Koronavirüs (Covid-19) salgını ile mücadele kapsamında yapımı hızlandırılan Başakşehir Şehir Hastanesi için personel alımı yapan ISS Türkiye şirketi, iş başvurusu yapanlardan “e-devlet şifrelerini” istedi. ISS Türkiye, ülkemizin en büyük taşeron hizmet firmalarından biridir.
Kişiye özel olan ve PTT’den zarfını aldığınızda şifrenizi kimse ile paylaşmayın diye yazan e-devlet şifresi, iş başvuru yapıldığında istenir hale geldi.
İş başvurusu yapanlardan istenen evraklar arasında yer alan e-devlet şifresi kişinin birçok özel bilgisini barındırıyor. Aile bilgileri, vergi hesapları, banka hesapları, her tür enerji hesabı ve faturaları, sağlık bilgileri, gayrimenkul bilgileri gibi.
Son yıllarda özellikle sendikal örgütlenmenin önünü kesmek amacıyla e-devlet şifrelerinin şirketlerin insan kaynakları servisleri tarafından işçilerden zorla ya da ‘gönüllü’ olarak istenmesi yaygınlaşmıştı. İşçiler de işten atılma korkusu ile istenen e-devlet şifrelerini şirket yönetimine teslim ediyorlardı.
Ancak, bu defa e-devlet şifresinin iş başvurusu sırasında başvuru evrakları ile birlikte açıkça istenmesi ilk kez oluyor.
Yasadışı bu uygulama derhal durdurulmalıdır. Devletin kurumlarının dağıttığı ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında kişisel veri olarak kabul edilen e-devlet şifresi, devletin kurumunda işe girmek isteyenlerden istenemez. İş başvurusu için gereken belgeleri kişinin kendisinin temin ederek getirmesi istenilir.
Başakşehir Şehir Hastanesi
Başakşehir Şehir Hastanesi'nde 20 Nisan'da hizmete alınması için planlanan hazırlıklar devam ediyor. Bünyesinde 8 farklı hastaneyi barındıran ve toplam 2 bin 682 yatak kapasitesine sahip olan bir milyon metrekarelik şehir hastanesinde, her branştan 708 poliklinik, uluslararası standartlara sahip 90 ameliyathane bulunuyor. Hastanenin yoğun bakım ünitesinde ise 456 yatak yer alıyor.
ISS World
1901 yılında Danimarka’da güvenlik şirketi olarak kurulan ISS (Integrated Service Solutions), bugün 77 ülkede, “Temizlik, Güvenlik, Teknik Hizmetler, Catering, Çamaşırhane Yönetimi, Bahçe Bakımı, Haşere İlaçlama ve Ofis Destek ” ile “Tesis Yönetimi” konusunda hizmet sunuyor. 200.000’den fazla müşteriye sahip olan şirketin, 510.000'den fazla çalışanı bulunuyor.
ISS Türkiye
ISS World, 2005 yılında, Tesis Yönetim Şirketleri SERVICEMASTER ve PROSER’ in % 90’ını satın alarak Türkiye pazarında yerini aldı.
ISS Türkiye, 2006 yılından bu yana ETKİN” ve “CSS” Güvenlik, "SERVICEGROUP” ve “PAXİL” Temizlik, “TERMINIX” Haşere Kontrol, “SARDUNYA” Hazır Yemek Üretim Hizmetleri ve "MET TEK" Güvenlik ve Temizlik Hizmetleri şirketlerini bünyesine kattı.
ISS Türkiye, 40.000 ’den fazla çalışanı ile İstanbul Genel Merkez ve Ankara, Antalya, Bursa, İzmir Şubeleri ve Adana, Gaziantep, Eskişehir, Denizli, İzmit bölge ofislerinde 4.000’den fazla müşteriye 5000 noktada hizmet veren sektördeki en büyük taşeron firmasıdır.
koronavirüs
AKP’ye yakınlığıyla bilinen ve altyapı yatırımlarında dünyanın en fazla kamu ihalesi alan 2. şirketi olan Limak, Kuveyt’te çalıştırdığı işçilerine maaşlarını almış gibi imza attırdı, ödeme yapmadı. Kuveyt’te mahsur kalan işçiler eyleme geçti.
