Salgınla birlikte yem fiyatları artarken, et ve sütte arz sıkıntısı gündemde
Koronavirüs salgını nedeniyle yem fiyatlarında yaşanan yüzde 15-20 oranındaki artış nedeniyle et ve süt üretiminde sorun yaşanıyor. Üretici, maliyetleri karşılayamadığı için üretimi kısmaya başladı.
Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre; CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, yem fiyatlarında 10 Mart-9 Nisan tarihleri arasında yüzde 15-20 oranında artış yaşandığını belirterek bu artışların henüz et ve süt fiyatlarına yansımadığını belirtti.
Et ve Süt Kurumu (ESK) üreticiye alım garantisi ve prim vermelidir
Üreticinin sıkıntı yaşadığına dikkat çeken Aygun, “Yem fiyatlarındaki artışa bağlı olarak üreticide büyük sıkıntılar meydana gelmiştir, arz sıkıntısı gündemdedir” diyerek şu bilgileri verdi:
2018’in ilk 8 ayında 6,9 milyon ton süt üretilmiş iken 2019’un ilk 8 ayında 6,5 milyon ton üretilmiştir. 2020’de bu üretim oranlarının çok daha fazla düşmesi beklenmektedir. Et ve Süt Kurumu (ESK) üreticiye süt alım garantisi vermelidir. Sütte litre başına prim desteğinin 30 kuruşa çıkarılması, et üreticilerine de kilogram başına prim verilmesi gerekmektedir.
Aygun, ESK Genel Müdürlüğü’nün 2017 ve 2018 yıllarında tüketiciye uygun fiyatlı, kaliteli ve sağlıklı etin ulaşması amacıyla ithal ettiği taze karkas sığır etinin zincir marketler tarafından tüketicilere kıyma ve parça et olarak sunulması için sözleşme imzalandığını anımsattı. Aygun, “Ucuz et satışı imkânı, yoksul vatandaşlara dağıtmak için harekete geçen Ankara Büyükşehir Belediyesi için de gerçekleşecek mi?” dedi.
koronavirüs
Salgınla mücadelede riskli meslek grupları arasında yer alan eczacılar, ücretsiz maske için yurttaşların eczanelere akın etmesinden dolayı tedirgin.
Cumhuriyet'ten Sibel Bahçetepe’nin haberine göre; İstanbul’da 9 eczacı ve eczacının yanında çalışan 15-16 kişinin koronavirüse yakalandığını belirten İstanbul Eczacı Odası Başkanı Zafer Cenap Sarıalioğlu, “Vatandaştan şunu istiyoruz. Size ‘Sağlık Bakanlığı’ndan maskenizi gidin alın mesajı gelmediği sürece’ lütfen eczaneye gitmeyin. Bu hayatınızı da riske atacak bir yoğunluğa sebep olacaktır” diye konuştu.
Eczanelerin, hastanelerin ardından en riskli ikinci yer olduğunu söyleyen Sarıalioğlu, “Mecbur kalmadıkça eczaneye gelmeyin” dedi.
Eczane içlerinde sosyal mesafe için çizgilerinin çekildiğini ve buna uyulması gerektiğini kaydeden Sarıalioğlu, “Önlemlerimizi ilk günden beri almamıza karşın 20 eczanemiz bu durumdan etkilendi. Oda olarak geçen günlerce eczacılara ve çalışanlara tulum, siperlik alarak dağıttık. Ama bütçe olarak bunu sürdürmemiz mümkün değil. Sağlık Bakanlığı’ndan talepte bulunduk” değerlendirmesini yaptı.
ILO Raporu: “Sözleşmeli bir işçi, işi sırasında karşılaştığı durumlardan ötürü Covid-19’a yakalanmış ve hayatını kaybetmişse bu işçiye bağımlı olan eş ve çocuk gibi aile bireyleri tazminatın yanısıra cenaze ödeneği alma hakkına sahiptir…”
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 23 Mart tarihinde “ILO Standartları ve Covid-19” adlı bir rapor yayımladı. 7 bölümden oluşan rapor, Covid-19 salgını süresince iş kayıplarını önlemenin, gelir seviyesini korumanın, işçi sağlığı ve güvenliğini sağlamanın yollarına dair öneriler içermektedir.
Raporun işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına ve mesleği sebebiyle salgından olumsuz etkilenme ihtimali yüksek olan sağlık çalışanlarına dair yorumları yazıda yer almaktadır.
Türkiye’nin de dahil olduğu 187 üye ülkesi bulunan ILO’nun Covid-19’a dair belirlediği standartlara göre işveren ve işçilerin sorumlulukları temelde şu şekildedir:
İşverenler;
Mesleki riskleri en aza indirmek için uygulanabilir, önleyici ve koruyucu önlemlerin alınmasını sağlamaktan genel olarak sorumludur; gerektiğinde ve uygulanabilir olduğu ölçüde, işçiye ücretsiz olarak yeterli koruyucu giysi ve koruyucu ekipman sağlamakla yükümlüdür. Bunların masrafı işverene aittir, hiçbir işçiden bu sebeple para talep edilemez ya da ücretinde kesinti yapılamaz.
İşçilere yeterli bilgiyi sağlamaları gerekliliğinin yanısıra İSG hakkında uygun eğitimi vermekle, bu konuda danışmanlık yapmakla, acil durumlarla başa çıkılmasını sağlayabilecek önlemleri almakla yükümlüdür. Ayrıca meslek hastalıkları ve iş kazası vakalarını ilgili kurumlara bildirilmek zorundadır.
İşçiler;
İşverenleri tarafından kendilerine verilen İSG yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, öngörülen güvenlik önlemlerine uymaktan, birlikte çalıştıkları insanların güvenliğine özen göstermekten ve aynı şekilde onlardan kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerinden kaçınmaktan, koruyucu ekipmanları doğru şekilde kullanmaktan sorumludur.
İşçilerin işi reddetme/işten uzaklaşma hakkı var mı?
İşçiler sağlıksız ve güvensiz çalışma ortamını işverenlere bildirmekle yükümlüdür. Ciddi tehlike barındıran çalışma koşulları işveren tarafından düzeltilene kadar işçilerin çalışmayı reddetmesi temel bir haktır. İşveren işçiden işe devam etmesini ya da işe dönmesini talep edemez. Buna ek olarak çalışmayı reddettiği için hiçbir işçinin işten atılmayacağı, ücretini alamama gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaşmayacağı garanti edilmelidir.
Covid-19 meslek hastalığı olarak sınıflandırılabilir mi?
Covid-19 ve bununla beraber travma sonrası stres bozukluğu meslek hastalığı olarak kabul edilebilir. İşle ilgili faaliyetlerin bir sonucu olarak, Covid-19’dan muzdarip olan veya iş göremez duruma gelen işçiler, çalışma zararlarından elde edilen haklara dair sözleşme uyarınca tazminat ve bakım haklarına sahiptir.
Mesleği sebebiyle Covid-19’a yakalanan kişiler sağlık durumlarının gerektirdiği ölçüde, önleyici ve iyileştirici sağlık hizmetlerine erişebilmelidir. Bunlara gerekli tıbbi malzemelerin kullanımı, hastaneye yatış ve tıbbi rehabilitasyon da dahildir.
Sözleşmeli bir işçi, işi sırasında karşılaştığı durumlardan ötürü Covid-19’a yakalanmış ve hayatını kaybetmişse bu işçiye bağımlı olan eş ve çocuk gibi aile bireyleri tazminatın yanısıra cenaze ödeneği alma hakkına sahiptir. Raporda kayıtdışı çalışan bir işçinin haklarına dair bilgi verilmemiştir.
Ayrıca Covid-19’a yakalanma riski ile bazı meslekler arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Özellikle sağlık, tarım, sanitasyon* ve atık çalışanlarının hastalığa yakalanma riski yüksektir. Bu meslekleri icra eden kişiler hastalandıkları takdirde meslek hastası olarak kabul edilmelidir. Raporda tarım, sanitasyon ve atık çalışanları için bölüm ayrılmamış, sağlık çalışanları için ayrı bir başlık açılmıştır.
Sağlık çalışanlarının korunması nasıl sağlanacaktır?
1977 tarihli Hastabakıcı Çalışanları Sözleşmesi mevcut yasa ve yönetmelikleri, hemşirelik mesleğine adapte ederek iyileştirmeye yöneliktir. Bu yönetmelikten hareketle, işi sebebiyle risklere maruz kalan hemşirelerin koruyucu kıyafetler kullanması, daha kısa saatler çalışması, daha sık dinlenme molaları vermesi gibi tavsiyeler belirtilmiştir. Sağlık çalışanlarının hastalığa yakalanmaları durumunda tazminat da dahil olmak üzere meslek hastalıklarından doğan haklar kendileri için de geçerlidir.
