koronavirüs

salman hürkardeş Tüm Emekli-Sen
Emeklilere bayram şekeri mi dağıtıyorsunuz? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan koronavirüs önlemleri kapsamında en düşük emekli maaşının bin 500 lira olduğunu, bayram ikramiyelerinin Nisan ayı başında ödeneceğini söyledi ve 65 yaş ve üzerindekilere kolonya ve maske dağıtılacağını açıkladı.  Erdoğan’ın emekliler ve yaşlılar hakkındaki açıklamalarını değerlendiren Tüm Emekliler Sendikası Genel Başkanı Salman Hürkardeş, emekli maaşlarının en az 2 bin 500 lira olması gerektiğini vurgulayarak, “Ekonomik kriz zaten emekliyi vurmuş ve bir de koronavirüs gelmiş. Bu bir çözüm değil. Emeklinin eline en az 2 bin 500 lira geçmeli” dedi. Emekli kolonya ve maskesini kendisi alsın Yaşlılara dağıtılacak kolonya ve maske hakkında “Bayram şekeri mi dağıtıyorsunuz?” diyen Hürkardeş, şunları söyledi: “Önemli olan emeklinin insanca yaşayacak bir ücrete kavuşup, kolonya ve maskesini kendisi almasıdır. Böyle bir çözüm mü olur? Komik bir durum ve insan aklıyla dalga geçmektir.” Çalışmak zorunda olan emekliler ücretli izinli sayılsın Hürkardeş, emekliler ve yaşlılar için yapılması gerekenleri şöyle açıkladı:  - Emeklilerden teşhis, tedavi ve ilaç payı alınmasın.  - Koruyucu hekimlik uygulamasına geçilsin.  - Evden çıkmaması söylenilen yaşlıların sağlıklı beslenebilmesi için Sağlık Bakanlığı ve yerel yönetimler gerekenleri yapsın.  -Gıda destekleri emekli ve yaşlıların evlerine gitsin.  - Emeklilerin ulaşımları için steril özel araçlar ayarlansın.  - Yetersiz emekli maaşı nedeniyle çalışmak zorunda olan emekliler ücretli izinli sayılsın.    
Hükümet yetkilileri ve sağlık otoriteleri bir yandan "evde kalın" çağrısı yaparken, evden çalışmaya ya da ücretli izne ayrılmasına izin verilmeyen milyonlar hala işe gitmek zorunda.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün kamuoyuna açıkladığı "Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi" işverenlerin yüzünü güldürürken, işlerini kaybetme korkusuyla salgına yakalanma korkusu arasında tercih yapmaya zorlanan çok sayıda çalışan hala işe gitmek zorunda. Ücretli izin hakkının konuşulmaya dahi açılamadığı bu sürece biz de işçilerin gözünden bakmaya çalıştık. Cumhuriyet’ten Tuğba Özer’in haberine göre; koronavirüs salgını Türkiye'de ve dünyada can almaya devam ederken yeterli hijyen koşullarının sağlanmadığı işyerlerine gitmek zorunda olan 5 ayrı sektörde çalışan işçilerle yapılan görüşmede, çalışanlar arasında en çok zorlananların AVM, market, çağrı merkezi, kargo, turizm gibi hizmet sektörü yoğunluklu olduğu görülüyor. Erdoğan'ın ulusa seslenişinin hemen ardından konuşan bir market çalışanı, iş yerinin bu süreçte karını katladığını belirterek, "Devletimiz işçiyi değil işvereni düşünecek şekilde uygulamalar yapıyor” diyor. 'Evde kal' çağrıları yapılırken işe gitmek zorunda olanlar anlatıyor: ‘Çok fazla abartmayın’ İstanbul'da yaşayan 36 yaşındaki iş güvenliği Uzmanı Serkan işe gitmek zorunda olanlardan yalnızca biri. Salgın yayılmaya başladığında iş yeri tarafından kendilerine bir mail atılmış. Mailde "durumun çok abartıldığı ancak yine de dikkatli olunması gerektiği" belirtilmiş. Serkan "korona günlerinde" çalışma rutinini şöyle paylaşıyor: "Gün içerisinde bazen kısa süreli bazen gün boyu olmak üzere 2-3 firmayı ziyaret ettiğimiz oluyor. Toplu taşıma kullanıyoruz. Sabah çıkıyoruz, akşam eve gidiyoruz. Mesleki olarak da zaten bu süreçte çalıştığımız firmaları bilgilendirmek zorundayız. Rutin olarak yaptığımız çalışmaları evden de yapabiliriz. Ama işyerine ziyaret gerçekleşmediğinde şirket karşı taraftan para alamadığı için bize işyeri ziyaretini zorunlu tutuyor. Kendimi tehlike altında hissediyorum çünkü gün içerisinde çok fazla toplu taşıma kullanıyorum. Mağazalara ve AVM’lere gidiyorum iş nedeniyle ve enfekte olan birinin buralara gelme ihtimali yüksek. Sabit lokasyonumuz yok sürekli gezmek durumundayız. Eve geldikten sonra sürekli eşyalarımızı değiştirip ellerimizi yıkama operasyonu gerçekleştiriyoruz." ‘Çalışanlar değil müşteriler düşünülüyor’ 7 yıldır Bursa’daki bir alışveriş merkezinin içindeki giyim mağazasında çalışan Özgür ise, başta maske takmalarına dahi izin verilmediğini bunun işverenin insiyatifine bırakıldığını söylüyor. Özgür, hala çalışmaya devam eden AVM'lerdeki durumu şöyle özetliyor: "AVM’lerde hiçbir yerde maske takılmasına izin verilmediğini duyuyoruz. Bunun nedeninin de ‘müşteriler tedirgin olup gelmezler’ endişesi olduğunu düşünüyoruz. Yine çalışanlar değil müşteriler düşünülüyor. Dezenfektan gönderildiği söylendi ama elimize ulaşan hiçbir şey yok. Saat başı elimizi yıkama iznine çıkma da yeni geldi. Sakinlikten faydalanma adına yıllık izne çıkarılıyor çalışanlar. Eldiven takıyoruz ama müşterilerle yakın temastayız yine de. AVM’lere ara verilmesi gerektiğini düşünüyoruz en azından kontrol altına alınana kadar. Biz hepimiz panik içerisindeyiz." "Ben sadece sağlıklı bir yerde çalışmak istiyorum" Ankara'da, aralarında Türk Hava Yolları'nın da bulunduğu firmalara çağrı merkezi hizmeti sunan bir şirkette çalışan 30 yaşındaki Öykü* ise aynı işi evden