Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası (PÜİS), motorin fiyatlarına zam geleceğini açıkladı
Motorin fiyatlarına 11-13 kuruş arası zam geliyor. Fiyatlar yeniden 5 liranın üzerine çıkacak.
PÜİS'ten yapılan açıklamada, "24.02.2018 Cumartesi gününden geçerli olmak üzere Motorin grubunda 11-13 kuruş fiyat artışı beklenmektedir. Benzin grubunda fiyat değişikliği beklenmiyor." denildi.
Motorin fiyatlarına 10 gün önce 17 kuruşluk bir indirim yapılmış ve fiyatlar 5 liranın altına gelmişti. Bu gece yarısından itibaren geçerli olacak zamla birlikte İstanbul'da ortalama fiyatlar yeniden 5.10 TL seviyesine yükselecek.
Bakan mazota destek açıklaması yapmıştı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, 2,5 milyar liralık mazot-gübre destek ödemesine bugün başlanacağını belirterek, "çiftçilerimizin kullandığı mazotun yarısını ödemeye başlıyoruz" demişti.
Hükümetin mazota yaptığı destek çiftçinin kafasını karıştıracağa benziyor. Böylece hükümet bir eliyle verdiğini diğer eliyle alacak...
çiftçi
15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü. Türkiye’de 2.7 milyon kadın çiftçi, günde 16-17 saat çalışıyor, üretime omuz veriyor.
Haziran ayı rakamlarına göre, tarımda çalışan 5 milyon 757 bin kişinin yüzde 46.5’i olan 2 milyon 678 binini kadınlar oluşturuyor. Çalışan kadınların yüzde 30’u tarımda yer alıyor. Erkeklerin ağırlıklı olarak tarım dışında çalışmasıyla, kadınların tarımın en önemli istihdam unsuru haline geliyor.
Tarımdaki kadınların yüzde 80.7’si ücretsiz aile işçisi konumunda. Kadınların ezici bir çoğunluğu olan yüzde 94.3’ü ise primlerin yüksekliğinden dolayı kayıtdışı kalarak sosyal güvenlik kapsamına girmekten kaçınıyor. Bir evde hem erkek hem de kadın Tarım Bağkur’lu olsa, indirime rağmen her ay 839 lira prim ödemek zorunda kalacak.
Tarımda, kadın işveren sayısı 2 binde, ücretli veya yevmiyeli kadın sayısı 248 binde, kendi hesabına çalışan kadın sayısı 268 binde kalıyor. Kayıtdışılık oranı, tarımda, işveren kadınlarda yüzde 50 iken, ücretli veya yevmiyeli çalışan kadınlarda yüzde 86.3, kendi hesabına çalışan kadınlarda yüzde 94, ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınlarda yüzde 95.3.
Acil talepler
- Ülkemizde çocuklarımız ve gençlerimizden sonra eğitime en çok ihtiyacı olan kesim kadın çiftçiler.
- Bu gerçekten hareketle sosyal güvenlik, kooperatifçilik, girişimcilik ve liderlik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları, iklim değişikliği ana eğitim konuları başta olmak üzere eğitim seferberliği sürdürülmeli
- Bilinmelidir ki; bir kadın çiftçiyi eğitmek demek, gelecek nesilleri eğitmek demektir
- Sosyal Güvenlik Kurumu’nda genelde çiftçilerin, özelde kadın çiftçilerimizin mağduriyetleri ve hak kayıplarının giderilmesi için büyük gayret gösteriyoruz. Kadın çiftçilerimiz için hemen her alanda pozitif ayrımcılık talep ediyoruz”
- Üretimin her aşamasına aktif şekilde katılan kadın çiftçilerimizin, kalkınmanın imkânlarından yeterli pay almalarının sağlanması için desteklenmeleri şarttır
- Kadın çiftçilerimiz için başta 120 gün yıpranma payı, primlerin yüzde 50’sini devletin ödemesi olmak üzere birçok alanda pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır.
- Tarım sektöründe çalışan kadınların sosyal güvenlik primlerinin yüzde 50’si, erkeklerin ise yüzde 25’i devlet tarafından karşılanmalıdır.
Türkiye ekonomisi açısından tarım sektörü, 6 milyon istihdam barındırıyor, 18 milyar dolar gıda ve tarım ihracatı sağlıyor, diğer sektörlere sermaye aktarıyor ve hammadde temin ediyor, 78 milyon ülke nüfusunu ve 40 milyon turisti besliyor.
Dünya Kadın Çiftçiler Günü'nün kısa tarihçesi
Dünyada kadının kalkınmadaki rolü 1970’li yıllardan itibaren ele alınmaya başlamış, birçok araştırmacı ve yazar kadın konusunda çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Bu çalışmalarda kadının üretime katkısı incelenmiş, kadınların gelişmenin olanaklarından daha az faydalandıkları ve bu durumun kadının sosyal statüsüne zarar verdiğini ortaya konmuşlardır. Özellikle tarım sektöründe sorunun daha da büyük olduğu belirtilmiştir.
