koronavirüs

yoğun bakım hemşireleri bilim kurulunda temsil edilmek istiyoruz
Türkiye’deki yoğun bakım yatak sayısı için en az 15 bin daha yoğun bakım hemşiresine ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği Başkanı Ebru Kıraner, Bakanlık tarafından atanacak 11 bin hemşirenin bu ihtiyaca ilaç olmayacağı görüşünde. Kıraner, yetkin bir yoğun bakım hemşiresinin minimum 1 yılda yetiştiğine dikkat çekerek, “Yeni atanan hemşireler yoğun bakım dışındaki servislerde değerlendirilsin. Yoğun bakım deneyimi olan hemşireler yoğun bakımlara çekilsin” çağrısı yaptı.  Dünya Sağlık Örgütü’nün “pandemi” olarak ilan ettiği yeni tip korona virüsü salgını dünya genelinde 27 binin üzerinde can kaybına yol açtı. Ülkeler salgının kontrol altına alınması için çeşitli önlemler alırken, Türkiye’de de sağlık alanı başta olmak üzere hayata geçirilen çok sayıda tedbire rağmen vaka sayısı ve can kaybı artmaya devam ediyor. Korona virüsünün en fazla can aldığı İtalya’da, hızla artan vaka sayısının yoğun bakımları yetersiz kılması, Türkiye’de de İtalya gibi bir tabloyla karşılaşılması endişesi yaratırken, diğer yandan sağlık personeli yetersizliği de tartışmalara neden oluyor. Meslek örgütleri Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen sağlık personelinin görevlerine iade edilmesi çağrısı yaparken, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, en kısa zamanda 32 bin sağlık personelinin alınacağını ve bunun 11 binin hemşire olacağını açıkladı. '15 bin yoğun bakım hemşiresi açığı var’ Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği Başkanı Ebru Kıraner’e göre, alınacak 11 bin hemşire şu an yoğun bakımlara ilaç olmayacak. Son dönemde yapılan tartışmaların yoğun bakım yatak sayısı ve ventilatör üzerinden yürütüldüğüne işaret ederek, “Yatak ve ventilatör sayısı ile yoğun bakımlardaki hizmeti değerlendirmek çok zor” diyen Kıraner, Sağlık Bakanlığı’nın 2016 verilerinde 12 bin 300 olarak açıklanan yoğun bakım hemşire sayısının aradan geçen 4 senede ihtiyacı karşılayacak oranda artmadığı görüşünde. Kıraner, şu anda 15 bin civarında yoğun bakım hemşiresi açığı olduğuna dikkat çekiyor. ‘İki korona hastasına bir hemşire bile zor vereceğiz’ Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada Türkiye’de 13 bin 211’i ileri düzeyde olmak üzere toplam 25 bin 466 erişkin yoğun bakım kapasitesi olduğunu ve şu anda yoğun bakımların yüzde 62 civarında dolu olduğunu açıkladı. Ebru Kıraner, bazı ameliyathanelerin yoğun bakıma dönüştürülerek bu kapasitenin daha da artırılacağına işaret ederek, bu durumda yoğun bakımda görev yapacak personel sayısı daha da yetersiz kalacak. Türkiye’de yoğun bakımların 3 düzeyde sınıflandırıldığını  ifade eden Kıraner, “Güncel bilgiler ile Covid-19 yoğun bakımların her biri şu an üçüncü düzey yoğun bakımları muamelesi görmek zorunda. Salgın öncesi iki hastaya bir hemşire vermekte bile zorlanırken, şimdi iki hastaya bir hemşirede daha da zorlanacağız. Uluslararası standartlarda korona virüsü vakalarında bir hastaya bir hemşire bakılması öneriliyor. Ama bu bizde şu şartlarda mümkün değil” dedi. ‘Yetkin bir yoğun bakım hemşiresi minimum 1 yılda yetişiyor’ Sağlık Bakanlığı bünyesine alınacak 11 bin yeni hemşirenin şu anda yoğun bakımların ilacı olmayacağına vurgu yapan Dernek Başkanı Kıraner, bunun sebeplerini şu şekilde açıkladı:“Mesleğe sıfırdan başlayacak, hastane deneyimi olmayan meslektaşlarımız doğrudan yoğun bakımlara atansa dahi ihtiyaç karşılanmaz.  