yapabilme imkanları olduğu halde kendilerine bu imkanın sunulmadığını söylüyor. Koronavirüs salgının ortaya çıkmasının ardından iş yüklerinin arttığını söyleyen Öykü, şöyle devam ediyor: "Normalde de zaten çalışma şartlarımız çok kötü ve virüs nedeniyle herhangi bir önlem alınmadı. Çalıştığımız ortam çok pis ve havasız. Aldıkları tek önlem camları açmak. Aramızda 1 metre mesafe yok, ortak bilgisayarlarla çalışıyoruz. Bu işi evden de yapabiliriz. Benim ofise gitmemi gerektirecek bir durum yok aslında. Virüs gündemi nedeniyle çalışma süremiz arttı. Fazla mesaiye kalarak çalışıyoruz. Vardiyalı olduğumuz için gece de orada insanlar çalışıyor. Ben şu an raporluyum ve işe dönmeye korkuyorum. Benim beklediğim tek şey evden çalışabilmek. Annemin akciğerlerinde sorun var ve onun için korkuyorum en çok. Ücretli izne çıkmanın talep edilebileceği bir yer değil. Ben sadece sağlıklı bir yerde çalışmak istiyorum. Eğer orada çalışacaksam da en azından daha temiz olsun, 1 metre kuralına uyulsun, daha havadar bir yer olsun." "Kâr arttı ama işçiye fazla mesai ücreti bile yok" Üniversite mezunu olan 27 yaşındaki Nebil ise iş bulamayınca son çare olarak çalıştığı marketin kapısını çalmış. 1 yıldır burada çalışan Nebil, koronavirüs salgını nedeniyle iş yükünün de şirketin kârının da 3 katına çıktığını belirtiyor: "Bizim günlük ciromuz normalde 7.500 lira iken şu an 20 binler bandında. Mağazaya giren bir kişi bu süreçte sepetini doldurmadan çıkmıyor. Zaten şu an reyonların yarısı boş, yetiştiremiyoruz. Temizlik ürünleri bitmiş durumda, kolonya gelmiyor bile artık. Bizim için hiçbir koruyucu önlem alınmadı. Geçen günlerde mağazaya dezenfektan gönderildi biz de çalışanlar olarak bize gönderdiklerini sandık. Meğerse müşteriler için göndermişler. Bunu bile bize hak olarak görmüyorlar. Maske ve eldiven gönderilmedi. Bazen kendimiz alıyoruz ama fiyatları baya yüksek. Çalıştığım firmanın tüm mağazalarında çalışan yetersizliği var. Çok sayıda çalışan istifasını verdi ancak bu istifalar sürekli erteleniyor işveren tarafından. Biz koruyoruz çünkü mağazalarda herhangi bir dezenfeksiyon işlemi dahi yapılmadı. Bizim yönetimden beklentimiz en azından bizim sağlığımızı düşündüklerini göstermeleri. Bizi düşündüklerini bilmemiz lazım. Son 1.5 haftadır aşırı çalışıyoruz ve yaptığımız fazla mesainin hakkını alamıyoruz" "Beyaz yakalar evden çalışıyor, peki ya mavi yaka?" Gebze Organize Sanayi Bölgesi'ndeki 2 bin 600 işçinin çalıştığı Farplas Otomotiv'de çalışan 38 yaşındaki Hakan* ise fabrikada çalışan beyaz yakalıların evlerine götürüldüğünü ancak mavi yaka işçilerin hala çalıştırılmaya devam ettirildiklerini söylüyor. Hakan çalışanların virüs paniğinin yanı sıra işten çıkarılma korkusu yaşadıklarına da vurgu yapıyor. "Beyaz yakalılar evlerden çalışabiliyor, peki ya mavi yaka?" diye soran Hakan, "Biz çalışmaya razıyız ama önlem adı altında yaptıkları bizi zor durumda bırakıyor" diyerek şunları anlatıyor: "Yarından itibaren yemekhaneyi kapatacaklar bize makina başında sandviçler verip onları yemeye zorluyorlar. Buna itiraz ettiğimizde yukarıya ileteceğiz denildi. Soyunma odalarını da kapatacaklarmış. İş elbiselerimizi giyinerek gelmemiz ve gitmemiz isteniyor. Bu insanlar servislere biniyorlar topluca. Ücretsiz izne çıkma konusunda da yeterli bilgi vermiyorlar. Bu durum insanları çok rahatsız etti işten çıkarılmaktan korkuyorlar. İnsanların borcu var. Ücretli izin ihtimali hiç konuşulmadı bile. Bizi fabrikaya götürüp çalıştırmaya devam etmek istiyorlar." Hakan hijyen açısından bazı önlemlerin alındığını da aktarıyor, örneğin fabrikaya girerken ateşleri ölçülüyor ve dezenfektanlar yerleştirilmiş. İşçilerin çalışmaktan kaçınma hakkı var İşçiler için yakın bir tehlike olması nedeniyle koronavirüse karşı önlem alınmadığında işçilerin çalışmaktan kaçınma hakkı bulunuyor. İşçilerin karşılaştıkları veya karşılaşacakları ciddi ve yakın tehlikelerden dolayı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun “Çalışmaktan Kaçınma Hakkı” başlıklı 13. maddesine göre; - Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işveren ise derhâl kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir. - Kurul veya işverenin çalışanın talebi yönünde karar vermesi halinde çalışan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışanların çalışmaktan kaçındığı dönemdeki ücreti ile kanunlardan ve iş sözleşmesinden doğan diğer hakları saklıdır. - Çalışanlar ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda birinci fıkradaki usule uymak zorunda olmaksızın işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk ederek belirlenen güvenli yere gider. Çalışanların bu hareketlerinden dolayı hakları kısıtlanamaz. - İş sözleşmesiyle çalışanlar, talep etmelerine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı durumlarda, tabi oldukları kanun hükümlerine göre iş sözleşmelerini feshedebilir. Toplu sözleşme veya toplu iş sözleşmesi ile çalışan kamu personeli, bu maddeye göre çalışmadığı dönemde fiilen çalışmış sayılır. *Haberdeki bazı isimler, çalışanların işlerinden olmaları kaygısı nedeniyle değiştirilerek verilmiştir.
