Geride kalanlar konuşmuyor, çünkü korkuyorlar, onlara bir ses olmak benim amacım
Salgın market çalışanlarının iş yükünü arttırırken Şok Market, çalışanlarını siparişleri yürüyerek teslim etmeye zorlamasıyla gündeme geldi. Şok yönetiminin servise çıkma baskısını kabul etmediği için ücretsiz izne zorlandığını söyleyen market çalışanı, “Ben hiç poşet taşımadım, ilk günden itibaren karşı çıktım. Ancak bölge müdürleri poşetlerin teslimi yapılırken WhatsApp gruplarına fotoğraf atılmasını istiyordu” dedi.
‘Cepte Şok’ online alışveriş uygulaması için farklı görevlerde çalışan işçilerin, ek ücret almadan, ellerinde poşetler ile yürüyerek siparişleri evlere ulaştırmaya zorladığı iddiaları ve çalışanların çektiği görüntülerin ortaya çıkmasıyla Twitter’da #ŞokMarketBoykot etiketiyle boykot çağrıları yapıldı.
Bunun üzerine Şok’tan yapılan açıklamada ‘çalışanlara 500 metreden uzağa servis yaptırmadıklarını ve bu iş için 350 kişinin işe alındığı’ iddia edildi.
Şok yönetiminin servise çıkma baskısını kabul etmediğini, bunun üzerine ücretsiz izne zorlandığını belirten bir Şok Market çalışanı ise sosyal medya hesabından işten çıkarıldığını duyurdu.
Tükenmez Haber’den Nilay Göl’e konuşan işçi, güvenlik nedeniyle isminin kullanılmasını istemedi.
Uygulamayı kabul etmediğim için çıkışım verildi
Şok Market’in salgın krizini fırsata çevirdiğini söyleyen ve Şok’un ‘Cepte Şok’ online alışveriş uygulamasını kabul etmediği için çıkışının verildiğini söyleyen işçi, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu uygulama usulsüz bir şekilde, tebliğ edilmeden, aceleye getirilerek çalışanlara imzalatıldı. Kabul etmediğimi söylediğim zaman süresiz ücretsiz izin vereceklerini ya da yasal haklarımı kullanacağımı söylediler. Ben de ‘Yasal haklarımı kullanacağım’ dedim ve ertesi gün de iş akdimin feshinin gerçekleştiğini belirten kağıtla geldiler.”
WhatsApp gruplarına fotoğraf atılması isteniyordu
“Evlere servis için ek ücret verileceğine dair herhangi bir bilgi verilmedi. Ben hiç poşet taşımadım, ilk günden itibaren karşı çıktım. Ancak bölge müdürleri poşetlerin teslimi yapılırken WhatsApp gruplarına fotoğraf atılmasını istiyordu. Müşteriden fotoğraf için rica ediliyordu. Bununla ilgili birçok fotoğraf gördüm.”
Asılsız savunma
“Koronavirüs krizini fırsata çevirdiler. O kadar acele ettiler ki altyapıları yoktu. Araç, personel, işleyiş hepsi eksik ve hatalı. Alışveriş yapanların yorumlarını okursanız birçok eksiklik belirtilmiş zaten. 500 metre ile ilgili sosyal medyada videolar var. İnsanlar ellerinde poşet yağmurda çamurda 500 metreden fazla mesafelere gidiyor, bununla ilgili birçok kanıt mevcut. Şok’un açıklaması asılsız bir savunma”
İmzaladığımız kağıdı okumamıza fırsat verilmedi
“Yemek parası için imza attığımızı, bu maddeyi okumamıza fırsat verilmediğini söyledik. Bölge müdürü, ‘Benim 13 mağazam var, herkese anlatamazdım. Acelem vardı, okusaydınız’ dedi. ‘Ama fırsat verilmedi, imzalamazsak yemek paramızın yatmayacağını söylediniz’ dediğimizde de ‘Benim tebliğ için vaktim yoktu' dedi.”
Benim amacım çalışanlara bir ses olmak
“Hak arayacağım tabii. Çünkü 25/2 yanlış bir çıkarma maddesiymiş. Ama 5,5 aylık çalışan olduğumdan bir kazancım olacağını sanmıyorum. Benim amacım geride kalan insanlar için bir şeylerin değişmesi. Sesleri çıkmıyor. Çünkü korkuyorlar, sorumlulukları var. Onlara bir ses olmak benim amacım.”
Kaynak: Tele1
koronavirüs
DİSK-AR’dan Covid-19 salgını döneminde sendikalaşma araştırması
DİSK-AR, ‘Covid-19 Salgını Günlerinde Türkiye’de Sendikalaşmanın Durumu Araştırması’nı yayınladı. Rapora göre 14,6 milyon işçi hiçbir korumaya sahip değilken; sendikasız işçiler salgına karşı tamamen korumasız.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından yapılan Sendikalaşma Araştırması (2020) sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi konusundaki vahim tabloyu ortaya koyuyor. 2018’de başlayıp 2019’da etkileri devam eden ekonomik krizin ardından Covid-19 salgını da ciddi ekonomik ve sosyal tahribata yol açıyor. Sendikalı işyerlerinde işçilerin Covid-19’a karşı korunmasına yönelik uyarılar ve girişimler yapılıp çeşitli koruyucu adımlar atılırken sendikasız işçiler işverenlerin insafına bırakılmış durumda.
DİSK-AR araştırmasına göre 14 milyon 576 bin işçi hiçbir sendikal korumaya sahip değildir. Bu durum Covid-19’un işçi sınıfının üzerinde daha yıkıcı bir etki yaratacağının göstergesidir. Türkiye’de sendikalaşabilen işçilerin oranı yüzde 12,14 ile sınırlı kalırken, işçilerin sadece yüzde 7,8’i toplu iş sözleşmelerinden yararlanıyor. Araştırma sendikalı işçilerin bile bir ciddi bir bölümünün toplu iş sözleşmesinden yararlanamadığını gösteriyor. Memurlar hariç 15 milyon 799 bin işçinin sadece 1 milyon 918 bini sendika üyesi iken 13 milyon 881 bin işçi herhangi bir sendikaya üye değildir. 15 milyon 799 bin işçinin ise sadece 1 milyon 229 bini toplu iş sözleşmesi kapsamındadır.
Araştırmada yer alan bulgular özetle şöyledir:
- İşçilerin yüzde 90’ı sendikasız: Türkiye’de toplam 15 milyon 799 bin işçinin 14 milyon 104 bini herhangi bir sendikaya üye değildir. Tüm işçiler arasındaki en savunmasız grup olan kayıt dışı işçiler dahil edildiğinde ise fiili sendikalaşma oranı yüzde 12,14’tür.
