Cumhuriyet

31 May 2017

Sadece bizde değil Batı’da da ‘ölünün arkasından konuşulmaz’ deyişi vardır. Bizden daha iyisini yaparlar, eleştirel aklın tezahürü olarak, özellikle tarihe mal olmuş şahsiyetler hakkında yazarlar.

İşte onlardan birisi 1998’de Le Nouvel Observateur’la söyleşisinde, “Dünya tarihinde hangisi daha önemli? Taliban mı yoksa Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşü mü? Bazı heyecanlı Müslümanlar mı, yoksa Orta Avrupa’nın kurtuluşu ve Soğuk Savaş’ın sonu mu” demişti. Söyleşiyi yapan, ‘İslamcı köktendinciliği besleyip bugünkü terörizmi yaratmış olmaktan pişmanlık duyup duymadığını’ ısrarla sorunca da, “Saçmalık! Batı’nın İslamla ilgili hep küresel bir politikası olduğu söylendi. Bu aptalca. Küresel İslam yoktur” yanıtını vermişti.

30 May 2017

Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) Borsa İstanbul kampusundan Akmerkez’e taşındığını dün yazdım. (TVF faaliyete geçtiği Kasım 2016’dan bu yana Borsa İstanbul’un İstinye’deki kampusundaydı.) Sağ olsun, kira bedelini neden eksik bıraktığımı soran okurlar oldu.
Küçük bir araştırmayla, Akmerkez E Kule’deki bağımsız bölüm kiralarının 35 bin ile 38 bin dolar civarında değiştiğini öğrendim. 35 bin dolar alt sınırdan olduğunu varsayalım.
Yurtiçindeki kamu varlıklarını ekonomiye kazandırmak amacıyla kurulan Varlık Fonu A.Ş’nin yıllık en az 420 bin dolar civarında bir kira maliyetiyle işe başladı. Yaklaşık 1.5 milyon TL.
Bu tutarın nereden karşılandığını bilmiyoruz. Şirketin kanunlar dışı ve özel hukuka tabi olarak kurulmasının nedenlerinden biri buydu işte. Hesap vermemek.
Yine de TVF’nin ilkeleri arasında ilan ettiği bir şeffaflık ilkesi var:
“Fon operasyonlarının raporlanması ve portföy şirketleriyle olan etkileşim süreçleri, tam bir şeffaflık içinde, belirlenen yönetişim ilkeleri çerçevesinde yapılacaktır.”

29 May 2017

Geçen hafta tıp ve eğitim camiasını sarsan trajik bir olay yaşandı.

Elazığ Fırat Üniversitesi Başhekimi Prof. Dr. Muhammed Said Berilgen, odasında uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.

Sevilen bir hekim, eğitimci ve yönetici olan Berilgen’in ölümü “sağlık şiddeti” olarak açıklandı.

Gelin görün ki, gerçeğin boyutları biraz daha ayrıntılı bakmayı hak ediyor.

DHA’nın olayla ilgili haberinden: “Öte yandan, hastane yetkilileri, medikal malzeme alımlarında başhekimin talimatı ile ödemelerin sıraya göre yapıldığı, ancak Sercan Gök’e yapılacak ödeme ile ilgili henüz sıranın gelmediği belirtildi. Medikalci arkadaşları da, Sercan Gök’ün maddi anlamda sıkıntı yaşadığı, bu yüzden de icralık olduğu için Başhekim Prof. Dr. Berilgen ile görüşmeye geldiğini ve tartışma sonucu olayın olduğunu iddia ettiler.”

26 May 2017

Bizim buralarda ‘Olmayacak duaya amin denmez’ diye de ifade edilir. Artık ‘Arabistanlı Donald’ lakaplı ABD Başkanı Donald Trump’ın, Vahhabi/cihatçı Selefi ideolojinin menbaı Suudi Arabistan’a ballı silah satışları yaptığı ziyaretinde, ‘Arap (Sünni) NATO’su aşılama çabasının dumanı tüterken, Körfez’den başka dumanlar yükseldi. Suudilerin ‘karanlık prensiBandar’ın ifadesiyle ‘300 kişiyle bir TV kanalından ibaret’ Katar şeyhliği ‘hackleniverdi’.
Kim yaptı, nasıl etti bilinmiyor. Lakin Körfez’in ortaçağ kalıntısı şeyhliklerinden, bırakın NATO tipi askeri birlikteliği, ‘bir cacık olmayacağını’ ortaya serecek cinsten bir öykü.

***

21 May 2017

 

Elbette biliyorsunuz, cumhur halk demek.
Cumhurbaşkanı da halkın başkanı. Dolayısıyla arkadaşlar, Cumhurbaşkanı’nın adımları halkı ilgilendirdiği için haber değeri taşır. 
Bilmeyen olabilir; Gazetelerin Ankara bürosu, her sabah düzenli haber toplantısı yapar. 
Toplantılara öncelikle “rutin listesi” yön çizer. Muhabirlerin, o gün hangi lideri, kurumu, toplantıyı izleyeceğinin, yer, saat ve isim olarak listelendiği programdır o. Bürolara kaynağından aktarılır. 
Bir de yine muhabirlerini kişisel yetenek ve çabalarıyla hazırladıkları “özel haberler” vardır. Her günün gündemi kabaca böyle şekillenir. Önemli kişi ve toplantıların haberleri ve özel haberler.

