Çin'de yaşayan Türkler, koronavirüsün (covid-19) ilk kez görüldüğü ülkede hayatın ne kadar normale döndüğünü anlattı.
Koronavirüsün Aralık ayında ilk kez görüldüğü Çin, Çarşamba gününden bu yana ülke içi kaynaklı yeni virüs vakasına rastlanmadığını duyurdu.
Peki, virüsün büyük ölçüde kontrol altına alındığı ülkede hayat normale dönüyor mu? Bugüne hangi önlemlerle gelindi?
Çin'de yaşayan iki Türk’e sorduk…
Kendisiyle görüşmemizi Çin yetkililerinden onaylatma fırsatı bulamadığı için adını veremediğimiz bir mühendis anlatıyor:
Virüsün ilk görüldüğü yer olan Vuhan şehrine yaklaşık 1000 km mesafede Guangdong eyaletinde yaşıyorum. Burası 100 milyon nüfuslu bir eyalet.
İlk haberler Ocak ayı ortasında düştü. O ilk günlerde virüsün bu kadar yayılacağını tahmin etmiyorduk. 19-20 Ocak gibi Vuhan'ın kapatılması ve virüsün yayılma haberleri hepimizi şoke etti. Çin yeni yıl tatili olduğundan Ocak sonuna doğru salgın bölgesel olarak arttı ve diğer eyaletlere de yayılmaya başladı. Şubat başında bütün ülkeye yayılmıştı zaten. Tatil için bulunduğumuz Endonezya'da da maske kalmayınca panik oluşmaya başladığını anladık.
8 Şubat'ta Çin'e geri dönebildik ama uzakta olduğum dönemde mükemmel bir bilgi ağı kuruldu.
“Çin hükümetinin çok yerinde, zamanında ve etkin adımlar attığını düşünüyorum”
Devletin talebiyle şirketler, okullar, eyalet yetkilileri ve konsolosluğun üzerinden, burada kullandığımız mesajlaşma uygulaması WeChat üzerinden gruplar oluşturuldu ve küçük alt uygulamalar yaptılar. O uygulamalar üzerinden nerede olduğumuzu, ateşimizi her gün raporladık. Hatta aynı raporu günde üç kez farklı kanallara verdik. Bu bizim için biraz sıkıcı bir durumdu ama gerekliydi. Ve bütün bilgilerin önce bölge, sonra eyalet, sonra da ülke geneline kadar toplanıp birleştirildiğini fark ettik. Her kanaldan bilgiyi doğrulayacak şekilde müthiş bir bilgi ağı oluştu. Bu bizi çok rahatlattı.
Örneğin daha Şubat başında çıkarttıkları uygulama ile hangi uçakta, hangi trende hangi koltuktaki yolcunun koronavirüs pozitif çıktığını kontrol edebiliyorduk. Biz de bindiğimiz tüm uçakları ve trenleri kontrol ettik.
Her eyalet kendi salgın boyutu dahilinde farklı boyutlarda önlemler uyguladı. Her şehir birbirinden farklı derecede yaşadı bu kısıtlamaları. Bizim yaşadığımız yer görece yoğun kısıtlamaların olduğu bir yer çünkü çok endüstriyel ve Vuhan'la ticaret ilişkilerinin çok yüksek olduğu bir bölgedeyim.
Dolayısıyla bizde ilk olarak sokağa maskesiz çıkma yasağı geldi. Maskesiz çıkanlara caydırma amaçlı ceza kesildi. Devlet maskeleri çok hızlı bir şekilde, vatandaşlık numarasına, yabancılara da pasaport numarasına göre sağladı. Bana mesela birkaç gün içinde mesaj geldi, "Şu şu eczanelerde senin için maske ayrılmıştır, kimlikle gidip alabilirsin" diye.
GSM şirketleri sayesinde herkesin hareketlerini, şehir dışına, yurt dışına çıkışlarını da kontrol ettiler. Örneğin geçen hafta bir otele girerken cep telefonu uygulaması üzerinden kimliğin okunduğunda benim son 14 gün içinde yurt dışına çıkmadığım bilgisine ulaştılar ve otele girişime izin verdiler.
Mahallelerin etrafını brandalarla kapattılar ve mahallelere, sitelere tek noktadan girişe izin verdiler, burada girenlerin ateşi ölçüldü.
Bu arada gönüllüler çok çalıştı, gönüllüler bekçilik yaptı, ateş ölçtü. İş gücünü mobilize edip çok iyi kullandılar.
Hastalık şüphesi varsa sizde zaten kapınız mühürleniyor, dışarı çöp atmaya bile çıkamazsın, o sırada yiyecekleri sana dışarıdan getiriyorlar, gönüllüler kapının önüne bırakıyorlar.
Semptom gösteriyorsan rapor ediliyor bu ve ambulans eşliğinde yönlendiriliyorsun. Vuhan'dan gelmişsen de 14 gün boyunca kapın mühürleniyor ve sadece yemek veriliyor.
“Bilgi ağı çok kuvvetliydi”
Konsolosluktan da bulunduğum şehirde hangi hastanelerin korona tedavisi yaptığına dair bilgi geldi hemen. Yani bilgi ağı çok kuvvetliydi. Sosyal medya üzerinden panik yaratan mesajlar paylaşılmadı.