Üçüncü dünya ülkelerindeki tarımsal üretimde kadının toplumsal konumu 1975 yılında Birleşmiş Milletler Kadın yılı ile dünya gündemine taşınmıştır. Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu 1975 yılında Mexico City’de 1. Kadın Konferansı düzenlemiş ve bu toplantıdaki görüşmeler ve değerlendirmeler çerçevesinde yapılan çalışmalar sonucu, Birleşmiş Milletler 1975-85 yıllarını Kadın On Yılı ilan etmiştir. BM bu süreç içinde kadının sosyal statüsünün yükseltilmesi, sosyal, kültürel, siyasi, ve hukuki haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışmalar yapılmasını öngörmüştür. Eşitlik, Kalkınma ve Barış hedeflerine ulaşmayı amaçlayan Kadın On Yılı’nın alt teması ise Eğitim, Sağlık ve İstihdam olarak kabul edilmiştir. Bu sürecin ilk on yılını değerlendirmek üzere 1980 yılında Kopenhag’da II. Dünya Kadın Konferansı gerçekleştirilmiş, Konferansta kadınların statüsünün iyileştirilmesi için yapılması gerekenlerin yer aldığı “Hareket Planı” kabul edilmiştir. Bu konferanstan sonra 1 Mart 1980 tarihinde “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW) Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin imzasına açılmıştır. 1985’de Nairobi'de gerçekleştirilen III. Dünya Kadın Konferansı’nda son on yılın değerlendirilmesi yapılmış, “Kadının Gelişmesi İçin İleriye Yönelik Stratejiler” belirlenmiştir. 1995 yılında Pekin’de toplanan IV. Dünya Kadın Konferansında ise yayınlanan Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planında, kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik somut politikalar ortaya konulmuştur. Her yıl 16 Ekim Dünya Gıda Gününden bir gün önce 15 Ekimi Dünya Kadın çiftçiler günü olarak kutlama fikri kabul edildi. Bu karar Tarım Üreticileri Federasyonu (IFAP), Dünya Kırsal Kadın Derneği (ACWW), Afrika Kırsal Kadın Ağı Derneği (NARWA) ve Dünya Kadın Zirvesi Vakfı (WWSF) tarafından desteklenmiştir. 2008 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde resmi bir kutlama olarak kabul edilmiş ve bugünün tüm dünyada kadın çiftçiler günü olarak kutlanmasına başlanmıştır.
Dünyada Kadın Çiftçiler gününün kutlanmasının amaçları;
1.Çiftçi kadınların toplumdaki sosyal statüsünü yükseltmek,
2.Hükümetlerin ve kamuoyunun kadın çiftçilerin sorunları ve toplumdaki rolleri konusunda hassas olmalarını sağlamak,
3.Kadın Çiftçiler ile ilgili örgütlerin ve toplulukların bugünü kutlamalarını desteklenmek,
4.Kadın çiftçilerin faaliyetlerinin görünür olmasını sağlamak,
5.Tüm dünyada bugünde ortak bir ruh oluşturarak bir farkındalık sağlamaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, hasat zamanında çıkarılan ithalat kararnamelerinin çiftçinin ölüm fermanı olduğunu söyledi. Çakırözer, Türkiye'de tarım ve hayvancılıkta gelinen noktanın Meclis tarafından incelemesi gerektiğini savundu.
Bakanlar Kurulu'nca hazırlanan ithalat kararnamelerinin Türkiye'de tarım ve hayvancılığı nasıl etkilediğinin ve zaten zor koşullar altında üretim yapan çiftçiler üzerinde yarattığı mağduriyetin incelenmesini isteyen Çakırözer, TBMM Başkanlığına Araştırma Önergesi verdiğini ifade etti.
Çiftçi ne zaman destek alacak?
Bir yılda üç ithalat kararnamesi çıkarıldığını hatırlatan Çakırözer, “Zor koşullar altında üretim yapar çiftçimizin 2017 yılında ne kadar tarım desteği alacağını açıklamayan hükümet, yayınladığı kararnamelerle 2019 yılına kadar ne kadar toprak mahsulü ve canlı hayvan ithal edeceğini açıkladı. Çiftçi hasat dönemindeyken çıkarılan kararnameler ile canlı hayvan ithalatında gümrük vergisi yüzde 135'ten yüzde 26'ya düşürüldü. Kırmızı ette yüzde 225 ile yüzde 100 olan gümrük vergisi yüzde 40'a düşürüldü. Yüzde 130 gümrük vergisi olan 3 ürünün gümrük vergileri buğdayda yüzde 45'e, arpada yüzde 35'e ve mısırda yüzde 25'e indirildi" diye konuştu.
Çakırözer, şunları kaydetti:
“Et ve Süt Kurumu'na sıfır gümrükle 95 bin ton kırmızı et, 500 bin büyükbaş ve 475 bin küçükbaş olmak üzere 975 bin baş canlı hayvan ithalat yetkisi verildi. Yine Toprak Mahsulleri Ofisi'ne 750 bin ton buğday, 700 bin ton arpa, 700 bin ton mısır ve 100 bin ton pirincin yine sıfır gümrükle ithalatı yetkisi verildi. Geçen yıl 20 bin küçükbaş hayvan ithal edildiği açıklanmıştı. Bu yıl bu rakamların tamamının ithalatı gerçekleşirse küçükbaş hayvan ithalatı yüzde 2 bin 375 artmış olacak. Tüm bu rakamlar Et ve Süt Kurumu'nun Et İthalatı Kurumu, Toprak Mahsülleri Ofisi'nin de Toprak Mahsülleri İthalatı Ofisi olduğunu göstermektedir.
Çiftçi tarlada cezalandırıldı
Çiftçinin büyük emeklerle yetiştirdiği buğday ve arpayı hasat ettiği bir dönemde yayınlanan bu kararnameler zaten zor koşullar altında, alın terinin karşılığını alamadan üretim yapan çiftçilerimizi büyük zarara uğrattı. İlk kararnamenin yayınlamasıyla birlikte piyasada buğday ve arpanın fiyatı düştü. Çiftçi zararına ürününü satmak zorunda bırakıldı ve üreten çiftçi cezalandırıldı.
