koronavirüs

kamudaki şeker fabrikalarının satışı durduruldu
Koronavirüs salgını, stratejik önemdeki fabrikaların satışının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha gösterdi. Salgınla mücadelede kullanılan kolonya ve dezenfektan ürünlerinin hammaddesi olan etanole ihtiyaç artınca hükümetin de kamunun elinde kalan son 15 şeker fabrikasını satmaktan vazgeçtiği öğrenildi. CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan aldıkları bilgiye göre, 15 şeker fabrikasının satılmasından vazgeçildiğini bildirdi.  Kamunun elinde kalan şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin durdurulması doğru bir adım olmakla birlikte, özelleştirilen şeker fabrikaları da derhal kamulaştırılmalıdır.  
yurttaşların su gereksinimi ücretsiz karşılansın
Tüm yurttaşların su gereksinimi ücretsiz olarak karşılanmalıdır Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, COVID-19 salgınına karşı alınması gereken bireysel önlemlerin başında el yıkamanın sağlanabilmesi için tüm yurttaşların su gereksiniminin ücretsiz olarak karşılanması gerektiğini bildirdi. TTB’den yapılan açıklamada, Türkiye’de yaşayanların yaklaşık yarısının (%45,1) yoksul veya yoksunluk nedeniyle sosyal dışlanma riski taşıdığı, buna ek olarak, salgının hızla yayıldığı, sağlık hizmetlerin ciddi bir biçimde zorlandığı bu günlerde, insanlar salgının kontrol altına alınabilmesi için evlerine kapandığı, pek çok insan bu nedenle işini ya da çalışamadığı için gelirini kaybettiği hatırlatıldı. Açıklamada, böylesi günlerde herkesin ihtiyacı olan suya ulaşması için, faturalarını ödeyemeyen insanların sularının kesilmemesi yanında; gereksinim duyulan suyun herkes için ücretsiz olması da sağlanması gerektiği belirtildi ve önümüzdeki 3 ay boyunca evde yaşayan her bir kişi için günde 150 litre suyun belediyeler tarafından ücretsiz sağlanması önerildi. Açıklama şöyle: Tüm yurttaşların su gereksinimi karşılanmalıdır Bilindiği gibi, COVID-19 salgınına karşı alınması gereken bireysel önlemlerin başında ellerin sıklıkla yıkanması gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, en az 20 saniye süresince ellerin su ve sabunla usulüne uygun yıkanmasının salgının yayılmasını önlemek için alınabilecek en etkili tedbirlerin başında geldiğini vurgulamaktadır. Yurttaşlarımıza ellerini sıklıkla yıkama çağrısı yapılırken, bu çağrının amacına ulaşması için tüm yurttaşlarımızın su gereksinimi ücretsiz olarak karşılanmalıdır. Türkiye’de yaşayanların yaklaşık yarısının (% 45,1) yoksul veya yoksunluk nedeniyle sosyal dışlanma riski taşıdığı bilinmektedir (1). Buna ek olarak, salgının hızla yayıldığı, sağlık hizmetlerin ciddi bir biçimde zorlandığı bu günlerde, insanlar salgının kontrol altına alınabilmesi için evlerine kapanmış, pek çok insan bu nedenle işini ya da çalışamadığı için gelirini kaybetmiştir. Böylesi günlerde herkesin ihtiyacı olan suya ulaşması için; faturalarını ödeyemeyen insanların sularının kesilmemesi yanında; gereksinim duyulan suyun herkes için ücretsiz olması da sağlanmalıdır. Türk Tabipleri Birliği olarak, önümüzdeki üç ay boyunca evde yaşayan her bir kişi için günde 150 litre suyun belediyeler tarafından ücretsiz sağlanmasını öneriyoruz. İnsanlara yeterli miktarda temiz su sağlanması temel sağlık hizmetlerinin en öncelikli faaliyetlerinden biri olup, ilgili kamu kurumlarının ödevidir. Ülkemizde 1930 yılında yürürlüğü konulan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun birinci maddesinde, ülkenin sağlık koşullarını iyileştirme, halk sağlığına zarar veren bütün hastalıklar ve sağlığa zarar veren etkenlerle mücadele etmek, gelecek neslin sağlıklı olarak yetişmesini sağlamak, Devletin genel görevleri içinde sayılmıştır. Sağlık Bakanlığının görevlerinin en başında ise “Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi için çalışmalar yapmak” (2) yer almaktadır. Sağlık Bakanlığına verilen bu görevlerin yanında sağlığın sosyal bir olgu olması nedeniyle belediyeler dahil diğer kurumlara verilen görevlerin sağlıkla ilgisi bakımından gözetim ve denetim görevi de 1593 sayılı Kanunun 2. Maddesi uyarınca Sağlık Bakanlığının görevleri arasındadır. 5393 Sayılı Belediye Kanunun 14. Maddesi ve 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 20. Maddesinde genel sağlığın korunması faaliyetlerinin bir parçası olarak içme ve kullanma sularının temini görevi Belediyelere verilmiştir.  Belediye meclisleri ivedi olarak sanal ortamda toplanmalı, evde yaşayan her yurttaş için günde 150 litre suyun ücretsiz sağlanmasına ilişkin karar almalı ve karar hemen yürürlüğe konmalıdır. Yurt çapında bütün belediyeleri tüm yurttaşların su gereksinimlerini ücretsiz karşılamaya çağırıyoruz. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi 27 Mart 2020  (1) People at risk of poverty or social exclusion,  https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/People_at_risk_of_poverty_or_social_exclusion (2) 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Madde 352, 1593 Sayılı Umumim Hıfzıssıhha Kanunu Madde 3