- İşçilerin yüzde 92’si toplu iş sözleşmesi kapsamında değil: Türkiye’de toplam 15 milyon 799 bin işçinin sadece 1 milyon 229 bini toplu iş sözleşmesinden yararlanıyor. İşçilerin yüzde 92,22’si toplu iş sözleşmesi kapsamı dışındadır. Toplu iş sözleşmesi kapsamı dışındaki işçi 14 milyon 953 bin işçi salgına karşı daha ciddi bir tehdit altındadır. Ocak 2020’de toplu iş sözleşmesi kapsama oranı sadece yüzde 7,8’dir.
- Sendika üyesi işçiler de toplu iş sözleşmesiz: Bakanlık verilerine göre 1 milyon 918 bin sendika üyesi olarak gözükse de bunların 727 bini (yüzde 39’u) toplu iş sözleşmesi kapsamında değildir. Toplu iş sözleşmesinden yararlanan üye sayısı 1 milyon 132 bindir. 589 bin işçi sendika üyesi olduğu halde toplu iş sözleşmesinden yararlanamamaktadır.
- Yeni sendika üyelerinin dağılımında büyük bir dengesizlik söz konusu: 2013 ve 2020 arasında sendika üyeliğinde 916 binlik artış yaşandı. 916 bin işçinin 500 bini Hak-İş’e, 309 bini Türk-İş’e, 85 bini DİSK’e üye sendikalara üye olmuştur. Bu tablo Hak-İş’in kamu taşeron işçilerinin ve kamu işçilerinin sendikalaşması sırasında siyasal iktidar tarafından korunup kolladığını göstermektedir.
- İşkollarına göre sendikalaşma: İnşaat, turizm ve büro işkolu en düşük sendikalaşma oranına sahip işkollarıdır. 2019’da en fazla iş cinayetlerinin yaşandığı ikinci işkolu olan ve Covid-19’un en yaygın olarak görüldüğü inşaatta ise sendikasızlaşma devam etmektedir. En fazla sendikalaşma oranına sahip ilk üç işkolu, genel işler, savunma ve güvenlik ile banka, finans ve sigortadır. 2013-2020 arasında en fazla sendikalaşan işçinin bulunduğu işkolu sağlık ve sosyal hizmetler olurken sendikalaşmanın azaldığı tek işkolu avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık oldu.
Kaynak: DİSK-AR / 8 Nisan 2020
Raporun tamamına erişim için linke tıklayınız: http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/Covid-19-G%C3%BCnlerinde-Sendikala%C5%9Fma-Ara%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1-Nisan-2020.pdf
Barem Araştırma, tarafından gerçekleştirilen araştırmada her 10 çalışandan 6’sının çalışma düzeninin değiştiğini ortaya çıkardı. Araştırmaya göre çalışanların yüzde 37’si ise salgından önce olduğu gibi çalışmaya devam ediyor.
Barem tarafından 25-30 Mart tarihleri arasında Türkiye genelinde 1007 kişi ile telefon görüşmesi yöntemiyle gerçekleştirilen araştırmada, koronavirüs (covid-19) salgınının çalışma yaşamı üzerindeki etkileri incelendi. Görüşülen kişilerin yüzde 37’si salgın sırasında da aynı şekilde çalışmayı sürdürdüğünü, yüzde 13’ü ücretsiz izinde olduğunu, yüzde 12’si kısıtlı gün ve saatlerde çalıştığını ve yine yüzde 12’si ücretli izne çıkarıldığını belirtti. İşten çıkarılan veya şirketini kapatanların oranı ise yüzde 9. Evden çalışma çözümünü kullananların oranı ise sadece yüzde 8.
Esnaf zorda
Kendi işinde çalışanların yüzde 34’ü aynı şekilde çalışmaya devam ettiğini, yüzde 25’i geçici olarak işine gitmediğini, yüzde 17’si ise firmasını kapattığını belirtiyor. Kısıtlı gün ve saatlerde çalışanların oranı yüzde 12 iken evden çalışanların oranıysa sadece yüzde 8.
Özel sektör ücretsiz izini tercih etti
Özel sektörde olup, çalışmayı sürdürenlerin oranı yüzde 38. Özel sektörün aldığı önlemler arasında yüzde 19 ile ücretsiz, yüzde 13 ile ücretli izin ve yüzde 11 ile kısıtlı gün ve saatlerde çalışma şekilleri görülüyor. Evden çalışanların oranı yüzde 7, bir o kadar da işten çıkarılan mevcut.
Kamuda durum
Kamu sektöründeyse iş düzeni aynı kalanların oranı yüzde 39. Kamuda ücretli izin yüzde 27 ile diğer sektörlerden daha yaygın bir uygulama. Kısıtlı gün ve saatlerde çalışanlar yüzde 15, evden çalışanlarsa yüzde 10 oranında. Ücretsiz izinli olduğunu söyleyenlerse sadece yüzde 6.
Gruplar arasında iş düzeni en çok değişen kesim yarı zamanlı çalışanlar. İş durumu aynı kalanların oranı yüzde 28 iken, iş bekleyenlerin oranı ise yüzde 44.
Üretim sektörü büyük oranda sürüyor
Üretim, perakende ve hizmet sektörleri ayrı ayrı incelendiğinde farklılıklar görünüyor. Salgın öncesinde olduğu gibi çalışmaya devam edenlerin en yüksek oranda olduğu sektör yüzde 42 ile üretim sektörü. Bu oran hizmet sektöründe yüzde 36’ya, perakendede ise yüzde 22’ye düşüyor. Yüzde 17 ile en çok perakende sektörü kısıtlı gün ve saatlerde çalışmaya dönmüşken; bu oran hizmet sektöründe yüzde 12, üretimde ise yüzde 10. Evden çalışma oranı perakende sektöründe yüzde 13 iken, hizmette yüzde 9, üretimde ise yüzde 5’e düşüyor.
Çalışma yaşamı zorda
Araştırma verilerini değerlendiren Barem Genel Müdürü Sencer Binyıldız; “Bu dönemde online perakende, lojistik ve sağlık gibi bazı sektörleri dışarda bırakırsak iş dünyasını çok zor günler bekliyor. Salgının başında sayılırız ve yaptığımız araştırmaya göre halihazırda 10 çalışandan 6’sının çalışma düzeni şu veya bu şekilde değişmiş. Ancak üretimin halen devam ediyor olmasıyla, toplumun dayanışmaya olan inancı ve desteğiyle bu zor günlerin aşılacağına inanıyorum” dedi.