Tek kötü haberler Türkiye'dendi, oradakiler olmadık şeyler uydurdu ve bu bizi moral olarak çok bozdu. Bütün zamanımız ailemizi sakinleştirmeye çalışmakla geçti.
Biz hastalıktan o anlamda hiç korkmadık çünkü biliyorduk ki Çin bu işi kontrol altına aldı, alacak.
Çok ciddi bir durum var fakat aldıkları önlemler, bizi bilgilendirmeleri içimizi çok rahatlattı. Kişi kişi sıkı bir kontrol altına alındık. Bu, bu durumda çok işe yaradı ve bizi çok rahatlattı.
Küçük küçük gruplar halinde herkes uyguladı bu tedbirleri, kaldığın sitenin güvenliğinden iş yerinin güvenliğine…
Şu an Hong Kong Havalimanı'na inenlerin bileklerine, nereden geliyor olurlarsa olsunlar, takip cihazı takılıyor ve onlar kalacakları yerde kendilerini karantina altına alıyorlar 14 gün boyunca. Kaldıkları yerden ayrılırlarsa cezaya tabiler. Her şey sağlık için.
Çin çok kolay ders alıp, çok kolay adapte edebilen, çok esnek ve çok hızlı bir ülke. Bu uygulamalar hala devam ediyor ve ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Şu an hala her mahalleye, siteye, alışveriş merkezine, restorana, nereye girersen gir ateş ölçümü yapılıyor.
İşsizlik oranı tabii ki çok arttı ama ekonomik olarak da çok ciddi önlemler getirildiğini görüyoruz. Özellikle gençleri istihdam etmek için ciddi bir çaba var şu an.
Peki, her adımınızı raporlamak ve devlete bildirmek zorunda kalmak sizi rahatsız etti mi?
O an onu hiç düşünmüyorsunuz. O bilgiyi veriyorsunuz ve vermek zorundasınız. Onu asla düşünmedim o nedenle. Psikolojimi de çok fazla etkilemedi, bilgi akışı çok iyi olduğu için çok kolay kabul edebildim.
Biz ev izolasyonundaydık. Karantinada değildik, girmemize de gerek yoktu bölge itibarıyla. Biz markete, eczaneye gittik, sokakta da yürüdük. Ama zaten her yer bomboştu.
Panik hiç yapmadık fakat sosyal hayatımız çok etkilendi. Fakat bunun kendi güvenliğimiz için olduğunu biliyorduk.
Ben açıkçası net bir şekilde evde kalmayı tercih ettim ve izole geçirdim bu dönemi. Minimum kişiyle muhatap oldum. Şirketimiz de ofise gelmememiz için elinden geleni yaptı. Hemen evden çalışma düzeneği kuruldu. Çalıştığım şirket binlerce insanın çalıştığı bir şirket. Server'lar geliştirildi. Şirketler de çok ciddi mesai harcayarak uygun koşulları yaptılar. O yüzden psikolojik olarak beni en çok aslı astarı olmayan haberler etkiledi.
Hayat normale dönüyor mu?
Bir haftadır çoğu yer açıldı, kademeli olarak uygun şartları sağlayan restoran ve AVM'ler açıldı. Fakat bir oturum düzeni var. Masa sayıları azaltıldı, masa mesafeleri artırıldı. Büyük bir grup olarak gidiyorsanız restorana birer sandalye aralıklı oturuyorsunuz. Dolayısıyla hâlâ çok keyifli değil dışarıda olmak.
Dışarıda, alıveriş merkezlerinde de hâlâ daha az sayıda insan var. Ama havalar güzelleşiyor, parklara daha çok gidilmeye başlandı. Online alışveriş ve paket servisi kullanıyor hâlâ birçok kişi.
“Hiç yiyecek sıkıntısı çekmedik”
Yiyecek ya da tuvalet kâğıdı sıkıntısı hiç çekmedik. Her şey hemen yerine konabildi. Sebze meyve özellikle çok boldu. Hiçbir sıkıntı yaşamadık. Sadece sosyal anlamda tabii ki etkileniyorsunuz her yer kapalı olduğu için. Bir haftadır açık olması da bize biraz moral oldu.
Fakat ben Çin'in virüsü hapsettiğini ama mücadelenin de bitmediğini biliyorum, mücadele hala çok sıkı bir şekilde ve disiplinle devam ediyor. Bunu hissediyoruz. Hala hepimiz sorumluyuz kendimizi ve çevremizdekileri korumaktan. Pazartesi gününden itibaren ofise dönebileceğim ama tabii dikkatli olmak kaydıyla. Bu çok büyük bir gelişme.
“Normal hayata dönmek birkaç hafta daha sürecektir”
Normal hayata dönmek mutlaka en az birkaç hafta sürecektir. Fakat havalar ısındıkça bizdeki yayılma oranı da sanırım düşecektir, SARS'ta böyle olmuş, ben SARS bölgesinde yaşıyorum. Haziran ayında tamamen kaybolmuştu ama o bir epidemiydi, pandemi değildi. Şu an pandemiye döndüğü için bitme şansı yok fakat çok yavaşlayacak.