Taraftar Hakları Dayanışma Derneği, (Taraf-Der), futbolcu, hakem ve çalışanların can güvenliği için maçların seyircisiz oynatılmasının durdurulması için mahkemeye başvurdu.  Taraf-Der, koronavirüs salgınına rağmen maçların devam etmesi yönündeki karara karşı dava açtı. Dilekçede, maçların oynanması kararının durdurulması istendi. Ankara 8. İdare Mahkemesi'nde Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve Basketbol Federasyonu aleyhinde açılan davada gerekçe olarak taraftarların seyir hakkı, sporcu ve diğer çalışanların sağlığı gösterildi. Dernek avukatları Ertuğrul Cem Cihan, Kemal Ulusoy ve Dinçer Tomruk tarafından hazırlanan dilekçede, şu ifadeler kullanıldı: - Küresel salgın niteliğindeki hastalığın yayılması sebebiyle dünya üzerindeki tüm  spor müsabakaları, ulusal ve uluslararası turnuvalar durdurulmuş ve ertelenmiş, pek çok sporcunun ve teknik direktörün virüse maruz kaldığı da basın yayın organlarına yansımıştır. Tüm gelişmelere karşın, davalı Bakanlık bünyesindeki spor tesislerinin açık tutulması ve TFF ve TBF nezdindeki profesyonel lig müsabakalarının oynanmaya devam edilmesi, Anayasal güvence altında olan sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına aykırı olup, söz konusu salgına ilişkin alınan tüm diğer kamusal önlemler ile de çelişmektedir. Söz konusu müsabakaların seyircisiz oynanması bu konuda hiçbir güvence sağlamamakta olup, seyircisiz oynanan bir profesyonel futbol müsabakasında dahi 850-1000 kişinin görev yaptığı düşünüldüğünde, futbolcu, teknik direktör, hakem gibi spor profesyonelleri ile güvenlik ve spor alanı görevlileri gibi pek kişinin hayatı riske atılmaktadır. - Hastalığın bulaşıcı salgın niteliği gözetildiğinde, bu hayati risk sadece müsabaka alanında bulunan kişileri değil, onlarla temas edebilecek tüm toplumu ilgilendiren ve riske atan bir hale dönüşmektedir. Bu sebeple, davalı Bakanlık bünyesindeki spor alanlarında yürütülen spor faaliyetlerinin acilen durdurulmasında üstün bir kamu yararı bulunmaktadır. Ayrıca, söz konusu salgın hastalığa karşı Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Koronavirüs Bilim Kurulu’nun önerileri kapsamında; İçişleri Bakanlığı tarafından 81 İl Valiliği'ne 16.03.2020 tarihinde gönderilen Genelge ile neredeyse tüm kamusal alanlardaki faaliyetlerin durdurulmasına karar verilmiş olup, genelgede yer alan spor merkezleri deyiminin,  davalı Bakanlık bünyesindeki spor alanlarını da kapsadığı aşikardır. Aksi yönde bir istisna getirilmemiştir. Kaldı ki bu yönde bir istisna getirilmesine sebep olabilecek makul ve bilimsel bir gerekçe de bulunmamaktadır. - Söz konusu müsabakalar, seyircisiz oynandığından Derneğimiz üyesi sporseverlerin bu müsabakalara erişim hakkı da kısıtlanmıştır. Salgın hastalık sebebiyle bu yönde bir tedbir uygulanması ilk bakışta makul gözükse de, asıl olması gerekenin tüm dünyada yapıldığı gibi müsabakaların durdurulması ve ertelenmesi olduğu da aşikardır. Bu suretle müsabakalara bilet alan sporseverlerin hakkı da gözetilmiş ve spor alanlarına erişim hakkı da sağlanmış olacaktır. Kaldı ki müsabakaların seyircisiz oynanmasını gerektirdiği kabul edilen olağanüstü halin, aslında bu müsabakaların ertelenmesini gerektirecek nitelikte olduğu da aşikardır. - Davaya dayanak teşkil eden Corona Virüs (Covid-19 ) olarak bilinen solunum yolu bulaşıcı hastalığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilerek çok yüksek bir küresel risk taşıdığı açıkça ortaya konulmuştur. Dava konusu işlem ya da eylemin, açıkça hukuka aykırı olmasının, alınan diğer kamusal önlemler ile çelişmesinin yanı sıra, işlemin devamının telafisi imkansız sonuçlar doğuracağı, kamu sağlığını tehdit edeceği aşikardır. Bu sebeple İYUK'nun 27. Maddesi kapsamında şartlarının oluştuğu gözetilerek, davalı Bakanlık bünyesindeki spor alanlarındaki faaliyetlerin durdurulmaması yönündeki işlemin YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA karar verilmesini talep etmekteyiz. yenidünya olarak, taraftarların bu duyarlılığını alkışlıyor. Devam edecek maçlar için tüm sporcuların aralarına 1’er metre mesafe koyarak yakartop çevirmelerini öneriyoruz.  
