- Markette satılan ürünlerin yarısından fazlasında fiyat artış görüldü
- Markette 37 ürünün 19’unda fiyat artışı, 18’inde fiyat düşüşü görüldü
- Üreticide 29 ürününün 15’inde fiyat artışı olurken, 5’inde fiyat düşüşü görüldü. 9 üründe ise fiyat değişimi olmadı
- Girdi fiyatlarında artış üreticiyi endişelendiriyor
- Merkez Bankası raporuna göre gıda fiyatları artışları devam edecek
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Temmuz ayında üretici ile market arasındaki fiyat değişimlerini, bu değişimlerin nedenlerini, mazot başta olmak üzere aylık ve yıllık girdi fiyatlarındaki değişimleri ve gıda fiyatlarında yaşanan fiyat artışlarını yaptığı görüntülü basın açıklamasıyla değerlendirdi.
Bayraktar, temmuz ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 390,7 ile elmada olduğunu belirtti.
Bayraktarın açıklamasında öne çıkanlar şunlar:
“TZOB olarak fiyat topladığımız market ürünlerinin yarısından fazlasında fiyat artışı bulunuyor.
Temmuz ayında markette 37 ürünün 19’unda fiyat artışı, 18’inde fiyat düşüşü görüldü.
Temmuz ayında üreticide 29 ürününün 15’inde fiyat artışı olurken, 5’inde fiyat düşüşü görüldü. 9 üründe ise fiyat değişimi olmadı.
Ani iklim değişiklikleri, aşırı sıcaklar, aşırı yağışlar ve üretimdeki azalma ürün fiyatları üzerinde etkili oldu.
Sıcaklıkların artmasıyla birlikte hasadın erken başlaması birçok sebzede üretimi artırdı. Ürün arzının artması fiyatların düşmesine neden oldu.
Arzdaki azalmayla birlikte fiyatlar yükseliyor.
İç talebin yanında dış talepteki artış bazı ürünlerin fiyatlarının artışında etkili oldu.
Aşırı sıcaklardan dolayı ürünler zarar gördü. Kalitesi düşen ürünün arzının azalması üretici fiyatlarında da artışı getirdi.
Girdi fiyatlarında değişim
Ziraat Odaları aracılığıyla girdi piyasalarından alınan fiyat verilerine göre Temmuz ayında, haziran ayına göre, üre gübresi yüzde 33, DAP gübresi yüzde 16,9, kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde 13,7, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 13,5 ve amonyum sülfat gübresi yüzde 9,6 oranında arttı.
Geçen yılın temmuz ayına göre ise son bir yılda, kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde 16,8, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 7,5, DAP gübresi yüzde 4,2, üre gübresi yüzde 1,7 oranında artarken, amonyum sülfat gübresi yüzde 12,4 oranında azaldı.
Mazot fiyatı aylık olarak yüzde 51,9, son bir yıla göre ise yüzde 49,9 oranında arttı. Besi yemi temmuz ayında haziran ayına göre yüzde 1,9, süt yemi yüzde 2,4, son bir yılda besi yemi yüzde 27,5 ve süt yemi yüzde 25,1 oranında arttı. Elektrik fiyatları son bir yılda yüzde 3,1 oranında arttı.
Yeni yapılan zamla birlikte mazot fiyatı aylık olarak yüzde 51,9, son bir yıla göre ise yüzde 49,9 oranında arttı. Üreticilerimiz canla başla üretiyor, ekonomiye döviz kazandırıyor. Ama bu süreçte destek beklerken mazota yapılan zamla karşılaştı ve hasat sevincini bile yaşayamadı. Bu fahiş zamla birlikte mazota verilen destek tümden eriyip gittiği gibi, tarıma verilen tüm desteklerin de yüzde 75’i de mazota uygulanan ÖTV, KDV ve döviz fiyatı artışı yoluyla devlete geri aktarılıyor. Mazot bir özel tüketim ürünü değildir ki vergi alınsın. Bu durum aynı zamanda nakliye fiyatlarını artıracak tüketiciye ulaşıncaya kadar gıda fiyatları katlanacaktır.
Tarımsal faaliyetlerin yoğunlaştığı bu aylarda üreticilerimizin üretimini sürdürebilmesi için mazotta uygulanan vergiler kaldırılmalı, destekler artırılmalı ve desteklerin ödeme tarihi öne çekilmelidir.
Gübre fiyatları endişelendiriyor
Bayraktar, gübre fiyatlarındaki artışı ise şöyle değerlendirdi:
“Gübre fiyatlarında 6 aydır oluşan fiyat düşüşünün ardından haziran ayında yükselmeye başlayan fiyatlar Temmuz’da da artmaya devam etti. Son bir ayda gübre fiyatlarında yüzde 33’e varan artışlar görüldü. Bu artış yıllık bazda da fiyat artışı getirdi.
Yeni ekim dönemine kısa bir süre kala artan gübre fiyatları karşısında üreticilerimiz endişe duyuyor. Üreticilerimiz bu hasattan kazanacağı parayla başta buğday ve arpa üretimi olmak üzere gübre kullanımının önemli bir girdi maliyeti olduğu ürünler için girdi temin edecektir.
Zamlardan etkilenen ve hasadından yeteri kadar gelir elde edemeyeceği endişesi yaşayan üreticilerimiz yeni sezon için nasıl girdi temin edecektir.
Üreticilerimizin mağdur olmaması, üretime darbe vurulmaması için tüm gübre fiyatlarının makul seviyelerde tutulması ve gübre desteklerinin artırılması gerekiyor.”
Gıda fiyatı artışları devam edecek
Merkez Bankası raporlarına göre gıda fiyatlarında artışın devam edeceğini belirten Bayraktar, “Bitkisel ve hayvansal üretimdeki maliyet sorununu çözmeden ve üretimi artırmadan gıda ürünlerindeki enflasyonu çözmek mümkün değildir. Bu sorun çözülmediği takdirde üreticilerimiz az kazandığı için üretimden vazgeçecek, tüketicilerimiz ise daha pahalıya ürün tüketecektir. Maliyetlerin düşürülmesi için üreticilerimiz tarımsal üretimde kullanılan tüm girdilere makul fiyatlardan ulaşmak zorundadır.