*Sanitasyon; gıda kalıntılarının, mikroorganizmaların, yabancı maddelerin, temizlik maddelerinin ve bunların kalıntılarının yüzeylerden temizlenmesi için alınan önlemlerin tamamını ifade eder.
Çiftçi-Sen Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tohum desteklerine ilişkin bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada desteklemenin yanlış ve eksik yönleri vurgulandı, çiftçilerin talepleri ifade edildi.
Açıklama şöyle:
Covid 19’un yarattığı ve yaratacağı etkilerin birinin de gıda krizi ve açlık tehdidi olacağı konusunda herkes hemfikir. Ülkeler, uluslararası tarım ticaretini kısıtlarken, kendi halklarının gıda ihtiyaçları için tarımsal üretimleriyle ilgili tedbirler alıyorlar.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli de Coronavirüs salgını nedeniyle önümüzdeki dönemde bitkisel üretimin devamlılığını ve gıdada arz güvencesini sağlamak için tedbirler aldıklarını belirterek “Yazlık ekim yapılabilecek alanlarda ekilişlerin kesintiye uğramaması ve tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması” için Bakanlık olarak 21 ilde üreticilere diktikleri tohumun %75 ini hibe olarak dağıtacaklarını söyledi. Tabi sertifikalı şirket tohumlarını ekerlerse.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin açıkladığı 21 İl şunlar: Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Bingöl, Çanakkale, Erzincan, Erzurum, Kars, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Muş, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sivas, Tokat, Uşak, Yozgat.
Destek verilecek ürünler olarak da, buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek, mısır, ayçiçeği ve çeltik belirlenmiş durumda.
Bakanın iddia ettiği gibi sadece 21 ildeki üreticilere tohum dağıtılarak bitkisel üretimin devamlılığı sağlanıp gıda krizine engel olmak mümkün mü? Türkiye’nin gıda ihtiyacına ve bu illerin tarımsal üretim kapasitelerine baktığımızda bunun mümkün olmadığını anlayabiliriz. Çünkü yüzyıllardır Türkiye’nin gıda ihtiyacını karşılamakta sadece bu illerdeki çiftçiler değil, Ege, Akdeniz, Marmara, Trakya, Karadeniz, Ege ve Akdeniz Bölgeleri’ndeki çiftçiler aktif rol almıştır. Hem ailelerini, hem bölgelerini, hem de büyük kentleri beslemişlerdir.
Bakanın açıkladığı iller içinde Türkiye’nin yazlık sebze ve meyve üretiminin büyük bir çoğunluğunu üreten iller kapsam dışıdır. Marmara Bölgesi’nde sadece Çanakkale kapsam içine alınmış, diğer iller kapsam dışı bırakılmıştır. Karadeniz Bölgesi’ndeki birçok il kapsam dışı bırakılmıştır. Ekim nöbeti uygulayarak buğday-ayçiçeği üretimi ve çeltik üretimi yapan Trakya bölgesinden hiçbir il destek kapsamına alınmamıştır. Ve bu bölgelerdeki bir çok ürünün tohum ekimi daha yeni başlayacaktır. Fotoğrafın bütününe bakıldığında Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin “Coronavirüs salgını nedeniyle önümüzdeki dönemde bitkisel üretimin devamlılığını ve gıdada arz güvencesini sağlamak için “aldıklarını söylediği tedbirler halkın gıda ihtiyacını karşılamaktan uzaktır.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli 21 İl’de çiftçilere sertifikalı hibe tohum desteğinin yanı sıra hazine arazilerinin tarımsal üretime açılmasını da tedbirlerden birisi olarak sıralamıştır. Ancak Bakan Pakdemirli hazine arazilerinin kimlere tahsis edilerek işleneceğini söylememiştir. Kamu tarafından mı işlenecek, yöredeki küçük çiftçilere dağıtılıp mı işlenecek, yoksa daha önce açıkladığı “Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi” mantığına uygun olarak, fırsattan istifade bu araziler kurulacak şirketlere tahsis edilerek mi işlenecek? Belirsizdir. Eğer hazine arazileri kurulacak şirketlere tahsis edilerek işlenecekse bu durum tarımsal üretimin şirketleşmesini hızlandırır ve halkın sağlıklı gıdaya erişimini engellediği gibi gıda krizinin de derinleşmesine yol açar.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin coronavirüse karşı sunduğu önlem paketinde Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, kampanyaya katılan su ürünleri üreticileri ve ulusal çapta faaliyet gösteren zincir marketler ile toptancılar tarafından alınan kararla, çipura ve levrek gibi çiftlik balıklarının toplum sağlığına katkı verilmesi için büyük marketlerde uygun(!) fiyata satışa sunulmasıdır.
Uluslararası tarım ticaretine konu olan önemli gıdalardan birisi de balıktır. Dolayısıyla ülkelerin uluslararası tarım ticareti kısıtlamalarından olumsuz etkilenenlerin başında balık yetiştiren çiftlikler ve balık avcılığı yapan büyük firmalar gelmektedir. Türkiye’de de ihracat için balık yetiştiren balık çiftlikleri oldukça çoktur ve bu durumdan olumsuz etkilenmişlerdir. Bakanlık bu kararı alırken, toplum sağlığına katkı verilmesi için değil (hele hele bu çiftliklerde yetiştirilen balıkların bol antibiyotik yüklemesine maruz kaldıkları düşünüldüğünde), zor duruma düşen/düşecek olan şirketleri korumak için aldığı kuşkusu güçlenmektedir.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin halkın gıda ihtiyacını karşılamaya dönük sunduğu tedbirler halkın gıda güvencesini sağlamaz aksine fırsattan istifade şirketlerin gıda sistemini güçlendirmeye yarayacağından dolayı önümüzdeki süreçte gıda krizlerine yol açacaktır.
Çiftçi Sen olarak halkın gıda ihtiyacını karşılamak için diyoruz ki;
- Gıda krizlerini engellemenin, gıdada şirketlere ve dışarıya bağımlılığı kaldırmanın yolu gıda egemenliğidir. Yerel yönetimler ve merkezi iktidar gıda egemenliğinin inşa edilmesinde katkıda bulunmalı, küçük çiftçilerin topraklarında kendi yerel tohumlarıyla, ekolojik köylü tarımıyla üretmelerini teşvik etmeli ve özel olarak daha fazla desteklemelidir.
- Sağlıklı bir gıda ve tarımsal üretim için temiz toprak, hava ve suya ihtiyaç vardır, toprağı, havayı ve suyu kirleten elektrik santralleri vb. yatırımlar derhal durdurulmalı ekolojik tahribat engellenmeli, biyoçeşitliliği koruyacak tedbirler alınmalı, Birleşmiş Milletler’in 2018’de kabul ettiği “Köylülerin ve Kırsalda Çalışan diğer İnsanların Hakları Deklarasyonu” uygulanmalı ve güvence altına alınmalıdır.
- Desteklerin kapsamı genişletilmeli, tüm bölgelerdeki çiftçiler ve her çeşit tarımsal üretim destek kapsamına alınmalıdır. Desteklemeler tohumla sınırlı olmamalı, diğer bölgelerde de tohum desteği yaygınlaştırıldığı gibi, girdi destekleri ve üretmeleri için maddi destekler sağlanmalı, ürünlerinin değerlerinin altında alınmayacağının güvencesi verilmeli “taban fiyat” uygulamasına geçilmelidir.
- Büyük kentlerin ve tüm ülke halkının sağlıklı, uygun fiyatlı gıdaya erişilebilmesi ve gıda kıtlığı yaşanmaması için kent çevresindeki tarımsal üretim yapan çiftçiler özel destek kapsamına alınmalı yerel üretim desteklenmelidir.
- Karantina yasakları nedeniyle insanların şehirlerarası ulaşımı yasaklanmıştır. Dolayısıyla küçük üreticilerin ürünlerini yerel pazarlara ulaştırması da zorlaşmıştır. Büyük marketlerin ve gıda şirketlerinin lojistik firmaları aracılığıyla gıda ürünlerini pazara ulaştırması kolaydır. Bu durum şirketlerin gıda sistemini tamamen kontrolleri altına almalarına yol açmamalı, küçük üreticilerin ürünlerini yerel pazarlara ulaştırabilmeleri için yerel yönetimler ve merkezi iktidar özel çaba içine girmeli, tüketicinin sağlıklı gıdaya erişim hakkını göz önünde bulundurarak üreticinin ve tüketicilerin sağlık risklerini azaltan gerekli önlemler alınmalıdır.
