RTE’nin bir yıldır ordu ile ittifak içinde olduğunu yazıp duruyorum. Özellikle darbe girişiminin şoku ile bu yeni politikası biraz daha şekillendi. “Birlik-beraberlik”, “Ulus-millet olma” vurguları ön plana çıktı. Bir yıl önceye kadar izlediği “kamplaştırma” politikalarının üstü örtülmüş gibi. Kimi büyük teorisyenler bunun bir aldatma, kimi politik analizciler tamamen göstermelik davrandığını ve bunun darbede yalnız kalmasının bir kısa sonucu olduğunu söylüyor.
Yani kısa bir süre sonra RTE “titreyip kendine dönecek”!
Yeni durumda, RTE’nin demokrat olduğunu söyleyen yok. Otoriter bir kişiliğe sahip olduğu tescilli.
Yarın nasıl ve ne zaman değişeceğini şimdiden bilemeyiz.
Ama kesin olan şu: 1) Koşullar değişti, önemli olaylar yaşandı; 2) RTE de politika değişimine gitti gözüküyor. Bunu saptamadan analiz edemeyiz, bugüne kadarki anlayışımıza saplanıp kalırız, dünya döner, biz bakarız.
Bugün RTE iktidarının ittifak politikalarına bakacak ve ittifaksız ayakta kalamayacağını savunacağım.
Cumhuriyet
Amerikan hükümet yetkilileri yemin billah... Biz bu olayın içinde yokuz, diyerek. Kanıt da kanıt diye tutturuyorlar. Hükümet olarak yokturlar da, ABD’de tek “hükümet” yok ki... Çok kollu bir yönetim, hükümet içinde “alt hükümetler”den geçilmez... CIA’sı var, daha çok Dışişleri Bakanlığı’yla eşgüdüm içinde çalışan.. FBI’ı var, İç Güvenlik Bakanlığı’nın en önemli kolu... Ordu İstihbarat, bilmem ne istihbarat... Var oğlu var.
Barış Pehlivan Barış Terkoğlu’nun Wikileaks belgelerinden tarayıp derledikleri kitapları (Sızıntı, Mahrem) karıştırırsanız, F.G. ve adamlarını nasıl gözetim altında tuttuklarını ve onlarla ilgili ana gelişmeleri sürekli rapor ettiklerini görürsünüz.
Barış Pehlivan, baktım Amerikalılara yardımcı olmuş. Kitapta F.G. ile ilgili gizli yazışmaları derleyip toplamış ve Odatv’de haber yapmış. Benzer bir çabayı da Hürriyet’in Pazar ekinde gördüm.
ABD'nin The New York Times gazetesinin dün yayınlanan "Türkiye'nin yeni ABD karşıtlığı" başlıklı başyazısında, Türkiye'de gerçekleştirilen darbe girişiminden ABD'nin sorumlu tutulmasına geniş yer ayrıldı. 'Türkiye hükümeti ve pek çok vatandaşın suçlayacak birilerini aradığına ve kapsamlı bir inceleme yapmak yerine ABD'yi suçladıklarına' dikkat çeken The New York Times editörleri, "Bu durum, hükümetin gerçek ve hayali düşmanlarına uyguladığı baskıyla birleştiğinde yeni bir ABD karşıtı dalga oluşturuyor. Söz konusu ABD karşıtlığı NATO'ya, ABD ile ilişkilere ve uzun vadede Türkiye'nin istikrarına karşı ciddi bir risk teşkil ediyor" yorumunda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrasındaki siyasi pozisyonu, darbe girişiminden dört gün sonra 19 Temmuz’da netleşti. 16 Temmuz sabahı ile 19 Temmuz arasındaki Erdoğan, Nietzsche’ye atfedilen “Beni öldürmeyen (şey) güçlendirir” veciz sözünü hatırlatırcasına, kendisini devirmeyi başaramayan darbeciler sayesinde artık daha da güçlü olduğu hükmüne varmış bir Erdoğan’dı. Yoksa, 18 Temmuz’u 19 Temmuz’a bağlayan gece yarısı, darbe girişiminden sonra taraftarlarının karşısına ilk kez çıktığında, her zamanki otoriter üslubuyla, “İsteseler de istemeseler de...” diye söze başlayıp, kışlayı Gezi Parkı’na konduracağını bir kere daha ilan etmezdi.
Bu Erdoğan, yüzde 50’lik tabanının 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi sonrasında da kendisine ziyadesiyle yeteceğini zanneden bir Erdoğan’dı. İhtimal, darbe girişiminden bir gün önce nerede kalmışsa oradan, hem de gücüne güç katmış biçimde devam edebileceğini düşünüyordu.
19 Temmuz’da ise Erdoğan’da bir şeyler değişti...
Dün koca bir Cumhuriyet çınarı eğitimci hocam, bizi aldatıp duruyorsun diye sataştı, hem gazetecilik üzerine hem darbe ve Kemalistler üzerine yazacağım yarın diye anons ediyorsun, sonra ise biri var biri yok...
Zor bir durum, sanki bu iki Önemli konunun bir makaleye sığmayacağını bilmiyor muyum... Üstelik kalemi gevezeleşmiş biri olarak!
İşte şimdi ordudaki darbe girişimine “Fethullahçılardan başka katılımlar” da olduğuna ilişkin yaygınlaştırılmak istenen görüşlere değineceğim.