Çin yurt dışı uçuşlarını sınırlamaya devam ederse başarı oranı çok daha yükselecektir. Çünkü kendi içinde bu işi zaten kontrol altına aldı. Bitirme gibi bir şey önümüzdeki birkaç hafta için çok mümkün görünmüyor bence.
Kaynak: Aylin Yazan / BBC Türkçe
koronavirüs
Koronavirüs yerine “Çin virüsü” diyen ABD Başkanı’na Çin Dışişleri tepki gösterirken, Şinhua haber ajansı da “Trumpandemi” ifadesini kullandı.
Trump'ın konuşma metnindeki "korona" ifadesinin üstünü çizip "Çin virüsü" yazdığı perşembe günü ortaya çıkmıştı.
Çin Dışişleri Bakanlığı, koronavirüs yerine “Çin virüsü” diyen ABD Başkanı Donald Trump’a dün düzenlenen basın toplantısıyla karşılık verdi.
Washington’un kendi yetersizliğini dışarı saldırarak örtmeye çalıştığını belirten Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Geng Shuang, şu ifadeleri kullandı:
ABD’deki bazı insanlar sorumluluğu üzerlerinden atmak için Çin’in salgınla mücadelesini küçük düşürmeye çalışıyor.
Shuang, Çin halkının salgınla mücadelede gösterdiği fedakarlığın ABD’li yetkililerin yaklaşımıyla göz ardı edilmeye çalışıldığını ifade etti. Son iki aydır tüm dünyaya "güncel bilgi akışı" sağlayarak yardımcı olduklarını söyledi.
Kendilerinin Washington’a zaman kazandırdığını ve ABD Başkanı’nın geçen haftaya kadar kendilerini bu konuda takdir ettiğini söyleyen Çin Dışişleri sözcüsü, Trump yönetiminin bu zamanı harcadığını öne sürdü.
Shuang, Çin’in “en kapsamlı, katı, ayrıntılı önleme ve kontrol önlemlerini” aldığını ve koronavirüs konusunda hep “açık ve şeffaf” olduklarını iddia etti.
Çin Dışişleri Sözcüsü, geçen haftalarda Amerikalı yetkililerle çok sayıda toplantı yaptıklarını hatırlatarak şöyle konuştu:
Birleşik Devletler’in nesnel gerçeklere ve dünya kamuoyunun görüşüne saygı duymasını, kendi işine bakmasını, diğer ülkelere iftira atmayı bırakmasını, sorumluluklarını üstlenmesini ve salgınla savaşta yapıcı bir rol oynamasını ümit ediyoruz.
Diğer yandan Pekin yönetimi, resmi haber ajansı Şinhua aracılığıyla da Trump’ın “Çin virüsü” tanımlamasına karşılık verdi.
ABD’de hastalığın bir milletle birlikte anılmasının ırkçılık olup olmadığı tartışılırken, Şinhua salgına ABD Başkanı’nın adını verdi: Trumpandemi. Bu kelime, Trump ve pandemi (salgın) kelimelerinin birleşiminden oluşturuldu.
Şinhua, Trump’ın koronavirüs yerine “Çin virüsü” demesinin ırkçı bir dikkat dağıtma taktiği olduğunu da ifade etti. Twitter üzerinden yapılan paylaşımda “Bu bir dikkat dağıtma taktiği. Evet, bu ırkçı. Fakat bunu yapıyor ki, insanlar onun yalanları ve yetersizliği yerine bundan bahsediyor” denildi.
Çin, dışarıdan gelenler dışında, anakarada üç gündür yeni vaka görülmediğini açıklarken, ABD’nin üç eyaletinde toplam 70 milyon kişi tecrit altına alınıyor.
CNN’e göre, ABD’de en az 18 bin 763 kişiye koronavirüs teşhisi konulurken, bunlardan en az 258’i öldü. Çin’de ise 81 bini aşkın kayıtlı vakadan 3 bin 259’u yaşamını yitirirken, yaklaşık 72 bin kişinin iyileştiği açıklandı.
Kaynak: Independent Türkçe
Amerika'da hastalığa yakalanıp hastanede tedavi olduktan sonra yaklaşık 35 bin dolar tutarında fatura çıkartılan kadın, “Şahsen bunu ödeyebilecek durumda olan kimseyi tanımıyorum” dedi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalanan ve sağlık sigortası olmayan Danni Askini’ye hastane tedavi masrafları için 35 bin dolarlık fatura çıkardı.
Göğüs ağrısı, nefes darlığı ve şiddetli baş ağrısı şikayetiyle hastaneye giden Askini, bir süredir lenfoma hastalığından dolayı tedavi gördüğünü ve doktorunun "Yeni ilaçların alerji yapmış olabilir" dediğini aktardı.
Bunun üzerine Askini, Boston acil servisine gönderildi. Acil servis doktorları ise Askini'ye zatürre teşhisi koydu ve ona ilaç yazıp eve gönderdi. Birkaç gün sonra Askini'nin ateşi tehlikeli şekilde yükseldi ve öksürmeye başladı.