Zaten bu şekilde bir çözüm de hem meslektaşlarımız hem de hastalar için risk oluşturur. Çünkü bir hemşirenin yoğun bakımda nitelikli bir hizmet üretebilmesi için minimum 1 yıla ihtiyacı var. Yetkin bir yoğun bakım hemşiresini biz 5 yılda yetiştirebiliyoruz. Bu durumda önerdiğimiz şu: Yeni atanan hemşireleri hem kendi hem de hasta güvenliği açısından yoğun bakımlara yerleştirmeyelim. Bunun yerine hastanelerin diğer ünitelerinde çalışan, geçmişte yoğun bakım deneyimi olanları yoğun bakımlara çekelim.” ‘Bilim Kurulu’nda temsil edilmek istiyoruz’ Kıraner, Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği olarak bu süreçte sağlık çalışlarına ilişkin talepleri de şöyle dile getirdi: “Risk grubunda olan sağlık personeline daha fazla test yapılmasını talep ediyoruz ve yapılan test sonuçlarının daha hızlı ekiplerle paylaşılmasını istiyoruz. Zira özellikle yoğun bakımlarda birebir korona virüsü hastası ile temas eden çok sayıda meslektaşımıza test yapılmadığını duyuyoruz. Bilim Kurulu’nun yapısında tüm sağlık çalışanlarının temsil edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Alanda 200 bine yakın emek veren hemşirelerin bir temsilcisinin Bilim Kurulu’nda olması önemli. Bu yönde çağrıda bulunuyoruz. Yoğun bakımlardaki ekipman eksikliği hususunda kişisel koruyucu ekipmanlarının yetersiz olduğunu söyleyen meslektaşlarımız var. Bu duruma daha hassas yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz.  Birkaç gündür Sağlık Bakanlığı hastanelerine ciddi bir ekipman desteği sağlandığını duyuyoruz ama hala yetersiz olan yerler var.” ‘Yoğun bakımlarda endişe yaratacak yığılma henüz gerçekleşmedi’ Şu an yoğun bakım ünitelerinde, “yataklar yetmeyecek” endişesi yaratacak bir yığılmanın olmadığını ifade eden Kıraner, “Ama bekliyoruz. Önümüzdeki bir on gün içerisinde tablo daha da netleşecek. Yoğun bakım yatakları dolmuş olan birkaç merkez var; oralarda da ameliyathanelerdeki anestezi cihazlarını yapay solunum cihazları gibi kullanıp ameliyathaneleri yoğun bakıma dönüştürmek gibi bir çalışma var. Bunun organizasyonunda da ciddi çabalar gerekecek. Oralara hangi personeli atayacaklar, kadro nasıl oluşturulacak merak konusu” dedi. Kaynak: gazeteduvar.com.tr
eğitim İş zorla bağış kampanyası olmaz
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı Eğitim-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” bağış kampanyası üzerine “Cumhurbaşkanının kampanyası gönüllü mü zorunlu mu?” başlıklı bir açıklama yayınladı. Eğitim-İş, açıklamada; “Dayanışma talimatla değil vicdan, akıl ve istekle yapılır” vurgusu ile “hükümet bu zor günlerde sosyal devlet olmak yerine, Haluk Levent'e rakip çıkmayı tercih etmiştir.” denildi. Açıklamada, okul yöneticilerinin, whatsapp gruplarında, öğretmenlere kampanyaya katılmayı dayatarak, makbuzların kendilerine sunulmasını istedikleri de dilde getirildi. Açıklamanın tam metni şöyledir: Dünya ülkelerinin neredeyse tümüne bir kabus gibi çöken, daha şimdiden çok canlar alan korona virüs, testlerin yetersiz yapılmasına rağmen ne yazık ki kısa sürede en hızlı vaka sayısına çıkma oranına Türkiye'de ulaşmıştır. Daha şimdiden 168 yurttaşımızın ölümüne neden olan salgına karşı, sokağa çıkma yasağı ilan ederse hukuken ekonomik olarak büyük çaplı bir destek paketi açıklamak zorunda kalacak olan hükümet, bu yüzden "evde kal" çağrısında bulunmakla yetinmiştir. Bu kara günleri biraz aydınlatma