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Çankaya Köşkü’nde 18 Mart Çarşamba günü düzenlenen Koronavirüs ile Mücadele Eşgüdüm Toplantısına DİSK’in davet edilmemesiyle ilgili olarak basın açıklaması yaptı. “Koronavirüs salgınıyla ve yaratacağı sosyal tahribatla mücadelenin, toplum olarak hep beraber verilmesi gereken bir mücadele olduğunu” vurgulayan Arzu Çerkezoğlu, “halkın sağlığının şahsi ideolojik takıntılarla, ayrımcılıkla, aklı esir alan kindarlıkla korunamayacağını” belirtti. DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı basın açıklamasının tam metni: Halk sağlığına karşı ciddi bir tehdit olan Koronavirüs salgını ile ilgili bugün Çankaya Köşkünde düzenlenen Eşgüdüm Toplantısı, DİSK’in sürecin başından itibaren önerdiği bir düzlemdir. Konfederasyon olarak 11, 13 ve 20 Mart 2020’de konuya dair yaptığımız üç ayrı açıklamada, salgının yaratacağı risklerin, sosyal tahribatın ve çalışma yaşamındaki olumsuz sonuçların önüne geçilmesine dair önerilerimizi paylaştık. İşçi sendikaları konfederasyonları içinde sadece DİSK bu konuda kapsamlı çalışmalar yaparak, önlemlere dair öneriler geliştirerek, üyelerini ve kamuoyunu düzenli olarak bilgilendirirken hükümeti sosyal diyalog mekanizmalarını işletmeye çağırmıştır. Ancak toplantıya davet edilmeyen tek işçi sendikaları konfederasyonu da DİSK olmuştur. Çok sayıda işveren örgütlerinden diğer işçi sendikaları konfederasyonlarına onlarca kurumun katıldığı Koronavirüs ile Mücadele Eşgüdüm Toplantısı’na DİSK çağırılmamıştır. Oysa DİSK yasal olarak çalışma hayatı sorunları konusunda muhatap alınması gereken üç işçi konfederasyonundan biridir. DİSK’in önerileri işverenlerin, hükümetin hoşuna gitmemiş olabilir. Devleti yönetenler ve işverenler DİSK’in bağımsız çizgisinden rahatsız da olabilir. Ancak toplum sağlığını ilgilendiren böylesi ciddi bir konuda bile müzakereden kaçmak kabul edilebilir bir tutum değildir. Koronavirüs salgınıyla ve yaratacağı sosyal tahribatla mücadele, toplum olarak hep beraber verilmesi gereken bir mücadeledir ve bu halkın sağlığı şahsi ideolojik takıntılarla, ayrımcılıkla, aklı esir alan kindarlıkla korunamaz. Aksine bu tutumun kendisi sosyal tahribat yaratmaktadır. DİSK’in gücü DİSK’e güvenen, DİSK’in sözüne kulak veren, DİSK’in yapacağı çağrılara yanıt veren örgütlü veya örgütsüz milyonlara işçiden gelmektedir. Bu mekanizmalara çağırılsın veya çağırılmasın DİSK, halk sağlığını ve işçi sınıfının haklarını korumak için mücadeleye devam edecektir.  
Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu Birleşik Kamu-İş Merkez Yönetim Kurulu ülkemizi etkisi altına alan koronavirüs salgını ile ilgili olarak yazılı basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Dünya genelinde çok ciddi bir sağlık sorununa dönüşme riski taşıyan koronavirüsün ekonomik etkilerinin kriz ortamını daha da derinleştirdiği” belirtilerek, “AKP iktidarının bir kez olsun kriz salgını ortamında sermayeye teşvik vereceğine tüm emekçilerin gıda ihtiyaçlarını ve temizlik malzemelerini ücretsiz vermesi” istenildi. Birleşik Kamu-İş Merkez Yönetim Kurulu basın açıklamasının tam metni:  Dünya ve ülkemizi etkisi altına alan koronavirüsü yurttaşları kaygılandırmayı sürdürmektedir. Dünya genelinde çok ciddi bir sağlık sorununa dönüşme riski taşıyan koronavirüsünün ekonomik etkileri kriz ortamını daha da derinleştirmektedir. AKP iktidarının ülkeyi ağır bir ekonomik krize sürüklediği bilinmektedir ve iktidarın yurttaşları içine soktuğu işsizlik ve çaresizlik koşulları da büyütmektedir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, koronavirüsünün ekonomiye etkilerine ilişkin “En fazla etkilenen sektörler öncelikli olmak üzere tüm sektörleri kapsayacak bir dizi destek ve önlem uygulanacaktır” ifadesi kabul edilemez. Her şey daha da kötüleşirken her koşulda sermayeye destek verilmektedir. Ülkemizde vatandaşın iş bulamadığı, ekonomik sıkıntılar nedeniyle intihar ettiği, evine ekmek götüremediği koşullar yaşanmaktadır. AKP iktidarı ve bakanlarının önceliğinin sermayeden yana olması kabul edilemez. Ekonomik kriz ortamında ve salgın hastalık ortamında öncelik yurttaşlar olmalıdır. Dünya genelinde çok ciddi bir sağlık sorununa dönüşme riski taşıyan koronavirüsünün ekonomik etkileri artmaya başladı. Koronavirüsünün artan etkisiyle birlikte yüzde 14’lük işsizlik oranı, yüksek enflasyon ve 450 milyar dolarlık dış borç  ülke ekonomisinde yaşanan krizi derinleştirmektedir. Ülkemizde koronavirüsü nedeniyle  esnaflar zor durumda kalmıştır. Ülkemizde virüs  nedeniyle okulların tatil edilmesiyle özellikle toplu taşımacılık yapan esnafımız başta olmak üzere tüm hizmet sektörleri etkilenmeye başladı. Yurttaşlar ise marketlere ve pazara uğrayamaz hale gelmiştir. Virüs korkusu nedeniyle insanlar neredeyse tüm sosyal aktivitelerini durdurmuş durumda. Restoranlar, sinemalar, ulaşım ağları salgından ciddi bir şekilde etkilenmektedir. Günlük yaşam mücadelesi ve karşı karşıya kaldığı