- Gerek ürün ekim dönemlerinde, gerekse de hasat dönemlerinde üreticilerin mevsimlik tarım işçilerine ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın karşılanabilmesi için, yerel yönetimler ve merkezi iktidar mevsimlik tarım işçilerinin barınma, hijyen ve sağlık koşullarını garantiye alacak mekanlar oluşturmalıdır.
- İnsanların bağışıklık sistemini güçlendirecek, toplum sağlığına katkı verecek balık tüketimi teşvik edilmek isteniyorsa, karantina kapsamında kapatılan su ürünleri kooperatifleri yeterli önlemler alınarak çalıştırılmalı, kıyı balıkçığı desteklenmeli, küçük balıkçı teknelerinin kaptan ve tayfalarının gerekli önlemler alınarak avlanmaları sağlanmalı, yakaladıkları balıkların tüketicilere ulaşabilmesi için yerel yönetimler ve merkezi iktidar gerekli desteği vermelidir.
- Denizden avlanan sardalya, hamsi gibi balıkların balık çiftliklerinde yem olarak kullanılmaması, doğrudan halkın tüketimine sunulması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Tohum şirketlerine arka çıkarak, sermayeye talan edecek toprak sunarak, üretim tarzıyla denizleri kirleten ve deniz ekosistemine zarar veren balık çiftliği sahibi şirketlerin pazarlama sorunlarını çözmeye çalışarak yaşanacak gıda krizlerinden kurtulunamaz. Gıda krizinden kurtulmanın, halkın besin değeri yüksek gıda ihtiyacını karşılayabilmenin tek yolu Gıda Egemenliği’nden geçer.
Aç kalmamak, sağlıklı ürünler üretebilmek, umudu büyütebilmek için:
Gıda Egemenliği, Hemen Şimdi!.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, korona virüs salgınıyla mücadele sürecinde, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hayata geçirdiği uygulamaların, tarım için daha kapsayıcı ve hemen uygulanabilir olmasını istedi. Gürer, çiftçiyi tarımdan uzaklaştıran uygulamalardan vazgeçilerek, "girdi destekleri sağlanması, ithalci uygulamalardan vazgeçilmesi ülke tarımı için önemlidir” dedi.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli tarafından açıklanan, ‘tohumluk hibesi’, ‘hazineye ait tarım arazilerinin kiralanması, satışı’ ve ‘bazı ürünlerde stok yapılması’ gibi uygulamaların, korona virüsle mücadele kapsamında üreticiler ve gıda için bir destekmiş gibi görülse de oluşan sorunların aşılmasında daha radikal kararlara ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Tohum desteği uygulaması kafa karıştırdı
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından, “Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi” Programı kapsamında, yazlık ekim yapılabilecek alanlarda ekilişlerin kesintiye uğramaması ve tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması için 7 ürün için 21 ilde üreticilere tohumların yüzde 75’inin hibe edileceğinin açıklandığını hatırlattı.
Gürer, program kapsamında, ekimi yapılacak ürünlerin buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek, mısır, ayçiçeği ve çeltik belirterek, “illerin özelliklerine göre her yıl bütçeden tohum desteği için fide ve fidan dağıtımı için pay ayrılıyor. Var olan bir uygulama devam ediyor. Artı sağlanan ne? Üreticilere tohumun tamamını hibe edilmesi gerekmektedir. Ayrıca yalnızca tohum desteği değil, mazot, gübre, ilaç, yem ve diğer girdi maliyetlerini düşürecek etkili önlemler alınmalıdır ve daha çok ili bu kapsamalıdır. Destek bu bağlamda çiftçiler yeterli olmadığını ifade etmektedirler. Arpa ve buğday içinde geç kalınmıştır. Çok bölgede ekim sağlandıktan sonra karar alınmıştır. Virüs ilk görüldüğü süreçte önerdiğimiz dönemde bu kararlar alınmalıydı ” diye konuştu.
Gürer, sertifikalı tohum desteği ile ilgili tedariklerin mutlaka TMO ve TİGEM’den yapılması gerektiğini de ifade etti.
Ekimden vazgeçilen 3.5 milyon hektar alanda yeniden ekim sağlanmalı
Korana virüsle mücadele kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığının hazineye ait tarım arazilerinin satış ve kiralanmasıyla ilgili uygulamanın önemine vurgu yapan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, tarıma açılacak hazine arazilerinin farklı amaçlarla kullanılmaması içinde gerekli titiz önlemlerin alınması ve takibin ciddi yapılmasını istedi.
Gürer, “Tarım sektöründe arazilerin yandaşlara değil tarımda girdi maliyetlerini düşürecek kırsal ve aile şirketleri destekleyecek biçimde değer bulması sağlanmalıdır. Genç çiftçinin kırsalda kalmasını sağlayacak ve tarıma özeneceği radikal kararlar alınmalıdır. Kırsal da yaş ortalaması 60 civarındadır. Çiftçi yeniden toprağı umut olarak görmelidir. Virüs ile ilgili düzenlemeler ekimi olumsuz etkilememesi için her türlü önlem ve düzenleme geç kalınmadan alınmalıdır. Halen bakanlık sorunları çözümde geriden gelmektedir.
Kırsal göç ile boşalması ve yanlış imar uygulamaları da dâhil AKP iktidarı döneminde 3.5 milyon hektar tarım arazisini devre dışı kalmıştır. Bu alanlar özellikle yerli ve yerel tohumla geri kazanılabilecek olanları tekrar tarım alanı kılınmalıdır. İktidarın uyguladığı yanlış tarım politikaları ve girdi maliyetlerine sürekle gelen zamlar çiftçiyi topraktan uzaklaştırmıştır. Çiftçiler, girdi maliyetlerindeki artışlara karşı korunmamış, borç içine girmiş, haczedilmiş ve tarımdan uzaklaşmıştır. Yeniden çiftçi toprakla buluşması sağlanması yanında genç çiftçi cazip desteklerle tarıma dönüşü sağlanmalıdır. Ekilmeyen araziler ekime açılması bu dönemde daha da önem kazanmıştır. Çiftçiyi tarımdan uzaklaştıran uygulamalardan vazgeçip, girdi destekleri sağlanması, ithalci uygulamalardan vazgeçilmesi ülke tarımı için önemlidir.” şeklinde konuştu.
Girdi maliyetleri düşürülmeli
Son 10 yılda yalnız mazot ve gübre fiyatlarının ortalama yüzde 250 oranında arttığını, buna karşın ürün fiyatlarındaki artışın düşük seviyede kaldığını belirten CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Böyle bir ortamda girdi maliyetlerinin düşürülmesini sağlamak, sadece tohum desteği değil, tüm girdiler için vergi oranları dâhil yeni düzenlemeler de yapmak, maliyetlerin indirilmesini sağlamak daha akıllıca bir uygulama olur.” diye konuştu.
Gürer, Dünyada düşen akaryakıt fiyatları ile çiftçiye daha ucuz mazot sağlanması, mazotta vergilerin tarım için kullanımda kaldırılması ve mazot fiyatlarının çiftçiyi külfet olmayacak düzeye çekilmesini de gerektiğini belirtti. Tohum, gübre, ilaç, ekipman yanında mazot elektrik fiyatlarında artış maliyeti etkilemekte diyen Gürer, “üretici ürettiğinden kazanamıyor, tüketici ise pahalı ürün alıyor, aracılar kazandığı bu süreçte kooperatifleşmeyi yeniden düzenleyerek aracıların aşırı ve haksız kazançları önlenmelidir” diye konuştu.
Stoklar kamu kurumlarına yaptırılmalı
Gürer, 20 yıl öncesine kadar tarımda kendi kendine yeten ülkelerden biri olan Türkiye’nin tarım politikasındaki hatalar nedeniyle dışa bağımlı hale gelmesinin altında yatan gerçeklerin belirlenip, bununla ilgili tedbirlerin mutlaka alınması gerektiğini de vurgu yaparak, “Tarımsal ürünleri ilgili stok yapılacaksa bunun kamu kurumları bünyesi yapılması şarttır” diye konuştu. Gürer Bakan’ın yeterli gıda stok var açıklamasının önemli olduğunu ancak hangi ürünlerde ne kadar stok bulunduğunun da kamuoyuna bilgi olarak verilmesinin daha gerçekçi olacağını da ifade etti.