şansı varsa bu elbette dayanışma ve sosyal devlet kavramlarında gizlidir. Dayanışma, bireylerin kendi hayatlarında yaşadığı tekil sıkıntıları, çoğul çarelerle, insanlık ve yurttaşlık bilinciyle bertaraf etmenin metodudur. Biz bilinçli ve vicdanlı yurttaşlar olarak dayanışmanın, toplumu birbirine daha da kenetleyen güçlü bir olgu olduğunun bilinciyle hareket ettik ve etmekteyiz. Ne var ki "dayanışma" kavramı biz bilinçli yurttaşlar için söz konusu olup, bir devlet politikası olarak öne sürülemez. Çünkü yurttaşların devlet kavramından haklı beklentisi, vermekte oldukları vergilerin karşılığında tüm kaynakların, hizmetlerin ve hakların adilce dağıtılmasıdır; özetle sosyal devlet politikalarıdır. Çalışmak zorunda olduğu için evde kalamayanlar, bir geliri olmayanlar, geçimini günlük işlerden ya da hizmet sektöründen elde edenler diğer tüm ülkelerde olduğu gibi hükümetten bir destek paketi beklerken, dün akşam itibariyle şoka uğramıştır. Bugüne kadar bu kara günlere yönelik yıllarca vergi topladığı için para vermesi beklenen devlet, dün akşam itibariyle yurttaşından bir de para istemiştir! Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın konuşması için ekran başına geçen milyonlar, zor durumdaki yurttaşlara nefes aldıracak bir ekonomik program beklerken, para gönderilmesi söylenen İBAN numaralarıyla karşılaşmıştır. Yani hükümet, bu zor günlerde sosyal devlet olmak yerine, Haluk Levent'e rakip çıkmayı tercih etmiştir. Ramazan ayında verilecek zekatların da kampanyaya dahil edilmesi gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, sadaka ekonomisini fiili olarak ilan etmiştir. Daha da acınası tablo, Cumhurbaşkanı'nın bizzat kampanyayı açıklamasından hemen sonra oluşmaya başlamıştır. Okul yöneticileri, whatsapp gruplarında, öğretmenlere kampanyaya katılmayı dayatmış, makbuzların kendilerine sunulmasını istemeye başlamıştır. Ne yazık ki bu mobbinge dair çok sayıda ekran görüntüsü ve teyitli bilgi elimize ulaşmıştır. Okul yöneticilerinin, bağışa zorlanan öğretmenlerin göndereceği makbuzları ilçe milli eğitim müdürlüklerine yollayacaklarını hep bir ağızdan bildirmesi, yöneticilerin öğretmenlerin bağışı üzerinden puan toplamaya çalışacağını ve bu kampanya dayatması aracılığıyla öğretmenlerin siyaseten fişleneceğini ortaya koymuştur. Okul yöneticilerinin yetkileri dışında kalan bu alandaki heveskârlığı, öğretmenlerimizi zor durumda bırakmaktadır. Her yurttaş gibi öğretmen de, bağış yapıp yapmayacağı, bu bağışı nereye yapacağı konusunda özgürdür. Bu konuda hesap vermeyecektir! Bu konularda hesap vermesi gerekenler, Elazığ Depremi'nden sonra "Bu deprem paraları nereye harcandı?" diye sorulunca "Gitmesi gereken yerlere gitti. Kimseye hesap verecek değiliz" diyenlerdir. Hesap vermesi gerekenler, işsizlik fonu, ihtiyaç akçesi, sosyal dayanışma fonunda toplanan paraların nerede olduğunu açıklayamayanlardır. Hesap vermesi gerekenler, Korona nedeniyle 117 milyonu kamuya harcanmak üzere toplam 200 milyar Euro'luk ekonomik paket açıklayan İspanya'ya "Yardım gönderdik" derken, kendi yurttaşları "evde kalırsam açlıktan ölürüm" deyince soruşturma başlatanlardır. Hesap vermesi gerekenler, tüm dünya ülkeleri virüse karşı ekonomik ve tıbbi çözümlerde birbiriyle yarışmaya çalışırken, "evde kal" çağrısı, kolonya vaadi, emlak alımında peşinat indirimi ve Kanal İstanbul projesi açıklayarak aklımızla alay edenler, canımızı hiçe sayanlardır. Meselenin bir diğer önemli yanı da bu kampanya aracılığıyla toplanan paraların ne olacağıdır. 