Gübre fiyatı geçen yıla göre yüzde 240 arttı. Ekim sezonuna hazırlanan çiftçi ne yapacağını bilmiyor. Kimi tarlasına attığı gübre miktarını düşürecek, kimi de ekmekten vazgeçecek. Üreticiler, hükümetin gübre ve tohum alımında yarı yarıya destek olmasını istedi.
Buğday üretiminde sorun
Çiftçiler, gübre fiyatındaki artış nedeniyle tarlalarını ekmemeyi düşünüyorlar. Ekim sezonu yaklaşmasına karşın, çiftçi hiç hazırlık yapmayı düşünmüyor. Üreticiler; gübre ve tohum giderlerin yarısının devlet tarafından karşılanmasını talep ediyorlar.
Çiftçiler artan fiyatlardan dolayı gübre alamıyorlar. Dolayısıyla satışlar da çok belirgin oranda düşüş yaşadı. Pahalılıklar hem esnafı hem üreticiyi menfi olarak etkiliyor. Pahalılıklar nedeniyle kimi çiftçi tarlasına attığı gübre miktarını azaltacak.
Çiftçi ya gübre istemeyen mercimek, nohut ekecek. Ya da kullanılan gübre miktarını düşürecek. Çözüm bulunmazsa pahalı gübre buğdayı vuracak
çiftçi
Türkiye'nin tarım alanları 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar iken, 2020 yılında 37 milyon 753 bin hektara gerilemiş. Bu da 3 milyon 443 bin hektara denk gelen tarım alanının üretimden çıktığı anlamına geliyor. Bu alan Ankara ve İstanbul’un toplam yüzölçümünden büyük.
Türkiye'nin nüfusu 2003 yılında 67.2 milyon iken çiftçi sayısı 2 milyon 765 bin. 2020 yılına ise 83.6 milyon nüfusa ulaşmamıza rağmen çiftçi sayımız 2 milyon 111 bine düşmüş. Yani nüfusumuz 16.4 milyon artarken 654 bin çiftçi üretimden kopmuş.
- “Eylül ayında üretici ve market arasındaki en fazla fiyat farkı yüzde 253 ile kuru soğanda yaşandı”
- “Elmada üretici fiyatları yeni sezonda, geçen dönemin ortalama fiyatlarından düşük seyretmektedir”
- “Üreticilerimiz kuru soğanı tarladan toplatacak işçilik maliyetini bile karşılayacak durumda değil”
- “Gübre fiyatları beklenenin çok üzerinde astronomik hızla artıyor”
- “Son bir yıllık artış DAP gübresinde yüzde 146 ve üre gübresinde yüzde 145 olurken, amonyum sülfat gübresinde yüzde 157’lik, amonyum nitrat gübresinde yüzde 135’lik ve 20.20.0 gübresinde yüzde 117’lik bir artış yaşandı”
- “Üretici önünü göremiyor, başta gübre olmak üzere adeta füze gibi yükselen girdi fiyatlarını endişeyle izliyor. Acil tedbirler alınmalı!”
- “Acilen önlem alınmazsa tarımsal üretimde düşüş kaçınılmazdır”
- “Gübre sektörü ithalat bağımlılığından kurtulamadığı sürece gübre ucuzlamaz”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, eylül ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkının 3 buçuk kata ulaştığını bildirdi.
Bayraktar, kuru soğanın 3,5 kat, maydanoz ve elmanın 3,4 kat, limonun 3,3 kat, yeşil fasulyenin 3,1 kat, kuru üzüm ve marulun 2,7 kat, sütün 2,6 kat fazlaya tüketiciye satıldığını vurguladı.
Bayraktar açıklamasını şöyle sürdürdü: “Üreticide 62 kuruş olan kuru soğan 2 lira 19 kuruşa, 66 kuruş olan maydanoz 2 lira 26 kuruşa, 2 lira 8 kuruş olan elma 6 lira 97 kuruşa, 2 lira 25 kuruş olan limon 7 lira 42 kuruşa, 4 lira 13 kuruş olan yeşil fasulye 12 lira 63 kuruşa, 12 lira 25 kuruş olan kuru üzüm 32 lira 80 kuruşa, 1 lira 88 kuruş olan marul 5 liraya, 3 lira olan süt 7 lira 87 kuruşa satılmaktadır.
Eylül ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkı en fazla yüzde 253,23 ile kuru soğanda görüldü. Kuru soğandaki fiyat farkını maydanoz yüzde 242,42, elma yüzde 235,10, limon yüzde 229,78, yeşil fasulye yüzde 205,81, kuru üzüm yüzde 167,76, marul yüzde 165,96, süt yüzde 162,33 oranında izledi.
Eylül ayında markette 24, üreticide 20 üründe fiyat artışı; markette 13, üreticide 7 üründe fiyat düşüşü; markette 1, üreticide 3 üründe fiyat değişmedi.
Eylül ayında fiyatı en fazla artan ürün markette domates, üreticide sivri biber, fiyatı en fazla düşen ürün ise markette ve üreticide limon oldu.”
“Gübre fiyatları beklenenin çok üzerinde astronomik hızla artıyor”
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımsal üretimin en önemli girdilerinden olan gübrede son dönemlerde yaşanan ve üreticiyi ciddi anlamda olumsuz etkileyen fiyat artışları konusunda da açıklama yaptı.
Bayraktar, “Üretici önünü göremiyor, başta gübre olmak üzere adeta füze gibi yükselen girdi fiyatlarını endişeyle izliyor. Acil tedbirler alınmalı! Yeni üretim sezonuna hazırlanan ve kuraklık endişesi taşıyan üreticilerimiz önünü göremiyor. Bu artışların devam etmesi halinde nasıl bir üretim yapacağını kestiremiyor.
Kuraklıktan dolayı rekolte kayıpları yaşayan, geliri azalan ve borcunu borçla kapatıp yeni kredi alamayan çiftçi bu fiyatlarla gübre alamaz ve gübre kullanamazsa verimde ve kalitede kayıplar meydana gelecek, bitkisel üretim düşecek, bu üretimi hammadde olarak kullanan hayvancılık sektörü de bundan darbe yiyecektir. ” dedi.