Tekrar hastaneye giden Askini’ye hastalığının yedinci gününde s bir test yapıldı ve ardından kendisine zatürre sorunlarını gideren ilaçlar verilip eve yollandı.
Üç gün boyunca test sonuçlarını bekleyen Askini, evine gelen Kovid-19 pozitif olduğunu gösteren test sonucuyla şok oldu
"Bu parayı ödeyebilecek kimseyi tanımıyorum"
Birkaç gün sonra Askini’ye mektupla 34 bin 927 dolar tutarında bir hastane faturası geldi. Konuyla ilgili Time'a konuşan Askini, "Şahsen bunu ödeyebilecek durumda olan kimseyi tanımıyorum bile" dedi.
27 milyon kişinin sağlık sigortası bulunmuyor
ABD'de yaşayan 27 milyon kişinin hiçbir sağlık sigortası bulunmuyor. Eşiyle yeni bir iş bulmak için Washington'a taşınmayı düşünen Askini'nin tüm planları şimdilik iptal oldu ve Medicaid programına başvurarak faturalarının bir kısmının bu yardım programı ile karşılanmasını umuyor. Askini, "Eğer bu da olmazsa ne yapacağımı bilmiyorum" diyor.
Test ücreti karşılanıyor, tedavi masrafları karşılanmıyor
ABD Kongresi 18 Mart'ta 'Önce Aileler' adlı koronavirüs tasarısını geçirdi. Bu tasarı ilk aşamada test ücretlerini karşılıyor. Ne var ki, henüz tedaviyi karşılayan bir politika oluşturulmadı.
Kaynak: Independent Türkçe
Yeni tip koronavirüs (covid-19) saldırısı dezenfektan ürünleri ihtiyacını yakıcı bir şekilde gündeme getirdi. Özellikle el temizliğine dikkat çekilen bugünlerde dezenfektan üretiminde kullanılan etil alkolün hammaddesi olan melasa büyük ihtiyaç var. Melas ise şeker pancarından üretiliyor.
Koronavirüs (covid-19) salgını sebebiyle şeker pancarının nasıl bir stratejik tarım ürünü olduğu bir kez daha anlaşıldı.
Dezenfektan üretiminde kullanılan etanol’un (etil alkol) hammaddesi olan melas, şeker pancarından elde edilebiliyor. Covid-19 salgını sebebiyle de etanol’un litre fiyatı 75 sentten 2.5 dolara yükseldi.
Tüm dünyada, korona salgını sonucu, kolonya ve dezenfektan üreticileri etil alkol bulmakta zorlanıyorlar. Etil alkol ihtiyacı yurtdışından ithal ederek çözülmeye çalışılıyor.
Özelleştirme güzelleştirme değil
Ülkemiz birkaç yıl öncesine kadar dünyanın en büyük 4. şeker pancarı üreticisiydi. Şeker fabrikaları satıldı. Pancar üretimi düştü.
2018 yılında 15 şeker fabrikası özelleştirildi. Etil alkol üretiminin çoğunluğunu yapan üç fabrikadan ikisi özelleştirildi. Bu fabrikalarda etil alkol üretimi düştü. Ve kamunun elinde kalan şeker fabrikalarının özelleştirilmesi süreci ise devam ediyor.
Satış durdurulsun
Resmi Gazete’de yayımlanan özelleştirme kararı ile Erzurum’un Pasinler ilçesindeki Şeker Fabrikaları A.Ş.'ne ait arazi ve üzerinde bulunan binalar satışa çıkarıldı. 2018 yılında özelleştirme programına dahil edilen ve daha sonra elden çıkarılan Erzurum Şeker Fabrikası’nın kullandığı arazinin toplam büyüklüğünün 61 bin 55 metrekare olduğu bildirildi. Satış işlemi, 21 Nisan’da gerçekleştirilecek.
Şeker pancarının yararları
Bir hektar şeker pancarı ekili alan, aynı büyüklükteki bir çam ormanından tam 3 kat daha fazla oksijen üretebilmektedir.
A, B1, B2, B6, C, E, K ve P vitaminleri ihtiva eder.
Protein, karbonhidrat, diyet lifleri, yağ, folat, nisain, pridoksin, riboflavin, tiamin, kalsiyum, bakır, demir, manganez ve beta karoten mineralleri barındırır.
İştah açar.
Kalbi güçlendirir.
Gözlere, sindirim sistemine iyi gelir.
Kilo vermeye yardımcı olur, obezite düşmanıdır.
Mide ve böbreklere iyi gelir, tansiyonu düzenler.
Ne demiştik; "Şeker Fabrikalarını Satan Vatanı Satar"...
İstihdam edilenlerin yüzde 54'ü iflasın eşiğinde olan küçük işyerlerinde çalışıyor. 9,7 milyonun sosyal güvenlik kaydı bulunmuyor. Bu kesimler işsizliğin eşiğinde. Bu yüzden korona salgını diğer ülkelerden daha sert bir talep şokuna neden olabilir.
