Cumhuriyet

05 Oca 2017

Yirmi birinci yüzyılın ilk adımları ilerledikçe, bir öncekinden kalan önemli dönemeçlerin yıldönümleri birer birer dağarcığımıza düşüyor. Bunların en anlamlısı, kuşkusuz, o günlerin takvimiyle 25 Ekim, günümüz takvimiyle 7 Kasım’da zafere ulaşan 1917 Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında olmamız. Ekim Devrimi, hatası ve sevaplarıyla, insanlık tarihinin binlerce yıldır sürdürdüğü barış ve kardeşlik içinde, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinin somutlaşmış gerçek halidir. Ekim Devrimi sadece Rusya’da gerici çarlık rejiminin yıkılması ve yerine sosyalist bir düzenin inşasından ibaret kalmamış, bizlere sunduğu toplumcu dayanışma, kardeşlik, katılımcı demokrasi ve planlı ekonomi deneyimleri ile insanlığın yepyeni bir umut ışığı olmuştur.

26 Ara 2016

Cumhurbaşkanı, “Zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil” diyordu. Bir ay sonra, başkentinde bir İslamcı terörist tarafından katledilen Rus Büyükelçisi’nin kanı kurumadan, AKP Türkiyesi Rusya, İran ile birlikte imza koyduğu 8 maddelik anlaşmanın birinci maddesinde, Suriye’nin “çokkültürlü, çok etnik gruplu demokratik ve laik bir devlet olarak egemenliğine, bağımsızlığına, topraklarının bütünlüğüne... eksiksiz biçimde saygı göstereceğini” açıkladı.
Ben böyle bir “U” dönüşü görmedim. Şimdi, “derin” analizler birbirini izliyor: Rusya’ya yaklaşıyor. NATO’dan çıkar mı? Hayır çıkamaz... Bu sırada bir şey, ya gözden kaçıyor ya da kabul etmesi ağrılı olacağından “yadsınıyor”: Ülke iki büyük gücün arasında, paylaşım konusudur!

26 Ara 2016

2016’da Rusya ile yatıp kalkar olduk. Ankara’daki siyasal İslamcı heyetin sancılı U dönüşü sonucu Rusya ile gelen ‘normalleşme adımlarıyla’ uzun bir yaz geçirdik. 2016’yı Halep’ten cihatçıları söküp atan Rusya-Türkiye-İran mutabakatı ve trajik Rus Büyükelçisi suikastıyla kapatırken, Rusya hepimizin dilinde. O sağcısıyla, solcusuyla pek bilmediğimiz, pek anlamadığımız Rusya...

Doğrusu Rusya uzmanı meslektaşlarım varken konuşmayı zul sayarım. Tek yaptığım 1990’lardan beri Rusya’yı daha ziyade dış politika odaklı izlemek. Ve ABD ve Avrupa’nın başını çektiği Batı dünyası, siyasi nüfuz/ekonomik çıkarlar için dünyanın diğer coğrafyalarına bizzat kendi değerlerini ayaklar altına alacak bir riyakarlıkla yüklenirken, Moskova’daki siyasi aklı anlamaya çalışmaktan ibaret.

***

22 Ara 2016

Soğukkanlı katilin silahından çıkan 11 kurşunun nerede atıldığı elbette önemli ama kime sıkıldığı daha çok önemli. Bu çerçeveden bakıldığında Karlov cinayetinin aslında birinci sırada doğrudan Rusya’ya yöneldiği ve nedenin büyük olasılıkla Suriye meselesi olduğu görülüyor.
 

16 Ara 2016

Vietnam, Kamboçya, Grenada, Filipinler, Endonezya, Afganistan, Latin Amerika, Irak, Libya, Suriye... Eksiği var fazlası yok. Bunlar, ABD yönetimlerinin onlarca yıldır çeşitli sebeplerle askeri müdahalelerde bulundukları ülkeler. Yaratılmış insani yıkımının haddi hesabı da yok.
Hal böyleyken Obama yönetiminin BM Daimi Temsilcisi Samantha Power’ı Güvenlik Konseyi toplantısında, “Halepçe, Ruanda, Srebrenika ve şimdi de Halep, dünya tarihinde modern kötülüğü tanımlayan olaylar arasında yer alacak” seçmece laflarını işitince, bu ülkelerden enstantaneler aklıma düşüverdi. Power’ın Rusya, Suriye ve İran’ı işaret ederek “Utanmıyor musunuz” sorusunu, bizzat suratına yöneltmek için dayanılmaz bir istekle dolup taştım.

***

14 Ara 2016

Dolmabahçe’deki son dinci ya da bölücü terör saldırısı, Ankara’nın teröre karşı, “Şam, Bağdat ve Tahran ile işbirliğinin” kaçınılmaz olduğunu gösterdi.
AKP’nin S.Arabistan ve Katar ile Körfez’de oluşturduğu üçgen, son 14 yıl içinde dinci ve bölücü terör örgütlerini güçlendiren bir ortam yarattı. S.Arabistan ve Katar gibi İslamcı diktayı uygulayan, ilkel ve çağdışı topluluklar, “fıtratı gereği”, mezhepçi ve bölücü ortamı güçlendirdi.
BOP’la birlikte bölünüp parçalanmak istenen, yerine Kürdistan oluşturulmaya çalışılan ülkeler Irak, Suriye, Türkiye ve İran. Emperyalist odakların hedefindeki bu dört ülkenin aralarındaki işbirliği, “dinci ve etnik bölünmeye ve teröre karşı” tek çıkış yoludur.

10 Ara 2016

Suriye’deki ‘İkinci İhvan isyanının’ da sonu göründü. Kadim uygarlıkların kesişme yeri olan Suriye’de, 1979-1982’deki Vahhabi/Selefi saldırının göbeğinde Hama vardı. 2011-2016’da bunun çok daha ağır ve paylaşım savaşına dönüşmüş tekrarının göbeğinde ise Halep yer aldı. Ve üç sene sonra kilit cephe çözülüyor. Hem de talihin cilvesi İkinci İhvan isyanının kritik ‘girişimcisi’ Türkiye’nin katkılarıyla...

***

02 Ara 2016

Türk dış politikasında nelere tanıklık etmedik ki! Lakin Allah için, hiç böylesini görmedik. En azından birbirini doğrudan yalanlayan cümleler arasında en az 15 günlük, birer aylık aralar oluyordu. Bu kez rekor üç gün.Önce 29 Kasım 2016: 24 Ağustos’ta başlatılmış Fırat Kalkanı operasyonuna girişme sebebi olarak açıkça, “Esed’in (Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad) hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil” denildi. Rusya’nın izahat talebi üzerine 1 Aralık 2016’da bu kez “Fırat Kalkanı operasyonunun hedefi de herhangi bir ülke veya kişi değil, sadece terör örgütleridir. Defalarca dile getirdiğimiz bu hususta hiç kimsenin şüphesi olmasın, söylediklerimizi de kimse başka bir şekilde yorumlamasın, başka yere çekmesin” buyuruldu.

Sayfalar