Araştırmanın Mart ayının sonunda yapıldığı düşünüldüğünde, koronavirüs salgınının ise Nisan ayında pik yapacağı iddialarıyla birlikte ele alındığında önümüzdeki günlerde işsizlik oranlarında artışlar bekleniyor.
ILO, koronavirüs salgınının çalışma yaşamına olası etkilerini açıkladı
ILO, koronavirüs salgınını, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en ağır küresel kriz olarak tanımlıyor.
Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle dünya genelinde 2020’nin ikinci çeyreğinde toplam çalışma süresinin % 6,7 düzeyinde azalacağını, bununda 195 milyon çalışanın işini kaybedeceği anlamına geleceğini tahmin ediyor.
Küresel etki
Toplam 3,3 milyarlık küresel işgücünün % 81’i, daha şimdiden, işyerlerinin tamamen veya kısmen kapanmasından etkilenmiş durumda.
Arap ülkelerinde % 8,1 veya 5 milyon tam zamanlı çalışan; Avrupa’da % 7,8 veya 12 milyon tam zamanlı çalışan ve Asya-Pasifik’te % 7,2 veya 125 milyon tam zamanlı çalışan olmak üzere büyük çaplı düşüşler öngörülüyor.
Başta üst-orta gelirli ülkeler (% 7 veya 100 milyon tam zamanlı çalışan) olmak üzere, farklı gelir gruplarında büyük kayıplar bekleniyor. Bu hasar, 2008 mali krizinin etkilerini fazlasıyla aşıyor.
En büyük risk altında olan sektörler ise konaklama ve yiyecek hizmetleri, imalat, perakende, ticaret ve idari hizmetler.
Bölgesel olarak bakıldığında, “risk altındaki” sektörlerde çalışanların oranı, Amerika kıtalarında % 41 ila Asya-Pasifik’te % 26 aralığında değişiyor. Rapora göre, başta Afrika olmak üzere diğer bölgelerde ise kayıtdışılığın yüksek düzeylerde olması, sosyal koruma yetersizliği, yüksek nüfus yoğunluğu ve düşük kapasite ile birleştiğinde, hükümetler için ağır sağlık ve ekonomik zorluklar yaratıyor. Dünya genelinde 2 milyar insan kayıtdışı çalışıyor.
‘Birlikte hareket etmeliyiz’
“Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde bulunan çalışanlar ve işletmeler felaket ile karşı karşıya” diyor ILO Genel Direktörü Guy Ryder. “Hızlı, kararlı ve birlikte hareket etmek zorundayız. Sağkalım ile çöküş arasındaki farkı doğru ve acil önlemler yaratacak.”
Ryder sözlerini şöyle sürdürdü: “75 yılı aşkın sürede uluslararası işbirliğinin karşı karşıya olduğu en büyük sınav bu. Bir ülke kalırsa, hepimiz kaldık demektir. Küresel toplumun tüm kesimlerine, özellikle de en kırılgan olanlara veya kendilerini destekleyecek gücü en az olanlara destek sağlayan çözümler bulmak zorundayız. Bugün yapacağımız seçimler bu krizin gidişatını ve milyarlarca insanın yaşamını etkileyecek. Doğru önlemlerle krizin etkisini ve bırakacağı izleri sınırlayabiliriz. Yeni sistemlerimizi, bu krizin meydana gelmesine neden olandan daha güvenli, daha adil ve daha sürdürülebilir kılacak biçimde yeniden inşa etmeyi hedeflemeliyiz.”
2020 yılında küresel işsizlikte gerçekleşecek artış, büyük ölçüde, gelecekteki gelişmeler ve politik önlemlere bağlı olacak. Yılsonu rakamlarının, ILO’nun ilk tahmini olan 25 milyondan çok fazla olma ihtimali ise oldukça yüksek görünüyor.
Korona virüsü, kredi kartı kullanımını da etkiledi. 17 Mart'ta günlük harcama limiti 250 liraya yükseltilen temassız ödeme kullanımı 3'e katlandı. Bankalararası Kart Merkezi, salgın nedeniyle en çok harcama yapılan üç sektörü de açıkladı.
Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre Mart ayında kartlı ödeme adedi geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 3 artarken, nakit çekim adedi ise yüzde 14 geriledi.
BKM, Mart ayına ilişkin kartlı ödeme verilerini açıkladı. Buna göre Mart sonu itibarıyla toplam kart adedi yıllık yüzde 9 artarak 239 milyona ulaştı. Aynı dönemde, kartlı ödeme tutarı önceki yıla kıyasla yüzde 9 artış gösterdi ve toplam 85,5 milyar liraya ulaştı. Nakit çekim tutarı ise yüzde 8 ile bir önceki aya göre daha sınırlı artarak 81,6 milyar lira oldu.
Gıda arttı
Mart ayında kartlı ödeme tutarının geçen yıla göre en fazla arttığı üç sektör market-gıda, elektronik eşya ve sağlık-kozmetik oldu. Geçen yılın aynı dönemine göre market-gıda sektöründe yüzde 44, elektronik eşya ve sağlık-kozmetikte ise yüzde 16 artış gerçekleşti. Yaşanan salgınla beraber alınan tedbirlerin de etkisiyle hava yolları ve konaklama sektörlerinde yüzde 42, seyahat acentelerinde ise yüzde 33 oranında daralma gözlemlendi.
Olağanüstü günlerin yaşandığı bu dönemde temassız kartlarla yapılan ödeme adedi, 2019’un aynı dönemine göre yaklaşık 3 katına çıktı ve 85,8 milyona ulaştı. 18 Mart itibarıyla temassız ödemelerde şifresiz işlem limitinin 250 liraya yükseltilmesiyle birlikte daha fazla ödemede temassız ödeme teknolojisi kullanılabilir oldu.
Mart ayında her 5 mağaza içi ödemeden 1’i temassız yapılırken, 2,5 milyon farklı kart ilk kez temassız ödemelerde kullanıldı. Temassız ödemeler özellikle sosyal izolasyon sürecinin başladığı Mart ayının ikinci haftasında zirve yaparken, en fazla temassız ödeme yapılan sektörler market, restoran ve sağlık/kozmetik oldu.
Mart ayında her 5 lira kartlı ödemenin 1 lirası internetten yapılırken, 3 milyon kart ilk kez internetten ödemelerde kullanıldı. İnternetten kartlı ödeme tutarı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19 artarak 16,5 milyar liraya ulaştı.