Tele1’in haberine göre; Limak Holding’in yaptığı Kuveyt Havalimanı’nın yeni terminal binası inşaatında çalışan Türkiyeli işçiler, maaşlarını alamadıklarını belirtti. İşçiler, koronavirüs salgını nedeniyle Kuveyt’te mahsur kaldıklarını söyledi.
Kuveyt’te de görülen koronavirüs salgını sebebiyle ülkede tüm uçuşlar durduruldu ve kısmi sokağa çıkma yasağı getirildi. Alınan bu kararla birlikte, Limak İnşaat’ın Kuveyt Havalimanı yeni terminal binasının inşaatında çalışan Türk işçiler ülkede mahsur kaldı. Maaşlarını alamadıklarını söyleyen işçiler, bazı arkadaşlarına da kısmen ödeme yapıldığını kaydederek, “Maaşlarımızı alamıyoruz. Yıllık izin kullandırdılar. İzin dönüşü imza attırdılar. Meğerse paramızı aldığımıza dair imzaymış. Ancak almadığımız çok açık” dedi.
Limak İnşaat yetkililerinin günlerce kendileri oyaladıklarını öne süren işçiler, verilen sözlerin tutulmadığını savunarak, “Dönmeyi de düşünmüyoruz, onlar da hakkımızı vermeyi düşünmüyorlar” ifadelerini kullandı.
Hastalık görülürse atılacaklar
Sözleşmelerinde, bulundukları bölgede salgın hastalığın görülmesi durumunda iş akdinin feshedilmesine ilişkin madde olduğunu söyleyen işçiler, “Üstelik bizi borçlu çıkardılar” dedi.
İşçiler eyleme geçti
İşçiler bugün şantiye içinde eylem yaptı, iş bıraktı. Limak yetkililerin ofisine doğru yürüyen işçiler bir an önce haklarının verilmesiyle Türkiye’ye dönmek istediklerini istedi.
İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikasının (İYİ-SEN) sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Limak İnşaat’ın Kuveyt’teki şantiyesinde çalışan inşaat işçileri salgına karşı hiçbir önlem alınmadığı ve vaka sayısının arttığı nedeniyle iş bırakma eylemi gerçekleştiriyor. İnşaat işçileri haklarını alıp memlekete dönmek istiyor. Limak İnşaat ekmek parası kazanmak için ailesini ve memleketini geride bırakmak zorunda kalan inşaat işçilerini istifaya zorlayıp ihbarname imzalatmaya çalışıyor. Dünyada salgın varken ve salgın şantiyelerde kol gezerken inşaat patronları işçilerin emeğini gasp etmeye çalışıyor. İşçiler, patronların krizi fırsata çevirmesine izin vermeyecek, hakkını alana kadar mücadelesini sürdürecek.”
Üyelerimiz tehdit edildi
İnşaat İşçileri Sendikası ise, Facebook hesabından işçilerin çektiği videoyu paylaştı. İşçiler, Limak’la yaşadıkları sorunları anlattı.
İnşaat-İş’ten yapılan açıklamada da, “Ana firmanın Limak Holding olduğu Kuveyt Havalimanı şantiyesinde çalışan üyelerimiz ve işçi arkadaşlarımız, önlerine uzatılan kağıtlara imza atmadıkları için Limak yetkilileri tarafından tehdit edildi. Üyelerimiz, 4-5 gündür Limak Holding’in haklarınızı ödeyeceğiz dedikleri halde hiçbir adım atılmadığını belirttiler” ifadeleri kullanıldı.
Dünyanın en fazla kamu ihalesi alan ikinci şirketi
Dünya Bankası tarafından 2018’in Aralık ayında yayımlanan rapora göre Limak Holding, dünyada bir ülkeden en fazla kamu ihalesi alan şirketler sıralamasında 2’inci.
Dünya Bankası’nın raporuna göre Limak İnşaat’ın Türkiye’de yürüttüğü projelerden kazancı 50 milyar dolara yakındı.
Listede yer alan ilk 10 şirketten 5’i Türkiye’den. Limak haricindeki diğer şirketler şöyleydi: Cengiz Holding, Kolin, Kalyon ve MNG Holding.