koronavirüsü nedeniyle en fazla etkilenenler emekçiler ve yoksullar olmaktadır. Salgın süresince yurttaşların su, elektrik ve doğalgaz faturalarının ücretsiz olarak sağlanması ve temel temizlik malzemelerini ve tıbbi maske gibi koruyucu malzemelerin tüm yurttaşlar için ücretsiz verilmesi öncelik olmalıdır. Ülkemizde sağlık sektörünün ticarileştirilmesi ve sağlığın piyasalaştırılması milyonlarca insanın olası salgın hastalıklarda nasıl zor durumda kalacağını göstermiştir. Koronavirüsünün bize gösterdiği şey, hastalıklarla sadece bireysel ve tıbbi yollarla mücadele edilemeyeceği kamucu politikalara ağırlık verilmesiyle sağlanacağını göstermiştir. Koronavirüsü ile sağlık hizmetleri ve çalışanlarının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Üzülerek belirtiyoruz ki; Koronavirüsü dünyayı ve ülkemizi derin bir ekonomik ve siyasi krizin için sürükleyebilir. AKP iktidarı bir kez olsun kriz salgını ortamında sermayeye teşvik vereceğine tüm emekçilerin gıda ihtiyaçlarını ve temizlik malzemelerini ücretsiz vermelidir. Tüm dünyada panik ve kaygının olduğu ortamda seyahat kısıtlamalar ve sokağa çıkma yasaklarının konuşulduğu koronavirüs salgınının ne kadar süreceğinin bilinmediği koşullarda ekonomik ve toplumsal sorunların arttığı dönemde AKP iktidarı sadece sermayeye destek vererek kurtulamaz. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak; AKP iktidarını rakamlar ve istatistiklerin ötesinde salgının doğuracağı siyasi, ekonomik ve toplumsal sonuçları hakkında ciddi önlemler almaya çağırıyoruz.  BİRLEŞİK KAMU-İŞ  Merkez Yönetim Kurulu 17 Mart 2020  
Ülkemizdeki vaka sayısı giderek artan koronavirüs salgınına karşı risk gurubunu oluşturan yaşlı ve emekli yurttaşların korunması amacıyla kısa adı Tüm Emekli-Sen olan Tüm Emekliler Sendikası tarafından basın açıklaması yapıldı.   Açıklamada, “Yaşlıların, emeklilerin ve kronik rahatsızlığı olanların gerek kendi sağlıkları gerekse de virüsün bulaşıcılığını önleme açısından evden çıkmamaları ve kalabalık ortamlarda bulunmamaları gerektiği” vurgulanarak;  “2000 liranın altında maaş alan 8 milyondan fazla emeklinin bulunduğu ülkemizde emeklilerden kesilen tüm sağlık kesintilerinin kaldırılması” ve “evden çıkmaması önerilen yaşlıların ve emeklilerin sağlıklı beslenebilmeleri için sağlık bakanlığı birimleri ve yerel yönetimler aracılığıyla sağlıklı bir şekilde gıda yardımının yapılması” gerektiği belirtildi. Tüm Emekliler Sendikası Merkez Yürütme Kurulu tarafından yapılan yazılı basın açıklamasının tam metni şöyledir: Basına ve Kamuoyuna Bütün dünyada büyük bir hızla yayılan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından “geniş alana yayılmış” olarak tanımlanan koronavirüs, Sağlık Bakanının ülkemizde de görüldüğünü açıklamasıyla beraber ülkemiz gündeminin başına oturmuştur.  Bu açıklamanın hemen arkasından ise vaka sayısı hızla artmaya başlamış, kamu otoritelerinin, sağlık birimlerinin, sağlık işkolunda örgütlü sendikaların ve meslek örgütlerinin konuya ilişkin açıklamaları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin açıklamaları ardı ardına yayınlanarak kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu açıklamalara göre yaşlılar, emekliler, kronik rahatsızlığı olanlar bu virüs açısından en dezavantajlı ve riskli grubu oluşturmaktadır. Dolayısıyla evden çıkmamaları, kalabalık ortamlarda bulunmamaları gerek kendi sağlıkları gerekse de virüsün bulaşıcılığını önleme açısından iyi olacağı vurgulanmıştır. Bu çerçevede, üyeleri emeklilerden oluşan sendikamızın görüşleri şöyledir: - Üyelerimiz başta olmak üzere bütün emekli yurttaşlarımız hijyen koşullarına azami ölçüde uymalıdırlar. - Mümkün olduğu ölçüde kalabalık ortamlara girilmemeli toplu etkinliklerden kaçınmalıdır. - Virüsün yaygınlaşması ve öldürücü hale gelmesi, bütünüyle sağlık sisteminin özelleştirilmesi sonucu bozulması ve koruyucu hekimliğin göz ardı edilmesiyle doğru bağlantılıdır. Bir an önce koruyucu hekimlik kurum ve işleyişini sağlık sisteminin temeli haline getirmek gerekmektedir. - Ülkemizde 8 milyondan fazla emekli 2000 TL den daha düşük maaş almaktadır. Dolayısıyla emeklilerden kesilen teşhis, tedavi ve ilaç katkı payları bir an önce kaldırılmalıdır. - Yataklı tedavi birimlerinin steril ve hijyeni virüsün bulaşma ihtimalini yok edecek şekilde Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanmalıdır. - Evden çıkmaması önerilen yaşlı ve emeklilerin sağlıklı beslenebilmelerinin yolları bulunmalı, gerek sağlık bakanlığı birimleri gerekse de yerel yönetimler aracılığıyla sağlıklı bir şekilde gıda yardımı yapılmalıdır. Bu gıda destek ve yardımları emeklilerin ve yaşlıların evlerine teslim şeklinde olmalıdır. - Toplu taşıma araçlarının salgın için taşıdığı olumsuzluk açıktır. Bu nedenle emekli ve yaşlıların ulaşım ihtiyacı kamu kurumları, ilgili birimler ve yerel yönetimler tarafından steril araçlarla kişiye özel sağlanmalıdır. - Emekli maaşının yetersizliği nedeniyle ikinci bir işte çalışmakta olan emekliler salgın süresince ücretli izinli sayılmalı ve elde edecekleri gelir devlet tarafından ödenmelidir. Saygıyla duyurulur.  TÜM EMEKLİ-SEN  Merkez Yürütme Kurulu 16 Mart 2020  