Merkez Bankası yayınladığı raporda başta sebze ve meyve olmak üzere gıda fiyatlarında artışın süreceğini belirtiyor. Gıda fiyatları artışlarında en önemli etken olan üretici maliyetleri ürün arzını olumsuz yönde etkiliyor. Gıda ürünlerine karşı artan iç ve dış talebin karşılanıp piyasanın istikrar bulması, fiyat seviyesinin korunması arz sorununun çözümüne bağlıdır.” diye açıklamasını tamamladı.
çiftçi
TMO, buğday alım fiyatları açıklandı. Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatları ekmeklik buğdayda ton başına 8 bin 250 lira, arpada ise 7 bin lira olacak.
Bu fiyatlara ilave olarak çiftçi kayıt sistemine kayıtlı tüm üreticilere buğday için ton başına 1000 lira, arpa için 500 lira hububat üretim primi destek olarak verilecek. Bu rakamlarla üreticinin eline ton başına ekmeklik buğdayda 9 bin 250 lira, arpada ise 7 bin 500 lira geçecek.
Bu fiyatlarla üretim olmaz
Açıklanan fiyatları yorumlayan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Remzi Suiçmez, öncelikle TÜİK’in yıllık tüketici enflasyonu yüzde 39.5, tarımsal girdi fiyat endeksi yüzde 49.7, tarımsal üretici fiyat endeksi yüzde 71.5 artarken buğdaya yüzde 24, arpaya yüzde 21 zam yapılmasının buğday ve arpa üreticisinin kaderine terk edildiği anlamına geldiğini söyledi.
Girdi maliyetlerinin içerisine işçilik, mazot, gübre, kira gibi masraflar da eklendiğinde maliyetin ton başına 9 bin liranın üzerine çıktığına işaret eden Suiçmez, Türkiye’de buğdayda kendine yeterliliğin yüzde 87, arpada ise yüzde 60 olduğuna dikkat çekti ve bu fiyatların üreticiyi üretimden daha da uzaklaştıracağını kaydetti.
Ukrayna savaşı
Öte yandan TÜİK’in bu yıl için buğdayda 20.5 milyon ton üretim hedeflediğini ancak bunun da iklim olayları nedeniyle zor olduğunu kaydeden Suiçmez, ayrıca Rusya-Ukrayna savaşı, Ukrayna’da bir tarlada çıkan yangının piyasa fiyatlarını artırdığı bir ortamda, tahıl koridoru anlaşmasının bitmesi halinde dünyada fiyatların daha da artacağını düşünerek yetersiz olan bu fiyatların mutlaka revize edilmesi gerektiğini vurguladı.
- Süt üretimi zorda
- Doğal afetler (dolu, yoğun yağış, sel) üretimi olumsuz etkiliyor
- Elektrik fiyatlarında artış
- Artan üretim maliyetleri
- Çiftçi sigorta yaptırmıyor
- Üretici borçlu
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 1 Haziran Dünya Süt Günü nedeniyle son günlerde yaşanan doğal afetleri, beklenen buğday alım fiyatını, mayıs ayında üretici ile market arasındaki fiyat farklılıklarını ve girdi fiyatlarında yaşanan değişimlerini değerlendirdi.
Mayıs ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 316,8 ile elmada görüldüğü.
Mayıs ayında markette 37 ürünün 23’ünde fiyat artışı, 14’ünde fiyat düşüşü görüldü.
Mayıs ayında üreticide 30 ürününün 10’unda fiyat artışı olurken, 9’unda fiyat düşüşü görüldü. 11 üründe ise fiyat değişimi olmadı.
Süt üretimi alarm veriyor
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün almış olduğu bir kararla 1 Haziran tarihinin her yıl farklı ülkelerde çeşitli etkinliklerle Dünya Süt Günü olarak kutlandığını ifade eden Bayraktar, şunları kaydetti:
“Türkiye’de süt sektörü 2020 yılında 108,6 milyar lira olan hayvansal üretim değerinin yüzde 50,9’unu karşılamıştır.
Artan nüfusumuz karşısında üretimin sürdürülebilirliği için gerekli tedbirler alınmalı, süt üretiminin artarak devam etmesi sağlanmalıdır. Bunun için süt fiyatlarını baskılamak yerine, yem fiyatları kontrol altına alınmalı, yetiştiriciye makul fiyatlardan kaba ve kesif yem temin etmenin yolu bulunmalıdır.
Süt fiyatının sahada üretici ile sanayici arasında belirlenmesine devam edilmelidir. Üreticilerimizi küstürmemek, üretimden koparmamak zorundayız. Sektöre tutunmalarını sağlamalıyız. Aksi durumda üreticilerimizi geriye döndürmemiz mümkün olmayacak.
Hâlihazırda tarımda yaş ortalaması 50-55 oldu, gençler tarımda çalışmak istemiyor. 10 yıl sonra şu anki üreticilerimizi de bulmamız mümkün olmayacaktır.
Üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak için en az 1,5 olarak belirlenen çiğ süt/yem paritesinde dengeyi sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Hayvancılık destekleri artarak devam etmelidir.”
Doğal afetler
Bayraktar, doğal afetlerin yarattığı tahribat ile ilgili ise şunları söyledi:
“Mayıs ayında gerçekleşen yağışlar ülke genelinde birçok ilde halen devam ederken, bazı il ve ilçelerde aşırı yağış, sel, su baskını ve dolu afete neden olarak tarımsal üretime zarar veriyor.
Çiftçilerimiz bir üretim dönemi boyunca emek verdiği ürününe sigorta yaptırarak, ürününü güvence altına almalıdır.
Ancak, artan üretim maliyetleri ile yeterli geliri elde edemeyen çoğu çiftçimiz sigorta yaptırmakta zorlanıyor.
Bu nedenle sigorta primlerinin makul düzeylere indirilmesi konusunda çalışmalar yapılmalı, devlet desteği artırılmalıdır.
Ayrıca, afet sonrası ödenen tazminatlarda çiftçi beklentileri karşılanmalıdır. Çiftçilerin sigortaya olan ilgisini artırmak için çiftçi istekleri ve beklentileri daha fazla dikkate alınarak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Amaç, yaşanan ve gelecekte beklenen afetlere karşı ülkenin gıda güvencesini korumak ve çiftçiyi tarımda tutmak ise, yaşanan afet sonrasında devlet yardımlarının devam etmesi ve bu alana daha fazla kaynak ayrılması da oldukça önemlidir.”