"Gübre fiyatlarındaki döviz kuruna bağlı değişkenlik, astronomik fiyat artışı ve aşırı dalgalanmanın en önemli nedeni kabul edilebilir" diyen Bayraktar: “Üretim büyük oranda 7 firma tarafından gerçekleştiriliyor. Sektör temsilcileri, pazarın büyük bir kısmının da 6 veya 7 firmanın kontrolünde olduğuna dikkat çekiyor.
Yerli üretimin gübre tüketimindeki payı yaklaşık yüzde 65 olduğuna göre geriye kalan yüzde 35’lik pay ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Ancak yerli üretim hammadde açısından yüzde 80-85 oranında dışa bağımlıdır. Dolayısıyla son yıllara ait bu verilere göre gübrede dışa bağımlılık oranı gerçekte yüzde 87 dolayındadır.
Diğer yandan, son bir yılda besi yemi yüzde 53, süt yemi yüzde 55, sertifikalı tohumluk fiyatları yüzde 40-63 arasında ve elektrik fiyatları ise yüzde 56 arttı.
Destek verilmeyen karma yem ve bitki koruma ürünlerine destek getirilmeli, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte vergi ve fonlar kaldırılmalı fiyatta düşüş sağlanmalı ve sertifikalı tohumluk desteği artırılmalıdır.” diye sözlerini sürdürdü.
“Tarım sektörü ihmal edilmeye gelmez, faturası çok ağır olur”
Bir ülkenin kalkınmasında imalat, inşaat, enerji ve diğer sektörlerin önemli olduğunu belirten Bayraktar, “Ancak tarım sektörü çok daha önemlidir, çok daha hayatîdir, bu sebeple çok daha öncelikli olmak durumundadır” dedi. Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Şu gerçeği asla unutmamalıyız; etkilerinden halen kurtulamadığımız pandemi sürecinin hemen başlangıcından itibaren insanların büyük bir talep patlamasıyla koşa koşa yöneldikleri ürünler ne ev ürünleri ne elektronik eşyalar ne tekstil ürünleri ne de başka ürünler oldu. İnsanlar tamamen ‘gıda ve tarım ürünlerine’ yöneldiler. Bu nedenle, ülkeyi yönetenlerin tarım sektörüne daima pozitif ayrımcılıkla bakması ve imkânların bu şartlarda sunulması gerektiğinin bir kez daha altını çizerek hatırlatmak gerekiyor.
Çünkü tarımsal ürünlerin ikame edilmesi çoğu zaman imkânsızdır veya çok pahalıya mal olur. Tarım ürünleri arzındaki istikrar ve devamlılık, gündelik kaygıların ağır bastığı, plansız programsız, ucu açık ithalat politikalarıyla sağlanamaz.
Üreticilerimize ödenen tarımsal desteklerin de yeterli olmadığı ortadadır. Bu desteklerin piyasalardaki fahiş girdi fiyatları titizlikle incelenerek mutlaka güncellenmesi ve makul düzeylerde artışların yapılması gerekmektedir."
Kırşehir'de Tarım Kredi Kooperatifi'ne borcu nedeniyle çiftçi Şevket Eker’in tarlada çalışan traktörüne haciz nedeniyle el konuldu.
Tarım Kredi Kooperatiflerinde hukuksuz genel müdür aylık 180 bin liralık geliri ile servetine servet katarken, Tarım Kredi ortaklarının traktörleri ise borçlarını ödeyemedikleri için haczedilmeye devam ediliyor.
Jandarma eşliğinde haciz
Kırşehir'de merkeze bağlı Değirmenkaşı Köyü’nde çiftçilik yapan Şevket Eker, bir süre önce Tarım Kredi Kooperatifi’nden kredi kullandı. Ancak Eker, artan maliyetler ve yaşanan doğal felaketler nedeniyle zor durumda kalarak borcunu ödemekte güçlük çekti.
Ödeyemediği 40 bin TL borcu için kooperatif, traktörüne haciz koydu. Eker, borcunu ödeyemeyince de jandarma, avukat ve icra memurlarını köye göndererek, tarlada çalışan pancar üreticisi Eker’in traktörünü icra yoluyla aldı. Traktör çekici kamyona yüklenerek götürülürken, Eker çaresizce birilerini arayarak haciz işlemini durdurmaya çalıştı.
“Bir donumuz kaldı bacağımızda satılmadık"
Haciz işlemine tepki gösteren Eker, “Bir donumuz kaldı bacağımızda satılmadık. Kimseye söyleyecek bir sözümüz kalmamış. Hiç kimseye gücümüz yetmedi. Tarlada çalışan traktörü bağladılar. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı vardı, çiftçinin traktörüne haciz konulsa da bağlanıp götürülmesi yoktu. Şimdi işimizi görecek traktör elimizde kalmadı. Tarlamızda bağladılar gittiler. Biz ne yapacağız, kime derdimizi anlatacağız? Bize bir çözüm yolu bulun çaresiz kaldık” dedi.
YKS'de düşündüren tablo!
Üniversite yerleştirme sonuçları gençlerin tarımsal eğitimden kaçtığını ortaya koydu. Ziraat Fakülteleri başta olmak üzere Ziraat ve Doğa Bilimleri, Tarım Bilimleri ve Uygulamalı Bilimler Fakültelerinin bir çok bölümü yeterli sayıda tercih edilmezken, bir çok bölümün de sıfır çekmesi dikkat çekti.
Çiftçi tarımdan kaçarken, gençlerde tarımsal eğitimden kaçıyor. Üniversite yerleştirme sonuçları, tarımsal eğitimle ilgili acı tabloyu ortaya koydu. Üniversitelerin tarımla ilgili 230'a yakın bölümüne 7 bin kontenjan açılırken, tercihlerde bu kontenjanın sadece yarısı doldurulabildi. Son üniversite yerleştirme sonuçlarına bakıldığında, 1980'de 5 adet olan Ziraat Fakültesi sayısı günümüzde Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi gibi birçok isimde yaklaşık 45'i buluyor. Son YKS sonuçlarına bakıldığında yaklaşık 230'a yakın bölüme 7 bin kontenjan açılırken, bu kontenjanın yarısı yani 3 bin 600 öğrencinin yerleştirmesi yapıldı.