Türk Tabipleri Birliği (TTB) korona virüsle ilgili son gelişmeleri ve Türkiye’deki durumu değerlendirdiği basın toplantısı düzenledi. TTB Başkanı Sinan Adıyaman, KLİMİK Derneği’nden Prof. Dr. Özlem Azap ve TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’un katıldığı açıklama TTB Genel Merkezi’nde yapıldı.  Gazeteduvar’dan Serkan Alan’ın haberine göre, Türkiye’de salgın olduğunu ve hasta sayısının her geçen gün arttığını ifade eden TTB Başkanı Adıyaman tarafından okunan basın açıklamasında, “Önümüzdeki iki hafta çok kritik” denilerek acilen alınması gereken önlemler sıralandı. ‘Hasta sayısının daha fazla olduğu duyumlarımız var’ Sokağa çıkma yasağını önermediklerini belirten Sinan Adıyaman uyarılarına uyulduğu takdirde buna gerek olmadığını söyledi. “Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayıdan daha fazla vaka var mı” sorusuna ise Adıyaman şu yanıtı verdi: “Sağlık Bakanlığı açıklama yapıyor ama TTB’nin her yerde kolları var. Bize 24 saat ulaşabiliyorlar. Bizim aldığımız duyumlar hasta sayısının daha fazla olduğu yönünde. Numunenin negatif geldiğinde yüksek riskli gibi tuhaf cevabın geldiği ifade ediliyor. Yapılan testle hastalık tespit edilen hasta sayısı arasında fark varsa ciddi problemdir. Sağlık çalışanları açısından da toplum sağlığı açısından da büyük sakıncaları vardır. Gelin TTB ve derneklerle bu süreci beraber yürütelim. Bu önümüzdeki hafta artacak. Biz söylemiyoruz bilim bunu söylüyor. Önlemlerin alınmadığını görüyoruz. Umre’den gelen 10 bin kişi var 4 bin kişi karantinaya alındı. Geriye kalan Türkiye’ye yayıldı. Gece 2’de mi bu insanları karantinaya almaya karar verdiniz? İnsanlar karantinaya uygun olmayan yerlerde karantinaya alındı. Şeffaflık lazım. TTB uzmanlık dernekleri ve bakanlık krizi beraber yürütmeli. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum. Son iki üç günlük görüntü salgının ciddi boyutlara yükseleceğini gösteriyor. Böyle olmaması için çalışıyoruz. Sosyal mesafeyi korumamız gerekiyor. 65 yaşın üzerindekilerin dışarıya çıkmamalarını istiyoruz. Lütfen ciddi bir sorununuz yoksa hastanelere gitmeyin, sistemi kilitlemeyin.” ‘Sağlık çalışanları için tedbir alınmalı’ “Sağlık Bakanlığı’nın bizi İstanbul ve Ankara’yla ilgili bilgilendirmesi şart. Sağlık çalışanları için tedbir almak zorundayız. Biz topluma evinizde kalın mümkünse hastaneye gitmeyin diyoruz ama kendinde belirti bulan ALO 184’ü aramalı. Buraya ulaşamayanlar için de ayrı korona polikliniği oluşturulmalı.” ‘Ne aşıya ne tedaviye el bağlıyoruz’ Türkiye’de korona virüsüne dair aşı çalışması olup olmadığı sorusuna KLİMİK Derneği’nden Prof. Dr. Özlem Azap, “Ayrıca yürütülen aşı çalışması yok. Dünyada seksene yakın aşı çalışması var. Aşıya ilişkin nisan ayında klinik çalışmaları başlayacak. Sıtmada kullanılan ilaçlar ciddi vakalarda kullanılıyor. Bu hastalıktan korunabilecek öncül bir ilaç da yok” yanıtını verdi. TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz ise, “Daha yolun başındayız gibi görünüyor. Bir özgü ilaç geliştirmek de kolay değil. Var olan ilaçlar ne kadar etki ediyor çalışması aylar bazense yıllar sürebiliyor. Şu an ne aşıya ne de tedaviye bel bağlayabiliyoruz. O yüzden korunmak çok önemli. Bulaşma hızını engellersek ölüm sayısını engellemiş oluruz” dedi. ‘Düğünler yasaklanmalı’ Okulların tatil edilmesi ve İçişleri Bakanlığı’nın bar ve pavyonların geçici süre kapatılması kararlarının yeterli olmadığını belirten Adıyaman, “Düğünler çok iç içedir ve yasaklanması gerektiğini düşünüyoruz. Nisan sonuna kadar düğünler ertelenmeli. Nargile kafelerin kapatılması gerekiyor. Sigara içenlerde 14 kat daha bu hastalığı tehlikeli geçiyor. Özellikle toplu yapılan ibadetlerin bir süreliğine ertelenmesi lazım. Yapılması planlanan sınavlar da ertelenmelidir. Bu süreçte acil olmayan ameliyatlar ertelenmelidir. Örneğin estetik ve diş ameliyatları bunlara dahildir. İnsanlar bugün İtalya’da yatacak yatak bulamıyorlar” dedi. TTB’nin uyarılarını sıraladığı açıklamasının satır başları şu şekilde: Test sayıları günlük olarak paylaşılmalı: Yeterince test yaparak hastalığın yaygınlığı saptanmalı, yaygınlığın derecesine göre “sosyal mesafe” önlemleri devreye alınmalıdır: Öncelikle hastaların ve temas ettiklerinin saptanması ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi olarak kabul ettiği bu salgının ülkemizdeki yaygınlığının belirlenmesi için ulaşılmış olması gereken test sayısının çok gerisinde olduğunu belirtmek durumundayız. Bugüne kadar yaklaşık 7000 hastada test yapıldığını biliyoruz. Oysa salgınla mücadelede başarılı olan ülkelerin deneyimleri bu sayının çok daha üzerinde olmamız gerektiğini göstermektedir. Ayrıca tanı için gereken test kitinin üretim kapasitesinin haftada 2000 testin üzerine çıkarılması gerektiği