Buğday alım fiyatı
Bayraktar, tahıl üretiminin durumunu için şunları dile getirdi:
“Üreticilerimiz başta buğday, arpa ve mercimek gibi temel ürünler olmak üzere kışlık ürünlerde hasada başladı.
Ekim ayından bu yana yüksek girdi maliyetleriyle karşılaşan üreticilerimiz borçlandı, sıkıntı çekti fakat üretimine devam etti.
Büyük emek harcayan üreticilerimiz emeğinin, alın terinin karşılığını almak istiyor.
Bu nedenle yüksek maliyetlerini karşılayacak ve kendilerine makul bir refah payı bırakacak fiyatların açıklanmasını ve ürünlerinin alınmasını bekliyor.”
Mayıs ayı aylık ve yıllık girdi fiyatlarındaki değişim
Bayraktar, “Odalarımız aracılığıyla girdi piyasalarından aldığımız fiyat verilerine göre mayıs ayında, nisan ayına göre, amonyum sülfat gübresi yüzde 11,2, üre gübresi yüzde 2,8, kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde 2,7, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 2,1 ve DAP gübresi yüzde 0,3 düştü.
Geçen yılın mayıs ayına göre ise son bir yılda, üre gübresi yüzde 26,1, amonyum sülfat gübresi yüzde 23,3, kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde 0,2 düşerken, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 13,4, DAP gübresi ise yüzde 11,7 oranında arttı.
Mazot fiyatı aylık olarak yüzde 1,7, son bir yıla göre ise yüzde 10,8 oranında düştü.
Besi yemi mayıs ayında nisan ayına göre yüzde 4, süt yemi yüzde 3,7, son bir yılda besi yemi yüzde 21,1 ve süt yemi yüzde 21,4 oranında arttı.
Elektrik fiyatları son bir yılda yüzde 18,2 oranında arttı.
Gübre fiyatlarında son 6 aydır ve yıllık bazda düşüş yaşanmaya devam ediyor. Ürün maliyetinin artmaması, üreticinin mağdur olmaması, üretime darbe vurulmaması için tüm girdilerde de fiyatların makul seviyelerde tutulması gerekmektedir.
Sezon başında başımıza geldiği gibi, özellikle kriz zamanlarında spekülatif olarak girdi fiyatlarının artırılmasına fırsat verilmemelidir.” diyerek açıklamasını tamamladı.
- Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) yıllık %71,52 arttı, aylık %2,32 azaldı.
- Nisan 2023'te, endekste kapsanan 77 maddeden, 44 maddenin ortalama fiyatında artış, 27 maddenin ortalama fiyatında azalış ise gerçekleşti.
Türkiye İstatistik Kurum (TÜİK) Nisan 2023 dönemine ait “Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeks” verilerini açıkladı.
Buna göre, Tarım-ÜFE'de (2015=100), 2023 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre %2,32 azalış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %17,72 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %71,52 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %134,06 artış gerçekleşti. Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde %2,51 azalış, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde %0,49 artış ve ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde %3,16 artış gerçekleşti. Ana gruplarda bir önceki aya göre çok yıllık bitkisel ürünlerde %16,56 azalış, tek yıllık bitkisel ürünlerde %0,43 azalış ve canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde %5,78 artış gerçekleşti.
Yıllık değerlerde durum
Yıllık Tarım-ÜFE'ye göre 4 alt grup daha düşük, 7 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, %35,85 ile sebze ve kavun-karpuz kök ve yumrular ve %49,99 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, %167,15 ile turunçgiller ve %135,86 ile canlı sığırlar (manda dahil), bunlardan elde edilen işlenmemiş süt oldu. Yıllık azalışın olduğu tek alt grup ise, %13,70 ile lifli bitkiler oldu.
Aylık değerlerde durum
Aylık Tarım-ÜFE'ye göre 1 alt grup daha düşük, 10 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Bir önceki aya göre azalışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla, %9,72 ile lifli bitkiler ve %0,12 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular oldu. Buna karşılık, aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise %20,69 ile diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyveler ve %10,88 ile koyun ve keçi, canlı; bunların işlenmemiş süt ve yapağıları oldu.
Tarımsal girdi fiyat endeksi (Tarım-GFE) yıllık %69,99, aylık %1,22 arttı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Şubat 2023 dönemine ait Tarımsal Girdi Fiyat Endeks verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre; Tarım-GFE'de (2015=100), 2023 yılı Şubat ayında bir önceki aya göre %1,22, bir önceki yılın Aralık ayına göre %7,53, bir önceki yılın aynı ayına göre %69,99 ve on iki aylık ortalamalara göre %114,79 artış gerçekleşti. Ana gruplarda bir önceki aya göre tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde %0,97, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde %2,92 artış gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre göre tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde %67,77, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde %87,00 artış gerçekleşti.
Yıllık Tarım-GFE'ye göre 4 alt grup daha düşük, 7 alt grup daha yüksek değişim gösterdi Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, %37,34 ile makine bakım masrafları ve %38,63 ile enerji ve yağlar oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, %109,23 ile diğer mal ve hizmetler ve %96,63 ile malzemeler oldu.
Aylık Tarım-GFE'ye göre 3 alt grup daha düşük, 8 alt grup daha yüksek değişim gösterdi Bir önceki aya göre azalış gösteren alt gruplar sırasıyla, %3,95 ile enerji ve yağlar ve %2,48 ile gübre ve toprak geliştiriciler oldu. Buna karşılık, aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, %2,95 ile malzemeler ve %2,89 ile hayvan yemi oldu.