En köklü Ziraat Fakültelerinin bile bazı bölümleri boş çekti
Köklü ziraat fakültelerinden olan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde Tarla Bitkilerine kontenjanının üstünde bir yerleştirme olurken, (45 kontenjan 47 yerleştirme), Tarımsal Yapılar ve Sulama, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme gibi bazı bölümlerin ise boş kalması dikkat çekti. Yine Erzurum'da Atatürk Üniversitesi, Bursa'da Uludağ Üniversitesi, Adana'da Adana Çukurova Üniversitesi, İzmir'de Ege Üniversitesi, Konya'da Selçuk Üniversitesi gibi köklü üniverstelerin tarımsal eğitim veren bölümlerin kontenjanları doldurulamazken bazı bölümlerin ise neredeyse sıfır çekmesi düşündürücü bulundu.
Tarımın başkenti olan illerde bile tercihler düşük kaldı
Trakyadaki Namık Kemal Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesinde açılan kontenjan yaklaşık 260 iken yerleşen öğrenci sayısı 109'da kaldı. Yine Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 395 iken yerleşen öğrenci sayısı 315'de kaldı. Konya Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 310 iken yerleşen öğrenci sayısı 177'de kaldı. Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 60 iken sadece 3 yerleştirme oldu. Antalya Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 351 iken yerleşen öğrenci sayısı 307, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 480 iken yerleşen öğrenci sayısı 359, Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 270 iken yerleşen öğrenci sayısı 60, Adana Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 325 iken yerleşen öğrenci sayısı 199, Şanlıurfa Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesinde kontenjan yaklaşık 215 iken yerleşen öğrenci sayısı 112 oldu.
Geçmişte yüzde 1'lik dilimde girilebiliyordu
Tarımsal eğitimin bu duruma gelmesinin nedenlerinin arasında ihtiyaçtan fazla fakülte açılması ve mezun vermesi gösterilirken, geçmiş yıllarda yüzde 1'lik dilimde yer alan Ziraat Fakültelerinin artık yüzdelik dilimi düşük öğrenciler tarafından tercih edilir hale gelmesi de bu bölümlere ilgiyi azalttığına dikkat çekiliyor.
Kaynak: Tarımdanhaber
Türkiye İstatistik Kurumu, Ağustos ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK’e göre, tüketici fiyatlarında aylık bazda yüzde 1,21 artış olurken, yıllık enflasyon yüzde 19,25’e ulaştı. Gıda ürünlerinde ise, aylık artış yüzde 3,18 olurken, yıllık gıda enflasyonu yüzde 29.
TÜİK‘in açıkladığı enflasyon verileri hep tartışılıyor. Yaşanan gerçek enflasyon bunun çok üzerinde diye. Fakat, TÜİK verileri bile Türkiye için kabul edilebilir rakamlar değil, çok yüksek. Türkiye gibi zengin tarımsal potansiyeli olan bir ülkenin enflasyonu en fazla gıda alanında yaşıyor olması tarım politikalarındaki yanlışın yansımasıdır.
Çiftçi üretemiyor
Geçmişte Ağustos ayı, tarla üretiminin en fazla olduğu aydı. Birçok üründe hasadın yapıldığı, ürünün bol, bereketli olduğu bir dönemdi. Yüksek girdi maliyeti, düşük fiyat nedeniyle çiftçi üretemiyor. Ürettiğini değerinde satamıyor. Para kazanamıyor. Ağustos’ta fiyatı en çok artan ürün salatalık, karpuz, kuru soğan, taze fasülye nasıl olur?
En yüksek enflasyon gıdada
Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere bakıldığında Ağustos’ta fiyatı en çok artan 20 üründen 15’i gıda ve tarım ürünü. Bu ürünler sırasıyla, salatalık, kabak, limon,taze fasulye, karpuz, kuru soğan, yumurta, patlıcan, kıvırcık, sarımsak, kavun, kaşar peyniri, yeşil soğan, ayran, elma. Fiyatı en çok düşen ürünler sıralamasında da ilk sırada patates, domates, üzüm, kuru fasulye gibi ürünler var.
Emekli maaşı ve sosyal yardım kırsalın üçüncü geçim kaynağı
37 bin 36 köy, belde ve mahalleyi kapsayan araştırmada, geçim kaynağı hayvancılık ve tarımsal üretim olanların oranı yaklaşık yüzde 43-44. Sosyal yardımlar ve emekli maaşı ile geçinen kişilerin oranı ise yaklaşık yüzde 20,5. Bunun dışında kalan geçim kaynakları ise yüzde 35,6 düzeyinde kaldı.
Dünya'dan Mehmet Kaya'nın haberine göre, kırsal yerleşim yerlerin ekonomik faaliyetlerine yönelik yapılan bir analizde, emekli maaşlarıyla sosyal yardımların en büyük üçüncü geçim kaynağı olduğu belirlendi. Türkiye’de Kentsel ve Kırsal Yerleşim Sistemleri Araştırması (YER-SİS) çalışması kapsamında, anket yoluyla yapılan bir analizle kırsal yerlerdeki ekonomik faaliyetler incelendi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yayınlanan Anahtar dergisinde Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Yasemin Eryılmaz tarafından hazırlanan makalede, kırsal yerleşim yerlerinde başlıca üç geçim kaynağı sırasıyla, hayvancılık, tarımsal üretim ve emekli maaşı-sosyal yardımlar olarak sıralandı.
Geçim kaynağı hayvancılık ve tarımsal üretim olanlar yaklaşık yüzde 43- 44 oranında olurken, sosyal yardımlar ve emekli maaşı ile geçinen kişiler yüzde 20,5 dolayında ağırlık aldı. Bunun dışında kalan geçim kaynakları ise yüzde 35,6 düzeyinde kaldı.
37 bin 36 köy, belde ve mahalleyi kapsayan araştırmada, hayvancılığın en yoğun Doğu Anadolu’da yapıldığı belirlendi. Diğer geçim kaynakları içinde fabrika işçiliğinin ağırlığı oransal olarak Marmara Bölgesi'nde yüksekken, ormancılık Karadeniz’de yine göreli olarak daha fazla geçim kaynağı olarak belirtildi.