de açıktır. Bakanlığın uygulanan test sayıları ile pozitif ve negatif çıkan test sayılarını günlük olarak kamuoyu ile paylaşmasını gerekli buluyoruz. Testlerin sınırlı sayıda merkezde yapılıyor olması önemi giderek daha fazla anlaşılacak bir eksiktir. Test merkezlerinin hızla artırılması ve alt yapısı yeterli üniversite laboratuvarlarının da sürece dâhil edilmesi gereklidir. Kafe ve dükkanlar kapatılmalı: Durumun kötüleşmesi ölçüsünde sosyal mesafeyi artıran önlemlerin daha radikal olması da gerekebilir. Üretim yerlerini, ofisleri ve işyerlerini kapatarak çalışanların evden çalışmasının veya ücretli olarak dinlenmelerinin olanaklarını yaratmak, iş toplantılarını ertelemek, işçi servislerinde ve toplu ulaşımda kalabalıkları önlemek, spor müsabakalarını iptal etmek, spor salonlarını, havuzları, müze ve tiyatroları, kültür ve sosyal merkezlerini, tiyatroları ve sinemaları kapatmak, bar, kahvehane ve restoranları kapatmak, alışveriş vb nedenlerle zorunlu gidilen mekanlarda insanlar arasında en az 1 metre mesafe olacak şekilde düzenlemeler yapmak, büyük toplantıları ertelemek, ibadetleri topludan bireysele çevirmek, hatta bu önlemler yeterli olmazsa ulaşım, eczane ve bakkallar dışında bütün ticari aktiviteleri, ofisleri, kafe ve dükkanları bir süreliğine kapatmak yoluna gidilmelidir. Çalışanları korumadan toplumu koruyamazsınız: Hekimleri ve sağlık çalışanlarını korumadan toplumu koruyamazsınız! Salgının yönetilmesi için hastanelerde, ilçe, il ve ulusal düzeyde koordinasyonu sağlamaya yönelik bir işleyiş planı bir an önce hazırlanmalı ve uygulanmaya başlanmalıdır. Sağlık çalışanlarının salgın yönetimi sırasında yaşayabilecekleri aksaklıkları iletecekleri bir yapı oluşturulmalıdır. Hastanelerde “Hastane enfeksiyon komiteleri ile işbirliği halinde “Korona Koordinatörler” saptanmalı ve hekimler hastaya yönelik ihtiyaçları, talepleri, yaşadıkları sorun ve eksiklikleri doğrudan iletebilecekleri muhatap bulmalıdır. Hapishaneler özel olarak izlenmeli: Hapishane ve askeri birlikler, her ikisinde de günümüzde hizmet alanının özgünlüğünü bilen ve bunun eğitimini almış hekim ve sağlık çalışanları olmadığı için salgın riski yüksek bu yaşam alanları özel olarak izlenmelidir. Hastaların yüzde 20’sine varan bölümünün hastaneye yatışının gerektiği, yüzde 5’ine varan bölümünün yoğun bakım gerektirdiği bilinmektedir. Dünya deneyimleri hasta sayısı arttığında özelikle yoğun bakım yataklarının ve ventilatör gibi ileri destek sistemlerinin kısa sürede ihtiyaca yanıt veremeyecek duruma geldiğini ve bunun da ölümleri arttırdığını göstermektedir. Hastalığın olası yaygınlaşmasında ülkemizde, zaten hali hazırda sıkıntı yaşanan, yoğun bakım hizmet kapasitenin ciddi yetersizlik yaşayacağı öngörülmeli ve buna ilişkin hazırlık ve planlamalar bir an önce yapılmalıdır. Bazı hizmetler ertelenmeli: Birinci basamak sağlık hizmetlerinde: Aşılama, gebe ve bebek takipleri normal muayenelerden ayrılmalıdır. Bu çerçevede aile sağlığı merkezi, göçmen sağlığı merkezi vb birinci basamak kurumlarında saat 12.00’a kadar koruyucu sağlık hizmetleri, 12.00-15.00 saatleri arasında normal muayene hizmetleri verilmelidir. Saat 15.00-17.00 arası mesainin değerlendirilmesi, raporların tutulması ve temizlik için kullanılmalıdır. Aile hekimlerinin yaptığı yıllık öğrenci periyodik izlem ve muayene, sporcu raporu, ehliyet raporu gibi hizmetler ertelenmelidir. Aile sağlığı merkezlerinde uzatılmış mesai uygulamasına son verilmelidir. Kronik hastalık raporu bulunan (diyabet, KOAH, kalp hastalığı, malignite gibi) veya hamile olan sağlık çalışanlarına geçici bir süre idari izin verilmelidir. Hastanelerde daha sık temizlik: Hastanelerde temizlik işlemleri daha sık olarak uygulanmalı ve enfeksiyon kontrol komitelerinin önerdiği usullerde yapılmalıdır. Formaların temizlik vb. nedenlerle kurum dışına çıkarılması önlenmeli ve temizlikleri hastaneler tarafından yapılmalıdır. Koronavirüs enfeksiyonlu bir hastaya temas eden herhangi bir sağlık çalışanına test yapılmalıdır. 60 yaş üzeri hekimler izinli sayılmalı: 60 yaş üzerindeki sağlık çalışanları risk altında olduğundan çalışma koşulları onları koruyucu biçimde yeniden düzenlenmelidir ve talepleri halinde 60 yaş üzerindeki hekimler ücretli izinli sayılmalıdırlar. Hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının sağlıklarını korumak ve nitelikli iş yapmalarını sağlamak açısından bu süreçte fazla mesai uygulamasından vazgeçilmeli, dinlenebilmeleri, kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilmeleri sağlanmalıdır. Hekimlerin salgın boyunca performans ücretlendirmesine tabii tutulmaması, en üst ücretten maaşlarını alması sağlanmalıdır. Bu uygulama hekimlerin ve halkın sağlığı açısından önemlidir. Özelde çalışan hekimlere uygulanan ciroya yönelik ücretlendirme sonlandırılmalı ve maddi kayba uğramadan maaşlarını almaları sağlanmalıdır. Aynı zamanda özelde çalışan hekimlerin tatil günlerinde çalışmalarına son verilmelidir.