BirGün’den Ozan Gündoğdu’nun haberine göre; Türkiye’nin en önemli gündemi, yayılmaya devam eden koronavirüs. Yurttaşlar bir yandan virüsten korunmak için türlü tedbirler alırken bir yandan da virüsün yarattığı ekonomik tahribat yüzünden endişeli. Halk virüsten nasıl korunacağını biliyor ancak ekonomik yıkıma karşı geniş kesimlerin elinden gelen bir şey yok. Hükümetin ekonomi paketi ise korunmaya muhtaç geniş kesimler yerine sermayedarları destekleyince endişe daha da artmış oldu.
Ekonominin emek cephesindeki tedirginliği devam ederken dün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 yılına ilişkin işgücü istatistiklerini yayımladı. İşsizlik oranını yüzde 13,7 olarak tahmin eden TÜİK, 4 milyon 469 kişinin de işsiz olduğunu tespit etti. Hükümetin açıkladığı ekonomi paketi düşünülerek verilere yakından bakıldığında ortaya açık bir gerçek çıkıyor; milyonlar güvencesiz ve büyük tehlike altında.
Yevmiyeli çalışanlar açlıkla yüz yüze
İçişleri Bakanlığı salgına karşı tedbir amacıyla tam 149 bin 382 işyerinin faaliyetine ara vermesini istedi. Buna karşılık buralarda çalışanların faturaları ertelenmedi, kiraları duruyor, kredi kartı borçları ise cabası. Bu işyerleri daha çok küçük esnaf niteliği taşıyan ve hizmet sektöründe yer alan kafeterya, kahvehane, çay bahçesi, dernek lokali, internet kafe gibi mekanlardan oluşuyor. Faaliyeti durdurulan kahvehane sayısı 57 bin 377, kafeterya ise 18 bin 26. Bu tip işyerlerinde çalışanların genellikle yevmiye usulü çalıştığı düşünülürse ekonomik tehdidin boyutu daha net anlaşılıyor.
İstihdamın yüzde 54’ü küçük işletmelerde
Üstelik TÜİK verileri de geniş halk kesimlerinin yaşadığı tehdidi gizlemiyor. Verilere göre ülkede başkasının hesabına çalışarak ücret veya yevmiye geliri elde eden 19 milyon 216 bin kişi bulunuyor. İşverenler, kendi hesabına çalışanlar, ailesinin yanında ücretsiz çalışanlar da hesaba katıldığında Türkiye ekonomisinin toplam istihdamının 28 milyon 80 bin kişi olduğu tahmin ediliyor.
Ancak koronavirüs salgını özellikle olağanüstü durumlara dayanma gücü yetersiz olan küçük işletmeleri tehdit ediyor. Buna karşılık Türkiye adeta bir küçük işletme cenneti. Bu özelliğiyle diğer ekonomilerden ayrılıyor. Zira gelir sahiplerinin yüzde 54’ü, çalışan sayısı 10 ve altında olan işyerlerinde istihdam ediliyor. Sayı olarak ifade etmek gerekirse bu sayı 15 milyon 159 bin kişiye karşılık geliyor. Bu kişiler koronavirüs salgınına karşı güvencesiz durumda.
9,7 milyon kişinin sosyal güvenlik kaydı yok
Dahası Türkiye ekonomisini, salgının yayıldığı Avrupa ülkelerinden ayıran önemli bir özelliği de kayıt dışı istihdamın büyüklüğü. TÜİK verilerine göre kayıt dışı çalışanların sayısının 9 milyon 692 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Bu kişilerin her hangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydı bulunmadığı gibi olası bir ani duruş karşısında işten çıkarılmalarının önünde işvereni caydıracak herhangi bir önlem de bulunmuyor. Ayrıca bu kişiler ülkedeki temel tüketim mallarının yaklaşık dörtte birinin talebini yaratıyor. Başka bir deyişle bu kesimlerin işsiz kalması aynı zamanda tüm ekonomik gidişatı etkileyecek büyüklükte. Ani duruş domino etkisi yaratabilir ve tüm ekonomik aktörler bu tablo karşısında işini kaybedebilir.
65 yaşın üzerinde 850 bin çalışan var
Salgın zengin fakir ayırt etmiyor dense de, ülkede yaşamak için çalışmak zorunda olanlar kara bir girdabın içine hapsolmuş durumda. Salgının özellikle yaşlı insanları etkilediği, bu insanlarda ölüm oranının daha yüksek olduğu biliniyor. Ancak bu durum ülkede hayatta kalmak için yüzbinlerce yaşlı yurttaşın çalışmak zorunda olduğu gerçeğini değiştirmiyor. TÜİK verilerine göre 65 yaş ve üzerinde 850 bin kişinin istihdamda olduğu tahmin ediliyor. 65 yaş ve üzerindeki 20 bin yurttaş ise son 4 hafta içinde aktif biçimde iş aradı ve 15 gün içinde çalışmaya hazır.
TÜİK’e göre işsiz kimdir?
TÜİK’e göre 15 yaşın üzerinde olup, son 4 hafta içinde herhangi bir biçimde iş arama kanallarından birini kullanan, gelecek 15 gün içinde çalışmaya hazır kişilere işsiz denir. Ücretsiz izinli olduğu için iş aramayanlar, iş bulma ümidi olmayanlar, ev işleriyle meşgul olduğu için çalışmayan ancak iş olsa çalışırım diyenler, aynı şekildeki öğrenciler ve emekliler TÜİK’in işsiz tanımına girmemektedir.