DİSK 14 Nisan 2020 Salı günü (bugün) saat 12.00’de İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü önünde ücretsiz izin dayatması ve sefalet ödeneği yasa taslağına karşı basın açıklaması yaptı.
Covid-19 salgını devam ederken halkın canını, işini ve aşını güvence altına alması gereken hükümetin, işçi sınıfının evde kalmasını engellediği, işçilere ücretsiz izin ve sefalet ödeneği dayattığı vurgulanan açıklamaya DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Seyit Aslan, DİSK üyesi sendikaların başkanları, genel merkez ve şube yöneticileri katıldı.
Sosyal mesafenin korunduğu basın açıklaması DİSK’in sosyal medya hesapları üzerinden canlı yayınlandı.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı basın açıklamasında, ücretsiz izin dayatmasına ve sefalet ödeneğine tepki gösterilirken, salgının toplumsal tahribatına karşı çalışma yaşamında acilen alınması gereken önlemler şu şekilde sıralandı:
1. İşten çıkarmalar derhal yasaklanmalıdır.
2. Ücretsiz izin dayatması yasa tasarısından çıkarılmalıdır.
3. 15 Mart 2020’den geçerli olmak üzere işini kaybeden, ücretsiz izne çıkarılan ve bu yasa ile işten çıkarılması yasaklanıp çalıştırılmayan tüm işçilere en az asgari ücret düzeyi olmak (2.325 TL) üzere, mevcut ücretleri de dikkate alınarak kısa çalışma ödeneğinde öngörülen düzeye kadar (4.381 TL’ye kadar) ödeme yapılmalıdır.
4. Zorunlu ve acil işler dışındaki tüm işler durdurulmalı ve işleri durdurulan işçilere de aynı ödeme yapılmalıdır.
5. Kayıtdışı çalışanlardan işini ve gelirini kaybeden bütün yurttaşların geçimini sağlamak hükümetin görevidir. Hükümet kayıtdışı olup işini kaybedenler işçilere asgari ücret düzeyinde kamu kaynaklarından destek sağlamalıdır.
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü önünde yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:
İşten çıkarmalar yasaklansın! Ücretsiz izne ve sefalet ödeneğine hayır!
Covid-19 salgınında kritik bir sürece girerken, halkın canını, işini ve aşını güvence altına alması gereken iktidarı bir kez daha uyarmak için buradayız.
Hükümet maalesef sürecin ciddiyetiyle bağdaşmayan, sadece sermayeyi korumaya yönelik politikalarına devam etmektedir. Aklın ve bilimin şart koştuğu önlemler alınmamakta, işçi sınıfının evde kalması engellenmektedir. Hafta sonları sokağa çıkma yasağı koyup, hafta içi işe gitme zorunluluğu dayatmanın akla, mantığa, bilime ve de vicdana dayanan hiçbir açıklaması olamaz. Türkiye sadece hafta sonları bulaşan bir virüs tehlikesi ile mi karşı karşıyadır? Bu nasıl bir ciddiyetsizliktir? Bu nasıl bir akıldır? Bu nasıl bir sınıf ayrımcılığıdır?
Sevgili basın mensupları...
DİSK olarak üye sendikalarımızdaki gelişmeleri düzenli olarak takip ediyor ve bilgi derliyoruz.
Dün itibariyle 257 üyemizde Covid-19 pozitif tespit edilmiştir.
407 üyemiz karantina altındadır. Önceki haftalarda kaybettiğimiz iki üye arkadaşımızdan sonra dün bir mücadele arkadaşımızı yitirdik. Dev Yapı-İş sendikamızın İstanbul Avrupa yakası temsilcisi Hasan Oğuz hemen karşımızdaki Galataport inşaatında çalışıyordu. Şantiyede 3 Nisan günü 3 pozitif vaka çıkmasına rağmen üretim durdurulmamış, işçiler çalışmaya zorlanmıştı. 33 yaşındaki Hasan Oğuz 7 Nisan günü kalp krizi geçirdi ve maalesef kurtarılamadı. Raporunda ölüm şekli “bulaşıcı hastalık” olarak belirtildi. Öfkemiz büyük!
Tekrar ediyoruz çalışma zorlaması devam ederse pozitif vaka sayısı artacaktır. Kaygımız daha çok yurttaşımızı ve üyemizi kaybetmektir.