Alınması gereken önlemler
Korona virüsle mücadele kapsamında hayata geçirilen ekonomik önlemler paketinin içinde tarım sektörünün yer almadığını da hatırlatan Gürer, bu konuda mutlaka bir ek önemler paketinin hazırlanması ve bu pakete tarım sektörünün de eklenmesi gerektiğini vurguladı.
2019 yılında ödenmesi gereken desteklemelerin halen ödenmemesine rağmen Cumhurbaşkanının tüm ödemelerin yapıldığını açıkladığına dikkat çeken Ömer Fethi Gürer, 2019 yılı ödemelerinin hemen yapılması, 2020 yılına ait ödemelerin de öne alınmasının üreticiler için bir moral olabileceğini belirtti.
Çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri, kamu ve özel bankalara olan borçlarının yapılandırılıp ödemelerin bir yıl faizsiz olarak ertelenmesi ve çiftçilere faizsiz kredi temin edilmesi gerektiğini söyleyen Gürer, BAĞKUR ve SSK borçlarının ise 2020 yılı hasat sezonu sonuna ertelenmesi yönündeki beklentilerin de hayata geçirilmesini istedi. Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri tarım işletmelerini de kapsamının sağlanması gerektiğini belirten Gürer “Tarım kanununa göre çiftçiye verilmesi gereken destekte, bu süreçte olsun verilmelidir” dedi.
Su kuyuları açılsın
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer orta Anadolu’da sulama suyu yer altı kuyularından enerji ile yeryüzüne çıkarıldığını ve artan elektrik maliyetlerinin çiftçiyi zora soktuğunu hatırlattı. Gürer bölgede borcu nedeni ile ya da miras paylaşımından dolayı kapalı su kuyuları bulunduğunu Niğde’de Orhanlı Kasabası, Çavdarlı, Dikilitaş köyleri, Misli ovası gibi yerlerde bu sorun yaşandığını, bu dönem ürün veriminin de önemli olacağını, borcu ya da herhangi bir nedenle kapalı su kuyularına izin verilmesi gerektiğini de ifade etti.
Sulama yatırımları üründe verim artışı sağladığını, ancak özellikle yer altı sularının her yıl seviyesi düştüğünü, bu nedenle su kullanımında en çok fayda en az kayıp ile sürecin yürütülmesi gerektiğini belirten Gürer, sulama suyundan arazi toplulaştırmaya kadar planlı bir sürece girilmesi gerektiğini de ifade etti.
Kaynak: Tarımdanhaber
Covid-19’un etkilerini henüz yansıtmayan Ocak 2020 istihdam ve işsizlik verileri iç açıcı değil:
- Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 8 Milyona Dayandı!
- Ümitsiz İşsiz Sayısı 1 Milyona Yaklaştı!
- İstihdamda Tablo Ürkütücü!
- 2018 ve 2019’da İŞKUR İstihdam İçin 43 Milyar TL Harcarken İstihdam Krizde 2 milyon kişi azaldı!
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 10 Nisan 2020 günü açıkladığı Ocak 2020 dönemi Hanehalkı İşgücü Araştırması’nı değerlendirdi.
TÜİK tarafından açıklanan veriler Ocak 2020 Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarını yansıyor. 2018-2019 krizinin olumsuz etkilerini yansıtan verilerde henüz Covid-19’un yarattığı ciddi ekonomik etkilerin sonuçları yok. Haziran ve temmuz ayında açıklanacak TÜİK verilerinde Covid-19’un etkilerini görmek mümkün olacak. Önümüzdeki aylarda Covid-19 nedeniyle işsiz sayısının en az ikiye katlanması ve istihdamda çok ciddi bir daralma yaşanması kaçınılmaz.
15 ve daha yukarı yaştakilerde dar tanımlı işsizlerin sayısı 2020 yılı Ocak döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 306 bin kişi azalarak 4 milyon 362 bine gerilmesine rağmen, geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyona dayandı. Geniş̧ tanımlı işsiz sayısı Ocak 2019’da 7 milyon 552 bin iken Ocak 2020’de 408 bin artışla 7 milyon 960 bin kişi oldu. Geniş̧ tanımlı işsizlik oranı Ocak 2020’de yüzde 23,1 olarak hesaplandı.
İstihdamda gerileme olmasına karşın işsiz sayısında bir miktar düşüş var. Bu durumun nedeni geniş tanımlı olarak işsiz olduğu halde iş aramayanların ancak çalışmaya hazır olanların sayısındaki artış. Dolayısıyla dar tanımlı işsizlikte yaşanan düşüşün nedeni işsizlerin iş aramaktan vazgeçmeleri ve ümitlerini kaybetmeleridir.
Ümitsiz işsizler 1 milyona yaklaştı
Ocak 2019’da 618 bin olan ümitsiz işsizlerin sayısı Ocak 2020’de 328 bin artarak 946 bine yükseldi. Son 1 yılda ümitsiz işsizlerin oranı yüzde 53 arttı.
İstihdamda daralma eğilimi devam ediyor. Ocak 2018’den Ocak 2020’ye 763 bin istihdam kaybı yaşandı. Krizin başladığı Ağustos 2018’e göre istihdam kaybı 2 milyon 50 bin oldu. Son iki yılda İŞKUR işveren teşvikleri için 27 milyar olmak üzere istihdam için toplam 43 milyar TL harcadı. Ancak sonuçta istihdamın artması bir yana, Ocak 2018’e göre 763 bin, Ağustos 2018’e göre 2 milyon 50 bin istihdam kaybı var. İŞKUR devasa kaynaklar harcıyor ama istihdam azalıyor.
TÜİK’e göre çalışma çağındaki nüfusun (15+ nüfus) sadece yüzde 44’ü istihdamda. Toplam istihdam 27,3 milyon. Bu istihdam ise tümüyle düzenli ve kayıtlı değil. Geçici işler, kısmi işler, tarım işleri ve kayıt dışı işler ile ücretsiz aile işçileri de bu sayıya dahil.
Genç kadın işsizliği ve kentsel kadın işsizliği son 1 yılda en yüksek işsizlik türü olarak görülmeye devam ediyor. Ocak 2020’de de en fazla artış kentsel genç kadın işsizliğinde görüldü.
Mevsim etkisinden arındırılmamış genç işsizliği son 1 yılda 2,2 puan azalarak yüzde 24,5, mevsim etkisinden arındırılmamış kadın işsizliği 0,2 puan azalarak yüzde 16,3 oldu.
Krizde kentsel genç kadın işsizliği yüzde 36’lara ulaştı, kadın işsizliği kategorisinde en yüksek işsizlik seviyesini gördü. Ocak 2020’de de kentsel genç kadın işsizliği yine en yüksek işsizlik türü oldu.
Geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyona dayandı
Ocak 2019’da 4 milyon 668 bin olan mevsim etkisinden arındırılmamış dar tanımlı işsiz sayısı Ocak 2019’da 306 bin kişi azalarak 4 milyon 362 bin oldu (Grafik 1). Mevsim etkisinden arındırılmamış işsizlik oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 0,9 puan azalarak yüzde 13,8 olarak gerçekleşti.
Ocak 2019’da yüzde 14,7 olan mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik, Ocak 2020’de yüzde 13,8 oldu.
DİSK-AR tarafından hesaplanan geniş̧ tanımlı işsiz sayısı Ocak 2019’da 7 milyon 552 bin iken Ocak 2020’de 408 bin artışla 7 milyon 960 bin kişi oldu. Geniş̧ tanımlı işsizlik oranı Ocak 2020’de yüzde 23,1 olarak hesaplandı (Tablo 1). Dar tanımlı işsizlik azalırken geniş tanımlı işsizliğin artmasının sebeplerinden biri kriz döneminde iş aramayıp çalışmaya hazır olanların dikkat çekici artışı olarak gösterilebilir. Kriz dönemindeki uzun süreli işsizliğin sonucunda ümidini kaybeden işsizler son 1 yılda yüzde 53 oranında arttı.
2020 Ocak ayında iş bulma ümidini kaybedenlerin sayısı 946 bine ulaştı. İstihdamda gerileme olmasına karşın işsiz sayısında bir miktar düşüş var. Bu durumun nedeni geniş tanımlı olarak işsiz olduğu halde iş aramayanların ancak çalışmaya hazır olanların sayısındaki artış.