Tarımsal üretimde hayvancılığın ardından önde gelen ürünlerin tahıl ve baklagil yetiştiriciliği olurken, bunu kümes hayvancılığı, sebze, meyve yetiştiriciliği, küçükbaş hayvancılık ve süt ürünleri takip etti.
Kırsal kesimlerde sadece 9 bin 683 üretim tesisi var
Çalışma içinde kırsal kesimde yer alan üretim tesislerine yönelik sayısal veri de yer aldı. Buna göre, köy, mahalle ve beldelerde toplamda 9 bin 983 üretim tesisi bulunuyor. Üretim tesislerinin en yaygını olan fırın, yerleşim yerlerinin yüzde 6,52’sinde bulunuyor. Üretim tesisi bulunan kırsal yerler yoğun üretim tesisi bulunan kentsel yerleşimlerin etrafında yoğunlaşıyor. Bu durum çalışmada, üretimin yoğun olduğu kentlerdeki tesislerin yakın yerlere yayılmasından kaynaklı olarak değerlendirildi.
Çalışmada, işgücü hareketliliği de incelendi. Buna göre, düzenli olarak başka yerleşimlere giden iş gücü hareketliliğinin Marmara ve Ege Bölgesi’ndeki kırsal yerleşimlerde; mevsimlik iş gücü hareketliliğinin ise Doğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı gözlendi.
Doğu Anadolu Bölgesindeki kişilerin en fazla inşaat işçiliği, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden tarım işçiliği, Ege ve Akdeniz Bölgesi’nin kıyı kesimlerindeki kırsal yerleşimlerden ise turizm işçiliği için diğer yerleşimlere gidildiği belirlendi. İç Anadolu’nun batısı ve doğusu ile Orta Karadeniz’deki kırsal yerleşimlerde iş gücü hareketliliğinin düşük olduğu kaydedildi.
Kırsal kesim sosyal tesis istiyor
Kırsal kesimde kurulması istenen tesisler anketine bakıldığında ise ilginç sonuçlarla karşılaşılıyor. En çok kurulması istenen yüzde 40,27 ile sosyal tesisler olurken, Fabrika/Atölye isteyenlerin oranı yüzde 21,89. Nüfusun çoğu yerde çalışma yaşının üzerinde olması sosyal tesis ihtiyacını artırırken, çalışabilir yaştaki genç nüfusun şehirlere taşınması sanayi tesisi talebini yüzde 21’de tutuyor.
Özellikle köy ve kırsal mahallelerde Fabrika/Atölye talebi yüzde 18 ve 24 olurken, beldelerde bu oran yüzde 52’nin üzerine çıkıyor. Kırsal kesimin istediği diğer tesisler ise sırasıyla yüzde 12,14 ile süt toplama tesisi, yüzde 9,96 ile soğuk hava deposu, yüzde 6,03 ile semt pazarı, yüzde 5,98 ile turizm tesisi, yüzde 4,98 ile atık toplama tesisi, yüzde 4,54 ile mezbaha olarak görülüyor.
TMO arpayı 30 dolar ucuz ithal edecek...
Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) 440 bin tonluk arpa ithalatı ihalesinde ton başına fiyatlar liman maliyeti hariç ortalama 240 dolar arasında gerçekleşti. Haziran ayında yapılan 320 bin tonluk arpa ithalatında fiyatlar ortalama 270 dolar seviyesinde gerçekleşmişti.
Açıklanan alım fiyatlarından üreticiden ürün alamayınca ithalata ağırlık verdi. Haziran ayında 320 bin ton arpa, 400 bin ton civarında buğday ithalat ihalesi yapan TMO, Temmuz ayında da hasat döneminde ikinci bir ihaleye çıkarak 440 bin ton arpa ve 400 bin ton da buğday ithal edecek. 440 bin ton arpa ithalat ihalesi dün sonuçlanırken, fiyatların bir önceki ithalata göre ortalama 30 dolar düşmesi dikkat çekti.
30 dolar ucuz
İhale ortalama 240 dolar seviyesinde gerçekleşirken, Haziran ayında yapılan ihalede ise ortalama fiyatlar 270 dolar seviyesinde gerçekleşmişti. Buna göre TMO'nun bir ay arayla yaptığı arpa ithalatında fiyatlar tonda 30 dolar düştü. TMO ithal ettiği arpayı, yem fiyatlarını regüle etmek için ucuz arpa kapsamında 1950 TL'den satıyor.
Üretici tedirgin
Diğer yandan hasat döneminde yapılan ithalat, yerli üreticiye de büyük darbe vuruyor. İthalatla fiyatların düşeceği algısı üreticinin ürününü gerçek değerden satmasını engelliyor. Girdi maliyetlerinin arttığı bir ortamda çiftçinin ürününün fiyatının düşürülmeye çalışılması üreticinin üretimden uzaklaşmasını gündeme getiriyor.
Hasat döneminde alınan her ithalat kararı çiftçiyi olumsuz etkiliyor. Haziran ayında yapılan ithalatın ardından Temmuz ayında yapılacak ihale ile 440 bin ton arpa ve 395 bin ton buğday ithal edilecek.
TMO (Toprak Mahsülleri Ofisi), geçtiğimiz haftalarda yaptığı ihalenin ardından yeni bir ithalat kararı aldı.
Geçtiğimiz Haziran ayında, 320 bin ton arpa, 400 bin ton civarında buğday ithalat ihalesi yapan TMO, Temmuz ayında yapılacak ikinci ihale ile de 440 bin ton arpa, ve 395 bin ton da buğday ithal edecek.
Hasat döneminde arka arkaya alınan ithalat kararları, iç piyasada çiftçinin aleyhine fiyatları baskılarken, TMO’ya da tepkiler giderek artıyor. Gübre fiyatları yükselirken, ithalat kararları ile arpa buğday fiyatlarının kısmen düşmesi çiftçinin aleyhine yaşanan çelişkiyi gözler önüne seriyor.
Çiftçinin borcunun 205 milyar lirayı aştığını belirten Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Suiçmez, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli su verilmeyeceğini belirtti. Suiçmez, kuraklığa bağlı olarak tarım ürünleri ithalatının ve gıda fiyatlarının yükseleceğini söyledi.
Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’ın haberine göre, Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli su verilmeyeceğini belirterek kuraklığa bağlı olarak Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatının ve gıda fiyatlarının yükseleceğini söyledi.