İşsizlik 932 bin kişi artarken, istihdam 658 bin kişi azaldı...
Hükümet’in YEP hedefleri tutmadı!
DİSK-AR, 2019 yılı “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu” yayınlandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 20 Mart 2019 tarihinde 2019 yıllık İşgücü İstatistiklerini açıkladı.
Rapora göre; 2019 yıllık İşgücü İstatistikleri işsizlik ve istihdamda vahim tablonun devam ettiğini gösteriyor. İşsiz sayısı 2018’e göre 932 bin artarken istihdam bir önceki yıla göre 658 bin kişi azaldı.
2018 yılında 3 milyon 537 bin olan işsiz sayısı 4 milyon 469 bine yükseldi. İşsizlik oranı 2,7 puanlık artış ile %13,7 seviyesinde gerçekleşti. Tarım dışı işsizlik oranı 3,1 puanlık artış ile %16,0 oldu.
2018’de 6 milyon 262 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı 960 bin artarak 2019’da 7 milyon 222 bine yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20,7 olarak gerçekleşti.
Genç işsizliği yüzde 20,3’ten yüzde 25,4’e yükselirken, kadın işsizliği yüzde 13,9’dan yüzde 16,5’e yükseldi.
Genç kadın işsizliği yüzde 30,6 olarak gerçekleşirken, kentsel genç kadın işsizliği yüzde 35,7 gibi rekor bir düzeye ulaştı.
2018’de yüzde 47,4 olan istihdam oranı 2019’da 45’7’ye geriledi. İstihdamda yaşanan 658 bin kişilik daralmanın 200 bini tarımda, 113 bini sanayide ve 442 bini inşaatta gerçekleşti. İnşaat sektöründe tam bir istihdam depremi yaşandı.
2019 yıllık işsizlik oranı yüzde 13,7 gerçekleşerek 2020-2020 Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP) yer alan 12,9 hedefinin üzerinde gerçekleşti.
YEP’e göre program dönemi boyunca istihdamın yıllık ortalama 1 milyon 80 artması öngörülüyordu. Oysa 2019 yılında istihdam 658 bin kişi geriledi. Sonuçta hem işsizlik hem de istihdam YEP hedeflerine ulaşılamadı.
2019 yıllık işgücü verileri AKP Hükümeti’nin işsizlikle mücadele ve istihdam yaratmada başarısız olduğunu gösteriyor. Üstelik bu başarısızlık sadece kriz dönemine özgü değildir. AKP uzun dönemli olarak da işsizlikle mücadelede başarısızdır. AKP öncesi dönemde yıllık ortalama işsizlik yüzde 8 iken AKP’li yıllarda yıllık ortalama işsizlik yüzde 10,87 olarak gerçekleşti.
2019 yılında krizin işgücü piyasaları üzerinde etkisi sert biçimde devam etti. Ekonomi yeni istihdam yaratmak bir yana istihdam kaybı yaratıyor. İşsizlik ise tırmanmaya devam ediyor.
Türkiye ekonomisi henüz krizin etkisini atlatmamışken bu kez de koronavirüsten kaynaklanan yeni bir ekonomik depremle yüz yüzdedir. Önümüzdeki aylarda işsizlikte çok daha ciddi bir yükseliş ve çok önemli istihdam kayıplarının yaşanması kaçınılmaz görünmektedir.
Bu nedenle, koronavirüs salgını döneminde özel önlemler alınmalıdır!
Koronavirüs salgını döneminde işten çıkarmalar yasaklanmalıdır.
Koronavirüs salgını döneminde kısa çalışma ödeneği hızla devreye sokulmalıdır.
DİSK-AR İşsizlik ve İstihdam Raporu’na erişim için linke tıklayın:
https://bit.ly/395dty3
Koronavirüs ilacının mucidi Kübalı doktor: “Dünya sağlığın ticari bir mal değil temel bir hak olduğunu anlamalı”
Küba tarafından üretilen ve yeni koronavirüs tedavisinde etkili olan Interferon Alfa 2B ilacını bulan doktor Luis Herrera, KOVİD-19'a ilişkin açıklamalarda bulundu.
Yeni koronavirüs tedavisinde etkili olan Interferon Alfa 2B ilacının mucidi Kübalı doktor Luis Herrera, "Dünya sağlığın bir ticari mal değil, aksine bir temel hak olduğunu anlama fırsatına sahip" açıklamasında bulundu.
TeleSur'a konuşan Herrera, ilacın üretim süreci hakkında bilgi verdi.
Kübalı doktor 80'lerin başında ABD'den önemli bir profesörün Küba'ya gelerek, interferonun farklı bir amacı olan ilginç bir molekül olduğunu söylediğini ve ardından bir grup insanın interferonun üretimine yönelik eğitim için Finlandiya'ya gittiğini belirtti.
İlk interferonun Japonya'da, ikincisinin ise Kaliforniya'da üretildiğini söyleyen Herrera, "Bir yıl sonra yerel bölümlerde interferonun farklı genlerini klonladık ve 1981 ve 1982'de dengue ateşi salgınına karşı interferon üretmeye başladık, sonuçlarını da Kaliforniya'ya gönderdik" dedi.