Krizden bu yana istihdam 2 milyon 52 bin azaldı
Ocak 2018’de 28 milyon 29 bin olan mevsim etkisinden arındırılmamış̧ istihdam krizin başladığı 2018 Ağustos ayında 29 bin 318’e yükseldi. Ağustos 2018’den Şubat 2019’a kadar düzenli bir azalış gösteren istihdam edilenlerin sayısı Şubat 2019’da artış eğilimi gösterse de Temmuz 2019’dan sonra tekrar azalmaya başladı. 2020 Ocak ayında istihdam edilenlerin sayısı krizin başladığı Ağustos 2018’den bu yana 2 milyon 52 bin azalarak 27 milyon 266 bine geriledi (Grafik 2). Küresel salgın COVID-19’un yıkıcı etkilerinin henüz görülmediği düşünülecek olursa istihdamdaki azalışın süreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Genç kadın işsizliği ilk sırada
Ne eğitimde ne istihdamda olanlar (neet) artıyor
Genç kadın işsizliği ve kentsel kadın işsizliği son 1 yılda en yüksek işsizlik türü olarak görülmeye devam ediyor. Ocak 2020’de de en fazla artış kentsel genç kadın işsizliğinde görüldü.
Mevsim etkisinden arındırılmamış genç işsizliği son 1 yılda 2,2 puan azalarak yüzde 24,5, mevsim etkisinden arındırılmamış kadın işsizliği 0,2 puan azalarak yüzde 16,3 oldu.
Krizde kentsel genç kadın işsizliği yüzde 36’lara ulaştı, kadın işsizliği kategorisinde en yüksek işsizlik seviyesini gördü. Ocak 2020’de de kentsel genç kadın işsizliği yine en yüksek işsizlik türü oldu.
Ekonomik krizin etkisinin en yoğun olarak görüldüğü Ocak 2019’a göre Ocak 2020’de işsizlik türlerinde genel bir azalış görülmektedir. Ancak ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin (NEET) sayısındaki artış devam ediyor. Ocak 2020’de NEET oranı Ocak 2019’a göre 0,2 puan artarak yüzde 25,7’ye ulaştı.
İşsizlikle mücadele önerileri
- İşten çıkarmalar Covid-19 süresince kesin olarak yasaklanmalı.
- İşsizlik sigortasından yararlanma koşulları ve ödenek miktarı iyileştirilmelidir.
- Covid-19 koşullarında işsizlik ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmada ön koşul aranmamalıdır.
- İşsizlik Sigortası Fonunun amaç dışı kullanımına son verilmelidir.
- “Herkesin çalışması için, herkesin daha az çalışması” ilkesi doğrultusunda haftalık çalışma süresi gelir kaybı olmaksızın 37,5 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, 90 saate düşürülmelidir.
- İstihdam artışlarında kamunun payı dikkate değerdir. Kamu istihdamının artırılması, kamuda eğreti ve güvencesiz çalışma biçimleri yerine, kadrolu ve güvenceli istihdam artışının sağlanması yaşamsal önemdedir. Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınmalı ve kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır.
- İş başında eğitim adı altında çırak, stajyer, kursiyerlerin ve bursiyerlerin ucuz işgücü deposu olarak kullanılması uygulamasına son verilmelidir.
- Uluslararası çalışma normları doğrultusunda herkese en az bir ay ücretli yıllık izin hakkı tanınmalıdır.
- Güvencesiz çalışma biçimlerine son verilmeli, tüm taşeron işçilere kadro verilmelidir. Kamu taşeron işçileri kamu işçisi olarak kadroya alınmalıdır.
- Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “insana yaraşır iş” yaklaşımı temelinde herkese güvenceli ve nitelikli işler sağlanmalıdır.
- Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımı güvence altına alınmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Toplum yararına çalışma programları kapsamında çalıştırılanlar daimî işçi statüsüne geçirilmelidir.
- Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden alınmalıdır.
Raporun tamamına erişim için linke tıklayınız: http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/DISK-AR-Nisan-2020-Istihdam-Issizlik-Raporu.pdf
İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre, Türkiye'deki 30 Büyükşehir ve Zonguldak'ta hafta sonu sokağa çıkma yasağı getirildi.
İçişleri Bakanlığınca bu geceden, 12 Nisan saat 24.00'e kadar 30 büyükşehirle Zonguldak'ta, İl sınırları içerisinde sokağa çıkma yasağı getirildi.
Açıklama şöyle:
“10.04.2020 tarihi saat 24:00 ile 12.04.2020 tarihi saat 24:00 arasında Büyükşehir statüsündeki 30 ilimiz (Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Van) ile Zonguldak İl sınırları içinde bulunan tüm vatandaşlarımızın sokağa çıkmaları yasaklanmıştır.
Saat 22.15 itibariyle valiliklere gönderilen genelgenin tüm detayları kamuoyu ile paylaşılacaktır.”
Cezaevlerindeki koronavirüs tedbirlerinin süresi uzatıldı
Adalet Bakanlığı, koronavirüs ile mücadele kapsamında, cezaevlerinde alınan tedbirlerin süresini, Bilim Kurulunun önerisiyle 30 Nisan'a kadar uzattı.
İstanbul Tabip Odası (İTO) Covid-19 pandemisi sürecinde İstanbul’daki sağlık hizmetlerinin durumuyla ilgili raporlarını açıklamaya devam ediyor.
Bu raporda “İstanbul’daki İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği (İSİYH)” alanındaki durum ele alındı: (https://www.istabip.org.tr/5684-korona-gunlerinde-istanbul-da-saglik-4-isci-sagligi-isyeri-hekimligi-raporu.html)
Raporun tamamı:
Öncelikle İzmir’de Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden işyeri hekimi meslektaşımız Dr. Muharrem İdiz’i saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Bilindiği gibi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu aradan sekiz yıl geçmesine rağmen defalarca ötelenmiş ve hala tüm işyerlerini kapsayacak noktaya gelmemiştir. Buna bağlı olarak işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı olmayan çok sayıda işyeri bulunmaktadır. Öte yandan aynı yasayla işyeri hekimliği alanı piyasaya açılmış ve “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri (OSGB)” aracılığıyla taşeronlaştırılmış, işyeri hekimlerinin büyük çoğunluğu OSGB’lerde çalışmaya zorlanmıştır.
Bu çerçevede İstanbul’daki İSİYH alanından bu süreçte derlediğimiz bilgiler ve gözlemlerimize dair öne çıkan tespitler:
İstanbul ‘da bulunan binlerce işyerinde üretim ve çalışma hayatı devam etmektedir. Her gün yüz binlerce işçi işyerlerine gitmekte, çalışmaya devam etmekte ve yollarda olmaktadır.
İstanbul’da salgının dördüncü haftası biterken toplumsal hareketliliğin kısıtlanmaması, “üretmeye mecburuz” anlayışıyla işyerlerinde çalışmanın durdurulmaması özellikle büyük işyerlerinde çok sayıda işçinin hastalanmasına, salgının yayılmasına sebep olmaktadır. Her gün fabrikalardan hastalanan, temaslı olan, işi bırakmak isteyen, buna rağmen zorla çalıştırılan işçilerin haberlerini almaktayız.
Herkese “Evde kal” çağrısı yapılır, çeşitli gruplara sıkı kurallar ve yasaklar getirilirken emekçiler montaj hatlarında, üretim bantlarında dip dibe çalışmaya zorlanmakta, ekonomiyi yönetenlerse ne patronlara yaptıkları gibi mali destek sağlamakta ne de emekçilerin hastalık riskini azaltacak önlemleri almaktadır.
İşçiler işyerlerine servis, minibüs, metrobüs, metro, otobüs ya da diğer toplu ulaşım araçlarıyla gidip gelmekte, yakın temas engellenmesi zorlaşmakta ve fiziksel mesafe korunamamaktadır.
Servisler ve toplu taşıma araçları bulaş yolu olarak büyük risk teşkil etmektedir.
İSİYH alanında çalışan işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları ve diğer sağlık personeli açısından da durum son derece zordur.
Pandemi gibi acil ve hızlı karar alınması gereken durumda işyeri hekimlerinin hem işveren hem OSGB patronlarıyla muhatap olması, kimden neyi, ne kadar talep edeceği konusunda karmaşa oluşturmaktadır.
İşyeri hekimlerinin OSGB üzerinden hizmet verdikleri, çoğunlukla uygun revir, muayene ortamı bulunmayan; maske, önlük, eldiven gibi kişisel koruyucu ekipman, dezenfektan bulmanın bile zor olduğu çok sayıda küçük işyerinde genel durum tam gün işyeri hekimi çalışan büyük ve kurumsal şirketlerden daha da kötüdür.
Gerek üretime ara veren işyerleri gerekse OSGB’ler işyeri hekimlerini ücretsiz izne çıkararak mağduriyetlerine neden olmaktadır, çalışmaya devam eden işyerlerinde pandemiyle ilgili gerekli tedbirlerin alınmaması özellikle ileri yaşta ve kronik hastalıkları olan çok sayıda meslektaşımız için büyük risk oluşturmaktadır.
