Cumhuriyet

10 Nis 2017

Donald Trump herkesi şaşırttı.
Belki kendi bile şaşırdı Suriye’ye saldırı emri vermiş olduğuna. Seçim kampanyası boyunca Suriye’deki iç savaşa bulaşmamak gerektiğinden söz eden, her fırsatta Putin’e övgüler yağdıran adam, bir gün uyandı televizyondaki kimyasal silah tarafından öldürülen çocuk görüntülerinden çok sarsıldığını söyledi. İki gün sonra da Suriye’ye hava taarruzu emri verdi.
Nasıl oldu bu?

07 Nis 2017

Suriye’de Astana/Cenevre süreçleriyle ittir kaktır siyasi çözüm arandığı bir sırada, yine ‘kimyasal silah faciası’ ile karşı karşıyayız. 2013’te Şam/Guta’dakini andıracak şekilde bu kez İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun’da 20’si çocuk 80’in üzerinde insan can verdi. Herkes yürek paralayıcı görüntülerin perde arkasını anlamaya çalışıyor. ‘Ne zaman, nasıl oldu, fail kim’ sorularına yanıt arıyor.
Bağımsız soruşturma yürütülebilirse eğer, hakikatleri öğreneceğiz. Elimizde sahadan çelişkili bilgiler ve açıklamalar var. Bir de siyasi, askeri ve diplomasi cephesindeki olgular.
Önce saha ve açıklamalar:
• Muhalifler saldırıyı Rusya veya Suriye’nin düzenlediğini söylüyor.
• ‘Saldırı’ haberi Reuters tarafından, Londra’daki muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) dayanarak saat 06.45 gibi duyuruldu. Ajans SOHR’da bulunmasa da ‘Rus uçaklarından’ söz etti. Rus Savunma Bakanlığı saldırıyı yalanladı. Suriye ordusu bölgede silah deposuna 11.00-11.30 gibi saldırı olduğunu duyurdu.

01 Nis 2017

Rusya, ABD, Suriye ordusu ve YPG/ SDG’nin çekildiği hatta sıkışan Fırat Kalkanı Operasyonu’nun nihayete erdirildiği açıklandı. IŞİD’le savaşacak cephe kalmamışken, ‘doğal’ addetmeli. Çekilip çekilmeme işi ise İdlib’deki El Kaide emirliğinin de akıbetine bağlı olduğu için ‘pilav daha çok su kaldırır’ hesabı!
‘Başarının’ bir kriteri de “Oraların gerçek sahipleri kimse onların yerleşmesi bizim tezimizdir” meselesi. Altyapı çalışmaları bitmiş, Gaziantep’ten 100 bin Suriyeli el Bab’a dönecekmiş. Ne zaman işitsem aklıma ‘kim kastediliyor’ diye düşer.

***

29 Mar 2017

Amerikan ekonomisi denilince hep ilk akla gelen konu Amerikan “Merkez Bankası’nın”, yani Fed’in, ne zaman ve kaç adımda faiz arttırmaya karar vereceği. Fed’in her toplantısı sonrasında gelen sinyaller, ezoterik sözcük oyunlarıyla ve yoğun teknik bir söylem altında mistik bir edayla yorumlanıyor. Fed’in olası faiz artışının Amerika ve küresel ekonomiyi nasıl etkileyeceği sorusu sürekli iktisat medyasının gündemini meşgul etmekte.
Halbuki Amerikan ekonomisinin öncelikle yanıtlanması gereken çok acil reel sorunları var; ve bu sorunlara salt Fed’in para (veya faiz) politikaları aracılığıyla çözüm bulmak olası değil. Şöyle ki,
• Son dört yıldır ABD ekonomisinde üretkenlik kazanımları yerinde sayıyor. Son üç yılın birikimli üretkenlik artışı yüzde 1’e ancak ulaşmış durumda. Bunun sonucunda ABD’nin büyüme hızında da ciddi bir durağanlık söz konusu. Amerika’nın yılda ortalama yüzde 2 ile son on yıllık büyümesi, 2. Dünya Savaşı sonrasında yüzde 4 civarında seyretmiş olan genel ortalamanın çok altında.

29 Mar 2017

Yeni Osmanlıcı’, ‘Pan İslamcı’ zihniyetin dış politikası, olsa olsa ‘fetih cepheleri’ üzerinden yürütülür. Açılan her ‘fetih’ cephesi ‘iç siyasette’ her daim mağdur lakin muktedir olabilmenin mühimmatıdır. Dış siyasette elde ‘atımlık barut’ kalmamasının da müsebbibi.
Avrupa ile çıkarılan krizin yaban ellerdeki Türkiye insanının elinden çifte vatandaşlığı alma olasılığı belirmişken, komşu Bulgaristan’da açılmış ‘fetih cephesini’ ihmal etmeyelim.