15 Temmuz Şehit Aileleri için toplanan paralar gibi meçhule mi karışacak, deprem için toplanan paralar gibi hesabı mı sorulamayacak, yoksa hükümetin elindeki belediyelerin yaptığı gibi yardımlar, yurttaşların siyasi görüşleri baz alınarak mı dağıtılacaktır? Koskoca salgın krizine rağmen yurttaşa sadece 2 milyar TL'lik bir paket açıklayan ve laf arasında bu yardımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın uygun gördüğü biçimde dağıtılacağını söyleyen Cumhurbaşkanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın yardım dağıtma kriterlerini de açıklayacak mıdır? Önce eğitim emekçilerine kampanya dayatan okul yöneticilerine ve Milli Eğitim Bakanlığı'na sesleniyoruz: Eğitimcilerin sosyal dayanışmanın gönüllü alanlarında nasıl faaliyet göstereceğini belirlemek, dayatmak haddinize değildir! Sizler önce okullarınızı ve makamlarınızı kendi makam hırsınız için kullanmaktan vazgeçmeli, eğitime ayrılan bütçenin bu ülkenin evlatlarına ulaştırılmak yerine tarikatların görünen yüzü olan derneklere sızmasını engellemelisiniz! Eğitim-İş olarak bu dayatmaya maruz kalan eğitim emekçilerine de sesleniyoruz: Yaptığınız ya da yapacağınız hiçbir bağışla ilgili kendinizi mecbur hissetme, hesap verme durumunda değilsiniz. Sadece bu yıl, yandaş iş adamlarına yaptıkları yollar için kimse geçmese bile bizlerin cebinden ödenecek para, hasta garantili şehir hastaneleri için cebimizden çıkacak toplam tutar 21 milyar liradır! Bu açgözlü müteahhitlerin sadece 1 yıllık gelirine "dur" dese bile bu ülkede geliri olmayan yurttaşlarına bir süre bakabilecek olduğu halde bunu tercih etmeyen hükümete hiçbir şey borçlu değilsiniz! Dayanışma talimatla değil vicdan, akıl ve istekle yapılır. Devletin görevi dayanışma kampanyaları yapmak değil, topladığı vergileri hiçbir yurttaşının dayanışmaya ihtiyaç duymayacağı bir sistemi kurmak için uğraşmaktır.
AB İranla Instex sistemini ilk kez işletti
Avrupa’dan İran’a tıbbi malzeme gönderildi İran’ın salgının başından bu yana yaptığı ‘tıbbi yaptırımlar kaldırılsın’ çağrısı sonunda Avrupa’dan olumlu yanıt buldu. ABD yaptırımlarını bypass edecek Instex mekanizması ilk kez devreye girdi ve İran’a tıbbi malzeme gönderildi. Fransa, Almanya ve İngiltere, ABD’nin İran yaptırımlarını bertaraf etmeyi hedefleyen özel ticari sistem Instex’i ilk kez salgın nedeniyle devreye soktu. Üç Avrupa ülkesi bu mekanizma aracılığıyla İran’a salgınla mücadelede kullanılmak üzere tıbbı malzeme gönderdi. Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Fransa, Almanya ve İngiltere, Avrupa'dan İran'a tıbbi mal ihracatını kolaylaştırarak ilk işlemini başarıyla tamamladığını doğruluyor. Malzemeler şu anda İran’da” ifadeleri kullanıldı. Mekanizma geliştirilecek Ticaretin devam edeceği mesajı verilen açıklamada, “Şimdi ilk işlem tamamlandı. Instex ve İran’daki muadili STFI, daha fazla işlem gerçekleştirmek üzerinde çalışacak ve mekanizmayı geliştirecek” denildi. Bu ilk ‘alışveriş’, sistemin kurulmasından bir yıl sonra gerçekleşmiş oldu. ABD’nin uyguladığı yaptırımlar salgınla mücadeleyi ise daha da zorlaştırıyor. Bu nedenle İranlı yetkililerin yanı sıra uluslararası toplum da salgının başından bu yana yaptırımların kaldırılması için çağrı yapıyor.  ABD, 2015 tarihli nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekildiğinden bu yana İran’a yaptırım uyguluyor.