Birinci basamak sağlık hizmet sunumu parçalandığından aile sağlığı merkezleri, İlçe Sağlık Müdürlükleri ve işyeri hekimleri arasında koordinasyon ve işbirliği yapılamamakta, işyerlerinde Covid-19’lu işçilerin ve birlikte çalıştıkları temaslıların izolasyonu konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
İşyeri hekimlerinin sadece iki gün istirahat verme yetkisi bu süreçte uygulamada ciddi problem oluşturmaktadır.
Özetle; 9 Nisan 2020 günü itibarı Covid-19 pandemisiyle mücadele sürecinde İstanbul’da İSİYH alanında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır ve bu durumdan çıkılabilmesi için aşağıdaki önlemlerin hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir:
Öncelikle temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde salgın süresince çalışma acilen durdurulmalı, işten çıkarmalar yasaklanmalı, çalışanlara ücretli izin verilmeli ve işsizler için ise koşulsuz işsizlik maaşı ödenmelidir.
Faaliyetine devam eden işyerlerinde çalışma saatleri ve vardiya sıklıkları azaltılmalı, fiziksel mesafeyi sağlamak için uygun çalışma modelleri geliştirilmeli, yürütülen faaliyetler ve çalışma organizasyonu rehberler doğrultusunda çalışanların maruziyetini engelleyecek şekilde düzenlenmelidir.
İşyerinde bağışıklık sistemi hastalığı, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, akciğer hastalığı gibi riskli çalışanlar, hamileler, yasal süt izni kullananlar, engelliler, 60 yaş ve üzerinde olanlar salgın süresince idari izinli sayılmalıdır.
Her türlü iş seyahati durdurulmalı, toplantılar kısıtlanmalı, eğitimler mümkünse ertelenmeli veya digital ortamlarda verilmeli, yurtdışından gelenlerin 14 gün boyunca işyerine gelmemesi, gerekiyorsa evden çalışması sağlanmalıdır.
Pandemi süresince İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları aktif çalışmalı, işyerlerinde risk değerlendirmesi ve acil durum planları yapılmalı ve düzenli olarak yenilenmeli, tüm çalışanlara COVİD-19 pandemisi bilgilendirmesi ve eğitimi yapılmalıdır.
Servis araçlarının sayıları arttırılarak kişilerin aralıklı oturması, maske takması sağlanmalı ve sık temas edilen yüzeyler başta olmak üzere hijyenle ilgili önlemler alınmalıdır.
İşyerlerinde dezenfeksiyon işlemleri titizlikle yapılmalı, bütün işçilere uygun kişisel koruyucular sağlanmalıdır.
İşyeri yemekhanelerinde azami hijyen ve uygun termal konfor şartları ve yemek saatlerinde yapılacak düzenlemelerle aralıklı oturma sağlanmalıdır.
İşyerlerinde Covid-19 pozitif çıkan çalışanların ve birlikte çalıştığı kişilerin eve gönderilmesi, evde izolasyonu gibi konularda çıkan sorunları aşmak için pandemi nedeniyle aile hekimlerine tanınan 14 gün rapor verme yetkisi işyeri hekimlerine de tanınmalı, bunun yanında İlçe Sağlık Müdürlükleri tarafından birinci ve ikinci basamak sağlık kurumlarının işyeri hekimleriyle koordineli çalışması sağlanmalıdır.
İşyeri hekimlerinin çalışma mekanlarında da salgından korunma tedbirleri mutlaka alınmalı, dezenfeksiyon uygulaması ve kişisel koruyucular sağlanmalı, diğer tüm sağlık çalışanlarına olduğu gibi işyeri hekimlerine de olası şüpheli durumlarda test yapılmalıdır.
Bizatihi işyeri hekimleri de dahil olmak üzere işyerlerinde saptanan Covid-19 vakalarının iş kazası ve/veya meslek hastalığı olduğu göz önüne alınarak gerekli bildirimler aksatılmaksızın yapılmalıdır.
Sonuç olarak; İstanbul’da salgının dördüncü haftası biterken özellikle büyük işyerlerinde birden fazla çalışanın hastalanmasına, salgının yayılmasına yol açtığı halde hala işyerlerinde çalışmanın durdurulmaması Türkiye işçi sınıfının sağlığını göz göre göre tehlikeye atmakta; “Hepimiz aynı gemideyiz” söyleminin tersine pandemi sürecinin sınıfsal boyutunu açık olarak ortaya koymaktadır.
Oysa neoliberal dogmaların aksine temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üretilenler dışındaki bütün işler durdurulabilir, işten çıkarmalar yasaklanabilir ve herkesin geçimi güvence altına alınabilir.
Bunun önündeki tek engel kapitalistlerin kâr hırsıdır. Oysa hiçbir şey insan sağlığından daha değerli değildir.
Bu süreçte İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği alanı bu perspektifle değerlendirilip gerekenler hızla hayata geçirilmelidir.
İstanbul Tabip Odası (İTO), koronavirüs (Covid-19) salgını ile ilgili düzenli raporlar yayımlayarak kamuoyunu bilgilendirmeye devam edecektir.
Daha önce yayımlanan raporlar:
30 Mart 2020 tarihinde “Korona Günlerinde İstanbul’da Sağlık-1/Kamu Hastaneleri Raporu” (https://www.istabip.org.tr/koronavirus/Haberler/5620/korona-gunlerinde-istanbul-da-saglik-1-kamu-hastaneleri-raporu),
2 Nisan 2020 tarihinde “Korona Günlerinde İstanbul’da Sağlık-2/Özel Hastaneler Raporu” (https://www.istabip.org.tr/koronavirus/Haberler/5643/korona-gunlerinde-istanbul-da-saglik-2-ozel-hastaneler-raporu),
6 Nisan 2020 tarihinde “Korona Günlerinde İstanbul’da Sağlık-3 Birinci Basamak Raporu” (https://www.istabip.org.tr/koronavirus/Haberler/5665/korona-gunlerinde-istanbul-da-saglik-3-birinci-basamak-raporu)
İşsizlik Ocak ayında yüzde 13,8 olarak gerçekleşti.
TÜİK, Aralık, Ocak, Şubat aylarını kapsayan Ocak ayı iş gücü istatistiklerini açıkladı. TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 306 bin kişi azalarak 4 milyon 362 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 0.9 puanlık azalış ile yüzde 13.8 seviyesinde gerçekleşti.
İstihdam düştü
İstihdam edilenlerin sayısı 2020 yılı Ocak döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 109 bin kişi artarak 27 milyon 266 bin kişi, istihdam oranı ise 0,5 puanlık azalış ile %44,0 oldu. Bu dönemde, istihdam edilenlerin sayısı tarım sektöründe 242 bin, inşaat sektöründe 68 bin kişi azalırken, sanayi sektöründe 257 bin, hizmet sektöründe ise 161 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin %16,0'ı tarım, %20,7'si sanayi, %5,2'si inşaat, %58,1'i ise hizmet sektöründe yer aldı.
İşgücü düştü
İşgücü 2020 yılı Ocak döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 196 bin kişi azalarak 31 milyon 629 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 1,2 puanlık azalış ile %51,0 olarak gerçekleşti.
Kayıtdışı çalışma azaldı
Ocak 2020 döneminde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların toplam çalışanlar içindeki payını gösteren kayıt dışı çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,1 puan azalarak %31,0 olarak gerçekleşti. Tarım dışı sektörde kayıt dışı çalışanların oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,6 puan azalarak %20,9 oldu.
15-64 yaş grubu
15-64 yaş grubunda işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,9 puan azalışla %14,1, tarım dışı işsizlik oranı ise 1,1 puanlık azalışla %15,8 oldu. Bu yaş grubunda istihdam oranı 0,4 puanlık azalışla %48,6, işgücüne katılma oranı ise 1,1 puanlık azalışla %56,5 oldu.
Gençler işsiz
15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,2 puan azalışla %24,5, istihdam oranı ise 0,2 puan azalarak %31,0 oldu. Aynı dönemde işgücüne katılma oranı 1,5 puanlık azalışla %41,1 seviyesinde gerçekleşti. Ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,2 puanlık artışla %25,7 seviyesinde gerçekleşti.
Mevsim etkisi
Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki döneme göre 0,4 puan azalarak %12,6 oldu. İşsiz sayısı bir önceki döneme göre 155 bin kişi azalarak 4 milyon 60 bin kişi olarak gerçekleşti.
Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam oranı bir önceki döneme göre 0,2 puan azalarak %45,3 oldu. İstihdam edilenlerin sayısı 101 bin kişi azalarak 28 milyon 90 bin kişi olarak tahmin edildi. Mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0,5 puan azalarak %51,8 oldu. İşgücüne katılan sayısı 256 bin kişi azalarak 32 milyon 150 bin kişi olarak tahmin edildi.
Ekonomik faaliyete göre, mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam, tarım sektöründe 32 bin kişi, sanayi sektöründe 50 bin kişi, hizmet sektöründe 20 bin kişi azalırken, inşaat sektöründe 2 bin kişi arttı.
“İşten atmak yasaklansın” talebini, tüm işçiler ve işçi örgütleri yıllardır dile getiriyorlar. Koronavirüs salgını ile birlikte işsiz kalan binlerce emekçi bu talebi daha yakıcı hissetti.
Salgın, bu talebi yıllardır duymazdan gelen AKP iktidarı için de adım atma zorunluluğu doğurdu. AKP iktidarı, “herkes iş bulacak diye bir şey yok” söyleminden “işten atmak yasaklanıyor” noktasına geldi. Bu yakıcı talebi gündem etmemiş yandaş basın büyük büyük manşetlerle verdiler.
Ancak, yasa taslağı ortaya çıktığında, başta sınıf sendikaları olmak üzere, tüm emekçiler tepki gösterdiler. AKP iktidarı bir kez daha sermayeyi üzmemek kararı almış, işten çıkartılmayı bırakın zorlaştırmayı, ücretsiz izni kolaylaştıran bir düzenleme yapmıştı.
Yasada yapılması hedeflenen düzenlemeye işçi örgütlerinde tepkiler gelmeye devam ediyor. Bir kısmını aşağıya derledik:
DİSK
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Taslağı”na ilişkin açıklaması:
İşten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Ücretsiz izni meşrulaştırmaya ve işçileri sefalete mahkûm etmeye yönelik olan bu düzenleme asla kabul edilemez!
Covid-19 nedeniyle işten çıkarmaların yasaklanmasını salgının başından beri ısrarla savunduk. Bu konudaki talebimizi ilk günlerden beri kamuoyu ile paylaştık ve Üçlü Danışma Kurulu’nda da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’na ilettik. İşten çıkarılmaların yasaklanmasını ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılacak ödeneklerde ön koşul aranmamasını ve bütün işçilerin işsizlik ödeneği ile kısa çalışma ödeneğinden yararlanmasını savunduk.
Ücretsiz izin dayatmalarına karşı işin durması veya ara verilmesi durumunda işçilere İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödeme yapılmasını ve böylece gelir kayıplarının telafi edilmesini savunduk. Bu taleplerimiz büyük bir toplumsal yankı ve destek buldu. İşçi sınıfı tarafından sahiplenildi.
İşten çıkarma yasağı önerimiz zamanında dikkate alınsaydı ve yüzbinlerce işçi işten çıkarılmazdı. İşten çıkarmaların yasaklanması önerimizin doğruluğunu herkes anladı, en geç hükümet anladı ama görünen o ki milyonlarca işçinin yaşadığı sorunları tam olarak anlamakta hala zorluk çekiyorlar.
Evet, bu karar geç kalmış bir karardır. Önerdiğimiz gibi salgının en başında alınsa idi yüzbinlerce işçi işinden olmazdı. Ancak bu taslakla yapılan düzenlemeler sadece geç değil aynı zamanda oldukça ciddi sorunlar taşıyor niteliktedir.
Öncelikle taslağın hazırlanma ve açıklama biçimi doğru değildir. Sosyal taraflarla paylaşılmadan ve onların görüşüne sunulmadan taslağın açıklaması her zamanki “ben yaptım oldu” zihniyetinin devamıdır. Salgınla mücadele böyle olmaz. Ortak akılla olur.
Sendikalara iletilmeden kamuoyuna açıklanan kanun taslağı 4857 sayılı İş Kanunu’na geçici bir madde eklenmesini öngörüyor ve İş Kanunu kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin iş sözleşmesinin üç ay süreyle feshedilemeyeceğini düzenliyor. Bu süre 6 aya kadar uzatılabilecek.
Taslak ile Covid-19 salgın hastalık neticesinde kamu yararının gerektirmesi nedeniyle üç ay süreyle İş Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendinde gösterilen sebepler dışında işçilerin iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilemeyeceğini öngörüyor. İş Kanunu madde 25/1-II’de yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenler hariç her türlü işten çıkarma yasaklanıyor.
Yasa taslağına göre fesih yasağı uygulanan hallerde işveren işçiyi ücretsiz izne ayırabilecek. Her şeyden önce işten çıkarma yasağı sırasında ücretsiz izin uygulamasına gerek yoktur. Yasa teklifi işçileri ücretsiz izne mahkûm ediyor.
Ücretsiz izin uygulaması meşrulaştırılamaz!
Hükümet İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işçiye daha az ödeme yapmak için yeni bir yol icat etmeye çalışmaktadır.
Böylece ücretsiz izne çıkarılan işçilere normal şartlarda hak edecekleri işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden çok daha düşük ödeme yapılması amaçlanıyor. Taslakta yer alan miktar asgari ücretle çalışan bir işçiye ödenen en düşük işsizlik ödeneği ile aynı miktardır. Örneğin kısa çalışma ödeneği uygulanacak olsaydı 1.752 TL ile 4.381 TL arasında ödenek alacak işçiye sadece 1.177 TL ödenmesi planlanıyor. Bu vahim bir durumdur. Covid-19 süresince işçilerin çoğunluğu günde 39 TL’ye, ayda 1.177 TL’ye mahkûm ediliyor.
Bu yolda işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneği devreden çıkarılıyor ve bunun yerine ayda 1177 TL ile ucube bir ücretsiz izin uygulaması getirilmiş oluyor.
İşten çıkarılmaların yasaklanması doğru bir önlemdir. Ancak ayda 1.177 TL ödenek ile işçileri açlığa mahkûm etmek kabul edilemez. Bu miktarda bir ödenek işsizlik ve kısa çalışma ödeneklerini boşa düşürme hamlesidir.
15 Mart 2020’den bu yana ücretsiz izne ayrılan ve işten çıkarılan ancak işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarını yerine getiremeyen işçilere İşsizlik Sigortası Fonundan ödeme yapılması bizim taleplerimiz arasında yer almakla beraber öngörülen 1177 TL kabul edilemez.
Özetle, ücretsiz izni meşrulaştırmaya ve işçileri sefalete mahkûm etmeye yönelik olan böyle bir düzenleme asla kabul edilemez.
İşten çıkarılması yasaklanan ve işveren tarafından çalıştırılmayıp ücretsiz izne çıkarılan işçilere 15 Mart 2020’ten geçerli olmak üzere en az asgari ücret düzeyi olmak (2.325 TL) üzere, mevcut ücretleri de dikkate alınarak kısa çalışma ödeneğinde öngörülen düzeye kadar (4.381 TL’ye kadar) ödeme yapılmalıdır. Ayrıca zorunlu ve acil işler dışındaki tüm işler durdurulmalı ve işleri durdurulan işçilere de aynı ödeme yapılmalıdır.
İşsizlik Sigortası Fonu’nda yeterli kaynak vardır. İşsizlik Sigortası Fonu işçilerindir. Özellikle son yıllarda hükümet tarafından bir işveren fonuna döndürülmüş olan Fon kaynakları salgının toplumsal tahribatını önlemek amacıyla kullanılmalıdır.
TÜRK-İŞ
Türk-İş Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Ergün Atalay, kamuoyunda işten atma yasağı adıyla gündeme getirilen kanun taslağı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
"Konfederasyon kayıtlarımıza henüz girmeyen ve kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bilgilendiğimiz kanun taslağı ile işten çıkartmalar yasaklanmaktadır ancak işverene ücretsiz izin yetkisi öngörülmektedir. Bu kabul edilemez niteliktedir. Nakdi ücret desteği de işçilerin geçim şartlarını karşılamaktan uzaktır.”
Kamuoyuna yansıyan kanun taslağı 4 ve 5'inci maddelerinin doğrudan işçiyi ilgilendirdiğine dikkati çeken Atalay, bu taslağa ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Taslakla 3 ay süre ile işçi çıkartma yasağı getirilmiştir. Ancak İş Kanunu'nun 25. maddesinin 2. fıkrasında yer alan 'işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı' nedeniyle yapılacak fesihler kapsam dışında tutulmuştur. Bu 3 aylık sürede işveren işçiye ücretsiz izin kullandırabilecektir. Cumhurbaşkanı gerekli görürse fesih yasağı süresini 6 aya kadar uzatabilecektir.