doktorlardan sağlık bakanına mektup
TTB Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı’na açık mektup Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi kamu-özel bütün sağlık kurumlarındaki sağlık çalışanlarının COVID-19 salgınından korunması için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan acil talepte bulundu. TTB Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya iletilen açık mektupta şöyle denildi: - Açık ve şeffaf olunsun - Hekimler hastalarının test sonuçları hakkında aynı gün mutlaka bilgilendirilsin - Koruyucu ekipman ve çalışma düzeninde hiçbir eksiklik ve aksaklık yaratılmasın - COVID-19 hasta temas ya da şüphesi olanlardan başlanarak bütün hekim ve sağlık çalışanları testten geçirilsin. Mektubun tamamı şöyle: Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’ya açık mektup Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Olarak Kamu-Özel Bütün Sağlık Kurumlarındaki Sağlık Çalışanlarının Salgından Korunması Adına Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’dan Acil Talebimizdir! Açık ve şeffaf olunsun; Hekimler hastalarının test sonuçları hakkında aynı gün mutlaka bilgilendirilsin; Koruyucu ekipman ve çalışma düzeninde hiçbir eksiklik aksaklık yaratılmasın; COVID-19 hasta temas/şüphesi olanlardan başlanarak bütün hekim ve sağlık çalışanları testten geçirilsin! COVID-19 salgınını kontrol altına alabilmek ve toplumumuzun en az zararla bu süreci atlatabilmesi için, hekimler ve tüm sağlık çalışanları büyük mücadele sergilemektedir. Sağlık çalışanları bu mücadeleyi kendi sağlıklarının ve yaşamlarının da büyük tehlike altında olduğunu bilerek gerçekleştirmektedirler. Salgının başından bu yana sürecin başarıyla yürütülebilmesi için hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının kişisel koruyucu ekipmanlarının karşılanmasını, çalışma koşulları ve sürelerinin iyileştirilerek düzenlenmesini talep ediyor olmamıza rağmen, halen yeterli koordinasyon sağlanamamıştır. Bazı iyileştirmeler sağlanmakla beraber, yaşamsal aksaklıklar devam etmektedir. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak, salgınla mücadelenin başarıyla yürütülebilmesi için şeffaflık ve açıklık politikasına ihtiyaç duyulduğunu bir defa daha hatırlatmak istiyoruz. Büyük bir özveriyle, salgınla mücadelenin en ön sıralarında görev yapmakta olan hekimler ve sağlık çalışanları, kendilerini ve diğer hastalarını COVID-19’dan koruyabilmeleri için şeffaflığa en çok gereksinim duyan kesimi oluşturmaktadır. Alandan edindiğimiz bilgilere göre, hekimlere ve sağlık çalışanlarına muayene ve takip ettikleri hastalar hakkında bilgi ya hiç verilmemekte ya da çok geç verilmektedir. Bu hastaların test sonuçlarını öğrenmek hekimler için ek ve stresli mücadeleye dönüşmüş durumdadır. Oysa bu bilgilendirme sadece ilgili hekim veya sağlık çalışanı için değil, beraber çalıştığı diğer sağlık çalışanları ile tedavi ettiği hastaların sağlığının korunması açısından da hayati derecede önemlidir. Bu bilgilerin saklanması ya da geciktirilmesi hem kaygıyı artırarak görev yapma motivasyonunu düşürmekte, hem de sağlık çalışanlarının COVID-19’dan korunmak üzere alacakları tedbirleri geciktirmekte ve aksatmaktadır. Bu durum önlenmediği takdirde, yaşanmakta olan sorunlar kısa bir süre sonra sağlık hizmeti sunumunu aksatan bir boyut kazanacaktır. Sağlık Bakanlığı’ndan hastaların test sonuçları çıkar çıkmaz hekimleriyle paylaşılmasını, test istem ve sonuçlarının Hastane Bilgi Yönetim Sistemleri’nde görülebilmesinin sağlanmasını bir defa daha talep ediyoruz. Taleplerimizden biri olan test sayısının son günlerde artmakta olması sevindiricidir. Bilindiği üzere, salgında hastalanma ve yaşamlarını kaybetme riski en yüksek olan grupların başında hekimler ve diğer sağlık çalışanları gelmektedir. Bu nedenle başka ülkelerde de COVID-19 testinin öncelikle bu gruplara yapılması üzerinde durulmaktadır. Ülkemizde de salgına karşı en ön cephede kamu-özel bütün sağlık kurumlarında COVID-19 hasta temas ya da temas şüphesi olan hekim ve sağlık çalışanlarından başlanarak bütün sağlık çalışanlarının testlerinin hızla tamamlanmasını önemli ve gerekli buluyoruz. SARS-CoV-2 virüs yükünün (kişinin aldığı virüs miktarının) hastalık seyri üzerinde etkili olduğunu, virüse fazla temas edenlerin hastalığı daha ağır geçirdiğini ortaya koyan bilimsel yayınlar mevcuttur. Ön cephede bulunan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının çalışma süreleri bu bilimsel gerekçelerle düzenlenmeli ve çok uzun süreler boyunca yoğun hasta temasının önüne geçilmelidir. Ayrıca, sağlık çalışanlarının sosyal çevrelerine hastalığı bulaştırmalarını önlemek adına, mesai sonrası kalacakları mekânlar bir an önce organize edilmelidir. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi 27 Mart 2020
dar gelirli olmak koronavirüs günlerinde daha da zor
Bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutarı 2.847 TL Dört kişilik ailenin açlık sınırı 2.345 TL, yoksulluk sınırı 7.639 TL Mutfak enflasyonunda artış oranı aylık yüzde 3,89, on iki aylık yüzde 16,44 Türk-İş (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) çalışanların geçim şartlarını belirlediği “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” Mart 2020 araştırması açıklandı.  Çalışmada kullanılan gıda fiyatları market-pazarlar dolaşılarak yerinde tespit edildi. Ancak ilk defa bu ay sanal marketler de izlenerek gıda fiyatlarındaki gelişim değerlendirildi.  Çalışmada ilk gözlem, semt pazarları ve marketlerde alışveriş yapanların yoğunluğunun azalmış olması ve gıda fiyatlarında, özellikle yaş sebze-meyvede, görülen artış.  Etkisi ve yaygınlığıyla küresel halk sağlığı sorununa dönüşen Koronavirüs (Covid-19) sosyal yaşamın yanı sıra ekonominin birçok alanını da olumsuz etkilemektedir. Virüsle mücadele çerçevesinde bir dizi önlem uygulamaya konulmuştur.  Yaşanan bu süreçte temel gıda maddelerine erişim de önem kazanmıştır. Çalışanların iş koşullarının sağlıklı olması yanı sıra istihdam ve gelir güvencesinin sürdürülebilirliğini de sağlamak gerekmektedir. Çalışanların aileleriyle birlikte, başta gıda harcaması olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, çözüme kavuşturulması gereken temel sorunlar arasında yer almaktadır. Türk-İş Araştırmasının 2020 Mart ayı sonucuna göre:  - Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.345,24TL,  - Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 7.639,22TL, - Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 2.847,14 TL olarak hesaplandı. Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması (mutfak masrafı) tutarı bir önceki aya göre 88 TL, temel ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama ise 286 TL daha fazla olmuştur. Son bir yıl itibariyle artış tutarı ise (aile bütçesine gelen ek harcama gereği) gıdada 331 TL ve toplamda 1.079 TL’dir. Ücret geliri elde eden çalışan ve emeklilerinin satın alma gücünde meydana gelen/gelecek olan kaybın çeşitli desteklerle giderilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.  TÜRK-İŞ’in verileri temel alındığında "mutfak enflasyonu"ndaki değişim 2020 Mart ayı itibariyle şu şekilde olmuştur: - Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 3,89 oranında arttı.  - Yılın ilk üç ayı itibariyle fiyatlardaki artış yüzde 8,44 oranında oldu.  - Gıda enflasyonunda son on iki ay itibariyle artış oranı yüzde 16,44 oldu.  -Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 14,58 olarak hesaplandı.  2020 Mart ayı itibariyle TÜRK-İŞ hesaplamasına temel alınan gıda ürünlerinin fiyatlarında gözlenen değişim şu şekilde olmuştur:  - Süt, yoğurt, peynir grubunda; peynir fiyatında artış dikkati çekti, süt ve yoğurt fiyatında önemli bir değişiklik belirlenmedi. - Et, tavuk, balık, sakatat, bakliyat ürünlerinin bulunduğu grupta; dana kıyma ile kuşbaşı etin fiyatında bu ay yine artış söz konusu oldu. Tavuk kilogram fiyatı ise değişmedi, balık fiyatı da genelde aynı kaldı. Hesaplamada -her zaman olduğu gibi-fiyatı nispeten ucuz, tezgahta çok bulunan ve satılan balıklar dikkate alındı. Sakatat ürünlerinin fiyatı aynı kaldı. Yumurtanın fiyatı değişmedi. Bakliyat ürünlerinden (kuru fasulye, kırmızı-yeşil mercimek, nohut, barbunya vb.) kuru fasulye ve kırmızı mercimek fiyatı arttı ve fakat diğer ürünlerin fiyatı değişmedi. - Mutfak harcaması, yine yaş sebze-meyve fiyatlarındaki artışın etkisiyle daha fazla artış gösterdi. Meyve-sebze ortalama kilogram fiyatı bu ay yüzde 6,17 oranında arttı. Böylece geçen ay 6,65 TL olarak hesaplanan fiyat bu ay 7,06 TL oldu. Sebze ortalama kilogram fiyatı geçen ay 7,08 TL iken bu ay yüzde 3,25 oranında artışla 7,31 TL’ye yükseldi. Ancak meyve ortalama kilogram fiyatındaki artış oranı yüzde 13,01 oldu ve 5,69 TL olan kilogram fiyatı bu ay 6,43 TL olarak hesaplandı. Hesaplamada bu ay 18 sebze ve 7 meyve olmak üzere toplamda 25 ürün dikkate alındı. Hesaplama yapılırken -her zaman olduğu gibi-pazarda yaygın bulunan mevsim ürünleri esas alındı. Araştırmada ürünlerin tek tek ağırlığı yerine harcama sepetindeki meyve-sebze tüketiminin toplam miktarından hareket edildi. - Ekmek, pirinç, un, makarna, bulgur, irmik gibi ürünlerin bulunduğu grupta; ekmek fiyatı aynı kaldı. Makarna en fazla satılan ürünler arasında yer olmasına karşın raflarda yerini korudu ve fiyatı genelde aynı kaldı. Un fiyatı arttı, bu gruptaki diğer ürünlerin fiyatı değişmedi.  - Son grup içinde yer alan gıda maddelerinden; tereyağı, zeytinyağı ve ayçiçek yağı fiyatı aynı kalırken margarin fiyatı arttı. Siyah ve yeşil zeytin ortalama fiyatı bu ay yine yükseldi. Yağlı tohum (ceviz, fındık, fıstık, ayçekirdeği vb.) ürünlerinin fiyatı genelde artış gösterdi. Ihlamur fiyatı ile baharat (kimyon, nane, karabiber vb.) fiyatları da aynı kaldı, çay fiyatı biraz arttı. Şeker fiyatında da artış tespit edilirken tuz, bal, reçel, pekmez ve salça fiyatı değişmedi.   