Beş yıl önce dört milyon ton civarında olan buğday ithalatının bu yıl rekolte kaybı nedeniyle 15 milyon tona çıkabileceğine dikkat çeken Baki Remzi Suiçmez ile tarım sektörünün sorunlarını konuştuk;
Buğdayda yüzde 70, arpada yüzde 85 kayıp var
- Bu yıl ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Bunun ürün rekoltelerine etkisi ne olur? Özellikle hangi tarım ürünlerinde risk daha fazla?
Ülkemizde son dönemde yaşanan ciddi meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması nedeniyle tarımsal kuraklık, zamanla da hidrolojik kuraklık yaşanmasına yol açmaktadır. Ülkemizde hububat ve bakliyatın yüzde 70’i kuru-kıraç alanlarda, yüzde 30’u sulu tarım yapılan yerlerde üretilmektedir. Tarımsal kuraklık kuru tarım yapılan özellikle hububat ve bakliyatta rekolte azalmasına yol açarken, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli suyun verilmeyecek olması sulu tarım yapılan mısır, pamuk, şeker pancarı, sebze dahil tüm ürünlerde rekolte azalmasına yol açacaktır. Arpadaki ve samandaki ciddi üretim azalışı yem boyutunda hayvancılığı da olumsuz etkileyecektir.
Hububattaki rekolte kaybı tahmini TMO’ya göre yüzde 5 kayıp, TZOB’a göre yüzde 10 kayıp şeklinde iken, sahadaki gözlemlere baktığımızda örneğin Şanlıurfa’da buğdayda yüzde 70, arpada yüzde 85, mercimekte yüzde 90 oranında ürün kaybı var. TÜİK 2021 Bitkisel Üretim 1.Tahmini’ne göre; üretim miktarları bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 4.7, sebzelerde yüzde 0.3, buğday üretiminde yüzde 7.3, arpa üretiminde yüzde 6, mısır üretiminde yüzde 1.5, nohut üretiminde yüzde 12.7, şeker pancarı üretiminde yüzde 8.8 azalacaktır. Resmi iyimser tahminlere karşın ZMO olarak ülke düzeyinde kuru ve de sulu tarım alanlarındaki ürünlerde çok daha fazla rekolte kaybı bekliyoruz. Özellikle kuru tarım arazilerindeki kayıplarla üretim miktarımızın azalması, arz açığımızı artıracak, gerekli arzı karşılamanın yolu ise daha yüksek fiyatla daha fazla dışalım olacaktır.
Yurttaş daha pahalıya gıda tüketecek
- Kuraklığın vatandaşa faturası ne olacak? Sadece kuraklıktan kaynaklı ne kadar zam bekliyorsunuz?
Ülkemizdeki yanlış tarım politikalarına ek olarak kuraklık nedeniyle yaşanabilecek üretim düşüklüğü arz açığını, bu da talep nedeniyle tüketiciler için gıda fiyatlarının artması sonucunu doğuracaktır. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zordur ve hatta olanaksızdır. Yetersiz üretim ve artan gıda fiyatları ise zorunlu olarak dışalımı gündeme getirecektir. Oysa özellikle pandemi süreci ülkelerin kendine yeterliliğinin önemini göstermiştir.
Talep esnekliği düşük tarımsal ürünlerin kısa dönemde değiştirilemeyen arzındaki değişmeler, bu ürün fiyatlarını ters yönde etkilemektedir. Ekonomi biliminde yer alan ve daha çok buğday türü ürünler için geçerli olan King Yasası’na göre; buğday arzında yüzde 10’luk artış fiyatları yüzde 50 düşürmekte, yüzde 10’luk bir azalma ise buğday fiyatını yüzde 100 arttırmaktadır.
Pandemi dışında yaşanan ciddi kuraklığa yönelik ülkemizde özel önlemler alınmaması, girdi maliyetlerinin düşürülmemesi, yetersiz ve zamanında ödenmeyen destekler dahil yerli üretimin ve üreticinin özel önlemlerle somut olarak desteklenmemesi, kuraklık boyutunda azalacak rekolteden kaynaklanan gıda arz açığının açıklanan alım fiyatlarından çok daha yüksek fiyatlarla yurtdışından karşılanması durumu üreticilerimizin üretime devam edebilme koşullarını daha da zorlaştırırken, tüketicilerimizin çok daha pahalı gıda tüketmesine yol açacaktır.
Nitekim, Merkez Bankası’nın 2021 yılına ilişkin gıda enflasyonu beklentisini yüzde 11,5'ten yüzde 13'e yükseltmesi, resmi olarak da gıda fiyatlarının artacağını göstermektedir.
İthalat faturası katlanacak
- Samanından, buğdayın, soğanından, meyvesine kadar birçok kalemde ciddi ithalat yapılıyor. Kısa vadede özellikle hangi kalemlerde ithalat artışı bekliyorsunuz? Türkiye’nin tarımda ithalat faturası ne kadara çıkar?
Ülkemizde dışalıma dayalı politikalar bir tercihtir. Gıda maddeleri ihracatımız artarken, tarımsal hammadde dış ticaretimiz ise önceki yıllara paralel bir şekilde açık vermeye devam etmektedir.
TÜİK verilerine göre kendimize yeterlilik oranımız örneğin genel tahılda yüzde 87.8, buğdayda yüzde 94.8, soyada yüzde 4, ayçiçeğinde yüzde 60.1, kırmızı mercimekte yüzde 71.7, mısırda yüzde 75.5, kuru baklagilde yüzde 94.7’dir. TÜİK verilerine göre tahıl ekimi 2000 yılında 14 milyon hektar alanda gerçekleştirilirken 2020 yılında 11,1 milyon hektara kadar gerilemiş, 2,9 milyon hektar, Belçika’nın toplam yüzölçümüne eşdeğer bir miktarda küçülmüştür. Aynı şekilde buğday ekim alanımız da 9,4 milyon hektardan 6,9 milyon hektara 2,5 milyon hektar küçülmüştür. TMO’nun 2021 yılı için açıkladığı hububat ve bakliyat alım fiyatları serbest piyasanın ve yurtdışı piyasaların oldukça altında olup, çiftçinin maliyeti üzerinde para kazanamaması ve üretimden vazgeçmesi yanında, kamunun piyasayı sağlıklı düzenleyemeyeceği açıktır. 5 yıl önce 4 milyon ton civarında olan buğday dışalımı, günümüzde 10 milyon tona yaklaşmış olup rekolte kaybı nedeniyle 2021’de 15 milyon tona çıkabilecektir. Kuraklık nedeniyle rekolte azalması pek çok üründe kendimize yeterlik oranlarımızı düşürecek, gıda arz açığı için 2021 yılında daha fazla dış alım yapılıp tarım ürünlerine çok daha fazla döviz harcanacaktır.