İnternetten kartlı ödeme tutarında en fazla artış görülen sektörlerin başında ise market-gıda geldi. Market-gıda sektöründe internetten yapılan ödemeler geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 2,5 katına çıktı ve 1,7 milyar lira oldu.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK ) Başkanı Palandöken, virüs nedeniyle dükkanını kapatan esnafa yakmadığı elektrik, kullanmadığı doğalgaz için fatura çıkarılmasını “Akıl alır gibi değil, Deli Dumrul gibi” sözleriyle eleştirdi.
Tüm esnaf kesiminin desteğe ihtiyacı olduğunu hatırlatan Palandöken, esnaftan her gün yüzlerce 'feryat telefonu' aldığını, dükkanını kapatan esnafın, siftahsız sefer yapan dolmuşçunun, 65 yaşa takılan bakkalın içine düştüğünü, dükkanını kapatmak zorunda kalan 1 milyonu aşkın esnafa her ay karşılıksız asgari ücret kadar nakit para ödenmesini, şoför esnafı için de mazottaki ÖTV'nin kaldırılmasını istedi.
Palandöken, “Temsil ettiğim 2 milyon 50 bin esnaf var, yarıdan fazlasının Covid-19 nedeniyle kapısı kilitli. Sosyal güvenlik primi ödemelerine bakılmaksızın tedavi ve ilaç alma sağlanmalı. Çalışmaya devam eden ise özellikle şoför esnafımız yolcu sayısının bir anda azalması nedeniyle en çok mağduriyet yaşayan kesim oldu. Bu nedenle akaryakıtta ÖTV ve KDV alınmaması sevindirici bir gelişme olacaktır” dedi.
Palandöken, “koronavirüs salgınının en çok esnaf ile buralarda çalışan usta, kalfa ve çırakları vurduğunu” söyledi.
Esnaf zorda
Palandöken, “Temsil ettiğim 2 milyon 50 bin esnaf var, yarıdan fazlasının kapısı kilitli. Her sabah güne onların telefonlarıyla başlıyorum” dedi.
Dükkanı kapalı olan her esnafa 3 ay süreyle ya da salgın bitene kadar geri ödemesiz asgari ücret kadar nakit para verilmesini isteyen Palandöken, nakit paraya neden ihtiyaç olduğunu şöyle açıkladı:
- Tamam devletimiz kredi, vergi ve sigorta ödemelerini erteledi. Ancak birçok esnafımızın cebinde evinin günlük geçimini sağlayacak para yok.
- Genelgeyle 500 bin iş yeri kapandı. 500 binden fazla dükkan ve işyeri de müşteri yokluğundan zorunlu olarak kapalı.
- Temsil ettiğim 2 milyon 50 bin esnaf var, yarıdan fazlasının kapısı kilitli. Esnafın kısa çalışma ödeneği de, başka güvencesi de yok.
- Devlet bize, ‘10 sene sen bana vergi verdin, ben de sana al 3 ay karşılıksız asgari ücret vereceğim' desin.
‘Deli Dumrul’ hikayesi
Palandöken, virüs salgını nedeniyle önümüzdeki 3 ay elektrik ve doğalgaz sayaçlarının okunmadan geçmiş 2 yılın ortalaması alınarak fatura düzenlenecek olmasını ise yaptığı köprü için geçenden 5 akçe, geçmeyenden 10 akçe isteyen Deli Dumrul hikayesine benzetti.
Palandöken, “Yakmadığın elektriğin bedeli mi olur? Çalışmayan, kapanmış dükkanın ortalama tüketimi mi olur? Geçen sene bu zamanlarda harıl harıl çalışan binlerce lira elektrik ödeyen fabrikalar, dükkanlar şimdi kapalı. Akıl alır gibi değil. Deli Dumrul vergisi gibi Deli Dumrul faturası mı ödeyeceğiz? İlgili bakanlık ve kurumlara gidip durumu anlatacağız. Her halde bir yanlış anlaşılma oldu. Yoksa aklın alacağı bir şey değil” diye konuştu.
Ülkemizi giderek daha fazla etkisi altına alan Koronavirüs salgınının ekonomiye ve çalışma hayatına etkileriyle emekçilerin iş, aş ve can güvenliği açısından atılan adımları değerlendirmek, gelinen aşamada işçi sınıfının acil taleplerini hükümete, basına ve kamuoyuna duyurmak amacıyla DİSK Genel Merkezinde 6 Nisan 2020 Pazartesi günü “Zoom” üzerinden ikinci online basın toplantısı gerçekleştirildi.
DİSK Genel Başkanı ve DİSK Yönetim Kurulu'nun katılımı ile düzenlenen basın toplantısında Arzu Çerkezoğlu’nun DİSK adına yaptığı, Covid-19 salgınıyla etkin mücadele için alınması gereken önlemlere dair açıklaması şöyledir:
Değerli basın emekçileri,
Covid-19 salgını döneminde ikinci çevrimiçi basın toplantımızda sizlerle birlikteyiz.
Hepinize, bütün işçilere ve yurttaşlara sağlıklı günler diliyorum.
Öncelikle Covid-19 ile mücadeleyi canları pahasına yürüten sağlık çalışanları başta olmak üzere işinin başında olanları sevgiyle saygıyla selamlıyor ve bu onurlu mücadelede yaşamını kaybeden hocalarımızın ve sağlık çalışanlarının anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Covid-19 salgınında yitirdiğimiz yüzlerce yurttaşımızı saygıyla anıyor, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Bu büyük felaketi, bu eşi görülmemiş salgını bilimle, bilim insanlarının ve emekçilerinin çabaları ile yeneceğiz.
Covid-19 ile mücadele öncelikle bir halk sağlığı mücadelesidir. Öncelik halkın sağlığının korunmasıdır. Ve en baştan hatırlatmamız gerekirse milyonlarca işçi ve ailesi de halkın büyük kısmını oluşturmaktadır. Ancak başından beri vurguladığımız gibi salgınla mücadele tıbbi olduğu kadar sosyal bir mücadeleyi de gerektiriyor.
Covid-19 salgını öte yandan dünyada ve Türkiye’de milyonlarca çalışanın işini ve gelirini kaybetmesine yol açıyor. Türkiye tarihinin en büyük işsizlik felaketi ile yüz yüzeyiz.