venezuela ile değil korona ile uğraş
ABD, Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro hakkında, "uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı" suçlamasıyla iddianame hazırlarken, Maduro'nun yakalanması veya tutuklanması için bilgi verilmesi karşılığında 15 milyon dolar ödül koydu.  ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, ABD Adalet Bakanlığının "uluslararası uyuşturucu kaçakçılığında rolleri olduğu" gerekçesiyle Maduro ile Venezuela yönetimindeki bazı kişiler hakkında iddianame hazırladığı bildirildi. Maduro'nun yanı sıra hakkında iddianame hazırlanan kişilerin, iktidardaki Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) Birinci Başkan Yardımcısı ve Kurucu Meclis (ANC) Başkanı Diosdado Cabello, Venezuela Askeri İstihbarat Şefi Hugo Carvaja, eski Tümgeneral Cliver Alcala Cordones, Sanayi ve Tabii Üretim Bakanı Tarık el Aissami olduğu belirtildi. Açıklamada, Maduro'nun tutuklanması ya da yakalanması için bilgi paylaşan kişilere 15 milyon dolara kadar, hakkında iddianame hazırlanan diğer kişilere ilişkin bilgi verenlere de 10 milyon dolara kadar para ödülü verileceği kaydedildi. Söz konusu kişilerle ilgili, "Bu kişiler, Maduro rejiminde üst düzey görevlerde bulunurken, Venezuela hava üssünden ayrılan uçakların ve ülkenin limanlarını da kontrol ederek, ülkeden narkotik maddelerin sevk edilmesine yardımcı oldular." ifadesi kullanıldı. Venezuela halkının daha şeffaf, sorumluluk sahibi ve kendilerini temsil eden bir hükümete ihtiyacı olduğuna işaret edilen açıklamada, "ABD, Venezuelalıların özgür ve adil bir seçim yoluyla demokrasilerini yeniden sağlamasına yardımcı olmaya kararlı." değerlendirmesinde bulunuldu. ABD, tüm dünyayı saran koronavirüs salgınına rağmen Venezuela’ya karşı provokatif adımlar atmaktan vazgeçmiyor. Dünyanın tüm devletlerinin ortak mücadele duyurularına kulak tıkayarak uluslararasında düşmanlık ekmeye devam ediyor.  
sağlık hizmetleri bütündür ayrımcılık yapılamaz
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın koronavirüs salgını nedeniyle sağlık çalışanlarına 3 ay süre ile yüzde yüz oranında ek ödeme yapılacağını açıklamasının ardından, 1 Mart 2020'den geçerli olmak üzere üç aylık ek ödeme yapılmasına ilişkin Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik ile ilgili olarak DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu açıklamada bulundu. Arzu Çerkezoğlu yaptığı açıklamada; “söz konusu yönetmelik ile verilen ek ödemenin sadece memurları ve sözleşmeli personeli kapsamasının büyük bir eksiklik olduğunu” belirterek, “ek ödemenin memur ve işçi ayrımı yapılmadan tüm sağlık çalışanlarına verilmesi gerektiğini, aksi tutumun ayrımcılık anlamına geleceğini ve Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnenmiş olacağını” söyledi. Sağlık emekçilerine ek ödeme ile ilgili olarak DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı açıklama şöyledir: Koronavirüs salgını nedeniyle oldukça zor günlerden geçerken başta sağlık çalışanları olmak üzere kamu hizmeti gören emekçiler, canları ve sağlıkları pahasına özverili bir mücadele yürütmektedir. Sağlık hizmetleri bir bütündür ve sağlık emekçileri bu mücadeleyi kamu çalışanıyla, işçisiyle, sözleşmeli personeliyle omuz omuza yürütmektedir. Bu açıdan “Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Tesislerinde Görevli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmelik Değişikliği” ile verilen ek ödemenin sadece “memurları” ve sözleşmeli personeli kapsaması büyük bir eksikliktir. Ek ödeme, memur ve işçi ayrımı yapılmadan tüm sağlık çalışanlarına verilmelidir. Aksi tutum ayrımcılık anlamına gelecek ve Anayasa’nın eşitlik ilkesi çiğnenmiş olacaktır. Hastanenin güvenliğini sağlayan emekçilere, Covid-19 hastaları ya da şüpheli vakalar hastanelere başvurduklarında onları ilk karşılayan tıbbi sekreterlere ayrımcılık yapılmamalıdır. Hastaların giriş yaptıkları acil servisi, muayene oldukları poliklinikleri ve yattıkları hasta odalarını hijyen kurallarına uygun temizleyen sağlık işçilerinin fedakarlıkları görmezden gelinmemelidir. Hastaların tüm gereksinimlerini karşılayan hasta bakıcılar, yemeklerini hazırlayan emekçiler, BT’lerini çeken radyoloji teknisyenleri, kanlarını çalışan laborantlar ve hekimlerle beraber hasta tedavisinde yer alan hemşireler/ebeler yok sayılamaz. Covid-19 ile mücadelede sağlık çalışanları arasında ayrım yapılamaz. Sağlık Bakanlığı’na çağrımız, hastaneler ve diğer sağlık kurumlarında üretilen sağlık hizmetinin bir parçası olan işçilerin bu mücadeleye katkılarını, sağlık ve can güvenliği tehlikesi içinde bulunduklarını yadsımaması ve Anayasada yer alan eşitlik ilkesine uygun olarak gereğini yapmasıdır.