Hem üretici hem tüketici mağdur
- Türkiye'de yurttaşın alım gücü düşerken gıda fiyatları artıyor, bunu neye bağlıyorsunuz?
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) Haziran 2021’de yaptığı bir açıklamaya göre, dünya tahıl üretimi yeni bir rekor seviyeye ulaşma yolunda olmasına rağmen, küresel gıda fiyatları Mayıs ayında on yıldan fazla bir süre zarfında en hızlı aylık yükselişini kaydetti. Mayıs ayında ortalama 127,1 puan olan FAO Gıda Fiyat Endeksi, Nisan ayından yüzde 4.8 ve Mayıs 2020’ye göre ise yüzde 39.7 daha yüksek.
Covid-19 salgını sürecinde dünya ölçeğinde yeniden gündeme gelen dış ticaretteki korumacı tercihler ve tarımı destekleyici ekonomik politikalara karşın ülkemizde pandemiye özel somut önlemler alınmadı. İklim krizi ve kuraklık, dünyada artan fiyatlar ve korumacı dış politikalardan kaynaklı küresel riskler, ülkemizdeki yanlış tarım politikaları ülkemiz insanlarını gıda alanında ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir. TÜFE’nin Nisan 2021’de yüzde 17.1, Mayıs 2021’de yüzde 16.59 ile dünya ortalamasının çok üstünde olması, döviz kurlarındaki aşırı artış, TL’nin ciddi değer kaybı, artan işsizlik ve ücretlerin düşüklüğü özellikle nüfusumuzun önemli bir kesimini oluşturan dar gelirli yurttaşlarımızın alım gücünü düşürdü. TÜİK’e göre tarımsal girdi fiyat endeksi enflasyondan yüksek olup, piyasada girdilerdeki zamlar ise gübre ve yemde yüzde 60-100 düzeylerindedir. TÜFE-ÜFE arasında artan makas, yükselen girdi maliyetleri, tarla maliyeti ile market fiyatı arasındaki ortalama 5 kat fiyat farkı karşısında tüketici mağdurken üretici de mağdurdur. Gıda enflasyonunun suçlusu üretici değildir. Kamu yönetiminin kamucu politikalarla üretim maliyetlerini azaltıp serbest piyasayı ve gıda tedarik zincirini etkin denetlemesi ile yaşanan ve de yaşanacak sorunlar azaltılabilir.
1 milyon çiftçi tarımı bıraktı
- Türkiye'de çiftçi kazanamadığı için tarımı bırakıyor, ciddi de borç yükü var, çiftçinin yaşadığı temel sorunlar nelerdir?
Temel tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik sorunu yaşayan ve dışa bağımlı hale gelen ülkemizde, tarım sektörünün genel ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır. Ülkemizde tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten alacağı büyümekte, yeterince desteklenmeyen çiftçi faizli kredilere başvurmakta, borç batağında üretim araçlarını satmaktadır. Ülkemizde tarım dışı amaçlı arazi kayıpları dışında çiftçilerimiz son 20 yılda 4 milyon hektardan fazla tarım arazisini ekmekten vazgeçmiş, desteklerden yararlanmak için gerekli olan Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçi sayısı 2.8 milyondan 1.8 milyona düşmüştür. Bu rakamlar yaklaşık 1 milyon çiftçinin son derece yetersiz olan tarım desteğini bile almayı bırakarak alandan çekildiğini göstermektedir.
Yetersiz ve zamanında ödenmeyen destekler yanında, girdi maliyetlerinin düşürülmesine yönelik somut önlemlerin alınmaması üretim maliyetlerini artırırken, gıda enflasyonu üzerinden üreticinin ürün satış fiyatlarının baskılanması üretimin devamlılığını olumsuz etkilemektedir. Gerek üretim alanlarının daralması gerekse çiftçi sayısındaki düşüş, tarımda bir üretim sorunu olduğunu açıkça göstermektedir. Üretim için zorunlu olan ve dışarıya bağımlı tarımsal girdi fiyatları enflasyonun üstünde olurken, tarımsal ürünlerin tarladaki fiyatı enflasyonun altında, marketteki fiyatı enflasyonun üstünde kalmakta, üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler ise pahalı gıda tüketmektedir. Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler, zincir marketler ve ithalatçı firmalara gitmektedir. Çiftçilerin yakıcı sorunlarını çözmek için kırsal alanları geliştirecek, ülkemiz gerçeği olan küçük aile işletmeciliğini destekleyecek, çiftçilerimizin refah düzeyini artırma kadar sosyal hayatın daha fazla içinde yer almasını sağlayacak önlemler ivedilikle alınmalıdır.
Çiftçilerinin toplam borcu 205 milyar TL’nin üzerinde
- Kamu bankalarının son yıllarda çiftçiye verdiği kredi miktarı da düştü. Tarım Kredi güncel faizle parayı döndürerek kendi borçlarının kendine geri dönmesinin peşinde. Çiftçinin borç yükü verileri ne boyutta?
Öz sermayesi yetersiz çiftçilerimiz uzun yıllardır uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu bugün dışarıdan kredi kullanamazsa üretim yapamayacak duruma gelmiştir. BDDK Nisan 2021 verilerine göre; balıkçılık hariç, çiftçilerimizin bankalardan kullandığı nakdi tarımsal kredi miktarı 143.6 milyar TL, gayri nakdi kredi miktarı ise 7.2 milyar TL, takipteki kredi miktarı ise 4.8 milyar TL’dir. Tarım Kredi Kooperatifleri, özel bankalar ve piyasa borçlarıyla birlikte çiftçilerimizin toplam borcu 205 milyar TL’nin üzerindedir.