tarımsal üretimi 65 yaş önlemleri vurdu
İzmir’de tarlasına gitmek isteyen 65 yaş üstündeki bir çiftçiye jandarma izin vermedi. Adana’da 80 yaşındaki bir çiftçi, üretimi aksamasın diye oğlunu devreye soktu.  Cumhuriyet’ten Gamze Bal’ın haberine göre; koronavirüsün özellikle yaşlılar için risk oluşturması, 65 yaş üstündeki çiftçileri vurdu. Türkiye’de “Çiftçi Kayıt Sistemi”ne (ÇKS) kayıtlı toplam 2.1 milyon çiftçinin yaş ortalaması 55. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 65 yaş üstündekilerin tarımda istihdam edilme oranı yüzde 65.5. Yani Türkiye’de çalışan yaşlı nüfusun yüzde 65.5’i tarım sektöründe yer alıyor. Bu oran erkeklerde yüzde 63 iken kadınlarda yüzde 72’yi aşıyor. Ülke genelinde bu yaş grubundaki yurttaşın sokağa çıkması yasaklandığı için tarlaya, bağa, bahçeye gidemeyen çiftçiler oldu. Ekim, dikim ya da ilaçlama yapması gereken bu üreticiler ya çocuklarına rica etmeye ya da geçici süreliğine işçi tutmaya başladı. ‘Çay’cıyı vuracak İzmir Menderes Ziraat Odası Başkanı Kadir Telli, tarlasına gitmek isteyen 65 yaş üstündeki bir çiftçiye jandarmanın izin vermediğini söylerken, Adana Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Mehmet Akın Doğan ise 80 yaşındaki bir çiftçinin, üretimin aksamaması için oğluna ricada bulunduğunu anlattı. Telli ve Doğan’ın aktardığına göre, tarımsal üretimde herhangi bir aksaklık yaşanmıyor. Ancak çiftçilerin yıldan yıla eriyen kazancı sebebiyle tarımdan uzaklaşan gençler için bir çare bulunmalı. Tarımda gelecek göremeyen genç nesil için, tarım sektörü cazip hale getirilmeli. Kırsaldaki gençler üretimin zorlu sürecine rağmen çoğu zaman maliyetin bile karşılanamaması gibi maddi sebeplerle büyükşehirlere göç ediyor.  Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç ise koronavirüs tedbirleri kapsamında Rize’nin merkeze bağlı Kendirli beldesi ile dört köyün karantina alınmasının, çay üretiminde aksaklıklar ve gelir kaybı yaratacağını anlattı. Paliç, şöyle konuştu: “Rize’deki çay toplama işlemi Gürcistan’dan gelen işçilerle yapılır. Seyahat kısıtlamalarından dolayı bu yıl gelemeyecekler. Hava koşullarına göre değişmekle birlikte Nisan sonu, Mayıs başında yapacağımız çay toplama işlemi için yurtiçinden geleceklerle açığı kapamaya çalışıyoruz ama yurtiçinde de seyahatler kısıtlandı. Bu riski göze almak istemeyenler olacak. Çay mutlaka toplanacak ama gecikmeler olacak, işçilik maliyetimiz artacak, kazancımız azalacak.” ‘Sezonu kaçırırsak bir yıl ürün alamayız’ TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Baki Remzi Suiçmez, tarımsal girdilerde indirim yapılmasını, kredi ve borç faizlerinin ertelenmesi için kamu ve özel bankalarca somut bir adım atılmasını, tarım için ek destek paketi açıklanmasını talep etti. “Girdiler zaten yüksek. İç havayolu taşımacılığında KDV indirimi yapılıp sonrasında uçuşlar yasaklanıyor” diyen Suiçmez, “Çiftçinin kullandığı mazot ve gübrenin KDV’sine ise indirim yok. 2019 destek ödemeleri başladı ama 21 ilde yapılmadı” dedi. “Bunlara önlem alınmazsa üretim durma noktasına gelebilir” diyen Suiçmez, şöyle devam etti: “Şu anda üretim mevsimi. Ekim, dikim, ilaçlama yapılıyor. Bazı meyvelerin hasadına bir ay sonra başlanacak. Ege Bölgesi’nde, Adana’da, Mersin gibi bazı yerlerde de sipariş verilen fidelerin toprakla buluşamaması gibi sorunlar var. Mevcut üretim sezonu kaçırılırsa bir yıl ürün alamayız, bu durum ithalatla da telafi edilmez, kıtlık gündeme gelir.”  Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş ise, şunları talep etti: “Üreticinin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi’ye tüm borçları faizsiz olarak en az bir yıl ertelenmeli, ertelenen borçlarda 3 yıl ödemeli olarak yeniden yapılandırılmalı. Çiftçinin enerji borçlarının tarımsal destekleme ödemelerinden mahsup edilmesine son verilmeli. Üretimle ilişkili borçları nedeniyle enerji ve su kesintisi yapılmamalı.”