işten çıkarmalar yasaklansın
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen yasa değişikliği ile kısa çalışma ödeneği şartlarının kolaylaştırıldığını duyuran açıklamasına ilişkin DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da bir açıklama yaptı. Arzu Çerkezoğlu açıklamasında, “düzenlemenin Covid-19 nedeniyle yaşanan büyük işsizlik ve ücretsiz izin dalgasını önlemede kesinlikle yetersiz olduğunu” belirterek, “işten çıkarmaların Covid-19 salgını süresince yasaklanmasını, işten çıkarmalar ve ücretsiz izinler yerine kısa çalışma ödeneğinin kullanılmasını” istedi. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun kısa çalışma ödeneği ile ilgili yapılan düzenlemeye ilişkin açıklaması şöyle: Kısa çalışma ödeneği ile ilgili yapılan düzenleme çok yetersiz: Dağ fare doğurdu! TBMM’de kabul edilen ve İşsizlik Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapan düzenleme ile kısa çalışma ödeneğine ilişkin koşullarda bazı değişiklikler yapıldı. 30 Haziran 2020’ye kadar geçerli olmak üzere, Covid-19 kaynaklı zorlayıcı sebep gerekçesiyle yapılan kısa çalışma başvuruları için, işçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için öngörülen hak etme koşulları, kısa çalışma başlama tarihinden önceki son 60 gün çalışanlardan son üç yıl içinde 450 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödenmiş olması şeklinde uygulanacak. Başvurular, başvuru tarihinden itibaren 60 gün içinde sonuçlandırılacak. Bu düzenleme Covid-19 nedeniyle yaşanan büyük işsizlik ve ücretsiz izin dalgasını önlemede kesinlikle yetersizdir. Son üç yılda 600 gün çalışma koşulunun 450 güne indirilmesi kısa çalışma ödeneğinden yararlanmada ciddi bir genişleme yaratmayacaktır. Bu durum aynı işyerinde farklı çalışma süresine sahip olanların bir bölümünün kısa çalışma ödeneğinden yararlanmasını engelleyecektir. Son üç yılda 450 günden daha kısa çalışması olan yüzbinlerce işçi bu değişiklikten yararlanmayacaktır. Ayrıca başvuruların 60 gün içinde sonuçlandırılacak olması ciddi bir sorundur. Bu süre oldukça uzundur. Daha hızlı çözümler gerekir. Başvuruların hızla sonuçlandırılması gerekir. Denetimler sonra yapılabilir. Gerçeğe aykırı beyanda bulunanlara ilişkin yaptırımlar artırılabilir ama sürecin bir an önce başlaması gerekir. Öte yandan işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının değiştirilmemiş olması büyük eksikliktir. Krizi fırsat bilerek işçilerin haklarını yok eden telafi çalışması gibi esnek çalışma biçimlerinin artırılmasını doğru bulmuyoruz. Ayrıca, asgari ücret desteği adı altında açıklanan değişikliğin yeni bir gelişme olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Bu destek işverenlere verilen bir destektir ve yıllardır yapılmaktadır. Asıl olarak işçiyi destekleyecek önlemler gerekmektedir. Örneğin Covid-19 ile mücadele sürecinde asgari ücret üzerindeki vergiler tümüyle kaldırılmalıdır. Covid-19 ile mücadelede işçilerin hak kayıplarına yol açacak esnek çalışma biçimleri yerine istihdamı ve geliri koruyacak düzenlemelerin yapılması gerekir. Covid-19’un çalışma hayatına etkileri konusunda önlemler gecikiyor. Tekrar ediyoruz: - İşten çıkarmalar Covid-19 süresince yasaklanmalı, işten çıkarmalar ve ücretsiz izinler yerine  kısa çalışma ödeneği kullanılmalıdır. - Covid-19 süresince bütün işçiler süre koşulu aranmaksızın işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmalıdır. - Acil ve zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında bütün işler 15 gün süreyle durdurulmalıdır. - Zorunlu olarak çalışanların sağlık koşullarının sağlanması bakımından Covid-19 testinin yapılması dahil tüm sağlık önlemleri artırılarak azami düzeye yükseltilmelidir.
korona günlerinde tarım işçilerini savunmak
Sınırlar birbiri ardına kapanıyor. Tarımdaki iş gücü kıtlığı ve özellikle tarım işçilerinin savunmasız ve güvencesiz durumu her yere yayılmış vaziyette. Bu durum, gıda güvenliğinin güvencesiz temellerine ve virüsün yayılmasını da içeren büyük ama deneyimlenmemiş bir mücadeleye ışık tutmaktadır. Virüsün yayılmasına karşı önlemler alınırken hükümetler ve küresel otoriteler, gıda tedarikini sürdürmek adına emeğiyle dünyayı besleyen tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarını korumak için derhal harekete geçmelidir.  Dünya tarımcıların omuzlarında Dünya genelinde bir milyardan fazla insan tarımla uğraşmaktadır. Bunların yüzde 40’ı ücretli işçi olarak istihdam edilmektedir: çiftlikler, tarlalar, meyve bahçeleri ve seralar, süt ve hayvancılık üretiminde çalışan kadınlar ve erkekler. Bu insanlar dünyanın birçok yerinde büyük ölçüde görülmezler. Ancak küresel toplum bu insanların omuzlarında yükselmektedir. Sağlık güvenceleri yok Tarım işçileri, aşırı yoksulluk, güvencesizlik, geçici işler, hastalık, yaralanma ve bulaşıcı hastalıklar altında acı çekmektedir. Tarımdaki işçilerin sadece yüzde 5’inin bir sağlık teftiş sistemi veya sağlık ve güvenlik haklarının yasal olarak korunması için olanakları vardır. En zengin ülkeler de dahil olmak üzere birçok ülkede tarlaları kamu otoriteleri yerine suç çeteleri ve tacirler düzenler. Tarımdaki çoğu işçinin içme suyuna ve uygun sağlık koşullarına erişimi yoktur. Birçoğu göçmendir ve her yeni mahsulle beraber