***

29 Mar 2017

Tüm kötü gelişmeleri haber veren küçücük işaretlerdir. Okuyunca şaşırmadım, yaşadıklarımızın doğal gelişmesi olarak gördüm, ama yine de epey irkilerek okudum.
Türkiye, ABD’nin “Avrupa Masası”nda ele alınan bir ülkeydi. Şimdi artık “Ortadoğu Masası”na kayıyor! Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Obama döneminde Türkiye’nin “kaydırılması” tartışılmışken, şimdi Trump döneminde bu gerçekleştiriliyor! “Suriye krizindeki rolü, bölgeye yakınlığı, Türkiye’nin Suriye ve Irak ile beraber alınması gerekliliği”ni doğuruyormuş.
Olaya emperyalist boyutundan bakarsak, bir süper ülke, oturmuş dünya haritasının önüne, yap-boz parçalarıyla ülkelerin kaderlerini çiziyor. Dünya egemeni, çıkarları doğrultusunda kimlerin nerede olması ve hangi olaylar bağlamında değerlendirilmesi gerektiğine karar veriyor.

10 Mar 2017

Neoliberal dünya düzeni sarsılır, ‘ulus devlet’ fikri yine yükselişe geçerken; dönemin ‘değerler görünümünü’ geçen yazıda özetlemeye çalışmıştım. Kimilerinin liberal demokrasiyi ‘güllük gülistanlık’ gördüğü bu dönemi gösterip, ‘karşıt’ addedilenler üzerinden kopardığı fırtına evlere şenlik.
En azından bizim coğrafyada Çin bilinmediğinden, Soğuk Savaş’ta ABD’ye karşıt hegemonya üretmiş Sovyet mirasına bakıp, Rusya’dan gitmek moda. Kimi mevzuya çifte standartlı ‘popülizm’ retoriğiyle yaklaşırken, kimi coşup işi ‘emperyalist’ hatta ‘faşist’ etiketine vardırıyor. Hatlar iyice karışıyor.

***

08 Mar 2017

“3 Mart Dünya Diskalkuli Günü”nde matematikte öğrenme güçlüğü yaşayan öğrenciler adına yapılması gerekenler tüm dünyada uzmanlarca tartışıldı.

Matematikte başarısızlık duygusuyla erken yaşta tanışan ve özgüvenlerini yitirmelerine neden olan bu durum karşısında kendilerine dair olumlu bir algı geliştirmekte zorlanan öğrencilerin sorunları ve çözümleri 3 Mart'ta uluslararası pek çok platformda yeniden masaya yatırıldı.

Bu çalıştaylarda uzmanlar ve eğitim bilimciler değişik istatistikler de paylaştı. Bunlardan biri öğrenme güçlüğünün erkeklerden daha çok kızlarda görüldüğüydü. Diğer bir istatistik ise; matematik öğrenme güçlüğünün tüm dünya ülkelerinde 5-7 yaşlarında, ülkemiz öğrencilerinde ise Türk eğitim müfredatının yapısı gereği ancak ilkokul 3. sınıfta kendini hissettiriyor olmasıydı.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ YAŞAYAN ÇOCUKTAN MATEMATİK DEHASI YARATMAK MÜMKÜN

06 Mar 2017

Dünyada 20’nci yüzyılın son on ve 21’inci yüzyılın ilk on senesinde başat değer haline getirilen ‘liberal demokrasi’ çökmeye yüz tutuyor. ‘Ulus devlet’ fikri yeniden yükselişe geçerken, ‘evrensel değerlerin’ yerini kan bağı, ırk ve mezhepçiliğin alması kaygıları dorukta. Öyle ki, ‘liberal demokratik’ modelin arkasından ağıtlar yakılır olundu.
‘Liberal demokrasinin’ en önemli taşıyıcısı Amerikan hegemonyası kırılır, Avrupa savrulurken; yerini neyin alacağı kaygısı çoklarımıza yanlış sorular sordurtuyor. ABD’ye bakıp, karşısında Rusya’yı, Çin’i görüp, hatalı kıyaslamalarla ‘eşitleme’ mantığı devrede. “ABD’nin ‘ayrıcalıklı konumu’ sönümlenirse, ‘demokrasi’nin ‘d’sini barındırmayan ‘Rusya’ya mı kalacağız’ diye soranlar bile çıkıyor.

***

Sayfalar