Yabancı çiftçiler zengin ediliyor
Türk çiftçisine çok görülün tarım destekleri, ithalat izniyle yabancı çiftçileri verildi, verilmeye de devam edecek. Her gün milli ve yerli diyen hükümet kendi çiftçisini değil, başka ülkelerin çiftçilerini zengin ediyor. Ortaya çıkan ithalat rakamları gösteriyor ki bu kararnameler çiftçinin ölüm fermanından başka bir şey değildir."
Kaynak: Tarımdan Haber
Şeker sektörünü denetleyen Şeker Kurulu bir yıldır görevini yapamıyor. Bu durum, pancar şekeri üretiminin belirli bir kısmı kadar üretilebilen Nişasta Bazlı Şekerin (NBŞ) piyasaya çıkış miktarının da denetlenememesine yol açıyor. Piyasadaki denetimsizlik, şeker fabrikalarının elinde 400 bin tonluk şeker stoku oluşmasına yol açarken, NBŞ'nin de denetimsiz olarak piyasaya çıkmasına neden oluyor Ayrıca bu miktarda NBŞ'nin de denetimsiz olarak piyasaya çıktığı öne sürülüyor.
Gelişmeleri DÜNYA'ya değerlendiren Pancak Ekicileri Kooperatifleri Birliği-PANKOBİRLİK Genel Müdürü Taner Taşpınar, şeker sektörünün zor ve hassas bir dönemden geçtiğini söyledi. Türkiye'nin gerek teknoloji gerekse verimlilik bakımından dünya ve AB ile rekabet edebileceği ender sektörlerden birisinin şeker olduğunu ifade eden Taşpınar, sektörün daha rekabetçi konuma getirilmesinin kırmızı çizgi olması gerektiğini bildirdi.
Şeker Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 2001 yılından bu yana NBŞ lobisinin sektördeki kurulu sistemi bozma gayretinde olduğunu belirten Taşpınar, NBŞ'nin milli sermaye ile kurulan şeker sanayinin önünde ciddi bir tehdit oluşturduğunu kaydetti.
AB'de bu yıl kaldırılacak şeker kotalarının Türkiye'de belirli kesimler tarafından yanlış aksettirildiğinin altını çizen Taner Taşpınar, “Bu durum AB'de istenildiği kadar şeker üretilebileceği anlamına gelmemelidir. Çünkü talep miktarı değişmeyecektir. Bu durum tüketim boyutunu değiştirmeyeceği için AB'nin ihracatında artış yaşanmasına yol açacaktır" diye konuştu.
Kota kalkarsa NBŞ tüketimi artacak
Avrupa'da kotanın kalkmasıyla beklenenin aksine pancar şekeri üretiminin 16 milyon tondan 20 milyon tona çıkacağını ifade eden Taşpınar, böylece daha rekabetçi maliyetle AB'nin yeniden ihracatçı konumuna yükseleceğini dile getirdi.
AB'yi örnek göstererek Türkiye'de de kotaların kalkmasını isteyenlerin taleplerinin karşılanması durumunda ortaya çıkacak manzaranın AB gibi olmayacağının kesin olduğuna değinen Taşpınar, “Şeker Kurumu'nun görevini yapamadığı, NBŞ üretiminin dahi denetlenemediği bir fiili durumla karşı karşıyayız. Bu açıdan ülkemizde kotaların serbest bırakılması demek kotalı 1 milyon ton, kotasız 350 bin ton olmak üzere toplam 1 milyon 350 bin ton kurulu kapasiteye sahip NBŞ üretimin tam kapasite ile çalışması ve halkımızın 4-5 kat daha fazla NBŞ tüketmesi anlamına gelecektir" dedi.
Pancar üretimi biter!
Denetimsizliğin merdiven altı firmaların sayısını da giderek arttıracağı öngörüsünde bulunan Taner Taşpınar, belirsizliğin uzun süre devam etmesi halinde pancar şekerinin tamamen bitme noktasına gelebileceği uyarısında bulundu. Türkiye'de NBŞ kotasının yaklaşık yüzde 90'ının tek firma tarafından denetlendiğini vurgulayan Taşpınar, NBŞ üretiminde de tekel bir yapı oluştuğunu söyledi.
Üretilen şeker stoklarda kaldı!
Son bir yıllık süreçte şeker piyasasının denetimsiz kalmasının olumsuz sonuçlarını sektör ve şeker fabrikalarının yaşamaya başladığını bildiren Taner Taşpınar, “2016/2017 pazarlama yılının sonuna yaklaşılmasına karşın halen fabrikaların stoklarında ciddi miktarlarda şeker vardır ve satılamamaktadır. Temmuz ayı itibarıyla yaklaşık 400 bin ton A kotası stok vardır. Başka bir ifade ile sözkonusu pazarlama döneminde üretilen A kotası şekerin yaklaşık %18'i halen fabrika stoklarındadır" dedi.
Şeker sektöründe kaos olur
Kotanın ülke ihtiyacı kadar belirlendiğine dikkat çeken Taşpınar, “Ülke ihtiyacı kadar kota belirlenmesine ve şeker üretilmesine karşın, şekerin satılamamasının veya elde kalmasının nedenleri ve bu pazarı kimlerin ele geçirdiğinin cevabı işte burada yatmaktadır" ifadelerini kullandı.
İçinde bulunulan pazarlama yılında da yüksek verimlilik sebebiyle şeker üretiminde rekor beklentisi olduğunu söyleyen Taner Taşpınar, “Sektörün 2018 yılını daha da sıkıntılı geçireceği bugünden görülmektedir. Fiili durumun devam etmesi durumunda ülkemiz şeker sektöründe tam bir kaosun yaşanacağı ve telafisi zor kayıpların oluşacağı kaçınılmaz görünmektedir" şeklinde konuştu.