sınırlar boyunca hareket ederler. Plantasyonlarda çalışırlar ve çiftlikten çiftliğe taşınırlar, nerede iş varsa yaşadıkları yer de orasıdır. Kalabalık, sağlıksız, uygun olmayan yaşam ve çalışma koşulları bulaşıcı hastalığı yaymak için tıpta bakteri üretme tabağı olarak kullanılan petri kabı gibi adeta. Sağlıkla ilgili bu küresel acil durum esaslı bir gerçeği tekrar gözler önüne serdi. ABD’li Apple Derneği’nin başkan yardımcısının belirttiği gibi, “Bu işçiler olmadan, her şey ortadan kalkar”. ABD’li üreticiler Meksika sınırının kapatılmasının ardından çiftlik işçilerinin çalışmasını sağlamak için uğraşıyorlar. Ama virüsün yayıldığı bu ortamda çalışmasına ihtiyaç duyulan çiftlik işçilerinin sağlığını ve güvenliğini kim sağlayacak? Genel nüfusu korumak ve gıda kaynaklarının akışını sağlamak için tarım işçilerine ihtiyaç var. Ama tarım işçilerinin sağlığını korumak için de planlanmış önlemlere ihtiyaç var. Gıda üretiminde potansiyel bir krizin, sadece geçici bir nakit akışı veya işgücü kıtlığı olarak ele alınması doğru olmayacaktır. Tarım işçilerine sahip çıkılmıyor Avrupa Birliği Tarım Komisyonu Üyesi Janusz’un AB tarım bakanlığına verdiği 19 Mart tarihli bir mektupta, çiftçilerimizin çabalarını desteklemek için “birçok üye devletteki tecritin tarım ve gıda sektörü de dahil olmak üzere birçok sektörde büyük zorluğa neden olacağı” ve “Çiftçilerin, tarım ve gıda endüstrisinin ve perakendecilerin gıda tedarik zincirini korumaya devam etme çabalarını desteklemek” için harekete geçilmesi çağrısı yer almaktadır. ‘Büyük zorluk’ savunmasız ve sömürülen işçiler için geçerli midir? Bu ‘harekete geçme çağrısı’, işçiler için sabun, içme suyu, dezenfektan, koruyucu ekipman ve tıbbi hizmet tedarikini içeriyor mu? Peki ya gelir desteği? Toplumun sosyal mesafe ve karantina uygulamasına olanak sağlayan işçiler için yemek ve konut yardımı yapılacak mı? Peki ya hastalık ödeneği? Ya da suç çetelerinin yağmalarından kurtulacaklar mı? ABD’de, konuyla ilgili deneyimi olmayan bir kurum olan İç Güvenlik Departmanı yayınladığı bildiride “Gıda ve tarım endüstrisindeki çalışanlarımızın çalışmaya devam edebilmelerini teşvik etmek, topluluk kısıtlamaları, sosyal mesafeler ve diğer tedbirler arasında, toplumun devamlılığı ve toplumun hızlıca sağlığa kavuşması için çok önemlidir” diyor. ABD’de yönlendirme ve rehberlik, tek tek eyaletler tarafından yürütülür. Pennsylvania Eyaleti Tarım Bakanlığı, umut verici bir şekilde, “Tarımın rolü tartışılamaz: gıdaya erişim bir haktır; yerel tarıma her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var” açıklaması yapmıştır. Ancak onların özel “rehberliği” sadece işçilere sanitasyon yani sağlık önlemleri hakkında bilgi verilmesi ve kalabalıklardan kaçınmaları gerektiğini belirtir; sadece hasta işçiler eve gönderilmelidir. Ancak işçilerin bilgiden daha fazlasına ihtiyacı vardır; sabun, su, dezenfektan ve koruyucu ekipmana erişim gereklidir. Kalabalıklardan kaçınmak için uygun ulaşım, barınma ve yemek tedarikine ihtiyaçları vardır. Peki, sizce göçmenler için ‘ev’ nerededir? Virüs yayılırken, ülkelerin gıda sistemindeki potansiyel krizin kapsamına ve temel nedenlerine gerçek önlemler aldıklarına ve buna göre hazırlandıklarına dair hiçbir gösterge yoktur. Uluslararası kurumlar da daha iyisini yapmıyorlar. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), COVID-19’un gıda ve tarım üzerindeki etkisi hakkında bir dizi soru ve cevap üretti, bunlardan biri: “Salgın nedeniyle kimin gıda güvenliği ve geçim kaynakları en fazla risk altındadır?” Tabii ki cevapta işçiler yok. Yine aynı şekilde Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 18 Mart tarihli bilgilendirmesinde COVID-19’un tarım işçileri üzerindeki özel etkisi ve gıda güvenliği üzerindeki sonuçları üzerine söyleyecek bir sözü yoktu. Göçmen tarım işçileri zor durumda Kamu sağlığını ve gıda güvenliğini korumak için temel bir önlem biçimi olarak tarım işçilerine yeterli koruma ve güvenli çalışma sağlamak için ulusal hükümetler ve uluslararası kurumlar tatmin edici, sınırlandırılmamış bir finansman desteği için derhal adım atmalıdır. Ücret hırsızlığına ve artan işi yüküne karşı korunmak için işyerlerinde katı tedbirlerin uygulanmasına ihtiyaç vardır. İşgücü kıtlığının olduğu yerlerde, sendikalarla anlaşarak gerçekçi bir yaşam ücretinin garantilendiği ek işgücünün istihdamı, demokratik gözetim altında hızla örgütlenmelidir. İçme suyu ve yeterli hijyen sağlanmasına derhal öncelik verilmelidir. İşçilerin ve toplumun geniş kesimlerinin sağlığını korurken üretim ve dağıtımın sürekliliğini sağlamak için güvenli ulaşım ve barınmanın hızlı bir şekilde organize edilmesi gerekmektedir. Hükümetlerin, patronların isteksiz veya başarısız olduğu yerlerde inisiyatif almaları gerekecektir. Bu çirkin koşullara sıkışmış olan göçmenler hepimiz için değerlidir. Çok uzun süredir vasıfsız ve emre amade görülen bu işçilerin bilgi ve deneyimlerinden dersler çıkarmanın zamanı geldi. Tarım işçileri ve sendikaları, yerel üretimin genişletilmesi de dahil olmak üzere acil durum önlemlerinin planlanması ve uygulanmasında yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde bütünleyici bir rol oynamalıdır. Tarımda Güvenlik ve