“Kadın çiftçilere destek, kırsalda yapılacak en büyük reformdur”
- “TZOB verilerine göre; Türkiye genelinde bulunan 756 Ziraat Odamıza kayıtlı toplam 933 bin 723 kadın çiftçi bulunuyor”
- “Ziraat Odasına kayıtlı 933 bin 723 kadın çiftçinin yüzde 11,6’sı zorunlu tarım Bağ-Kur sigortasını ödeyerek Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlıdır. Yani kadın çiftçilerin yüzde 88,4’ü tarım Bağ-Kur sigortasını ödeyecek güçte değildir”
- “Kadınların ekonomik kalkınmaya, kırsal kalkınmaya etki edebilmeleri için ekonomik ve sosyal statülerinin iyileştirilmesi ve buna yönelik politikalar geliştirilmesi önemlidir”
- “Kırsal alandaki kadınlarımızın herhangi bir sosyal güvenceleri yoktur ve ücretsiz aile işçisi olarak yer almaktadırlar. Oysa devletin bir görevi de alınan sosyal politika önlemleri ile kadınlarımızın da güvenlik ve refah içinde yaşamalarını sağlamaktır”
- “Borcu bulunmayan çiftçilere verilen 5 puanlık hazine desteği göz önünde bulundurulsa bile çiftçimizin ödeyeceği tarım Bağ-Kur primi aylık bin 845,31 liradır. Çiftçilerimiz bu rakamları ödemekte güçlük yaşıyor”
- “Kadınların sigortalı olmadan önce gerçekleşen doğum nedeniyle, hizmet borçlanması yapılmalıdır”
- “Kadın çiftçilerimiz için senede 90 gün yıpranma payı, primlerin yüzde 50’sinin devlet tarafından ödenmesi başta olmak üzere birçok alanda pozitif ayrımcılık talep ediyoruz”
- “Tarım Bağ-Kur prim ödeme gün sayısı, 2008 yılında olduğu gibi 15 güne indirilmelidir”
- “Kadın çiftçilere tarım Bağ-Kur prim desteği sağlanması, kırsalda yapılacak en büyük reformdur”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü münasebetiyle yazılı açıklama yaptı.
Bayraktar, açıklamasında “Dünyada ve ülkemizde tarımsal üretim ve beslenmede en önemli katkıyı kadınların sağladığını” ifade etti.
Bayraktar açıklamsını şöyle sürdürdü:
“Ülkemizde büyük bir çoğunluğu küçük işletmelerden oluşan aile tarımında kadın, yeri doldurulamaz bir konuma sahiptir. Tarlada, bağda, bahçede, ahırda, ağılda bitkisel ve hayvansal üretimde iş gücüne katkı sağlayan kadın, bunların yanında; ev işlerini, çocuk bakımını, yaşlı ve hasta bakımını da yapıyor. Aile beslenmesinde en önemli görevi kadın üstleniyor. Gelecek nesillere bilgiyi aktarmada ve çocuk eğitiminde en büyük katkıyı kadınlarımız sağlıyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği verilerine göre; Türkiye genelinde bulunan 756 Ziraat Odamıza kayıtlı toplam 933 bin 723 kadın çiftçi bulunuyor. Üyelerimizin yüzde 17,8’i kadın çiftçilerimizden oluşuyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu Temmuz ayı 2022 yılı verilerine göre; Türkiye’de 477 bin 717 zorunlu tarım Bağ-Kur sigortasına sahip çiftçimizin yüzde 22,7’sini oluşturan 108 bin 346 kadın çiftçimiz sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olarak tarım Bağ-Kur sigortasını kendisi ödüyor.
Ziraat Odalarına kayıtlı olan her kişi 5510 sayılı Kanuna göre zorunlu tarım Bağ-Kur sigortasına sahip olmaktadır. Ancak tarım Bağ-Kur primlerini ödeyemeyecek durumda olan, tarımsal aylık geliri 6.255,30TL’den düşük olan çiftçiler muafiyet belgesi alarak tarım Bağ-Kur sigortasından vazgeçebilmektedir. Ziraat Odasına kayıtlı 933 bin 723 kadın çiftçinin yüzde 11,6’sı zorunlu tarım Bağ-Kur sigortasını ödeyerek Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlıdır. Yani kadın çiftçilerin yüzde 88,4’ü tarım Bağ-Kur sigortasını ödeyecek güçte değildir.
Tarımda kadınlar işgücünün önemli bir kısmını oluşturmasına rağmen sosyal güvenceden yoksun kalıyor. Kadın, insanlık aleminin ve toplumun sigortası olmasına rağmen aile çiftçiliğiyle uğraşmaları işten sayılmıyor.
Kırsaldaki kadınların ve genç kızların güçlendirilmesi tarımsal kalkınma, sosyal ve ekonomik ilerleme ve genel olarak sürdürülebilir kalkınma için kritik bir öneme sahiptir.
Geçmişten günümüze kadın her zaman üretimin içinde yerini almıştır. Tarımda çalışan kadınlar, tarım dışına çıktıklarında veya göç ettiklerinde işgücüne katılamıyor ya da zorluk çekiyor. İşgücüne katılan kadınlar ise daha çok statüsü düşük, kalifiye olmayan işlerde güvenceden yoksun bir biçimde çalışıyor. Bu ise kadının çalışma ve toplum hayatının dışında kalmasına neden oluyor. Tarım sektörü Türkiye’de kadınların çalışmak zorunda kaldığı bir sektördür. Kadınlarımızın büyük bölümü çalışmak zorunda kaldığı tarım sektöründe zorunlu tarım Bağ-Kur primini bile ödeyecek güçte değildir. Bu genellikle aile içi üretime katkı biçiminde değerlendirildiğinden bir çalışma olarak görülmüyor.
Kadınların ekonomik kalkınmaya, kırsal kalkınmaya etki edebilmeleri için ekonomik ve sosyal statülerinin iyileştirilmesi ve buna yönelik politikalar geliştirilmesi önemlidir. Günümüzde tüm Dünya ve Türkiye üzerinde çokça tartışılan kadın sorunları yalnız kadınların değil toplumun sorunlarıdır ve kapsamlı çözümler gerektiriyor.”
Tarımda çalışan kadınlar için önemli bir sorun da sosyal güvenlik
“Anayasanın 10. maddesi gereği, kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Yine Anayasanın 60. maddesi gereği herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devletimiz bu güvenliği sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre: ‘Toplumun bir bireyi olarak herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Sosyal güvenlik temel bir haktır.’
Bütün bu hükümlere rağmen kadınlarımızın çoğunun çalıştığı işle ilgili olarak, özellikle kırsal alandaki kadınlarımızın herhangi bir sosyal güvenceleri yoktur ve ücretsiz aile işçisi olarak yer almaktadırlar. Oysa devletin bir görevi de alınan sosyal politika önlemleri ile kadınlarımızın da güvenlik ve refah içinde yaşamalarını sağlamaktır.