DİSK olarak başından beri böylesine vahim ve uzun dönemli etkileri olacak bir salgınla mücadelenin birden çok boyutu olduğunu vurguluyoruz. Salgınla mücadelenin sosyoekonomik boyutunun ciddiyetine dikkat çekiyoruz. Bugüne kadar, yapılması gerekenleri zamanında ve ayrıntıları ile açıkladık, kamuoyuna ve yetkililere sunduk.
Üzülerek söylemek zorundayım ki ısrarla dile getirdiğimiz ve kamuoyunda büyük yankı bulan öneri ve taleplerimiz yetkililerce dikkate alınmadı.
Vakit giderek daralıyor.
Üzerimizdeki kamusal sorumluluk gereği, halkımıza ve Türkiye işçi sınıfına karşı sorumluluğumuz gereği, bilime, akla ve hukuka bağlılığımızın gereği, bugün bir kez daha kamuoyunun karşısındayız.
Yaptıklarımızı anlatacağız, yapacaklarımızı ve Hükümet’in yapması gerekenleri açıklayacağız.
DİSK olarak hem merkezi düzeyde hem de sendikalarımız tarafından Covid-19 ile mücadelede önemli adımlar attık.
Bugün bunları sizlerle paylaşmak istiyoruz. Covid-19 vakasının ilk olarak ortaya çıktığı 11 Mart 2020 tarihinden bu yana bütün çalışmalarımızı salgının yaratacağı sosyal tahribatla mücadeleye yönelttik.
Salgınla mücadelede alınması gereken sosyal ve ekonomik önlemleri kamuoyuna sunduk. Bunları Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı ile paylaştık. Yerel düzeyde alınabilecek önlemler konusunda DİSK Genel Merkezi ve üye sendikalarımız aracılığıyla yetkililerle temasa geçtik.
Kamuoyuna mal olan temel taleplerimizi her platformda açıkladık. Bu taleplerimizi hatırlatmak isterim.
1- İşten çıkarmalar yasaklanmalı
2- Zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında ücretli izin uygulanmalı
3- Tüm çalışanların gelirleri güvence altına alınmalı
4- İşsizlik sigortası ödeneğinden yararlanma koşulları kolaylaştırılmalı
5- Fatura ve kredi borçları ertelenmeli
6- En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmeli
Covid-19 ile mücadelenin sosyal boyutunu güçlendirmek için diğer iki işçi konfederasyonu Türk-İş ve Hak-İş ile üç temel ilke konusunda mutabık kaldık ve şu üç öneriyi üç konfederasyon kamuoyuna duyurduk.
1- İşten çıkarmaların yasaklanması
2- Zorunlu ve acil işler dışında mal ve hizmet üretiminin durdurulması
3- Gelir kayıpları için kısa çalışma ve işsizlik ödeneğinin koşulsuz devreye sokulması
Ayrıca KESK, TTB ve TMMOB ile salgınla mücadelede 7 temel talep etrafında yaygın bir imza kampanyası başlattık. Bu kampanya büyük yankı buldu. Yüzlerce emek ve meslek örgütü ile siyasi parti ve dernek, yüzlerce milletvekili, aydın, sanatçı, gazeteci ve on binlerce yurttaş bu kampanyaya destek verdi.
Ayrıca DİSK olarak bir yandan uluslararası sendikal alanda yaşanan gelişmeleri öte yandan konuya ilişkin verileri de zamanında ve hızlı biçimde kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Bu süreçte en önemli hedeflerimizden biri de üyelerimizin Covid-19’a karşı sağlıklarının, işlerinin ve gelirlerinin korunması. Bugün sizlerle DİSK olarak örgütlü olduğumuz işyerlerindeki tabloyu ve üyelerimizin sağlıklarını, işlerini ve gelirlerini korumak için yaptığımız çalışmaları paylaşmak istiyorum.
Sendikalarımızdan gelen bilgilere göre Genel-İş, Lastik-İş ve Birleşik Metal-İş sendikalarımızın örgütlü olduğu işyerleri başta olmak üzere en az 88 üyemizde Covid-19 pozitif tespit edilmiştir. En az 172 üyemiz karantinadadır. Ne yazık ki Genel-İş üyesi bir arkadaşımızı Covid-19 nedeniyle, Lastik-İş üyesi bir arkadaşımızı da Covid-19 şüphesiyle kaybetmiş bulunuyoruz.
Sendikalarımız bu süreçte örgütlü oldukları kamu ve özel işyerlerinde salgına karşı etkin önlemler alınması için, Covid-19 pozitif vakaların olduğu işyerlerinde üretimin durdurulması için harekete geçti, gereken yerlerde üretimi durdurdu ve kamu makamları ile işverenler nezdinde girişimlerde ve uyarılarda bulundu.
Bazı işyerlerinde üyelerimiz çalışmaktan kaçınma haklarını kullandı. Sendikalarımız işyeri düzeyinde ücretsiz izin uygulamalarına karşı çıktı ve işin durması ve azalması durumunda kısa çalışma olanağının kullanılmasını talep etti ve büyük oranda sonuç alındı.
Bildiğiniz gibi DİSK üyelerinin önemli bir bölümü belediyeler ve hizmet sektörü gibi zorunlu ve temel hizmetlerin yürütüldüğü işyerlerinde çalışıyor. Zorunlu olarak çalışan üyelerimizin sağlıklarının ciddi bir biçimde korunması için kamu ve özel sektör işverenleri ile sürekli temas halindeyiz, önlemleri denetliyoruz ve eksik saptadığımızda bunların giderilmesi için harekete geçiyoruz.
Bu kapsamda eksik veya kalitesiz koruyucu malzeme ile ilan edilen sosyal mesafe kuralına uygun olmayacak şekilde çalıştırılan işverenler uyarılmış, belediyelerde zorunlu ve yaşamsal önem taşımayan işlerden vazgeçilmesi, işçilerin bu işlerde çalıştırılmaya son verilmesi istenmiştir.
Bilindiği gibi kamuda çalışma düzeni 22 Mart tarihinde yayınlanan genelge ile belirlenmişti. Bu genelgenin belediyelerde kadrolu-şirket işçisi ayrımı olmaksızın uygulanması hukukun gereğidir. Bu konuda uyarılarımız yapılmıştır. Buradan bir kez daha belediye şirketlerinin kamusal niteliğini hatırlatmak gereğini duyuyoruz.
Ayrıca bu dönemde en kritik alanların başında gelen sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğunu, sağlık çalışanları arasındaki ayrımcılığa da son verilmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.
Sendikalarımızın yaptığı çalışmaları ve DİSK’in Covid-19 ile mücadeleye ilişkin yaptıklarını ayrıntılı bir raporla yakında kamuoyuna sunacağız.