2017'deki MERS salgınında insanların interferonun virüsün çoğalmasını önlediğini anladığına dikkat çeken Herrera, Çin'de salgının başlamasından birkaç hafta sonra insanların ilacı kullanmaya başladığını ifade etti.
Herrera, interferonun temel amacını ise şöyle açıkladı:
Amaç komplikasyonları ortadan kaldırmak. Gençler ve bağışıklık sistemi iyi durumda olan kişiler ilaca ihtiyaç duymayabilir, ancak yaşlı kişiler bu ilacı kullanarak sağlıklarına yönelik komplikasyondan kurtulabilir.
Kaynak: Independent Türkçe
Koronavirüs nedeniyle tecrit altındaki İspanya, tüm özel hastaneleri kamulaştırdı
Adeta seferberlik ilan eden Madrid yönetimi, tıp eğitimi almış öğrencilerden de yardım isteyebileceklerini belirtti.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle tecrit hayatının yaşandığı İspanya’da Başbakan Pedro Sanchez’in idaresindeki hükümet, salgınla mücadele için özel kurumlar dahil tüm hastaneleri ve sağlık hizmeti veren kuruluşları devlet kontrolüne geçirme kararı aldı.
Guardian’ın haberine göre gelişmeyi pazartesi günü yaptığı açıklamayla duyuran Sağlık Bakanı Salvador Illa, koronavirüs hastaları için özel sağlık tesislerinden talepte bulunacağını belirtirken, sağlık ekipmanı üreticileri ve tedarikçilerinin 48 saat içinde hükümete haber vermesi gerektiğini söyledi.
Bakan Illa’nın ayrıca, İspanya’da 4 yıllık sağlık eğitimi almış öğrencilerden hastaların tedavisine yardım etmelerinin istenebileceğini söylediği de kaydedildi.
EUobserver’ın haberine göre Ulaştırma Bakanı Jose Luis Abalos ise tecrit süresinin 15 günlük planlanmış dönemin ötesine geçebileceğini, bu sürenin İspanya’nın koronavirüsle “savaşı kazanması” için tek başına yeterli olmayacağı uyarısını yaptı.
İspanyol hükümeti cumartesi günü olağanüstü hal ilan ederek ülkeyi tecrit altına almış, yurttaşlarına yalnızca gıda, ilaç ya da hastane hizmetini karşılamak için evlerini terk etme izni vermişti.
Pazartesi günü itibarıyla elde edilen verilere göre İspanya’da 7 bin 988 kişide Kovid-19 tespit edilirken, yaşamını yitirenlerin sayısı 294’e yükseldi.
Tecrit altındaki ülke bu rakamlarla, İtalya’dan sonra Avrupa’da en büyük kaybın yaşandığı ülke olmaya devam ediyor.
Kaynak: Independent Türkçe
CHP Milletvekili Candan Yüceer, işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarının kolaylaştırılmasını ve ödenek miktarı ile yararlanma süresinin artırılmasını istedi. Koronavirüs salgınının ekonomide yarattığı olumsuz etkinin işsizliği daha da artıracağını belirten Yüceer, son üç yılda altı ay prim ödeyen ve son bir aydır çalışan herkesin işsizlik ödeneğinden yararlanmasını öngören kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu.
Kanun teklifinde, işsizlik ödeneğinde en düşük ücretin 2 bin 60 TL olması, yasadaki üst sınırın ise kaldırılması talep edildi.
‘Bir yıldan fazla iş aramayanların kaydı siliniyor’
CHP’li Yüceer’in kanun teklifinin gerekçesinde şu ifadelere yer verildi:
“İşsizlik Sigortası Kanunu, işsiz kalan yurttaşları karşı karşıya kalabilecekleri ekonomik ve sosyal sorunlara karşı korumayı amaçlıyor. Ancak yasalaşmasının üzerinden geçen yaklaşık 20 yılda, bu amaca yeterince hizmet etmiyor. İşsizlik Sigorta Fonu, hükümetler tarafından amacı dışında kullanılıyor. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yurttaşlarımızın etkin bir şekilde yararlanamamasının en büyük nedeni, işsizlik ödeneğine hak kazanma koşullarının oldukça ağır olmasıdır. Diğer yandan işsizlik ödeneğinin süresi ve miktarı Türkiye gerçekliğiyle örtüşmemektedir.”
İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısının son bir yılda 501 bin 532 azaldığını ifade eden Yüceer, işsizlik oranının ise aynı dönemde keskin bir artış gösterdiğini belirtti. Yüceer, bir yıldan uzun süredir iş bulamayanların İŞKUR kaydının silindiğini söyleyerek, “TÜİK verilerine göre, Aralık 2019’da bir yıldan uzun süredir iş arayanların sayısı 1 milyon 148 bin kişiye ulaşmıştır. Aynı dönemde iş bulma ümidini yitirenlerin sayısı 838 bine yükselmiştir. 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda ifade edilen 2019 yılı işsizlik oranı hedefleri tutmadığı gibi, 2020 yılında öngörülen düşüşe dair de herhangi bir emare görülmemektedir” ifadelerini kullandı.