Alınan kredinin yaklaşık bir katı fazla miktarda teminat göstermesi sonucu çiftçinin traktörü, hayvanı, evi, arazisi üzerinde ipotek bulunmaktadır. Uzun bir süre diğer sektörlerin borçları yapılandırılırken çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik düzenleme yapılmaması sonucu icra ve haciz işlemleri başlatılmıştır.
Tarım Kredi Kooperatifleri borçlarının yapılandırılmasına yönelik yapılan son düzenleme ise çiftçilerimizin sorununu çözmekten uzaktır. Yaklaşık 5 milyar TL borca karşılık kapsamın 1 milyar TL’yi içermesi çözümsüzlüğü göstermektedir. Yapılandırmada yüzde 30 peşinat yatırma şartıyla takipteki borçlara 3 taksit yapılması, yüzde 11 olan dönem faizinin yüzde 18 ve yüzde 5 olan dönem faizinin yüzde 12 olarak belirlenmesi, yapılan işlem aslında yapılandırma değil, güncel faizle para tahsili, kredi yenileyerek borç sarmalının sürdürülmesi anlamına gelmektedir.
Üreticinin kâr ederek üretimde bulunamaması ve öz sermayesini artıramaması halinde kredi-borç-icra döngüsünde üretim araçlarına el konulması sorunu aşılamayacaktır. Borcu borçla kapatmaya çalışma, borcu sürekli öteleyerek borç kıskacından çıkamama kısır döngüsünden çıkmak için, çiftçinin daha fazla gelir artışı sağlayarak artan borcunu zamanında ödeme ortamı yaratılmalıdır.
Çözüm, özellikle takipteki çiftçi borçlarının Tarım Kredi ve Ziraat Bankası dahil derhal yapılandırılması, borç faizlerinin silinmesi, aldığı yıl koşulları üzerinden anapara ödemelerinin 5 yıla eşit taksitle ödenmesidir.
Tarım arazilerimiz 37.7 milyon hektara düştü
- Türkiye'de tarım alanları son yıllarda ciddi anlamda betonlaştı. Pandemi ile insanlar tarımın doğayı doğal ürünün bir kez daha kıymetini anladı. Tekrar bir tarım ülkesi olabilme imkanı var mı, bunun için hangi adımlar atılmalı? Sektörün şu anda en can yakıcı sorunu nedir, acil atılması gereken adımlar nelerdir?
TÜİK verilerine göre nüfusumuz 2002 yılında 65 milyon iken 2021 yılında 83 milyona yükselmiş, üretim alanı olan toplam tarım arazilerimiz ise 41.2 milyon hektardan 37.7 milyon hektara düşmüştür. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na konulan istisnalarla verimli tarım arazilerimiz, ekili, dikili ve özel ürün arazilerimiz üretim amacı dışında tarım dışı kullanıma açılmaktadır. 4342 sayılı Mera Kanunu da getirilen istisnalarla meralarımızın amacı dışında kullanımına yol açmaktadır. Resmi izinle tarım dışına çıkarılan arazi miktarları ise açıklanmamaktadır.
Tarım sektörünün en yakıcı sorunları tarım arazileri ve meraların hoyratça amaç dışı kullanılması, ülke düzeyinde üretim planlamasının olmaması, girdiler nedeniyle üretim maliyetinin yüksekliği, öz sermaye yetersizliği, yeterli olmayan ve zamanında ödenmeyen destekler, gıda tedarik zincirinde özel sektörün tekelci yapılanması, üreticilerin demokratik kooperatif modelinde güçlü biçimde örgütlenememesi, sektörün tümüyle serbest piyasanın insafına terk edilmiş olmasıdır. Serbest piyasanın en acımasız, en kuralsız hali bugün Türkiye'de tarım ve gıdada yaşanmaktadır.
Tarımda kendi kendine yeterli bir ülke olmak için, stratejik bir sektör olan tarım sektörü gecikmeksizin korunmalı ve somut önlemlerle rant ve faiz ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmelidir.
Çözüm; üretim, işleme ve pazarlamadaki yapısal ve altyapısal sorunlara kalıcı çözüm getirilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, üretimde sürekliliğin sağlanması, çiftçimizin kazandığı, tüketicinin makul fiyatlarla yeterli ve sağlıklı ürüne ulaşabildiği bir sistemin kurgulanmasıdır. Özelleştirmeci, destekleri azaltıcı, dışa bağımlı “Neoliberal Tarım Politikaları”ndan “Kamucu Tarım Politikaları”na geçiş çözümün ön koşuludur. Tarımsal kamu yönetimi güçlendirilmeli, liyakatlı personelle kamunun etkin denetimi artırılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere “Arazi Kullanım Planlaması” ile korunan ve sulanabilecek olan tarım arazilerimizin artırılarak üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek “Tarımsal Üretim Planlaması”na geçilmelidir. 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği, bütçeden tarıma ayrılan kaynak, 2021 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için gayrisafi millî hâsılanın en az yüzde 1’i düzeyine yükseltilmeli ve yılı içinde ödenmelidir. Pandemi ve kuraklık gibi yaşanan ciddi tehditleri dikkate alarak tarım sektörü için Ek Tarımsal Ekonomik Destekler Paketi açıklanmalıdır. Ülkemizde üreticiyi terbiye amaçlı tarımsal ürün ve tarımsal hammadde dışalımı kısıtlanmalı, gümrük vergileri düşürülmemeli ya da sıfırlanmamalıdır.
Parçacı projeler yerine ülke düzeyinde “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli, döviz üzerinden dışa bağımlı girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene verilmelidir. Dövizdeki artışa paralel artan girdi fiyatlarındaki kaçınılmaz yükselişi önlemek ve üretime kesintisiz devam etmek için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmeli, tarımsal girdilere destek verilmeli, KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalıdır. Üreticilerimizin kamu ve özel bankalar ile Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları krediler yapılandırılmalı, faiz silinmeli, anapara için kredinin alındığı dönemin faiz koşullarıyla 5 yıla yayılan bir yapılandırma gündeme gelmelidir.