Ancak şunu özellikle vurgulamak isterim. Sendikalarımızdan gelen bilgiler sendikalı işyerlerinde işçiler olarak kendimizi korumanın daha olanaklı olduğunu gösteriyor. Ancak milyonların çalıştığı sendikasız işyerlerinde, daha doğrusu sendikasız bırakılan işyerlerinde durum çok daha vahim.
İşte bu işyerlerinde çalışanların sağlığının, işinin ve gelirinin korunması için çok daha net kamusal politikalara, sosyal politikalara ihtiyaç var.
Değerli basın emekçileri
Şimdi ülkeyi yönetenlerin yaptıkları ve yapmadıkları ile yapılması gerekenler üzerinde durmak istiyorum.
Hükümet etkin önlemler almakta geç kalıyor ve geçen her gün tehlikeyi büyütüyor.
Salgınla mücadelenin en etkin yolunun evde kalmak ve teması kesmek olduğu artık herkes tarafından biliniyor ve ısrarla söyleniyor. Evde kalmak tek çözüm.
Aklın ve bilimin gösterdiği çözüm bu. Kesinlikle evde kalmak! Ancak aklın ve bilimin gösterdiği yol ısrarla takip edilmiyor.
Milyonlarca işçi halen işe gitmek zorunda bırakılıyor. Milyonlarca işçi her gün servise biniyor, toplu taşıma kullanıyor. İşyerlerinde diğer işçilerle yan yana çalışıyor, yemekhanelerde yemek yiyor, soyunuyor, giyiniyor. Sonra evine, ailelerinin yanına gidiyor.
Halk sağlığı hizmetlerindeki tüm çalışanlara, sağlık ve belediye çalışanları başta olmak üzere zorunlu olarak çalışan tüm emekçilere ayrımsız olarak, eksiksiz ve nitelikli kişisel koruyucu ekipman sağlanmalı, düzenli test ve sağlık taraması yapılmalıdır.
Öte yandan bu süreçte kadına yönelik şiddeti artıyor. Kadınlar salgın günlerinde şiddete karşı güvencede olmayı talep ediyor. Kadına yönelik artan şiddete karşı kamu otoriteleri acilen önlem almalıdır.
Evet Covid-19 dil, din, cinsiyet, milliyet ayırımı yapmıyor. Ancak Covid-19 ile mücadelede açık bir sınıf ayrımcılığı yaşanıyor. İşçiler ölüme gönderilirken “evde kal” çağrıları yapılıyor.
İşçilere dönük ayrımcılık ve önemsememe öyle boyutlara ulaştı ki artık vicdanlar sızlıyor.
Bilindiği gibi salgınla mücadelede 65 yaş üstünün ardından 20 yaşın altına da sokağa çıkma yasağı geldi.
Ancak 20 yaş altına getirilen sokağa çıkma yasağından 24 saat sonra, 18-20 yaş arası çalışanların bu yasaktan muaf oldukları, yani işe gidebilecekleri açıklandı. 20 yaş altında toplam çalışan sayısı 1 milyon 531 bindir. Bunların 720 bini 17 yaş ve altı çalışan çocuk işçilerdir. Bunları dışındaki 811 bin genç işçinin işe gitme mecburiyetinde bırakılması insafsızlıktır, vicdansızlıktır ve izansızlıktır.
Oysa bu genç işçilere üç ay boyunca sağlanacak asgari ücret desteğinin toplamı 5,6 milyar TL’dir. Ülkeyi yönetenler 811 bin gence 5,6 milyar TL ödemek yerine onları ölüme gönderiyorlar. Bu ülkenin, genç işçileri salgına karşı korumak için ayıracağı 5-6 milyar lirası yok mu?
Elbette var. Daha fazlası var. Sadece İşsizlik Sigortası Fonu’nda 132 milyar TL var. Olmadı Merkez Bankası var. Bağış yapmak yerine bütçeye kaynak aktarabilir. En önemlisi servetin yüzde 42’sini elinde tutan toplumun yüzde 1’i var, sürekli vergi aflarıyla vergileri sıfırlanan devasa şirketler var.
Bilim salgınla mücadele için Evde Kalın diyor. Ama Hükümet “evde kalmak” için gerekli adımları atmıyor. Evde kalmanın yaygın ve etkili olabilmesi için gerekli olan zorunlu ve acil işler dışında işleri durdurmaya yanaşmıyor, çarklar dönmeye devam etmeli diyor. Siyasi kaygılarla bilim dışı kararlar alıyor, ülkenin geleceğini karartıyor.
Çarkların dönmesi daha çok işçinin hasta olması demek, çarkların dönmesi demek daha fazla temas demek, daha fazla risk demek.
Salgına karşı yaşamı savunmalıyız, parayı pulu değil.
Şimdi enflasyon hesabı yapmanın zamanı değil.
Şimdi bütçe açığı ve üretim hesabı yapmanın zamanı hiç değil.
İnsanlar can derdinde, iş ve aş derdinde.
Her şeyden önemli olan budur.
Bilim evde kalın diyor. Evde kalmanın yegâne yolu zorunlu ve acil işler dışındaki işleri durdurmak ve işten çıkarmaları yasaklamaktır.
Ancak maalesef işveren örgütleri bilimin gösterdiği yolu göz ardı ediyor. İnsanlar can derdindeyken, işçiler ve aileleri risk altındayken “Üretim ve hizmet kapasitemizi koruyarak üretmeye devam edelim” diyorlar. Bu yaklaşım, ölen ölür kalan sağlar bizimdir demekten farklı değildir. Bu zincirlerinden boşalmış kapitalist zihniyeti reddediyoruz.
Bugün işçilere, hayatını riske atarak çalışma zorunluluğu getirenleri bilimin ışığında uyarmayı bir borç biliyoruz:
“Çarklar dönecek” dayatmanızın en büyük bedelini bu salgın koşullarında çalışmak zorunda bıraktığınız büyük oranda örgütsüz işçiler ve aileleri ödeyecektir. Ancak meselemiz salgındır ve bedel bununla sınırlı kalmayacaktır.
Ezberlenmiş sınıfsal reflekslerle milyonlarca işçinin salgın sürerken hiç de zorunlu olmayan işlerde çalıştırılmasının bedelini bütün bir toplum ödeyecektir.
Evde Kalması fiilen engellenen işçiler olarak, “Evde kalmak benim de hakkım” diyerek atacağımız her adım meşrudur ve sadece kendimiz için değil toplumun ve ülkenin bu salgına karşı savunmasını sağlayacaktır. Evde kalma mücadelesi memleket mücadelesidir!