Şeker ithalatı gündeme gelebilir!
Piyasadaki denetimsizliğin Türkiye'nin doğrudan şeker ithalatı yapacak duruma da gelmesinin önünü açacağını öne süren Taner Taşpınar, şunları söyledi: “Dahilde İşleme İzin Belgelerine istinaden İmalatçı- İhracatçılara yapılan şeker satışları, Ekonomi Bakanlığı ile varılan mutabakat çerçevesinde Şeker Kurumu koordinatörlüğünde yürütülmektedir.
Bu kapsamdaki satışlarda, şirketlerce izlenecek yol ve yöntem Şeker Kurumu tarafından belirlenmekte, fiyata esas göstergeler ise şirketlere günlük olarak bildirilmektedir. Bundan böyle bu hizmetlerin yerine getirilmesinde sorunlar yaşanacaktır. Bu uygulamaların aksaması halinde Ekonomi Bakanlığı'nca düzenlenen ilgili hükümler çerçevesinde doğrudan şeker ithalatı gündeme gelebilecektir. Nitekim bu boşlukta çeşitli ülkelerden ülkemize NBŞ ithalatı gerçekleşmiştir."
Kaynak: Hüseyin GÖKÇE / DÜNYA
Canlı hayvan, kırmızı et ve hububatta gümrük vergileri düştü.
27 Haziran 2017 tarihli ve 30107 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İthalat Rejimi Kararına Ek Karar ile canlı hayvan, kırmızı et ve hububatta gümrük vergileri düşürüldü.
İthalat rejimine ek karar uyarınca, enflasyonu düşürmek bahanesiyle canlı büyükbaş hayvanlarda yüzde 135 olan gümrük vergisi oranı yüzde 26’ya, büyükbaş hayvanların etinde 100-225 arasında değişen gümrük vergisi oranları ise yüzde 40’a indirilirken, buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 45, arpada yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 35, mısırda yüzde 130 olan gümrük vergisi yüzde 25 oldu.
Ziraat Odaları karşı
TZOB Genel Başkanı Bayraktar yaptığı açıklamada;“Et, canlı hayvan, buğday, arpa ve mısırda gümrük vergisi indiriminin, üreticiyi etkilememesi mümkün değil. Tarımın yapısal sorunları henüz çözülmeden, çoğu üründe verim rakamları yükseltilmeden, girdi fiyatları düşürülmeden, tarladan markete pazarlama kanallarındaki sorun çözülmeden ithalat kapılarını açmak, gıda fiyatlarını çok fazla etkilemeyeceği gibi, çiftçimizde de üretimde de sıkıntı yaratır” dedi.
Bayraktar; “TZOB olarak yerli üretimin desteklenmesi, verim artışı, ekilmeyen alanların ekilmesi, sulanamayan alanların sulamaya açılması gerektiğine inanıyoruz” diyerek, “Ekonomi Bakanlığı’nın ağırlıklı yönlendirmesiyle alındığını düşündüğümüz bu karardan, üreticimiz ve ülkemiz zarar görmeden acilen vazgeçilmelidir” sözlerine devam etti.
Üretici ithalatla 'terbiye' ediliyor
CHP Bursa Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Orhan Sarıbal ise; “Üretimini ve ihracatını artıramamakta, buna karşılık ithalata bağımlılığı devam etmektedir. AKP hükümetlerinin uyguladığı tarım politikaları, küreselleşen piyasalar ve acımasız rekabet koşulları nedeniyle ürün/girdi paritelerindeki çiftçi aleyhine gelişmeler; üretim maliyetlerini aşırı şekilde artırmış, buna karşılık ürün fiyatları reel anlamda yerinde saymış, hatta bazı ürünlerde gerilemiştir. 1980’li yıllara kadar büyük ölçüde kendini besleyebilen ülkelerden biri olan Türkiye’de; daha sonra uygulanan neoliberal politikalarla tarımı çökertme sürecinin temelleri atılmıştır. O yıllarda başlatılan ‘üreticiyi ithalatla terbiye etme’ politikası, günümüzde çok daha vahşi bir şekilde uygulanmakta; arz eksikliği nedeniyle fiyatı artan her ürünün fiyatının ithalatla düşürme kolaycılığına başvurulmaktadır. İthalatın çözüm olmadığı (pirinç, kuru fasulye, sap-saman ve kırmızı ette) defalarca görülmesine rağmen bu politika ısrarla sürdürülmektedir. Enflasyonu düşürmek bahanesiyle bu dönemde gümrük vergilerinin indirilmesinin, üreticinin elindeki hububat fiyatlarını baskılamaktan başka bir yararı olmayacaktır.” dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle Ankara buluşmasına hazırlanıyor. 14 Mayıs’ta saat 12.00’de Tandoğan’da düzenlenecek miting için hazırlıklar sürerken, mitinge Türkiye’nin 81 ilinden, 766 ziraat odasından katılım olacak. Mitinge 50 bin çiftçinin katılması bekleniyor.
Türkiye, yıllardır uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları nedeniyle kendi kendine yeten ülke konumundan çıktı. Tarım ve hayvancılıkta tek çözüm ise ithalat ise sorunlara çözüm olmayıp ülkenin gıdada dışa bağımlılığını artırdı. Dışa bağımlılık yerine kendilerine destek verilmesini isteyen çiftçiler taleplerini şimdi Ankara'da dile getirecek.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar çiftçilere konuşma yapacak. Bayraktar, konuşmasında çiftçilerin içinde bulunduğu olumsuz koşulları, sorunlarını ve çözüm yollarını anlatacak.
Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş, tarım sektörünün en zor günlerini yaşadığını bildirdi. Çiftçinin perişan olduğuna işaret eden Demirtaş, tarımda günü kurtarma politikalarından vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.
Cumhuriyet Halk Partisi Edirne Milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Doç. Dr. Okan Gaytancıoğlu dün yaptığı açıklamada, kuru fasulye ve kırmızı biber ithalatı konusunda eleştirilerde bulunarak; ithalat yapmak yerine, yerli üreticinin desteklenmesi gerektiğini kaydetti.
Günü birlik politikalarla olmaz
AK Parti’nin 15 yıllık iktidarında çok ciddi bir tarım politikasının yürütülmediğini yıllardan bu yana dile getirdiklerini belirten Gaytancıoğlu, şunları söyledi: “AKP, günü birlik politikalarla Türkiye’nin gerçeklerinden uzak şekilde hareket ediyor. Üretimde riskler çok fazla olmasından ötürü alım ve fiyat politikaları anlamında desteklenmelidir. Ama AKP, tarım politikası araçlarını devreye sokamaması nedeniyle, ithalata yöneldiğini görmekteyiz. AKP’yi sürekli uyarmamıza rağmen günü birlik politikalarını değiştirmiyorlar. Türkiye’de akılcı ve hükümetlere göre değişmeyen bir tarım politikası olması gerekiyor. 26 milyon tarım arazisi boş iken; köyden kente göç fazlayken, yatırıma, sulamaya ya da girdi kullanımına neden önem verilmiyor. Bunu anlamak mümkün değildir.”
Türkiye'ye özgü tarım polikası
Okan Gaytancıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “AKP’nin yerli üreticiye gereken önemi vermek yerine, ithalata yönelmeye çalışılıyor. Türkiye’nin kendine özgü tarım politikaları olmalıdır. Yasayla belirlenmiş tarım bütçesi var. Gayri milli hasılanın yüzde 1’i kadar bütçe ayrılmıştır. Ama AKP, tarım için ayrılan bu bütçeyi yeteri kadar kullanmıyor. Ayrılan bütçenin yarısını çiftçiye veriyorsunuz. Bununla sizin tarımsal üretimi yönlendirme ve ithalatı durdurma gibi bir politikanız olamaz. Dengeli bir tarım politikası uygulansa ve dünyayla rekabet edebilecek konuma gelebilse daha iyi olur. Çiftçimiz geçimlik tarım yerine, ticari tarım yapabilse ve ürünlerimizi markalaştırabilsek güzel olur. Hükümetin bu yönde çalışmaları yok ve günü birlik politikalarla işi çözmeye çalışıyor. AKP’nin uzun süre politikalarının da, değişmeyeceğini görüyoruz.”
İthalat değil, yerli üreticiye destek
Gaytancıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “CHP iktidar olduğunda öncelikle ülke çiftçisinin kalkınması ve kazanması için çalışılacak. Çiftçi ve üretimi desteklemezseniz, girdi kullanımını etkin hale getirmezseniz dünyayla rekabet edilemez. Çiftçinin cebinde para olmalı ki, üretimini sürdürebilsin. Geçmiş süreçte, et ürününde ithalat yapıldı ancak, fiyatlarda herhangi bir düşüş yaşanmamıştı. Düşüş 2-3 ay oluyor, daha sonra yeniden yükselişe geçiyor. Kısacası, ithalat çözüm değildir. İthalat yapmak yerine, yerli üreticinin desteklenmesi gerekiyor.”
Kaynak: Tarımpusulası.com
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (Çiftçi Sen), Başkanlık Referandumu’nda, “Ürettikleri politikalar nedeniyle çiftçi de, tarım da, köylü de iflas etti” diyerek çiftçilerin ‘Hayır’ oyu vereceğini açıkladı
Çiftçi Sen tarafından 16 Nisan günü gerçekleşecek Anayasa değişikliği referandumu ile ilgili yapılan açıklamda; “Referandumu ortaya atanlar, 2002- 2017 yılları arasında tek başlarına iktidardaydılar. Şu anda da iktidardalar. Çiftçilerin lehine politika üretmeleri için herhangi bir engel yok. Ama ürettikleri her politika çiftçilerin değil, hep şirketlerin lehine” denildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Üretmek istiyoruz, zarar ediyoruz, bu yüzden üretemiyoruz. Referandumu önümüze koyanların, biz çiftçileri ne hale getirdiklerini sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Şirketlerin önünün açılmasına, haklarımızın, topraklarımızın, sularımızın, tohumlarımızın gasp edilmesine Hayır! Çiftçilik mesleğimizi devam ettirebilmek, ürettiğimiz ürünlerin değerinde satılmasını sağlayabilmek için, toprağımızı kredi borçları yüzünden satmak zorunda kalmamak, haklarımızı daha da geliştirmek ve geleceğimize sahip çıkmak için, gelin referandumda ‘Hayır’ diyelim.”
Açıklama tam metni:
Çiftçiler Neden Hayır Diyor?
16 Nisanda Anayasa değişikliği için yapılacak referandum, partilerin yarıştığı bir seçim değil ama, biz çiftçiler için çok önemli. Haklarımızı kaybetmeye devam edip etmeyeceğimizle ilgili bir karar vereceğiz.