işten çıkarmalar yasaklanmalı zorunlu üretim hariç tüm işler durdurulmalıdır
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınına ilişkin bir açıklamada bulundu. DİSK’in internet sitesi üzerinden 31 Mart 2020 Salı günü (bugün) yapılan yazılı açıklamada; "İşten çıkarmalar yasaklanmalı ve zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında tüm işler en az 15 gün süreyle durdurulmalı" denilerek, “oluşacak gelir kaybına karşı İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarının devreye sokulması” istenildi. Covıd-19 salgınına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı açıklama şöyledir: İşten çıkarmalar yasaklanmalı ve zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında tüm işler en az 15 gün süreyle durdurulmalıdır Ülkemizi ve bütün dünyayı tehdit eden Covid-19 salgınına karşı etkin bir mücadele için alınan önlemlere ek olarak çalışma hayatına ilişkin aşağıdaki tedbirlerin de hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Çalışma hayatında alınacak bu tedbirler hem salgının yayılmasını engellemek hem de işçilerin ve tüm çalışanların sağlığını ve işini korumak açısından gereklidir. Salgını önleme konusunda kamu otoritelerinin gerek sosyal yaşam için gerekse işyerlerindeki üretim süreçlerini kapsayan iş sağlığı ve güvenliği için aldığı ve alacağı tedbirleri hayati önemde görüyoruz. Ülkemizin en kısa sürede ve el birliği ile bu ağır felaketin üstesinden gelmesi dileğiyle aşağıdaki tedbirlerin alınmasını kamuoyunun ve yetkililere sunuyoruz. 1- Covid-19 salgını süresince işten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Covid-19 salgınının yeni bir işsizlik dalgasına yol açmaması, işin ve işçinin gelir sürekliğinin sağlanması için Covid-19 ile mücadele döneminde işverenin iş sözleşmesini fesih imkânı askıya alınmalıdır. 2- Covid-19’a karşı mücadele kapsamında zorunlu ve acil mal ve hizmet üretimi hariç olmak üzere, en az 15 gün süreyle, bütün işlerin durdurulması işçilerin korunması ve salgının yayılma hızının önlenmesi için önem arz etmektedir. 3- İşten çıkarılmaların ve işlerin durdurulmasının yol açacağı gelir kaybına karşı İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları hızla devreye sokulmalı, işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmak için işçi açısından gerekli olan koşullar kaldırılmalıdır. Küresel salgın nedeniyle iş ve gelir kaybına uğrayan bütün işçilere işveren, İşsizlik Sigortası Fonu ve devlet tarafından gelir desteği sağlanmalıdır. İşten çıkarılmaların izlenmesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdinde Üçlü Danışma Kurulu bileşimine uygun bir izleme ve denetim mekanizması kurulmalıdır.