Salgının yükseliş dönemindeyiz. Dünya örnekleri de göstermiştir ki salgının alevlenme döneminde, toplumsal bulaşın yaygın olduğu, enfekte insan sayısının katlanarak arttığı dönemlerde zorunlu işler dışında her yerde mutlak izolasyonu sağlamak şarttır.
Covid-19 salgınının bilimsel takibi ile yükselişin sona erip bulaşma ve hasta olma sayısında grafiklerin plato çizmesi ve salgının kontrol altına alındığının bilimsel kabulüyle birlikte gerekli tüm önlemler alınarak aşamalı olarak işbaşı yapılması anlaşılabilir.
Bugün, Sağlık Bakanı’nın da her fırsatta söylediği gibi, enfekte bir kişinin en az 16 kişiye hastalık bulaştırdığı dönemde, işçiler açısından, 6331 Sayılı yasanın 13. Maddesinde de açıkça belirtildiği gibi “ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durum” mevcuttur ve “çalışmaktan kaçınma hakkı” vardır. DİSK ve DİSK’ e bağlı sendikalar bu hakkın kullanımı için gerekli hazırlıkları yapmıştır ve pozitif vaka tespit edilen işyerlerinden başlayarak bu hakkın kullanımını hayata geçirmeye devam edecektir.
Covid-19 salgını ile birlikte akılları başa almanın zamandır. Neoliberal küreselleşmenin iflası tam olarak tescil edildi. Şimdi sosyal devlete dönmenin, kamucu ve toplumcu politikaların zamanıdır.
Salgının tahribatı büyüyor. Bu tahribatı azaltmak için hala yapılması gerekenler var.
Üzerimize düşen tarihsel sorumlulukla Hükümet’e bir kez daha çağrı yapıyoruz. Covid-19 salgını ile mücadele için ortak akla ihtiyaç var. “Ben dedim oldu” zihniyeti ile Covid-19 yenilmez. Bilimin ve aklın yol göstericiliğinde ve katılımcı bir yöntemle salgınla mücadele edilebilir.
Acil atılması gereken adımları bir kez daha sıralıyoruz:
- Zorunlu ve acil işler dışında mal ve hizmet üretimi salgın süresince durdurulmalı ve yurttaşların böylece evde kalması sağlanmalıdır.
- İşten çıkarmalar yasaklanmalı ve tüm çalışanların geliri güvence altına alınmalıdır. Halen işten çıkarılan işçilerin işsizlik sigortasından koşulsuz yaralanması sağlanmalı. İşlerin durmasıyla gelir kaybına uğrayan işçilere kısa çalışma ödeneğinden koşulsuz destek sağlanmalıdır.
- Başta büyük kentler olmak üzere etkili bir karantina uygulanmalı
- Karantina ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle işini ve gelirini kaybedenlerinin kendilerinin ve ailelerinin geçimi devlet tarafından sağlanmalıdır.
- Karantina sürecinde kadına yönelik artan şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa etkin bir biçimde uygulanmalıdır.
- Hanelerin temel tüketim faturaları ve borçları ertelenmelidir.
- En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir.
Covid-19’a karşı toplumsal dayanışmaya, güçlü sosyal politikalara ve sosyal devlete ve bilimin yol göstericiliğinde ortak akla ihtiyacımız var.
Koronavirüs salgını nedeniyle dünya genelindeki 160’ı aşkın ülkedeki toplam can kaybı 60 bini geçti. Türkiye, ülkelerin koronavirüs vaka sayısına göre sıralandığı listede dokuzunculuğa kadar yükseldi.
Hizmete girdiği günden bu yana eleştiri kaynağı olan şehir hastaneleri de ilk önemli sınavını veriyor.
112 örgütün içinde bulunduğu Hastanemi Açın Platformu (HAP), koronavirüs salgınının hızla yayıldığına dikkat çekerek Ankara Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla kapatılan altı hastanenin yeniden açılmasını istedi. Platformdan yapılan açıklamada, “Geç olmadan, can kayıpları artmadan, kapatılan hastanelerimizi açın” denildi.
Ankara Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla birlikte kapanan Zekai Tahir Burak Hastanesi’nin, salgının başlangıcında karantina hastanesi yapılarak “can simidi” olduğu belirtilen açıklamada, kapatılan diğer 5 hastaneye ihtiyacın artacağına da dikkat çekildi.
Şehir hastanesi hazırlıksız yakalandı
Salgından en çok etkilenen kentlerden olan Ankara’daki Ankara Şehir Hastanesi’nin, koronavirüs koşullarına hazırlıksız yakalandığı savunuldu. Hastanede görev yapan sağlık çalışanları, Ankara Şehir Hastanesi’nin fiziksel büyüklüğü nedeniyle temizlik konusunun bile problem haline geldiğini söyledi. Şehir hastanesinin açılmasıyla Ankara'daki altı hastanenin yeniden açılması için kampanya başlatan Hastanemi Açın Platformu Üyesi Dr. Beyazıt İlhan da “Bu derece büyük sağlık merkezlerinin kendileri, hastalığı bulaştırma merkezi olabiliyor” uyarısında bulundu.
Sağlık hizmetine uygun değiller
Şehir hastanelerinin inşa sürecine en çok eleştirinin, bu merkezlerin büyüklüğü ve kent merkezlerine uzaklığı konusunda yapıldığını anımsatan İlhan, şunları söyledi: “Bu hastanelerin açılmasıyla birlikte köklü hastaneler de kapatıldı. Bunun en dramatik örneği Ankara’da yaşandı. Ankara’da Numune Hastanesi ile Dışkapı Çocuk Hastanesi’nin de aralarında olduğu altı sağlık kuruluşu kapatıldı. Şehir hastanesi, 3 bin 800 yataklı dev bir hastane. Hastane uzak, erişimi zor. Sağlık çalışanlarının koşulları pratik değil. Farklı gruplardan hekimlerin birbirleri ile çalışma alışkanlığı yok.”
İlhan, yurttaşların ulaşma güçlüğü nedeniyle şehir hastanesine gitme konusunda isteksiz olduğunu belirterek, “Merkezdeki diğer hastanelerin iş yoğunluğu da böylelikle arttı. Ankara maalesef, salgına böyle bir ortamda yakalandı” dedi. Hastanemi Kapatma Platformu’nun şehir hastanelerinin planlanması sürecindeki taleplere kulak tıkandığını anlatan İlhan, “Şehir hastanesi için kent merkezlerindeki hastanelerin kapatılması hataydı. Salgın döneminde bu bir kez daha ortaya çıktı. Fiziki açıdan çok büyük sağlık kuruluşları, bir süre sonra hastalığı bulaştırma merkezi haline gelebiliyor” ifadelerini kullandı.