Sağlık ile ilgili 184 sayılı ILO Sözleşmesi 2001 yılında kabul edilmiştir. Sözleşme, tarım işçilerinin diğer işçilerin güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları ile aynı hakları güvence altına almayı amaçlamaktadır. Tarımda çalışanların “güvenlik ve sağlık önlemlerinin uygulanmasına ve gözden geçirilmesine katılma ve ulusal yasa ve uygulamalara uygun olarak, iş sağlığı ve güvenliği temsilcilerini ve güvenlik ve sağlık komitelerindeki temsilcilerini seçme” ve “İş sağlığı ve güvenliği açısından yakın ve ciddi bir risk için makul bir gerekçe olduğunda kendilerini çalışma faaliyetlerinden kaynaklanan tehlikelerden uzaklaştırmayı ve böylece amirlerini derhal bilgilendirmeyi ve bütün bu eylemler sonucunda herhangi bir zarar görmeme” hakkını belirler. Ayrıca bu sözleşme, “geçici ve mevsimlik işçilerin tarım sektöründeki sürekli işçilerle aynı güvenlik ve sağlık korumasını almasını sağlamak” ve tarım işçilerinin diğer sektörlerdeki işçilerle benzer özellikte sosyal güvenlik ve sağlık sigortası programlarına dahil edilmesini gerektirmektedir. Yukarıdaki bu haklar, mevcut kriz ve daha sonrası için bir eylem rehberidir. Evrensel hastalık ödeneği, enfeksiyon eğrisi (1) düzleşir düzleşmez iptal edilecek bir ‘kriz önlemi’ değildir. Pandemi, yatırımcıların iştahları uğruna halk sağlığı hizmetlerinin parça parça edildiğini gözler önüne serdi. Şimdi bizi besleyenlerin kontrol ettiği bir gıda sisteminin zayıflığıyla yüzleşiyoruz. Koronavirüsle savaşmak için tarım işçileri ve tarım işçilerinin sağlığını ve güvenliğini korumak için büyük yatırımlar yapılması ve kriz bittiğinde de bu yatırımların kalıcı temelde devam etmesi gerekmektedir. (1) Epidemiyolojide (salgın hastalıkları ve tedavilerini inceleyen bilim) eğri, belirli bir süre içinde öngörülen yeni vaka sayısını ifade eder. Eğriyi düzleştirme fikri, yeni vakaların sayısını daha uzun bir süreye yaymaktır, böylece insanlar hasta bakımına daha iyi erişebilirler. Çeviri: Yiğit Yirmibeş / Kaynak: DİSK / Ara başlıklar: yenidünya  
emekliler aylık 2 bin lira sağlık desteği istiyor
Tüm Emekli-Sen: “Koronavirüs salgınından etkilenen ve etkilenecek olan emekliler, yaşlılar ve kronik hastalık taşıyanlar için, salgın tedbirlerinin devam ettiği sürece aylık 2 bin lira sağlık desteği istiyoruz” Ülke çapında giderek yaygınlaşan koronavirüs salgınına karşı risk gurubunu oluşturan emeklilerin ve yaşlıların korunması amacıyla kısa adı Tüm Emekli-Sen olan Tüm Emekliler Sendikası tarafından basın açıklaması yapıldı.   Açıklamada, “yaşanmakta olan salgın nedeniyle yaşlılara, emeklilere ve kronik hastalara yönelik Tüm Emekliler Sendikası’nın taleplerinin, Mecliste grubu bulunan ve temsil edilen siyasi partilere, Sağlık Bakanlığına, Hazine ve Maliye Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına faks ve mail yoluyla iletildiği” belirtilerek; “salgın tedbirlerinin devam ettiği sürece emeklilerin elektrik, su ve ısınma giderlerinin merkezi veya yerel yönetimlerce karşılanması ile aylık 2 bin lira sağlık desteği ödenmesi” talebinde bulunuldu.   Tüm Emekliler Sendikası Merkez Yürütme Kurulu tarafından yapılan yazılı basın açıklamasının tam metni şöyledir: Basına ve Kamuoyuna Tüm Emekliler Sendikası olarak yaşamakta olduğumuz salgın nedeniyle yaşlılara, emeklilere, kronik hastalara yönelik taleplerimizi Mecliste grubu bulunan ve temsil edilen siyasi partilere, T.C Sağlık Bakanlığına, T.C Hazine ve Maliye Bakanlığına, T.C İçişleri Bakanlığına ve T.C Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına faks ve mail yoluyla ilettik. Bu taleplerimiz salgını önleme ve zararlarını azaltma noktasında değerlendirilmeli ve bir an önce Sendikamızla ortak bir çalışma içine girilmelidir. Bu noktada Sendikamız elinden geleni yapmaya, sorumluluk almaya hazırdır. Bir canımızın daha kaybedilmesine tahammülümüz yoktur. Siyasi İktidarı ve Bakanlıkları taleplerimizi dikkate almaya ve gerçekleştirmeye çağırıyoruz… Biz Tüm Emekli-Sen olarak, Koronavirüs Salgınından etkilenen ve etkilenecek olan emekliler, yaşlılar, kronik hastalık taşıyanlar için “SAĞLIK DESTEĞİ” istiyoruz… 24 Mart 2020 saat 23 itibariyle ülkemizde açıklanan vaka sayısı 1827 hayatını kaybeden sayısı 44 dür. Hayatını kaybedenlerin hepsi emekli ve yaşlıdır. Hayatını kaybedenlerin acılı ailelerine baş sağlığı diliyoruz. Sağlık Bakanlığı yetkililerinin, meslek odalarının, sağlık işkolunda örgütlü sendikaların Koronavirüs salgını üzerine yaptıkları bütün açıklamalarda yaşlıları ve kronik hastalık taşıyıcılarının bu salgında en fazla risk altında olduğu ısrarla belirtilmektedir. Ve önlem olarak da evden çıkılmaması, kalabalıklardan ve sosyal yaşamdan uzaklaşılması önerilmektedir. Ancak bütün bu açıklamalar da eksik olan kısım, risk grubunu oluşturanların büyük ölçüde emekli olduğunu, zaten yetersiz ve açlık sınırının bile altında olan gelirleri ile bu salgınla ve zararlarıyla baş etmelerinin mümkün olmadığını belirtmemeleridir. Sağlıkta özelleştirmenin sonuçlarının çok ağır olacağı, insan hayatına ilişkin verilen hizmetlerin piyasaya terk edilemeyeceği yıllardan beri söylenmekte, siyasi iktidar uyarılmaktadır. Özelleştirmenin yanı sıra koruyucu hekimliğin neredeyse yok edilmesi halk sağlığının