Referandumu ortaya atanlar, 2002- 2017 yılları arasında tek başlarına İktidardaydılar. Çiftçiler için yapabileceklerinin önünde hiç bir engel yoktu. Yapmadılar. Şu anda da iktidardalar. Çiftçilerin lehine politika üretmeleri için herhangi bir engel yok. Ama ürettikleri her politika çiftçilerin değil, hep şirketlerin lehine. Mazot, gübre, ilaç, tohum her şey füze hızıyla yükseldi. Bizim ürettiklerimiz ise maliyeti bile karşılamıyor. Üretmek istiyoruz, zarar ediyoruz, bu yüzden üretemiyoruz. Referandumu önümüze koyanların , biz çiftçileri ne hale getirdiklerini sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Buğday-Üretim alanı 2002’de 9.300 bin hektardı. 2016’da 7.780 bin hektara geriledi. Çiftçiler 1, 5 milyon hektar arazide artık buğday ekemiyor. Buğday ithal ediyoruz.
Arpa-Çiftçiler 2002-2016 arası yanlış fiyat politikaları nedeniyle 1 milyon hektar arazide artık arpa ekimi yapmıyor. Yemde ithalatçı olduk.
Baklagiller-Nohut ve kırmızı mercimekte üçte bir, yeşil mercimekte üçte iki oranında üretimimiz azaldı. İthalatçı olduk.
Şekerpancarı-2002’de 492 binin üzerinde aile pancar ekiyordu. 2016’da 106 bin aile ancak pancar ekebiliyor. Pancar ekim alanı 2002’de 3.724.680 dekar iken 2015’de 2.752.721 dekara geriledi.
Pamuk-2002’de 7.210.770 dekar alanda pamuk üretebiliyorken, 2016’ya geldiğimizde 4.800.000 dekara düştü.
Bağcılık-2006/07 sezonunda 1 kg kuru üzüm fiyatı 1.38 TL iken, 2011/12 sezonunda kilosu 3.43 TL, 2016/17 sezonunda ise sezon başında 2.75-3 TL civarındaydı. Şu anda da kilosu ortalama 3.25 TL’den işlem görmektedir. Artık üzüm fiyatları maliyetinin altındadır. Komşularla yaşanan siyasal krizler nedeniyle yaş ve kuru üzüm ihracatı yapılamaz hale gelmiş üreticiler mağdur edilmiştir.
Fındık:Hükümet çiftçiyle bağını kesti. Bilgi desteği yapmıyor. Fındığın verimliliği düştü. 2002’de dekarda 113 kg fındık alırken, 2016’da fındık verimliliğinde dekarda 66 kg’ a kadar geriledik.
Çay: Çay üreticileri de tamamen gözden çıkarıldı.Üreticilere bilgi desteği de veren ÇAYKUR Varlık Fonu’na devredildi. ÇAYKUR’un piyasayı düzenleme etkisi kırılarak,işlevsizleştirilerek özel sektöre (şirketlere) satılması hazırlığı yapılmakta, üreticilerin tamamen şirketlere bağımlı hale gelmesi istenmektedir.
Zeytin-2005 ağaç sayısı 113 milyon iken 2016’da 171 milyon ağaca yükseldi. Fakat zeytinlikleri şirketlerin lehine yok etmek için mecliste yasa tasarısı demoklesin kılıcı gibi zeytincilerin tepesinde bekletilmekte. Referandum sonunda devreye sokulacak.
Tütün- 2002 yılında 405 bin olan üretici sayısı 56 bine düştü. Üretim 159 bin tondan, 62 bin tona geriledi. Tütün ve tütüncülüğümüz bitirilme noktasına getirildi.
Meyvecilik-Bu yıl narlar toplanmadı. Denizli’de elma kazandırmıyor diye elma ağaçları söküldü. Narenciyeciler portakal ve mandalinalarını yola dökmeye başladı.
Tohum-Çiftçi tohumuyla çiftçidir. 2018’den sonra sadece şirketlerin sertifikalı tohumlarıyla üretim yapanlara teşvik verileceği, yerel/atalık tohumlarla üretim yapanlara teşvik verilmeyeceği kararlaştırılmış durumda. Bu durum tohum şirketleri lehine bir politikadır. Bu uygulama çiftçileri, tarımımızı tohum şirketlerine göbeğinden bağımlı kılacaktır.
Destek ve kredi-2004-2016 yıllarını kapsayan süreçte tarıma sağlanan destek sadece 3,7 kat artarken, bankaların verdiği nakdi kredi miktarı 13,5 kat arttı. Çiftçilerin takibe düşen kredi miktarı ise 9 kat arttı.
Bütün bu şirket ve bankalar yanlısı tarım politikalarından dolayı biz çiftçiler üretemez duruma getirildik.
Tarım alanı-2002’de 26.579 bin hektar iken, 2016’da 23.900 bin hektara geriledi. 3 milyon hektar civarında arazide çiftçi üretim yapmaktan vazgeçti.
Çayır mera-2002’de 14 milyon 617 bin hektar iken, 2016’da 14 milyon hektara geriledi. Büyükşehir Yasası ile buralarda talan sürüyor, köylerin ortak malvarlıkları olan otlak, mera ve tarlaları satılmaya başlandı. Aynı zamanda Büyükşehir yasasıyla çiftçilerin üretim hakları ellerinden alınıyor.
Hayvancılık-Nüfusumuz 45 milyon kişi iken hayvan sayımız 83 milyon idi. Yani yaklaşık kişi başına 2 hayvan düşüyordu. Şimdi nüfusumuz 80 milyona dayandı. Hayvan sayımız 50 milyon civarında yani iki kişiye bir hayvan düşmektedir. Özetle hayvancılıkta ihracatçı iken ithalatçı olduk.
Çiğ süt fiyatları2014’den bu yana arttırılmadı. Yem fiyatları her yıl sürekli arttı.