* * *

21 May 2017

 

Siyasette etkisi uzun sürecek konunun eskimişliğinden bahsedemeyiz. Cumhurbaşkanı “dünya lideri” görünümü ve algısı kapsamında iki ana fotoğraf verdi. Hangi kaşla göz arası ayarlandı bilmiyorum, ama başarılıydı, dünyanın lider ülkelerinde geziye çıktı. Hindistan, derken Çin ve oradan Trump! Uzakdoğu ve Uzak Batı.

Varsın Çin’e giden Türkleri (*) havaalanlarında ve otellerinde polis sorguya çekip fotoğraflarını alsın. Türkiye’yi tehlikeli 5 Müslüman ülkeden biri saysın, önemli olan dünyaya yön veren ve yarının lideri ile el sıkışıp fotoğraf vermek. Yok hayır, şüphesiz ki Çin ile ilişkiler sıkılaştırılmalı! 

Trump ile görüşmek için epey uğraşıldı ama sonunda Beyaz Saray’da fotoğraf çekildi. 
Tabii her şey daha ziyaret başlamadan önce, noktalanarak. 
Cumhurbaşkanı virgül değil nokta koyacağız demişti. Trump, görüşmeye beş kala, ağır silahları YPG’ye vereceğiz, diyerek noktayı koydu. 
Ve Cumhurbaşkanı’na, Suriye’de Rakka savaşını ve arkasından olacakları tribünden seyretme olasılığı kaldı.

17 May 2017

 

Türkiye’de okullarda artık okutuluyor mu, yahut okutuluyorsa nasıl, hakikaten bilmiyorum. Normalde söz etmeyi abes saymak icap eder. Maalesef sayamaz hâldeyiz.

Neredeyse tam 802 sene önce 15 Haziran 1215’te Ortaçağ İngilteresi’nin ‘kötü’ kralı ‘Yurtsuz’ John döneminde, dünya tarihinin en mühim belgelerinden birisi doğdu. Latincesi Magna Carta Libertatum. Türkçeye ‘Büyük Özgürlükler Sözleşmesi’.

***

Yurtsuz John, Fransızlarla savaştaki başarısızlıklarını soylu sınıfı ve tebasına baskılar ve vergi artırımı ile kapatmaya çalışınca çıkan iç isyanı ve siyasi krizi bu sözleşme ile ‘teskin’ edebilmişti.

07 May 2017

İçinden geçen “100 yıllık parantezi kapatmak”, “200 yıllık yönetim sorununa son vermek”, “90 yıllık reklam arasını” nihayete erdirmek diye adlandırılan bir rejim değişikliğinin alacakaranlık dönemi. Bu yönüyle mesele bir “Yeni Türkiye” değil “eski Osmanlı” hikâyesi. Osmanlı’nın son günlerinde de “bir asırdır çilesini çektiğimiz daül’ıslahat...” diye yakınanlar boldu.

Osmanlı’nın çöküşünü Tanzimat’tan bu yana süren Batılılaşma hareketine bağlayan bu anlayış, bağımsızlık savaşını kazanan kadroya karşı mağlubiyetinin intikamını önce 1950’den itibaren sağ iktidarları şekillendirerek almaya çalıştı. Sonunda da “mühürsüz seçimle” neredeyse hedefine ulaştı. Bu karşıdevrim niteliğindeki rejim değişikliği, başarmaya hiç olmadığı kadar yakın.

05 May 2017

Fransız başkanlık seçimleri, faşist (Le Pen), komünist (Melanchon), oportünist (Macron), hırsız (Fillon) ile başladı. Komünist ve hırsız elendi. İkinci turda faşist ve oportünist arasında seçim yapmak gerekecek. Bu tatsız seçenek aynı zamanda çok tehlikeli bir duruma işaret ediyor.
Siyasi tercihler var olan “durum” (gerçekliğin koyduğu sınırlamalar) içinde, ya bu “durumu” arzulanan bir yönde değiştirmek ya da arzulanmayan bir yönde değişmesini engellemek için yapılır. Tercih yaparken gerçekliğin koyduğu sınırları görmezden gelerek kendi “ruhunun saflığına” uygun davrananların tercihleri, çoğu kez, “ruhun saf kalma arzusunun” tam tersine sonuçlar üretirler.
 
Gerçekliğin ‘durumu’
Kapitalizmin yaşamakta olduğu yönü belirsiz dönüşüm (ekonomik, siyasi, ekolojik, hatta kültürel) sürecinin özelliklerini, gerek

05 May 2017

Türkiye’deki yeni rejimin ‘dış meşruiyeti’ açısından kritik önemdeki mayıs ayı diplomasi trafiğinin ilk mühim ayağı ‘atlatıldı’. Putin, Soçi’de Erdoğan’ı ağırladı. ‘Suriye’ temalı telefon görüşmesinde yaptığı ‘tebrikini’ bu kez yüz yüze iletti. Rusya Federasyonu (RF) ile bir yılı bulan ‘normalleşme’ sürecinde ekonomik ve ticari ilişkilerde ‘bir adım ileri, iki adım geri’ resminin sebeb-i hikmeti, elbette ‘siyasi uzlaşmazlıklar’, yani Suriye idi. Dolayısıyla Soçi’de RF-Türkiye ilişkilerinin ekonomik ve ticari ayağında ‘prensipte’ verilen ‘karşılıklı düzeltme’ mesajlarının ‘siyaseten sınanması’ icap edecek.

***

Sayfalar