değil, parası olanın önemsendiği bir sağlık düzeninde bu tür salgınların olması artık normal karşılanmaktadır. Başta üyelerinin olmak üzere tüm emeklilerin, yaşlıların sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmasını en başta gelen talep olarak dillendiren Sendikamızın koronavirüs salgını için siyasi iktidardan talepleri şunlardır: - Sağlıkta özelleştirme uygulamalarından bir an önce vazgeçilmeli, koruyucu hekimlik tekrardan bütün kurumlarıyla oluşturulmalıdır. - Özel hastaneler kamu denetimine alınmalıdır. - Salgının etkilediği, alanlar, mekanlar, semtler ve şehirler ile hastanelerde kaç kişinin teşhis konularak tedavi edildiği ve hangi hastanelerde olduğu açıklanmalıdır. - Emekli, yaşlı ve kronik hastalar için gerek teşhis gerekse de tedavi sürecinde katkı payı alınmamalıdır. Aynı şekilde ilaç katkı payı alınmasından da bir an önce vazgeçilmelidir. - Salgın süresince emeklilerin elektrik, su ve ısınma giderleri merkezi yönetim ya da yerel yönetimlerce karşılanmalıdır. - Evden çıkmaması önerilen yaşlı ve emeklilerin sağlıklı beslenebilmelerinin yolları bulunmalı, gerek, sağlık bakanlığı birimleri gerekse de yerel yönetimler aracılığıyla sağlıklı bir şekilde gıda yardımı yapılmalıdır. Bu gıda destek ve yardımları emeklilerin ve yaşlıların evlerine teslim şeklinde olmalıdır. - Toplu taşıma araçlarının salgın için taşıdığı olumsuzluk açıktır. Bu nedenle emekli ve yaşlıların ulaşım ihtiyacı kamu kurumları, ilgili birimler ve yerel yönetimler tarafından steril araçlarla kişiye özel sağlanmalıdır. - Emekli maaşının yetersizliği nedeniyle ikinci bir işte çalışmakta olan emekliler salgın süresince ücretli izinli sayılmalı ve maaşları devlet tarafından ödenmelidir. - Ülkemizde yaklaşık 8 milyon emeklinin maaşı 2 bin liranın altındadır. Bu gerçek ortadayken en düşük emekli maaşının 1.500 lira olmasının sorunu çözücü bir önemi yoktur. Bu artışla beraber her emekliye “sağlık desteği” olarak salgın tedbirlerinin devam ettiği sürece aylık 2000 lira destek ödenmelidir. - Emekli ve yaşlıların kamu ya da özel ayrımı yapılmaksızın salgın süresince sağlık hizmetlerine erişimi merkezi idare ve yerel yönetimler tarafından sağlanmalı ve sağlık hizmetleri için hiçbir şekilde katkı payı alınmamalıdır. - Bütün ATM’ler ortaklaştırılmalı, bunun için herhangi bir ücret ödenmemelidir. - Emekli ve yaşlıların ihtiyacı kolonya değil, insanca yaşam koşullarının devlet tarafından sağlanmasıdır. Bu konuda siyasi iktidarın adım atması gerekmektedir. - Bütün bunlar için gerekli olan bütçe ek bir bütçe olarak oluşturmalı ve bu ek bütçe için işsizlik fonu kullanılmalıdır. - Bu süreç sonunda kimsenin işten çıkarılmayacağı ve gelir kaybına uğramayacağı yetkililerce açıklanmalıdır. Ülkemizde bugüne kadar birikmiş ne kadar maddi manevi değer varsa altında emeklilerin alınteri, emeği ve gayreti bulunmaktadır. Bütçe şartları öne sürülerek emekli ve yaşlılar ölüme, bakımsızlığa ve sağlıksız bir yaşama terk edilemez. Sorun tercih sorunudur. Beklentimiz ve isteğimiz desteklerin sermaye sahipleri için değil, emekliler ve yaşlılar için kullanılmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için Sendikamız her türlü demokratik hak ve mücadele yolunu kullanmaktan geri kalmayacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyururuz. TÜM EMEKLİ-SEN Merkez Yürütme Kurulu 25 Mart 2020  
venezüellada kiralar ve kredi taksitleri ertelendi, işten çıkarma yasaklandı
Venezüella salgına karşı önlem paketi açıkladı: Kredi tahsilatları, kiralar askıda; işten çıkarma yasaklandı Venezüella, koronavirüs salgınına karşı önlem paketini açıkladı. Buna göre, altı ay boyunca işten çıkarmalar yasaklandı, işçi maaşları konusunda devlet devreye girdi, tüm kiralar ertelendi, kredi tahsilatları beklemeye alındı. Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro, koronavirüs salgınının ekonomik etkilerine karşı koyabilmek adına bir dizi önlemi içeren yeni bir paketi açıkladı. Paket, işten çıkarmayı yasaklayan, kredi ve kira ödemelerini askıya alan maddeleriyle öne çıktı. Devlet televizyonundan bir açıklama yapan Maduro, “Ülkedeki tüm işleri, bütün işletmelerin ve şirketlerin operasyonunu korumak konusunda mutlak bir kararlılığımız ve inancımız var” dedi. Telekomünikasyon hizmetleri kesilemeyecek Pakete göre altı ay boyunca bankalar kredi tahsilatlarını beklemeye alacak, telekomünikasyon hizmetleri kesilemeyecek, ev ve işyeri kiraları askıya alınacak. Ayrıntılar netleşmese de mülk sahiplerine belli bir tazminat verilecek. Küçük ve orta işletmelere işçi maaşları konusunda yardım öngören plan altı ay boyunca işten çıkarmaları yasakladı. IMF yardımı reddetti, Kübalı doktorlar mücadeleye koştu IMF, Venezüella'nın salgınla mücadele etmek amacıyla talep ettiği 5 milyon dolarlık acil borç başvurusunu reddetmişti. Buna gerekçe olarak Maduro hükümetinin ‘tanınmasındaki belirsizlik’ gösterilmişti. Ancak Venezüella, Küba ve Rusya’dan insani yardım konusunda destek aldı. Bu kapsamda geçen hafta 130 Kübalı doktor salgınla mücadele için ülkeye gitti. Şimdiye kadar 84 vakanın saptandığı ülkede henüz bir ölüm yaşanmadı. Alarm durumuna geçen hükümet, ülke çapında bir ay süreyle karantina ilan etti. Kaynak: Sputnik Türkiye  

Sayfalar