Kamucu bir sisteme sahip olan Çin etkin bir mücadele verdi Koronavirüs salgını aylar önce Çin’de başladı. Daha sonra Asya’da, özelikle İran’da ve Avrupa’da, özellikle İtalya’da yayıldı. Çin’in gerekli önlemleri zamanında alması hem Dünya Sağlık Örgütü hem de diğer ülkeler tarafından takdir görürken İtalya ve İran önlemler konusunda sorunlar yaşadı.  Çin’de ve diğer ülkelerde virüsün yayılması ve kontrol altına alınması konusundaki gelişmeler aslında kamucu, daha örgütlü bir kamu gücüne sahip ülkelerin halk sağlığını tehdit eden bu tür konularda daha hızlı ve etkin önlemler alabildiğini ortaya koydu.  Koronavirüs Türkiye’de Koronavirüsün nihayetinde ülkemizde de görüldüğü yetkililer tarafından açıklandı. Bugün ise Türkiye sınırları içindeki koronavirüs vaka sayısının ikiye çıktığı duyuruldu.  Kamucu ve halkçı bir sistemle virüse karşı daha etkin bir mücadele örülebilir Koronavirüs gibi salgınlarla etkili mücadele etmenin tek yöntemi her alanda halkçı ve kamucu bir sistemine sahip olmak ve örgütlü bir toplum olmaktan geçiyor.  Türkiye’de koronavirüs vakasının açıklanmasının ertesinde virüse karşı etkili olduğu belirtilen temizlik ve korunma malzemelerinde görülen fahiş fiyatlar, kapitalist sitemin de en az koronavirüs kadar tehlikeli olduğunu bir kere daha gösterdi.  Buradan yola çıkarak aynı değerlendirmeyi sağlık sitemi için de yapabiliriz. Dolayısıyla koronavirüs güçlü ve kamucu bir sağlık siteminin gerekliliğini bize dayatmadan bu yönde acil adımlar atılmalıdır. Özel hastaneler kamulaştırılmalıdır. Koronavirüsün önlenmesine yönelik malzemeler ile teşhis ve tedavi ücretsiz olmalıdır Serbest piyasa denen simsarlık nasıl ki 10 liralık kolonyayı 50 liraya satıyorsa, 3 liralık makarnaya 16 lira istiyorsa yarın özel hastane veya klinik denilen ticarethaneler de koronavirüs vakalarına aynı muameleyi yapacaklar; hastalık üzerinden kâr etmeye çalışacaklardır. Hükümetin bu yönde acil olarak önlem alması gereklidir. Bütün halkın temizlik ve gıda ihtiyacının planlı bir şekilde karşılanması da koronavirüse karşı alınacak önlemlerdendir.  İşsizlik ve pahalılığın halkın belini büktüğü bugünlerde koronavirüsün önlenmesi ve tedavisindeki bütün bir süreç halka ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Hastalığı önlemeye yönelik temizlik ve hijyen malzemelerinden, hastalığın teşhis ve tedavisine yapılacak her şey tamamen ücretsiz olmalıdır.  Koronavirüsten kaynaklı kullanılacak izinler “ücretli izin” olmalıdır Bu süreçte koronavirüs salgınını patronlar fırsata çevirmemelidir. Buna izin verilmemelidir. Aynı İrlanda’da olduğu gibi koronavirüsten etkilenen işçilere ücretli izin hakkı tanınmalıdır.  Koronavirüsten dolayı gerekli önlemler çerçevesinde çalışmayan veya çalışamayan her işçi ücretli izinde sayılmalıdır. Korona virüsün faturası yoksul ve üç kuruşluk ücretle zor geçinen dar gelirli, emekçi halk ve işçilere değil; milyonları bankalarda yatan büyük patronlara çıkarılmalıdır.  Yine bu süreçte zarar görecek dar gelirli esnafın, öğrencinin ve yoksul köylünün geçim sıkıntısı gözönüne alınarak bu sıkıntıların sıkıntının giderilmesine yönelik önlemler alınmalıdır.  Koronavirüsten nasıl korunuruz? Bu süreçte bir diğer sorun ise koronavirüse karşı alınacak önlemler ile ilgili bilgi kirliliğinden ileri gelmektedir. Bu konuda Yenidünya okurlarını Türk Tabipler Birliği’nden yapılan açıklamaları takip etmeye çağırıyoruz.  http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=574ba56a-637b-11ea-897f-e0b4e354fcf1  

Sayfalar