Ekolojik tahribat arttı.Rüzgâr Enerji Santralleri (RES), Jeotermal Elektrik Santralleri(JES), Hidroelektrik santraller (HES), Termik Santraller, Nükleer Santraller ile maden aramaları 2016’da da hız kesmedi. Artarak devam etti. Bu durum ürettiğimiz ürünlerin kalitesini düşürmekte, maliyetleri arttırmakta iklimin değişmesine neden olduğu için ürün elde etmemizi engellemekte, iflas ettirmektedir.
Milli Tarım Projesi-2016’daMilli Tarım Projesiaçıklandı. Projeyle Türkiye tarımının iflası Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Tarım Bakanı’nın katılımıyla ilan edildi. Uygulanan yanlış politikalar sonucunda, 2016 ‘da tarım sektörü birinci ve ikinci dilimde yüzde 5.6, üçüncü dilimde ise yüzde 7.7 daraldı. Bu da tarımın iflasının rakamsal kanıtıdır.
Şirketlerin önünün açılmasına, haklarımızın, topraklarımızın, sularımızın, tohumlarımızın gasp edilmesine HAYIR !
Çiftçilik mesleğimizi devam ettirebilmek, ürettiğimiz ürünlerin değerinde satılmasını sağlayabilmek için,
Toprağımızı kredi borçları yüzünden satmak zorunda kalmamak, haklarımızı daha da geliştirmek için,
Geleceğimize sahip çıkmak için,
Gelin Referandumda HAYIR! Diyelim.
ÇİFTÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU (ÇİFTÇİ-SEN)
Genç çiftçi desteğinde şartlar zorlaştırıldı. Genç çiftçi projesi kapsamında geçen sene eşinin sigortalı bir yerde çalışıp çalışmadığına bakılmıyordu. Ancak bu sene başvuru yapan kişi gibi eşinin de sigortalı bir iş yerinde çalışmama şartı getirildi. Eşi sigortalı bir iş yerinde çalışanlar, diğer bütün şartları yerine getirse de 30 bin liralık hibe desteğine başvuru yapamayacak.
Genç çiftçi desteğinde şartlar zorlaştırıldı
Tebliğin yayınlandığı gün itibariyle 15 büyükbaş veya 50 küçükbaş hayvanı olanlar, 50 arılı kovanı olanlar, 30 bin lira hibe desteğine başvuramayacak.
Diğer yandan 2016'da genç çiftçi hibesi alanlar, hibe sözleşmesi iptal edilenler veya genç çiftçi projesi değerlendirme komisyonunca başvurusu reddedilenler ve projesi kabul edildiği halde sözleşme imzalamayanlar da bu destekten yararlanamayacak.
Bunun yanında, öğrenci, vergi mükellefi ve çalışanlar desteklere başvuru yapamayacak.
Bu yıl aranan şartlarda asıl dikkat çeken ise eşlerin ikisinin de sigortalı bir iş yerinde çalışmama şartının getirilmesi oldu. Genç çiftçi projesi kapsamında geçen yıl başvuru yapan kişinin eşinin sigortalı bir yerde çalışıp çalışmadığına bakılmıyordu. Ancak bu sene başvuru yapan kişi gibi eşinin de sigortalı bir iş yerinde çalışmama şartı getirildi
Bakanlık kararı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının "Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Genç Çiftçi Projelerinin Desteklenmesi Hakkında Tebliği" Resmi Gazete'de 31 Mart gün yayımlanarak yürürlüğe girmişti.
Genç çiftçiyi destekleme projesi kapsamında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilmesi kararlaştırılan ve 18 ila 41 yaş arası çiftçilerin faydalanabileceği destek, Türkiye genelinde 20 bin nüfus altı yerleşim birimleri için ödenmesi karaı alınmıştı.
Hayvan gübresini tarlasına döktüğü için 46.5 bin lira ceza kesildi. Evet yanlış okumadınız. Elazığ'da bir üreticiye hayvancılık işletmesinden çıkan gübreyi kendi tarlasına döktüğü için çevreyi kirlettiği gerekçesiyle Elazığ Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından tam 46 bin 501 lira 'çevreyi kirletme' cezası kesildi.
Türkiye, bu skandal olayı Dünya gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım'dan öğrendi. Yıldırım, dünkü köşesinde öyle bir olay paylaştı ki, Türkiye'nin tarım ve hayvancılıkta neden bir adım ilerleyemediğini canlı örneği ile ortaya koydu.
“Tarımda dünyanın 7. büyük ekonomisi ve Avrupa'nın lideri olmakla övünen Türkiye'de çiftçilik yapmak her geçen gün olanaksız hale getiriliyor" diyen Yıldırım, bu ülkede üretenlerin cezalandırıldığını, üretmeyerek ithalat yapanların ise ödüllendirildiğini bildirdi. Yıldırım, buna en güzel örnek olarak ta Elazığ'dan bir okurundan gelen 'skandal olayı' gösterdi.
Ali Ekber Yıldırım'ın kaleminden işte o "skandal olay";
Elazığ'dan okurumuz Levent Yiğit aradı. Hayvancılık işletmesinden çıkan gübreyi kendi tarlasına döktüğü için çevreyi kirletmekten 46 bin 501 lira idari para cezası kesildiğini söyledi.
Nasıl olur? diye sormaya fırsat vermeden canı yanmış biri olarak başladı anlatmaya;
“Elazığ'ın Sarıçubuk Köyü'nde 5 yıldan bu yana hayvancılık yapıyoruz. İnsanlarımızın sıfır yaşından ölene kadar tüketmesi gereken süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri üreterek ülkemizi yönetecek sağlıklı nesillerin yetişmesine destek oluyoruz.