Covid-19 ile mücadelede yeni tedbirler alınmalıdır
TÜRK-İŞ, koronavirüs (covid-19) salgını ile ilgili işyerlerinde yaşanan sorunların çözümü karşı talepler içeren bir açıklamayı kamuoyu ile yazılı olarak paylaştı. TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu adına açıklama yapan Genel Başkan Ergün ATALAY, Covid-19 ile mücadelede yeni tedbirler alınması gerektiğini belirterek şu açıklamalarda bulundu:  Dünyanın büyük bir bölümüne yayılan yeni koronavirüsün (Covid-19) etkisi ve yaygınlığı artmaktadır. Ülkemizde de salgının olumsuz etkisinin azaltılması ve ortadan kaldırılması doğrultusunda bir dizi tedbir amaçlı karar alınmış ve uygulamaya konulmuştur. TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu adına açıklama yapan Genel Başkan Ergün ATALAY, Covid-19 ile mücadelede yeni tedbirler alınması gerektiğini belirtmiş, “işten çıkarmalar yasaklanmalı, zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında tüm işler en az 15 gün süreyle durdurulmalıdır” demiştir. Ortaya çıkacak gelir kaybının da karşılanması gerektiğinin belirtildiği açıklamada şu hususlara yer verilmiştir: “Ülkemizi ve bütün dünyayı tehdit eden Covid-19 salgınına karşı etkin bir mücadele için alınan önlemlere ek olarak çalışma hayatına ilişkin aşağıdaki tedbirlerin de hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Çalışma hayatında alınacak bu tedbirler hem salgının yayılmasını engellemek hem de işçilerin ve tüm çalışanların sağlığını ve işini korumak açısından gereklidir.  Salgını önleme konusunda kamu otoritelerinin gerek sosyal yaşam için gerekse işyerlerindeki üretim süreçlerini kapsayan iş sağlığı ve güvenliği için aldığı ve alacağı tedbirleri hayati önemde görüyoruz. Ülkemizin en kısa sürede ve el birliği ile bu ağır felaketin üstesinden gelmesi dileğiyle aşağıdaki tedbirlerin alınmasını kamuoyuna ve yetkililere sunuyoruz: 1- Covid-19 salgını süresince işten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Covid-19 salgınının yeni bir işsizlik dalgasına yol açmaması, işin ve işçinin gelir sürekliğinin sağlanması için Covid-19 ile mücadele döneminde işverenin iş sözleşmesini fesih imkânı askıya alınmalıdır. 2- Covid-19’a karşı mücadele kapsamında zorunlu ve acil mal ve hizmet üretimi hariç olmak üzere, en az 15 gün süreyle, bütün işlerin durdurulması işçilerin korunması ve salgının yayılma hızının önlenmesi için önem arz etmektedir. 3- İşten çıkarılmaların ve işlerin durdurulmasının yol açacağı gelir kaybına karşı İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları hızla devreye sokulmalı, işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmak için işçi açısından gerekli olan koşullar kaldırılmalıdır. Küresel salgın nedeniyle iş ve gelir kaybına uğrayan bütün işçilere işveren, İşsizlik Sigortası Fonu ve devlet tarafından gelir desteği sağlanmalıdır. İşten çıkarılmaların izlenmesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdinde Üçlü Danışma Kurulu bileşimine uygun bir izleme ve denetim mekanizması kurulmalıdır.”  
maliye bakanından kısa çalışma ödeneği açıklaması
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ''Ekonomik İstikrar Kalkanı kapsamında, kısa çalışma ödeneği ile faaliyetlerini azaltan ya da durduran işletmelerde çalışan vatandaşlarımıza 3 ay maaş desteği vereceğiz'' dedi.  Sosyal medya hesabından açıklama yapan Albayrak, ''Ekonomik İstikrar Kalkanı kapsamında, Kısa Çalışma Ödeneği ile faaliyetlerini azaltan ya da durduran işletmelerde çalışan vatandaşlarımıza 3 ay maaş desteği vereceğiz. Tüm firmaları, çalışanları için “ücretsiz izin” yerine bu ödeneğe başvurmaya çağırıyoruz'' ifadelerini kullandı. Bakan Albayrak, işverenlere bu çağrıyı yapmak yerine, Sağlık Bakanı Koca’nın, Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görüldüğünü açıkladığı 11 Mart’tan bu yana farklı sektörlerden ücretsiz izne çıkarılan binlerce işçinin durumunun ne olacağını da açıklamasını bekliyoruz... Resmi açıklamada dendiği gibi Türkiye’de ilk koronavirüs vakası 11 Mart’ta görüldüyse, 1 Mart itibarı ile işten çıkarılan tüm işçiler işsizlik fonundan yararlanabilmelidir.  