Ar-Ge çalışmalarına ciddi yatırım yapılarak yerli girdi ve teknoloji üretimine yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. Tarımsal hammadde ve ürün dışalımı kısıtlanmalı, dışsatım olanakları artırılmalıdır. Kooperatifçilik desteklenmeli, gıda tedarik zincirinin tüm aşamaları yeniden düzenlenmelidir. Zincir marketlerin piyasadaki tekelci rolü denetim altına alınmalı, demokratik güçlü üretici ve tüketici kooperatifleriyle aracılık sistemi kısaltılarak üreticinin kazanacağı ve tüketicinin yeterli ve ucuz gıda tüketebileceği bir gıda tedarik zinciri kurulmalıdır. Kuşkusuz bu önlemlere tarımsal altyapı sorunlarını gidermeye yönelik pek çok çözüm önerisi de eklenmelidir. Belki de en önemlisi tüm tüketicileri fedakarca doyurmasına karşın önünü görmekte zorlanan üreticilerimize hak ettiği değer verilmeli, çiftçilerimizin morali yükseltilmeli ve kamu yönetimine olan güveni tazelenmelidir.
Uygulanan yanlış tarım politikalarının sonucu
- Son yıllarda özellikle gıda enflasyonunda ciddi bir artış söz konusu, önümüzdeki aylarda bu alanda daha fazla artış bekleniyor, buradaki artışları neye bağlıyorsunuz, bu sadece kur artışıyla açıklanabilir mi?
Marketlerdeki fiyatların artışı, ısrarla uygulanan yanlış tarım ve gıda politikalarının bir sonucudur. Bu sonuca yol açan etkenler irdelenmeden gıda fiyatlarındaki dönemsel ya da sürekli yüksek artış sorunu çözülemez. Ülkemiz özelinde gıda fiyatlarındaki artış nedenlerini şu başlıklarda özetleyebiliriz:
* Doğa koşullarına bağlı üretimin kuraklık, sel, don vb. iklime bağlı dönemsel ve bölgesel değişikliklerden etkilenmesine bağlı üretim azlığı
* Pandemi gibi küresel şokların üretimdeki arza, tüketimdeki talebe, tedarik zincirindeki kırılmalara, mevsimlik işgücü piyasasına, uluslararası ticarete etkisiyle oluşan fiyatların etkisi
* Genel ekonomi politikaları içerinde tarım sektörüne biçilen rol ve ayrılan payların miktarı
* Dünyada tarımsal girdi, gıda tedarik zinciri ve gıda sanayinde var olan tekelci yapı ve ülkemizdeki güçlü etkisi
* Ülkemizde tarım sektörünün kronikleşen yapısal sorunlarının çözülememiş olması
* Türkiye’de güncel ve sağlıklı veri yetersizliğinde gerekli planlama, proje ve projeksiyonların yapılamaması
* Tarım dışı amaçlı arazi kullanımının artması ve/veya yanlış tarım politikaları nedeniyle çiftçinin üretimden vazgeçmesi nedeniyle üretim alanlarının azalmasına bağlı üretim azlığı
* Etki analizi yapılmış tarımsal desteklerle ülkesel ve bölgesel düzeyde yönlendirilmesi gereken tarımsal üretim planlamasının olmayışı, arz talep dengesizliği sonucu yurt içine arz edilen üretim miktarının azlığı
* Ülkemizde yetersiz miktarda ve zamanında ödenmeyen destek miktarları nedeniyle çiftçimizin dünya çiftçileri ile rekabet edemeyişi
* Dışa bağımlı mazot, gübre, yem, tohum, ilaç gibi temel tarımsal girdi maliyetlerindeki artışın üretim maliyetini yükseltmesi, girdilerde maliyeti azaltıcı KDV/ÖTV indirimi olmaması
* Öz sermayesi yetersiz çiftçinin üretime uygun kredi koşulları ortamı oluşturulmaması nedeniyle ipotek konulan üretime araçlarının icra yoluyla alınması sonucu üretimdeki azalma
* Önceden açıklanan gerçekçi alım fiyatlarının olmayışı ile ürün alım garantisinin yetersizliği/yokluğunda üreticiye ödenen fiyatların üretimde devamlılığa olumsuz etkisi
* İklime bağımlılığı azaltacak sulama yatırımlarının ve verimliliği artıracak arazi toplulaştırma hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle verim düşüklüğünün üretime olumsuz etkisi
* Ülke içi üretimin yetersizliği nedeniyle gerekli olan ancak yetersiz kalan stokların yurtdışından karşılanması gereği
* Yurt dışı ülkelerdeki üretim miktarlarındaki değişimlere bağlı ithal ürün fiyatlarının yükselmesi, döviz fiyatlarındaki artış ve TL’nin değer kaybının dış ticaret fiyatlarına olumsuz etkisi
* Dış ülkelerin yüksek tarım destekleri ile ihracat/ithalat kısıtları dahil korumacı dış ticaret politikaları sonucu dışsatımın kısıtlanması, daha yüksek fiyata dışalım yapılması zorunluluğu
* Dışalımdaki bağımlılığın ülke üretiminin orta ve uzun vadede azalmaya yol açacak olması
* Gıda tedarik zincirinde aracı sayısının fazlalığı ile zincir marketlerin fiyat belirleme tekeli oluşturması
* Güçlü demokratik üretici ve tüketici kooperatiflerinin yetersizliği nedeniyle üretici geliri azalırken tüketicilerin fahiş fiyatla gıdaya erişimi sorununun çözülememesi
* Tüketicilerin gelir düzeyinin düşüklüğü ve gıda maddelerine yapılan harcamanın gelirdeki payının yüksekliği
* Kamu yönetimindeki düzenleme ve denetim yetersizliği sonucu fiyat spekülasyonunun önlenememesi
* Yerli üretimi ve üreticiyi koruyacak kamucu tarım politikaları yerine dışa bağımlı özelleştirmeci destekleri azaltıcı neoliberal tarım politikalarının kesintisiz sürdürülme yanlışı.
Çözüm; stratejik bir sektör olan tarım sektörünü gecikmeksizin korumak ve somut önlemlerle üretim ekonomisine geçmek, “Kamucu Tarım Politikaları” değişikliğine dönüş, yerli üretimi ve üreticiyi koruyan doğru tarım politikalarını uygulamaktır.