‘Salgın işsizliği artıracak’
Türkiye ekonomisinin koronavirüs salgını nedeniyle büyük risk altında olduğunu kaydeden Yüceer teklifinin gerekçesinde, şunları kaydetti:
“Kimi işletmelerin salgını gerekçe göstererek işten çıkarmalara başlayacağına dair söylentiler endişe yaratmaktadır. Korona salgını ve bu kapsamda alınan önlemlerin ekonomide yol açacağı yavaşlamanın belli sektörlerde kitlesel işten çıkarmalara yol açabileceği öngörülmektedir. Tüm bu gelişmeler, işsizliğin daha da artacağına işarettir. Bu nedenle, hali hazırda işsizlik nedeniyle intiharların yaşandığı ülkemizde, işsizliğin yol açacağı ekonomik ve toplumsal sorunların önlenmesi için gerekli tedbirleri almak aciliyet kazanmıştır.”
Ülkede koronavirüs vaka sayısı 191’e ulaşırken, hastanelerde hâlâ malzemeler eksik. TTB Aile Hekimliği Kolu Başkanı Ünal, “İtalya’da 600 aile hekiminin 100’ü salgına yakalandı ve iki hekim de hayatını kaybetti. Türkiye’de aile hekimlerine sadece 10 günlük malzeme dağıtıldığı düşünüldüğünde aynı tabloyla hatta daha vahimiyle karşılaşabiliriz” dedi.
BirGün’den Burcu Cansu’nun haberine göre, koronavirüse karşı hastanelerdeki malzeme eksikliği ve sağlık çalışanlarını koruyucu önlemlerin artırılmaması, toplum sağlığı açısından risk oluşturuyor. Yurttaşların başvuruda ilk tercih ettikleri yer olan aile sağlığı merkezlerinde de malzeme eksikliği yaşanıyor.
Konuya ilişkin BirGün’e konuşan TTB Aile Hekimliği Kolu Başkanı Filiz Ünal, birinci basamak sağlık kuruluşlarında ciddi bir malzeme eksikliği sorunu olduğunu aktardı. Ünal, “İtalya’da 600 aile hekiminin 100’ü salgına yakalandı ve iki hekim hayatını kaybetti. Türkiye’de de malzeme eksikliği böyle devam ederse İtalya’daki tablodan daha vahim bir tablo ile karşılaşmamız kaçınılmaz. Çalıştığım aile hekimliğine sadece 10 günlük maske dağıtıldı, eldiven ve önlük hiç yok. Şüpheli hastalar için kullanabileceğimiz test kitleri ise bizlere verilmedi” dedi.
Eksikler giderilsin
Birinci basamak sağlık kuruluşlarında gebe, yaşlı ve kronik hasta takibinin yapıldığını belirten Ünal, şöyle devam etti: “Gebe ve bebekli kadınlara sabah erkenden gelmeleri için randevu veriyoruz. Yaşlı ve kronik hastaların ise yoğunluk oluşturmayacak şekilde gelmesini sağlamaya çalışıyoruz fakat çok mümkün olmuyor. Öksüren ya da yüksek ateşi olan bir hasta geldiğinde ayrı bir odada muayenesini sağlıyoruz ama sonrasında o hastanın takibi ve yönlendirmesi konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor.”
Aile Sağlığı Merkezleri ile ilgili yeni düzenlemeler yapılması gerektiğinin altını çizen Ünal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalışma biçimi yeniden düzenlenmeli. 08.00-12.00 saatleri arasında aşılama, gebe-bebek takibi gibi koruyucu sağlık hizmetleri, 13.00-15.00 saatleri arasında rutin hasta muayene ve kontrol hizmetleri verilmeli, 15.00-17.00 saatleri günlük raporların tutulması, eğitim çalışmaları ve temizlik faaliyetleri için ayrılmalı. Sağlık çalışanlarının gereksinim duyduğu kişisel koruyucu donanımlar hızla karşılanmalıdır. Birinci basamağın temizliği il sağlık müdürlükleri tarafından sağlanmalı.”
Maske eczaneden direkt alınmalı
En büyük yoğunluklarının maske yazdırmaya gelen kronik hastalar olduğunu belirten Ünal, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Maskelerin reçetesiz alınmayacağı açıklandı ve kronik hastalar maske yazdırmak için aile sağlığı merkezlerine akın etmeye başladı. İnsanlar kaygılanmakta haklı ancak maske için reçete yazdırmak için geldiklerinde virüs kapabilirler. Raporu olan hastalara maske direkt eczaneden verilmelidir. Böylece hastaların kurum kurum gezmesi engellenmiş olur.”
Kimi arasak ya dışarıda ya da işte
Ülkeye yurtdışından giriş yapanları sık sık aradıklarını bildiren Ünal, “Korona şüphesi ile 14 gün karantina uygulayarak evde olması gereken insanları gün içinde arıyoruz. Fakat kimi arasak ya dışarıda ya da işte… Bu durumun kendisi de ciddi bir risk oluşturuyor” dedi.