Tarımda, mevcut sigorta primleri 2022 yılı açıklanan asgari ücret ve aylık prim gün sayısının 28’den 29’a yükselmesiyle 2022 yılının Ocak ayında açıklanan brüt asgari ücret yüzde 39,87 oranında artış gösterirken tarım Bağ-Kur primi yüzde 44,87 oranında artmıştır.
Çiftçilerimizin, 2022 yılının ilk altı ayı indirimsiz olarak aylık bin 668,83 lira, indirimli olarak aylık bin 426,97 lira, son altı ayı indirimsiz olarak aylık 2 bin 158,08 lira tarım Bağ-Kur primi ödemesi mümkün değildir.
Borcu bulunmayan çiftçilere verilen 5 puanlık hazine desteği göz önünde bulundurulsa bile çiftçimizin ödeyeceği tarım Bağ-Kur primi aylık bin 845,31 liradır. Çiftçilerimiz bu rakamları ödemekte güçlük yaşıyor.”
TZOB'nin talepleri
Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin de yönetiminde yer aldığı Sosyal Güvenlik Kurumunun, genelde çiftçilerin, özelde kadın çiftçilerin mağduriyet ve hak kayıplarının giderilmesi için mevzuata yönelik çalışmalar yaptığını belirten Bayraktar, Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak taleplerini sıralayarak açıklamasına şöyle devam etti:
“Pozitif ayrımcılığı hak eden kadın çiftçilerimizin sosyal güvenlik sistemine katılımının desteklenmesi için, gençlerimizi ve kadın çiftçilerimizi tarımda tutmak adına teşvik edici önlemler alınmalıdır. Anayasa’nın 60. maddesi; ‘Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar’ hükmündedir.
Kadınların sigortalı olmadan önce gerçekleşen doğum nedeniyle, hizmet borçlanması yapılmalıdır. Kadın çiftçilerimiz toplumsal cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet adaleti istiyor.
Kadın çiftçilerimiz için senede 90 gün yıpranma payı, primlerin yüzde 50’sinin devlet tarafından ödenmesi başta olmak üzere birçok alanda pozitif ayrımcılık talep ediyoruz.
Tarım Bağ-Kur prim ödeme gün sayısı, 2008 yılında olduğu gibi 15 güne indirilmelidir.
Engelli bakımını üstlenen kadın çiftçilere, prim ödemesinde ayrıcalık sağlanmalıdır.
Bu konularla ilgili mevzuat çalışmalarımız Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına iletilmiştir ve iletilmeye de devam edecektir.
Yıllardır ücretsiz aile işçisi gibi görülen kadın çiftçilerimiz de sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devlet tarafından desteklenmelidir.
Tarımda çalışan kadınlarımız sosyal güvenlikte her zaman ikinci plana itilmiş ve kadın çiftçilerimizin tarım sigortası için ödenen prim fazladan bir maliyet unsuru olarak görülmüştür. Bunun sonucunda da tarımda çalışan kadınlarımız ücretsiz aile işçisi konumunda çalışır duruma gelmiştir. Kadın çiftçilerimizin şimdiye kadar ihmal edilmişliği göz önünde bulundurularak, erkeklerle eşitliği yakalamak için yapılacak olan bu pozitif ayrımcılığın eşitlik ilkesine aykırı olmadığı ve gerekli olduğu kanaatindeyiz.
Kadınların işgücüne katılım oranı, kadın işgücünün kadın nüfusuna oranı olarak tanımlanıyor. Bu oranın artması ekonomik verimliliği artıracak ve kalkınma potansiyelini iyileştirecektir.
Çiftçilik mesleğinin cinsiyeti yoktur. Tarımda yaşanan sorunlar ortaktır. Kadınların tarım dışında da emekleri fazladır. Gelecek nesillerimize ışık tutan kadın çiftçilerin mağduriyetlerini giderecek düzenlemelerin yapılması çok önemlidir.”
Çabalarımızla kadın çiftçilerle ilgili sağlamış olduğumuz kazanımlar
“2011 yılında, 1994 yılından prim kesintisi olan çiftçilerimize geriye yönelik borçlanma hakkı getirildi. Ancak 1994-2003 yılı arası gerekli kanun gereği aile reisi olmayan kadın çiftçilerimiz borçlanamadılar. Çabalarımızla, 26 Ocak 2012 tarihinde 6270 Sayılı Kanun ile 2/8/2003 öncesi kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan kadın çiftçiler için getirdiği farklı uygulama tümüyle kaldırılarak kadın çiftçilerimizin mağduriyeti giderildi.
27 Haziran 2012 tarihli genelgeyle 6270 Sayılı Kanunla getirilen düzenlemeye istinaden tescil tarihlerindeki değişiklik nedeniyle sigortalılık durumları değişen kadın çiftçilerimiz, yine, SGK nezdinde yaptığımız girişimler sonucunda, hak kazandıkları dönem için gecikme cezası ve gecikme zammı ödememişlerdir.
Tarım Bağ-Kur’lu kadınlara doğum borçlanması hakkı getirildi. Üç çocuğa kadar doğum borçlanması yapılabilmektedir. Üç çocuğu olan kadın çiftçiye, 6 yıla kadar borçlanabilme hakkı getirildi. Daha önce, 2 çocuk için geçerli olan doğum borçlanması 3’e çıkarılmış ve Bağ-Kur’lular ile memurların da bu haktan yararlanması sağlanmıştır.
Kadın çiftçilere tarım Bağ-Kur prim desteği sağlanması, kırsalda yapılacak en büyük reformdur.
Kadın çiftçilerin nasıl önemli roller üstlendiği tüm dünya tarafından biliniyor. Hem evde çocuk, hasta, yaşlı bakımında, ev işlerinde, hem de tarlada, hayvan bakımında canla başla çalıştıkları tartışmasız bir gerçektir. Diğer taraftan kadınlarımıza fırsatlar verildiğinde nasıl hızla başarıya ulaştıkları da görülüyor.