Onlara göre, darbe girişiminde evet Fetocular var, ama sadece onlar değil, çeşitli kesimler... Belki de Kemalist sayılacak subaylar.
Yani söylenmek istenen, geniş bir koalisyonun imzası var girişimde...
Türkiye’nin iç savaşın eşiğinden döndüğü darbe girişiminde asıl “Allah’ın lütfu” Rusya’ya... Artık Türkiye’nin dış politikada olası yönelimlerinin bize, bölgemize ve dünyaya etkileri olacak. Bu yüzden küresel denklemi doğru anlamalı...
***
Türkiye’yi iç savaşın eşiğine taşıyan darbe girişimi savuşturuldu. Ancak memleketin dış politikadaki rotası iyice belirsizleşti. Pazartesi günü darbe girişimi gecesinde ‘şiarlaşan’ sözden hareketle “Asıl ‘Allah’ın lütfu’ Rusya’ya” demiştim. Transatlantik hattındaki sorunlar, ABD başkanlık seçiminin olası sonuçları ile Rusya ve Çin üzerinden küresel resmi aktarmıştım.
Bu yazıyla resme İran’ı da ilave edelim Türkiye’nin merceğinden bakalım... Zira mercek iyice buğulandı. En net ıspatı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en son İran Cumhurbaşkanı Ruhani’ye telefonda, “Bugün bölgesel sorunların İran ve Rusya ile el ele çözümüne katkı konusunda hiç olmadığı kadar kararlıyız” sözleri.
***
Cemaatin RTE’ye karşı bir askerî darbe düzenleyebileceğini yazdım. Tarih 20 Mart 2012. Bir ay önce Cemaat yargı yoluyla MİT/Hakan Fidan üzerinden RTE’ye saldırmıştı. MİT olayından hemen önce de, “Gülen- RTE amansız kapışacaklar” demiştim. Bütün bu kapışma, Çatışmanın Anatomisi kitabımda belgelenmişti. Ordu üzerine çok iyi bir bölüm var kitapta.. O kitabı okuyanlara, Gülen’in bu son askerî saldırısıyla son barutu atması beklenen bir şeydi… Hiç alçakgönüllü olmadan, 4 yıl önceki yazıyı sunuyorum..
***
‘Erdoğan’a Askeri Darbe?’
Yoo hayır, bu kez, başka bir “fantezi” üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yi, Erdoğan’a karşı kullanır mı? Erdoğan’a karşı MİT Darbe Girişimi’ni, bu kez Askerî Darbe Girişimi izler mi, nasıl ve ne zaman izler?
Bu köşe “fantezi” üretir oldu. Cemaat, denetlediği özel yargılama güçleriyle Erdoğan’a hukukun mızrağını gösterir mi, diye sorduk, bir ay geçti geçmedi MİT üzerinden Erdoğan’ı silkelediler!
İran merkezli Fars Haber Ajansı’nın yayımlayıp Rus basınından sonra odatv.com’da yer alan bir haber, çok ilgimi çekti.
Haberde, Rusya Savunma Bakanlığı’nın Türkiye’de askerî bir darbe hazırlığını öğrendiği ve Türk istihbarat birimlerini saatler öncesinden uyardığı iddia ediliyor.
Meğer Suriye’deki Hmeymim üssünde konuşlanan Rus Hava Kuvvetleri’nin TSK’nin iç haberleşme sinyallerini yakalayıp şifrelerini çözecek sistemleri varmış…
Eğer bu iddia doğruysa, Enişte’yi bilmem ama MİT, darbe girişimini birkaç saat öncesinden BİLE haber alamamış! Haberi, Ruslar vermişler. Hem de damardan…
Çünkü böyle bir istihbarat, TSK içindeki konuşmaların dışarıdan daha iyi duyulduğunu kanıtlıyor!
Darbe girişiminin bastırılmasında kuşkusuz etkin olan bu birkaç saatlik öncelikte gerçekten Rus faktörü varsa; AKP hükümetinin yakın zamana kadar papaz olduğu Kuzey komşumuzun neden MİT’i uyardığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarını korumaya çalıştığı sorusu akla gelebilir.
Darbecilerin köprü işgali ve arkasındaki büyük kahramanlık öyküsü
“Bunlar benim tanklarım birliklerim, köprü üzerinde ne arıyorlar...” Yavuz Türkgenci, tümen komutanı, evinde, bizler gibi ekranda köprüler üzerinde trafiğin kesildiğini seyrederken askerlerini görüyor. Hey ne oluyor orada diye ayağa fırlıyor, birden fark ediyor ki tümeni neredeyse elinden gitmiş, bazı birlikleri harekete geçmiş... “Askerlerimin ne işi var köprüde, yol kesmelerinde!” Belli ki bir kalkışma yaşanıyor, hemen silahını kuşanıyor, telefona sarılıyor ve Balmumcu’daki lojmanından koşarak köprüye iniyor...
Ki ordu komutanı ise çoktan köprüde, olay yerinde. Acil telefon konuşmalarından anlaşılıyor ki tümenine ait iki tugay elden gitmiş. Tulum halinde darbe harekâtına katılmışlar. Cemaatçi bir kalkışma ile karşı karşıya oldukları üzerinde fikir birliğindeler.