türk tabipleri birliği ve tabip odaları salgınla mücadeleye dahil edilmelidir
TTB: “Pandemi İl Koordinasyon Kurulu ve İl Hıfzısıhha Meclisi çalışmalarına Tabip Odası temsilcileri dahil edilmelidir”   Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, COVID-19 Pandemi İl Koordinasyon Kurulu ve İl Hıfzısıhha Meclisi çalışmalarına Tabip Odası temsilcilerinin dâhil edilmesini istedi. TTB Merkez Konseyi Sağlık Bakanlığı’na ve Valiliklere yazı göndererek, COVID-19 pandemisi ile mücadelede son derece kritik günlerden geçildiğini ve bu süreçte atılacak adımların şeffaflık, işbirliği, hızlı bilgilendirmenin yanı sıra kararların alınmasından önce ve kararların uygulanması aşamasında başta sağlık çalışanlarının meslek örgütleri olmak üzere toplumsal katılımı içermesi gerektiğine dikkat çekti. Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı kapsamında, geçtiğimiz hafta,  merkezi ve iller düzeyinde kurul toplantıları ile İl Hıfzıssıhha Meclisleri toplantıları yapıldığının hatırlatıldığı yazılarda, bu çalışmalarına Tabip Odası temsilcilerinin dahil edilmediğine işaret edilerek, söz konusu eksikliğin hızla giderilmesi ve Tabip Odası temsilcilerinin ivedilikle çalışmalara dâhil edilmesi istendi. Sağlık Bakanlığı’na gönderilen yazıya erişim için linke tıklayın: http://www.ttb.org.tr/userfiles/files/pandemi-kurullari-sb-yazi.pdf Valiliklere gönderilen yazıya erişim için linke tıklayın: http://www.ttb.org.tr/userfiles/files/pandemi-kurullari-valilikler-yazi.pdf Kaynak: TTB Haber Bülteni - 30 Mart 2020  
eczacılar odası meslektaşlarını yalnız bırakmıyor
İstanbul Eczacı Odası, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında, karantina sebebiyle eczanesi geçici olarak kapanmak zorunda kalan eczacılar için 'Eczane Destek Paketi'ni duyurdu. Odadan yapılan açıklamada, dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisinde, Birinci Basamak Sağlık Hizmeti Sunucuları olarak, eczacıların büyük bir sorumluluk taşıdığı belirtildi. Halk sağlığını korumak üzere mesleklerini icra ederken, bulaşma riskinin en yüksek olduğu sağlık gruplarından birinin de eczacılar olduğunu vurgulayan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: Böylesi bir ortamda, olası bir bulaş sonucu bizlerin veya personelimizin Kovid (+) çıkması durumunda eczanelerimizin 14 güne kadar karantina nedeniyle kapanması söz konusu olabilmektedir. İstanbul Eczacı Odası olarak, karantina sebebiyle eczanesi geçici olarak kapanmak zorunda kalan meslektaşlarımız için karantina süresi boyunca uygulanmak üzere eczane destek paketimizi hazırladık.  Bu paket kapsamında;  1- Eczanenin kapalı olduğu günler için 'işyeri kirası',  2- Eczaneye ait telefon, elektrik, su, internet faturaları,  3- Eczane personelinin maaş ve SGK prim ödemeleri, 4- Eczacıya ait Bağ-Kur prim ödemesi, İstanbul Eczacı Odası tarafından karşılanacaktır. Ayrıca depo ödemelerinin ertelenmesi için de gerekli girişimlerde bulunulacaktır.
metal işçileri kaçınma hakkını uyguluyor
DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu fabrikalarda işçiler koronavirüs salgınına karşı gerekli tedbirler alınmadığı için “kaçınma hakkını” uygulamaya geçiriyor. DİSK/Birleşik Metal-İş, sosyal medya hesabından yapılan açıklamada şöyle denildi:  "Gebze Cavo Otomotiv ve Fontana kalıp işyerlerinde üyelerimizde #coronaVirüs şüphesi nedeniyle İşçi sağlığı ve iş güvenliği kanunu madde 13'e göre çalışmama hakkımızı kullanıyoruz. 500'ün üzerinde üyemizin çalıştığı 2 işyerinde İşçiler 'kaçınma hakkı'nı, kullanmaya başlamışlardır." Sendikaya bağlı Sanel Elektronik şirketinde bir işçide Covid-19 testi pozitif çıkmış, işveren işi durdurmayı kabul etmeyince işçiler bu sabah (30 Mart) yasal haklarını kullanarak işi durdurmuşlardı.  

Sayfalar