Kadınların yatırım yapma ve risk alma yeteneklerini kısıtlayan ve küreselleşme karşısında dezavantajlı bir konumda olmalarına neden olan bu tür koşullara çözüm bulmak ve öneriler geliştirerek uygulamaya geçmek büyük önem taşıyor.
Kadınlara kendi hakları yanında tarım arazilerini kullanma ve liderlik fırsatları verilirse bunun ekonomilerin büyümesi ve dünyada gıda güvenliğine çok olumlu yansıması olacak, bu şimdiki nüfusun ve gelecek nesillerin daha varlıklı olmasını sağlayacaktır.
Kadınlar ekonomik ve sosyal alanda güçlendirildiğinde, ekonomik büyüme, sosyal gelişme, sürdürebilir kalkınma için liderlik ve değişimin temsilcisi olurlar.
Sadece kendi evlatlarını değil, tüm vatanımızı da doyuran, analık eden tarımın ışıldayan elmasları kadın çiftçilerimizin 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Gününü kutluyorum. Kadın çiftçilerimize sosyal güvenlik konusunda gözle görülür şekilde destek sağlanmasını talep ediyorum.”
'Devlet diyor ki siz üretmeyin biz ithal ederiz'
Kasım ayına kadar et ve süt ürünlerine en az yüzde 30-35 zam gelecek. Fiyatların çok daha fahiş yerlere gidebileceğini belirten TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu, devletin ithalat politikasına da tepki göstererek "İktidar buradaki çiftçiye siz üretmeyin biz ithal ederiz diyor" ifadelerini kullandı.
Enerji, yem, mazota gelen zamlar ile kur artışı temel gıda ürünleri et ve sütte yeni zamların da kapısını araladı. 1.5 ay içinde et ve süt ürünlerine en az yüzde 30-35 zam gelecek.
Şu anda çiğ sütte tavsiye satış fiyatı litre başına 7.50 TL. Üreticinin eline ise kesintilerden sonra 7 TL geçiyor. Üreticilere göre bu fiyat en az 10 lira olmalı. Maliyet artışları nedeniyle birçok çiftçi sektörü bıraktı. Yemin kilogram fiyatı 7.60 lirayı aştı. Son 1.5 yılda başta anaç hayvanlar olmak üzere 1 milyonu aşkın büyükbaş hayvanın kesildiği tahmin ediliyor.
1 milyon hayvan kesildi
Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’ın haberine göre, günlük harcamalarda en yüksek maliyetleri süt ve süt ürünleri grubu 79 liralık harcama gereksinimi ile oluşturuyor. Harcamalarda süt ve süt ürünlerinin payı yüzde 34.6 ile en yüksek paya sahip.
Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Genel Başkanı Sencer Solakoğlu, et ve sütte çok yoğun zamlar yaşanacağını vurgulayarak “Üreticinin fiyatını düşük tutarak enflasyonu düşüreceklerine inanıyorlar bu çok yanlış. Maliyetler her geçen gün artıyor. Ekim-kasım ayında hem ete hem süte en az yüzde 30-35 zam gelecek. Fiyatlar çok daha fahiş yerlere gidebilir” dedi.
‘Hasan’a üretme, Hans’a üret alırız’
Hayvan azlığından dolayı devletin 150 bin büyükbaş hayvan ithalatına izin verdiğine dikkat çeken Sencer Solakoğlu şu bilgileri paylaştı:
• İktidar Hasan’a diyorlar ki sen üretme, Hans’a da diyorlar ki sen üret biz seni destekleriz. Bu da yurtdışından daha iyi bir fiyata hayvan alıp oradaki çiftçiyi yüksek fiyata layık görmektir. Yurtiçindeki çiftçiden de ucuza alıp zarar etmesine neden olmaktır. Biz bu işi artık yapmayacağız diyenlerin sayısı hızla artıyor. Bunun için devlet ithalat kapısını açtı. Devlet diyor ki siz üretmeyin biz ithal ederiz. Bu yanlış politikalar devam ettikçe işi bırakan sayısı da artacak.
• Şu anda mevcutta kemikli etin kilosu 90 lira, bunun en az 120 liraya çıkması lazım ki kafa kafaya gitsin. İthalatı yapan insanlar da fiyatların artacağını öngördükleri için bu hayvanları satın alıyorlar. Yüzde 30-35 zam 1.5 ay içinde kapıyı çalacak.
Taklit ürün artacak
• 2001’den bu yana Türkiye’de hayvan sayımı yapılmıyor. Son 1.5 yıl içinde 1 milyonu aşkın hayvan kesimi yapıldığını hesaplıyoruz. Çevremizdeki çiftliklerdeki kapasite düşüşleri, Ankara’nın doğusundan anaç kesimleri ile ilgili mezbahanelerden aldığımız bilgiler de bunu doğruluyor. İnsanlar hayvan sayısına göre destek alıyor ya da bankadan ucuz kredi kullanıyor. O hayvanın küpesi var gibi görünüyor ama çok fazla kaçak kesim çok arttı. Sektör son 3-4 yılda çok kan kaybetti. Artık çiftçinin dayanma gücü kalmadı.
• Son bir ayda yem maliyeti yüzde 10 arttı. Bir kilo yemin fiyatı 7.60 liraya dayandı. Üreticinin tek maliyeti yem değil. Mazota da zam geldi ve gelmeye devam ediyor. Elektriğe de, işçiye de, nakliyeye de, ilaca da herşey zamlanıyor.
• Fakirleşmeye devam ediyoruz. Temel gıda haricindeki ürünlere talep düşmeye devam edecek. Taklit ürünlerin miktarı artacak. Denetimler artırılmalı. Hepimiz daha az protein daha az temel gıda tüketeceğiz. Yurttaş daha fazla makarnaya yönelecek.
Mera alanları yok oluyor
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 1940 yılında 44 milyon hektar mera ve çayır alanı bulunan Türkiye’de, bugün 12 milyon hektar alan kaldığını vurguladı. Niğde’de bir mera alanını CHP Merkez İlçe Başkanı Kamil Davarcı ve parti yöneticileriyle birlikte ziyaret eden Gürer, “Büyükbaş hayvan 5 saat otlarken 2 saat yürürse elde ettiği besini yürürken kaybediyor. Bu nedenle mutlaka meralar ıslah edilmeli, ot varlığı artırılmalı, ot için ulaşım kolaylığı sağlanmalıdır. Mera alanları organize sanayi bölgesi ve maden alanlarına devredilmemesi bu bağlamda çalışmaların tarım alanları için sağlanması önemlidir” dedi.