İşletmemiz Elazığ Belediyesi'nin Çöp Transfer İstasyonu'nun yanında. Çiftlikten çıkan hayvan gübrelerini etrafımızdaki kendi tarlalarımıza döküyoruz. Mevsimi gelince tarlaları sürüp havalandırıyor ve ekim yaparak ekolojik dengeyi koruyarak, doğal yollardan arpa, buğday ve hayvan yemi üretiyoruz. Dünyanın her yerinde insanlar bu yöntemle gübreleri değerlendiriyor, ülke tarım ve hayvancılığına katkı sağlıyor.
Bizim yaptığımız da farklı bir şey değil. Fakat geçen ay Elazığ Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, hayvan gübresini tarlamıza döküyoruz diye bize 46 bin 501 lira “çevreyi kirletme" cezası kesti.
HAYVAN GÜBRESİ NE ZAMAN ZARARLI MADDE OLDU?
Hayvan gübresi zararlı bir madde değildir. Zararlı olsaydı evlerimizin altında ahırlar olmaz, hayvanlar beslenmezdi. Hayvan gübresi yıllarca oturduğumuz kerpiç evlerde tuğla yerine kullanıldı. Evde yakacak olarak kullanılır. Sebze-meyve yetiştiriciliğinde doğal gübre olarak kullanılıyor.
BÜTÜN PROSEDÜRLERİ YERİNE GETİRDİK
Biz bu işletmeyi kurmadan önce yer seçim raporu aldık. Yaklaşık 15 kurumdan olumlu görüş aldık. Tarımsal Yapı Projeksiyonu ile gerekli yapı ruhsatı,yapı kullanım izin belgesi aldık. Yasal prosedürlerin tamamını yerine getirdik. Bize izin verildi. Hayvanlarımızı aldık, yatırımımızı tamamladık. Tam 5 yıldır biz hayvancılık yapıyoruz. Bize husumeti olan birinin şikayeti üzerine, şimdi deniliyor ki hayvanlarınızdan gübre çıkıyor ve çevreyi kirletiyorsunuz. İşletmemiz kentin çöp transfer istasyonunun yanında.
BU KAFAYLA HAYVANCILIK YAPMAK MÜMKÜN MÜ?
Bize bu ceza kesiliyorsa Elazığ'da,Türkiye'de hayvancılık yapan her işletmeye aynı cezanın kesilmesi gerekir. Bu şekilde ülkede hayvancılık yapmak mümkün değil.
BU CEZA İLE BİZE ÜRETME DİYORLAR!
Ayrıca,bu cezayı ödeyecek bir durumumuz söz konusu değil. Böyle bir cezanın anlamı sen bu işletmeyi kapat git ve bu işi yapma demektir. Ben her gün sabahın 5'inde kalkıp gece yarılarına kadar hayvan bakıcılığı yapıyorum. Cezayı ödeyecek kadar para kazanamıyorum. Nasıl öderim? Hayvancılık bu kadar karlı bir iş değil."
İŞTE O SKANDAL TEBLİGAT!
Elazığ Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nden 67989362.115 Sayılı ve 18.06. 2015 tarihli İdari Para Cezası Tebligatı şöyle:
******
T.C.
Elazığ Valiliği
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü
2872 Sayılı Çevre Kanununun “Kirletme Yasağı" başlıklı 8. maddesinde “Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek,depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır." hükmü bulunmaktadır.
Bu çerçevede süt inekçiliği tesisinden kaynaklanan hayvan gübrelerinin ilgili kanun ve yönetmeliklere aykırı biçimde alıcı ortama vererek çevre kirliliğine sebep olan Yiğit-Al Teks.Tur.Tar,Hayv,İnş.San.Tic.Ltd.Şti'ye 2872 Sayılı Çevre Kanunun 8. Maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 5491 Sayılı yasa ile değişik 20.maddesi(j) bendi gereğince 46.501 TL (Kırkaltıbinbeşyüzbirtürklirası) idari para cezası uygulanmıştır.
İdari Para Cezasının yaımızın tebliğ tarihinden itibaren 30(otuz) gün içerişsinde Elazığ Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğüne ödenmesi,ödemenin belirlenen süre içerisinde yapılması haline ceza tutarının 3/4'ün tahsil edileceği,ödemenin yapılması halinde ödeme dekontunun bir nüshasının Müdürlüğümüze gönderilmesi gerekmektedir.
Kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde İdare Mahkemesine itirazda bulunabilir.İtiraz başvurusu,uygulanan İdari Para Cezasının yerine getirilmesini durdurmaz.
Gereğini rica ederim.
Abdülkadir Kandemir
Çevre ve Şehircilik İl Müdürü
*****
HAYVANCILIK YAPANLARIN BU CEZAYA MARUZ KALMASI AN MESELESİ
Elazığ'da 150 baş hayvanı olan bir işletmeye kesilen 46 bin 501 liralık ceza hayvancılık yapanların kabusu olacak nitelikte. Ülkenin herhangi bir yerinde ister 2 ineği olsun, isterse 10 bin baş hayvanı olsun hayvancılık yapan herkesin böyle bir cezaya maruz kalması an meselesi. Yıllarca büyük kentte yaşamış ve emekliliğinde köyüne dönen birisinin “çevreyi kirletiyor, koku oluyor" diye şikayet etmesi böyle bir cezanın kesilmesi için yeterli sebep olarak kabul edilebilir.
Özetle, gerekli önlemler alınmaz ve yasal düzenlemeler yapılmazsa bu ülkede hayvancılık yapılamaz.
Kaynak: Tarımdan Haber