TÜİK, “Bal gibi ihracat” deme pişkinliğini göstererek herkesi çileden çıkarmışlardı. Her ne olduysa, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bütçe görüşmeleri sırasında sahne alıp, “Yok öyle değil”, “Bal gibi ödeme” demek zorunda kaldı. Babacan, “Gazın parasını Türk Lirası olarak ilgili bankaya yatırıyoruz. İran da döviz olarak kendi ülkesine götüremediği için, altın alıp götürüyor” dedi. Babacan, bu uygulamanın ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarından kaynaklandığını da sözlerine ekledi.

15 Ağu 2012

Şemdinli’de başlayan ve bugüne kadar çeşitli biçimler alarak süren son PKK eylemlerinin amacı konusundaki yorumumu, 10 gün önce, 4 Ağustos tarihinde, bu köşede şöyle ifade etmiştim: “PKK, barışçı görüşmelere, müzakereye yanaşmayan, daha da ileri giderek Suriye’deki Kürtleri bile tehdit etmeye yeltenen AKP rejimine, dünya âleme seyirlik olsun diye, güç gösterisine girişti. ‘Alan savunması’ diye tabir edilen, kitlelerle bütünleşerek coğrafyada yerleşme ve rejimi işlemez kılma hamlesini deniyor. Vur-kaç taktiği değil, halkın içine yerleş, vur-kal gibi bir iddia taşıyor bu hamle. Bir tür ‘silahlı propaganda’dır bu. (…) Buradan verilmek istenen mesaj: ‘İstersek bu bölgeler bizimdir, istersek biz yönetiriz, ama bizim istediğimiz kurtarılmış bölgeler değil, Kürtlerin yaşadığı tüm Türkiye’de, eşit yurttaş muamelesi görmektir.

Sayfalar