- “Açıklanacak alım fiyatıyla ayçiçeği üreticisinin emeğinin karşılığını alması gerekiyor”
- “Ayçiçeğine bu yıl verilen fiyat önümüzdeki sezonun ayçiçeği üretimini de etkileyecektir”
- “Yeni başladığımız hasatta, üreticilerimizin mağdur olmaması için ayçiçeğinde yıl sonuna kadar yüzde sıfır olarak uygulanan gümrük vergisinin hasat döneminde artırılması gerekiyor”
- “İthalata harcanan milyarlarca liranın çok daha az bir bölümü, akılcı politikalara dayanan, dişe dokunur desteklerle ayçiçeği üreticilerimize aktarılırsa kısa vadede kendimize yeter hâle geleceğiz”
- “Ayçiçeğini ve ayçiçek yağını bulamadığımız ve fiyatını kontrol altına alamadığımız dönemleri unutmayalım”
- “Ayçiçeği, Toprak Mahsulleri Ofisi vasıtasıyla devlet müdahale alımı kapsamına alınmalıdır”
- “Prim, mazot ve gübre desteklerinin artırılarak devam ettirilmesi, üreticilerimizin ayçiçeği üretiminde kalması için uygulanması gereken en önemli politika aracıdır”
- “Sıvı yağ tüketimimizin yüzde 76’sı ayçiçeğinden elde ediliyor”
- “İhtiyacımız olan ayçiçeğinin yüzde 37,5’ini ithalatla karşılıyoruz”
- “Sezon boyunca 2 kattan daha fazla artan diğer girdilerin yanında gübre fiyatları ortalama 4, mazot fiyatları ortalama 3 kat artış gösterdi.”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, ayçiçeği maliyetinin önemli derecede arttığı 2022 yılında, alıcı kurumların ayçiçeği alım fiyatını; artan girdi maliyetleri, enflasyon oranı ve üretici kâr marjını dikkate alarak açıklaması gerektiğini, ayçiçeğine bu yıl verilen fiyatın önümüzdeki sezonun ayçiçeği üretimini de etkileyeceğini belirtti.
“Hasadın başlamasıyla birlikte Birlikler tarafından fiyatlar açıklanmaya başlandı. Ancak, Birlikler tarafından açıklanan fiyat, üreticilerimizin beklentilerini karşılamadı. Ayçiçeği üretiminde istikrarın sağlanması ve maliyetleri artan üreticilerimizin yeterli gelir elde edebilmesi için açıklanan fiyatların yeniden gözden geçirilerek artırılması gerekiyor. Ayrıca diğer alım yapan Birliklerin de bir an önce fiyat açıklaması bekleniyor.
Sezon boyunca 2 kattan daha fazla artan diğer girdilerin yanında gübre fiyatları ortalama 4, mazot fiyatları ortalama 3 kat artış gösterdi. Yeni başladığımız hasatta, üreticimizin mağdur olmaması için ayçiçeğinde yıl sonuna kadar yüzde sıfır olarak uygulanan gümrük vergisinin hasat döneminde artırılması gerekiyor. Bugünlerde ithal ettiğimiz ayçiçeği tohumunun tonu yaklaşık 650 dolar (11,70 TL/kg)’dır. Bu fiyat yurt içindeki fiyatları düşürecek ve çiftçilerimiz mağdur olacaktır.
Bu yıl açıklanacak alım fiyatıyla ayçiçeği üreticisinin emeğinin karşılığını alması gerekiyor. İthalatçı ülkelerdeki kriz ve savaş nedeniyle ithalat tehlikeye girmiş, fiyatlar yükselmiş, bu gelişmeler üzerine üreticiler ayçiçeği ekimi için teşvik edilmiş ve üretilen ürünün tamamının üreticiyi mağdur etmeyecek bir şekilde değerlendirileceği yetkililer tarafından ifade edilmişti. Bu nedenle ayçiçeği üreticisi uygun bulduğu alanlara ayçiçeği ekti. Üretimini artıran üreticilerimiz alın terinin karşılığını alarak ödüllendirilmelidir. Ayçiçeğini ve ayçiçek yağını bulamadığımız ve fiyatını kontrol altına alamadığımız dönemleri unutmayalım.”
Ayçiçeği üretimi yetersiz
“Ayçiçeği, ülkemiz ekonomisi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Sıvı yağ tüketimimizin yüzde 76’sı ayçiçeğinden elde ediliyor. Küspesinin içerdiği protein ile de değerli bir yem olarak hayvan beslemesinde kullanılan ayçiçeği, yemeklik yağ dışındaki yağlarla sabun ve boya sanayinde değerlendirilirken; sapları da yakacak olarak kullanılıyor. Sapların yakılmasından sonra oluşan kül, potasyum içerdiği için gübre olarak da değerlendiriliyor.
Ayçiçeği üretimimizin ülke ihtiyacını karşılamada yetersiz kalması nedeniyle söz konusu üretim açığı ithalat yoluyla karşılanıyor. Ülkemiz ayçiçeğinde başlıca ithalatçı ülkeler arasında yer alıyor. Tüketimdeki artış nedeniyle ithalata bağımlılık devam ediyor. İthalatımız geçmiş yıllarda çoğunlukla ayçiçeği yağı şeklinde yapılmaktayken son yıllarda ayçiçeği ithalatı daha fazla yapılıyor.
TÜİK bitkisel ürün denge tablosuna göre, 2020-2021 sezonunda Türkiye’nin ayçiçeğinde yeterlilik oranı yüzde 62,5’tir. Yani ihracat da dâhil, ihtiyacımız olan ayçiçeğinin yüzde 37,5’ini ithalatla karşılıyoruz. 2021 yılında ayçiçeği tohumu yağı ve küspesi dış ticaretinde 942 milyon dolar açık verdik.
İthalata değil üreticiye destek
Ülkemizde ayçiçeği büyük oranda Trakyabirlik tarafından alınmakla birlikte Karadenizbirlik ve Çukobirlik tarafından alınıyor. Bu birliklerin dışında son yıllarda Tarım Kredi Kooperatifleri ve Konya Şeker de alım yapmaya başladı. Birliklerin alımları ayçiçeği ekim alanlarının artmasında da önemli bir etkendir.