Hastalık her yere yayılabilir
Ankara Şehir Hastanesi’nde görevli bir personel ise hastanede salgın koşullarında yaşananları şöyle anlattı: “Temizlik bile problem olabiliyor, alan o kadar büyük ki. Hastalar, bir klinikten diğerine gitmek için metrelerce yürümek zorunda kalıyor. Sağlık personeli de aynı şekilde. Buraya koronavirüslü bir hasta gelse tüm birimlere yayabilir, çünkü teşhisin tamamlanması için birçok binaya gitmek zorunda kalınıyor. Bir yerden bir yere giderken katledilen mesafe gerçekten çok fazla. Farklı branşlar, farklı koridorlarda yer alıyor ve kuleler ile birbirlerine bağlıyor. Covid-19 tanı ya da şüphesi olan birini diğer hastalardan izole etmek çok güç olabilir.’’
Boş hastaneler açılsın
Hastanemi Açın Platformu, Ankara Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla kapatılan 6 hastanenin tekrar açılması istedi: “Bu olağan dışı durumda, sağlık hizmetlerine ihtiyacın arttığı ve artacağı salgın döneminde yaşamsal talebimiz var. Kapatılan diğer hastanelerimizi de açın. Ankaralılar olarak, kentimizin kolay ulaşılabilir yerlerinde kapısına kilit vurulmuş durumda boş bekleyen hastanelerin yeniden açılması, sağlık hizmetlerine kazandırılması, buralarda çalışacak hekim ve sağlık çalışanlarının organize edilmesi, kent içinde gerekli planlamaların yapılması konularında her türlü katkıda bulunmaya hazır olduğumuzu belirtiriz. Kapatılan Ankara Numune Hastanesi’ni, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi’ni, Dışkapı Çocuk Hastanesi’ni, Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi’ni, Ulus Devlet Hastanesi’ni açın. Bunların en azından Covid-19 hastalarının karşılanması; tanısının, tedavisinin, gerekirse yoğun bakım tedavilerinin sağlanması için gecikmeden organize edilmesi, bazılarının Covid-19 haricindeki hastalarımızın güvenle tedavilerini sürdürebilecekleri merkezler olarak hazırlanması çok değerli olacaktır.”
İmzacı kurumlar
112 örgütün yer aldığı Hastanemi Açın Platformu’nun içinde Ankara Barosu, Ankara Dişhekimleri Odası, Ankara Eczacı Odası, Ankara Tabip Odası, Ankara Veteriner Hekimler Odası, TMMOB’ye bağlı meslek kuruluşları, Birleşik Kamu İş, DİSK, KESK, Ankara CUMOK, CHP il ve ilçe örgütleri, Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu, ODTÜ Mezunlar Derneği, Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı gibi örgütler yer alıyor.
Erciyes Anadolu Holding’in ortak olduğu şirketlerden, HCS Kablo’nun Genel Müdürü Ufuk Yılmaz (43), koronavirüs (Covid-19) teşhisiyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Yılmaz’ın cenazesi önceki gün İstanbul’da defnedildi.
Erciyes Anadolu Holding CEO'su Alpaslan Baki Ertekin yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Şu ana kadar Kayseri’de hastamız yok ancak İstanbul’da testi pozitif çıkan beş arkadaşımız var. Takip ediyoruz. Pazartesi gününden itibaren de yoğun tedbirler alarak tüm işletmelerimizde üretime başlayacağız” diye konuştu.
Yaklaşık 10 gün önce ara verilen üretime bugünden itibaren yeniden başlanacak.
Erciyes Anadolu Holding bünyesinde İstikbal, Bellona, Mondi ve Hes Kablo gibi markaları barındırıyor.
Türk Hava Kurumu ne var ne yok satıyor!
Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, kayyım yönetimindeki Türk Hava Kurumu, 11 uçağının ardından 7 taşınmazını daha satışa çıkardı.
Koronavirüs salgını nedeniyle birçok kurum ihalelerini iptal ederken kayyımın yönetimindeki Türk Hava Kurumu (THK) 11 uçağının ardından aralarında meskenlerin de bulunduğu 7 taşınmazını daha satışa çıkardı.
“Uçaklarımız meydanda hazır bekliyor”
İhaleler Mayıs ayında yapılacak. Hükümet geçen yıl orman yangınlarıyla mücadelede THK uçaklarını kullanmadı.
THK’nin “Uçaklarımız meydanda hazır bekliyor” açıklamalarına karşın, hükümet yangınlara helikopterle müdahale etti. Bu tavır muhalefet tarafından eleştirilirken, hükümet THK’nin ihalede yüksek teklif verdiği için tercih edilmediğini bildirdi.
THK yönetimine geçen Ekim ayında kayyım atandı. Kurumda son günlerde yaşananlar ise dikkat çekti. THK geçen günlerde kurum envanterinde bulunan 11 adet “M-18 A/B Dromader uçağını” ve depoda bulunan formlu/formsuz malzemelerini satışa çıkarmıştı.
Uçakların ihalesi 13 Nisan’da “belli istekliler arasında ihale” usulüyle gerçekleştirilecek. Bu uçaklar ilaçlama ve yangın söndürme faaliyetlerinde kullanılıyordu. THK daha sonra Kütahya’nın merkez ilçesindeki taşınmazını da “kapalı teklif açık arttırma usulü” ile satacağını duyurmuştu.
7 taşınmaz satışta
THK dün de 7 taşınmazını daha satışa çıkardı. Eskişehir Tepebaşı ilçesi Cumhuriyet Mahallesi’ndeki mesken vasıflı taşınmaz 11 Mayıs’ta, Adana Yüreğir’de yer alan zemin kat 1 bağımsız bölüm 15 Mayıs’ta, Muş merkezdeki taşınmaz 7 Mayıs’ta, Bursa Osmangazi’deki konut 18 Mayıs’ta, Yalova Çiftlikköy’deki mesken 8 Mayıs’ta, Kocaeli İzmit ilçesindeki taşınmaz 13 Mayıs’ta, Denizli Pamukkale’deki taşınmaz 6 Mayıs’ta satılacak. İhaleler kapalı teklif açık artırma usulüyle yapılacak. THK’deki bu taşınmazların halen kullanılan taşınmazlar olduğu da öğrenildi.