Ayrıca yapılan yeni düzenleme çerçevesinde ücretsiz izne ayrılan işçilere ve 15 Mart 2020 tarihinden sonra işten çıkarılmış olup işsizlik ödeneğinden istifade edemeyen işçilere, fesih yasağı süresince, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan her gün için 39,24 lira nakdi ücret desteği verilecektir. Bu madde kapsamında verilecek nakdi ücret desteğinden yararlanma süresini 6 aya kadar uzatmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir."
İş Kanunu'nun 25/2 maddesi de işletilmemelidir
Taslağı işçiler için getirilen söz konusu iki madde itibarıyla olumlu bulduklarını ifade eden Atalay, ancak taslakta "Geçici İstihdam Güvencesi" başlıklı geçici maddeyle getirilen düzenlemenin işçiyi korumaya yeterli olmadığını savundu.
Atalay, "Koronavirüs koşulları bitene kadar işveren hangi gerekçe ile olursa olsun işçiyi işten çıkarmamalıdır. Bu süreçte İş Kanunu'nun 25/2 maddesi de işletilmemelidir. Haklı nedenle işten çıkarma maddesi uygulanırsa işçi mevcut şartlarda dava açamayacağı gibi İşsizlik Sigortası hükümlerinden de yararlanamayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Kısa Çalışma Ödeneği'nden faydalanan işçiye "ikramiye" desteği talebi
Kanun değişikliğinin amacının iş sözleşmelerinin feshi değil İşsizlik Sigortası Fonu'ndan olabildiğince çok işçinin yararlanmasını sağlamak olduğuna vurgu yapan Atalay, "Kısa Çalışma Ödeneği'nden faydalanabilenler bu düzenlemelerin dışında bırakılmalıdır. Amaç, şartları nedeniyle gelirsiz ve mevzuatın sağladığı korumanın dışında kalan işçilere (lokanta, berber ve benzeri yerlerde çalışanlar) ödeme yapılmasının sağlanmasıdır. Vasıflı çalışanların istihdamının sürdürülmesi için, Kısa Çalışma Ödeneği'nden faydalanan işçiye ikramiye, prim ödemek isteyen işverene kolaylıklar sağlanmalıdır." talebinde bulundu.
Taslakta öngörülen günlük nakdi ücret desteği yetersiz
Ücretsiz izne çıkarılarak nakdi ücret desteği sağlanacak işçilerin her türlü zorunlu fatura ve kredi borçları faizsiz olarak 3 ay süre ile ertelenmelidir. Taslakta öngörülen günlük 39,24 lira (aylık 1.177,20 lira) nakdi ücret desteği son derece yetersizdir. Asgari ücretin günlük brüt tutarının yüzde 40'ına tekabül etmektedir. SGK'ya bildirilen son 3 aylık prime esas kazanç ortalamasının en az yüzde 40'ı olarak belirlenmesi isabetli olacaktır.
DİSK/Birleşik Metal-İş
Bu düzenleme, işçilerin değil işverenlerin taleplerini karşılamak için yapılmak isteniyor. Şu ana kadar yapılan telafi çalışmasının genişletilmesi gibi esneklik düzenlemelerine şimdi de ücretsiz izin uygulaması eklenmek istendiği anlaşılmaktadır. Bunun adı salgının fırsata çevrilmesidir.
Yapılmak İstenen İşten Çıkarmayı Erteleme Adı Altında Ücretsiz İzin, Açlık ve Sefalet Dayatmasıdır!
Dün yeni bir torba yasa tasarısı kamuoyuna yansıdı. Tasarıda “işten çıkarmalar yasaklanıyor” diye sunuldu.
Ancak tasarıya yakından bakıldığında bunun gerçek olmadığı ortaya çıkmaktadır. İktidar, yaşanan salgından yararlanarak bir kez daha işverenlerin taleplerini işçilerin yararına düzenlemeler yapıyormuş gibi sunmaya çalışmaktadır.
Önerilen düzenleme işten çıkarmayı yasaklamamakta, ücretsiz izini yasa maddesi haline getirmektedir.
Tasarıda yapılmak istenenler şunlardır:
1 - Tasarı üç ay süre için İş Kanunu’nun 25/1-II maddesinde yer alan “ahlak ve kötü niyet kurallarına uymayan haller” dışında işten çıkarmayı yasaklamamakta sadece üç ay ertelemektedir. Bunun anlamı işverenlerin işçileri tazminatsız olarak işten çıkarmaya devam edebilecek olmalarıdır. Ayrıca İş Kanunu'nun 25/1-2. maddesi dışında işçi çıkaran işverenlere de herhangi bir yaptırım getirilmemiştir.
Yapılması gereken ayrımsız bir şekilde işten çıkarmaların yasaklanması ve aksi durumda işverene yaptırım uygulanmasıdır.
2 - Fesih yasağı kapsamına alınan işten çıkış halleri için ise ücretsiz izin düzenlemesi getirilmektedir. Yani işverenlere işten çıkarmadığı işçileri ücretsiz izine çıkarma hakkı verilmektedir. Üç ay olan bu süre Cumhurbaşkanın tarafından altı aya kadar uzatılabilecektir.
Mevcut yasal durumda işçi ücretsiz izni kabul etmek zorunda değildir. Ancak torba kanunda yer alan maddenin yasalaşması ile birlikte işveren işçinin kabulü olmadan tek taraflı ücretsiz izin uygulayabilecektir.
İktidarın reflekslerine bakılırsa geçici olan bu durum kalıcı hale getirilebilir.
3 - Tasarıda düzenlenen haliyle işverenin ücretsiz izine yolladığı işçiye işsizlik sigortası fonundan günde 39 Lira 24 Kuruş ödenmesi öngörülmektedir. Bu miktar damga vergisi kesintisi ile ayda 1.168,27 TL'dir. Bu tutar adeta sadakadır.
4 - Üstelik ücretsiz izine yollanan işçiye bu ödeme işsizlik sigortası fonundan yapılacaktır. İktidar her zamanki gibi işsizlik sigortası fonunu işverenlere kaynak olarak kullanmaktadır.
5 - Tasarı ile ücretsiz izinden faydalanan işçinin bunu kabul etmeyip çıkması işten ayrılması halinde işsizlik ödeneğinden yararlanmasının da önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
6 - Diğer bir tehlike ise ücretsizi iznin bir takvim yılı içinde 30 günü aşması halinde işçilerin ve ailelerinin genel sağlık sigortası kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanamamasıdır. Zira 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Kanunu uyarınca 30 günlük ücretsiz izin sonrası işçiler gelir testi yaptırıp, genel sağlık sigortası primlerini de kendileri yatırmak zorunda kalacaklar. İşsizlik ödeneği veya kısa çalışma ödeneği ödendiği sürede işçiler sağlık yardımından yararlanmaktadırlar, tasarı bu yönü ile değiştirilmelidir.
7 - Bu düzenleme yasalaşırsa, kısa çalışma ödeneği işlevsizleşecektir. İşçiyi ücretsiz izine çıkarma hakkına yasal olarak erişen işverenler kısa çalışmaya başvurma ihtiyacı duymayacaktır. Ücretsiz izine çıkarmanın serbest olduğu durumda işçileri dilediği gibi izine çıkarabilecek, dilediğinde geri çağırabilecek, yine dilediğinde yaptırım olmadığından işten çıkarabilecektir.
8 - Bu düzenleme sonucu işveren kısa çalışma ödeneğine başvurmak yerine işçiyi ücretsiz izine çıkardığında işçinin kaybının artacaktır. Çünkü kısa çalışma ödeneği başvurusunda işçiler minimum 1752 lira ile 4380 lira arasında değişen ödenek alabilmektedir. Ücretsiz izin uygulamasında ise işçinin yaklaşık 600 ile 3200 lira arasında kaybı olacaktır.
Bu düzenlemenin işçilerin değil işverenlerin taleplerini karşılamak için yapılmak isteniyor. Şu ana kadar yapılan telafi çalışmasının genişletilmesi gibi esneklik düzenlemelerine şimdi de ücretsiz izin uygulaması eklenmek istendiği anlaşılmaktadır. Bunun adı salgının fırsata çevrilmesidir.
Salgında toplumun ihtiyacı sürekli işverenlerin çıkarlarını gözeten düzenlemeler değil, işçilerin iş, gelir ve yaşam güvencelerini sağlamaya dönük düzenlemelerdir.