Ekiliş alanlarının artmasıyla birlikte, ayçiçeği üretiminin geçen yıla göre yükselmesi beklenirken, girdi fiyatlarının yüksekliği ile üreticilerimizin maliyeti de arttı.
Ayçiçeği üretimimizin TÜİK 1. Tahminine göre ise geçen yıla oranla yüzde 5,6 artması bekleniyor.
Öte yandan, 2004-2021 yılları arasında ayçiçeği ekim alanı 550 bin hektardan yüzde 63,8 artışla 901 bin hektara yükselirken, bu artış 2019-2021 döneminde yüzde 19,8 oranında oldu.
Ayçiçeği stratejik bir üründür. Ekim alanlarının artırılması gerekir. Fiyat ve alım garantisi, ayçiçeğinde ekim alanlarının artmasındaki önemli etkenlerdir. Ayçiçeği fiyatları üreticinin yeterli gelir elde edeceği seviyede tutulmalıdır. Ayçiçeği Toprak Mahsulleri Ofisi vasıtasıyla devlet müdahale alımı kapsamına alınmalıdır.
Prim, mazot ve gübre desteklerinin artırılarak devam ettirilmesi, üreticilerimizin ayçiçeği üretiminde kalması için uygulanması gereken en önemli fiyat politika aracıdır. Desteklerin en az girdi enflasyonu oranında artırılması gerekiyor.
İthalata harcanan milyarlarca lira, akılcı politikalara dayanan, dişe dokunur desteklerle ayçiçeği üreticilerimize aktarılırsa kısa vadede kendimize yeter hâle geleceğiz. Üreticilerimizin alın terinin karşılığını aldığı bir sezon olması en büyük temennimizdir.”
Buğday, fındık, çay ve kuru üzümden sonra mısır fiyatı da maliyetin altında
İktidar, buğday, fındık, çay ve kuru üzümün ardından mısırda da çiftçilerin beklentisinin altında fiyat açıkladı. Alım fiyatı olarak açıklanan 5 bin 700 TL’nin maliyetin altında kalması yine yüksek fiyatla ithalatı körükleyecek. Çiftçiye verilmeyen para, ithalat yoluyla yabancıya gidecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından destek hariç ton başına 5 bin 700 lira olarak açıklanan alım fiyatını değerlendiren Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, rakamın maliyetin altında olduğunu açıkladı. Ton başına 6 bin 400 lira maliyetle üretim yapılabildiğini anlatan Suiçmez, çiftçinin 7 bin lira fiyat beklediğini söyledi.
Suiçmez, mısırın yüzde 75’inin yemde kullanıldığını ve yemde Türkiye’nin dışa bağımlı olması nedeniyle yüksek fiyatla ithalat yapıldığını hatırlatan Suiçmez, şu bilgileri verdi:
“9 milyon ton mısıra ihtiyacımız var. Üretim ise 6.5 milyon ton. 2.5 milyon ton mısır başta Ukrayna olmak üzere çeşitli ülkelerden ithal ediliyor. Açıklanan düşük fiyat, üretimin azalmasına, yüksek fiyattan ithalatın artmasına neden olacak. Oysa ithalata verilecek para üreticiye verilmeli.”
"Fiyat açıklamak yetersiz"
Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, Suiçmez, ayrıca fiyat açıklamanın da tek başına yetmeyeceğini, mutlaka açıklanan o fiyattan kamunun alım yapması gerektiğini vurguladı. Kuru üzüm alım fiyatının da 27 lira olarak açıklandığını dile getiren Suiçmez, oysa çiftçinin 35 lira fiyat beklediğini vurguladı. Suiçmez, kuru üzümde alım fiyatının 1.72 dolardan 1.49 dolara gerilediğini kaydederken şöyle devam etti:
“Fındıkta, kuru üzümde ihracatçıyız. Maliyetin altında açıklanan fiyatlarla ihracatçı üreticimizi korumuyoruz. Ayçiçekte henüz fiyat açıklanmadı. Piyasada 10-11 lira. Maliyet ise 17 lira. Ayçiçeğinde de düşük fiyat açıklanacağı gözüküyor. Bütün ürünlerde maliyet altı fiyat açıklanıyor. Girdilerdeki artış yüzde 158’ler düzeyindeyken fiyatta ‘yüzde 100 artış yaptık’ mantığı yanlış.”
Bu arada Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) mısır alımındaki düzenlemeleri açıkladı. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçilerin üretim belgelerindeki üretim miktarının tamamının satın alınacağı açıklandı.
Tarımsal girdi fiyatlar, mayıs ayında aylık bazda yüzde 5,51, yıllık bazda ise yüzde 123,72 artış gerçekleşti.
Türkiye İstatistik Kurumu, mayıs ayına ilişkin Tarım-GFE verilerini açıkladı. Buna göre, Tarımsal Girdi Fiyat Endeksinde (Tarım-GFE) mayıs ayında bir önceki aya göre %5,51, bir önceki yılın Aralık ayına göre %67,77, bir önceki yılın aynı ayına göre %123,72 ve on iki aylık ortalamalara göre %61,54 artış gerçekleşti.
TÜİK tarafından açıklanan verilere göre, ana gruplarda bir önceki aya göre tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde %5,15, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde %5,55 artış gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre göre tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde %67,70, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde %133,09 artış gerçekleşti.
Alt gruplarda durum
Yıllık Tarım-GFE'ye göre 7 alt grup daha düşük, 4 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, %32,06 ile veteriner harcamaları ve %45,53 ile tohum ve dikim materyali oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, %236,45 ile gübre ve toprak geliştiriciler ve %184,42 ile enerji ve yağlar oldu.
Aylık Tarım-GFE'ye göre 8 alt grup daha düşük, 3 alt grup daha yüksek değişim gösterdi.
Aylık artışın düşük olduğu alt gruplar %1,01 ile gübre ve toprak geliştiriciler ve %1,22 ile enerji ve yağlar oldu. Aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise %8,65 ile hayvan yemi, %8 ile diğer mal ve hizmetler olarak sıralandı.