DİSK olarak daha önce de vurguladığımız gibi Covid-19 pozitif tespiti yapılan ve gerekli önlemlerin alınmadığı 9 işyerindeki üyelerimiz yasaların kendilerine verdiği çalışmaktan kaçınma hakkını kullandı. Bu hakkımızı kullanmaya devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Soruyoruz: Bu salgın günlerinde Galataport inşaatına devam etmek çok mu gereklidir? Bu salgın günlerinde akla ve bilime meydan okuyan “çarklar dönecek” inadı ile kaç kişi ölecek? Dönen çarklar ölen insanlarımızı geri getirecek mi? Cuma günü akla ziyan bir sokağa çıkma yasağı ilan edip, yüz binlerce insanı sokaklara döküp, o insanları pazartesi işe gitmeye zorlamak nasıl bir sorumsuzluktur? Derhal hemen şimdi, zorunlu ve acil işler dışındaki tüm işler durdurulmalıdır.
Bir kez daha altını çiziyoruz: Halkın canını, işini ve aşını güvence altına almak hükümetin görevidir. Bu görevleri yerine getirmeyip, patronların çıkarları için “çarklar dönecek” diye ısrar edenler bu da yetmezmiş gibi hazırlanan bir yasa tasarısı ile işçilere ücretsiz izin ve sefalet ödeneği dayatmaktadır.
Sendikalara iletilmeden kamuoyuna açıklanan kanun taslağına göre işten çıkarmalar üç ay yasaklanırken, fesih yasağı uygulanan hallerde işveren, işçiyi tek taraflı ve keyfi olarak ücretsiz izne ayırabilecek.
Her şeyden önce işten çıkarma yasağı sırasında ücretsiz izin uygulamasına gerek yoktur. Ücretsiz izin uygulaması meşrulaştırılamaz! Ücretsiz izin işçiler için işten ayrılma yasağıdır. İşçi haklarının gasp edilmesidir.
Hükümet, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işçiye daha az ödeme yapmak için yeni bir yol icat etmeye çalışmaktadır. Ücretsiz izne çıkarılan işçilere normal şartlarda hak edecekleri işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden çok daha düşük ödeme yapılması amaçlanmaktadır.
Taslakta yer alan miktar asgari ücretle çalışan bir işçiye ödenen en düşük işsizlik ödeneği ile aynı miktardır. Covid-19 süresince işçilerin çoğunluğu günde 39 TL’ye, ayda net 1.168 TL’ye mahkûm edilmek istenmektedir.
İşsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğini devreden çıkararak, bunun yerine ayda 1.168 TL ile ucube bir ücretsiz izin uygulaması getirmek, milyonlarca işçiyi sefalete mahkûm etmek anlamına gelmektedir. İşçi sınıfı, bu salgın günlerinde kendilerini sefalete mahkûm edenleri affetmeyecektir!
Özetle, ücretsiz izni dayatmaya, meşrulaştırmaya ve işçileri sefalete mahkûm etmeye yönelik olan böyle bir düzenleme asla kabul edilemez. Bu ülkenin sefalete ve işsizliğe değil işçi sınıfını koruyan bir yasal düzenlemeye ihtiyacı vardır.
Bu düzenlemelerin başında ise işten çıkarmaların kesin olarak yasaklanması gelmelidir. TÜİK’in Covid-19’un etkilerini henüz yansıtmayan Ocak 2020 istihdam ve işsizlik verileri iç açıcı değildir. Geniş tanımlı işsiz sayısı pandemi öncesi 8 milyona dayanmıştır. Ümitsiz işsiz sayısı 1 milyona yaklaşmıştır. Ekonomik krizin başladığı Ağustos 2018’e göre istihdam kaybı 2 milyon kişiyi aşmıştır. İstihdamdaki bu ürkütücü tablonun çok daha büyük bir felakete dönüşmesini engellemenin yolu işten çıkarmalara, ücretsiz izin gibi dayatmalara gitmeden, bunları hemen yasaklamaktır.
Salgının toplumsal tahribatına karşı çalışma yaşamında acilen alınması gereken önlemler bellidir:
1. İşten çıkarmalar derhal yasaklanmalıdır.
2. Ücretsiz izin dayatması yasa tasarısından çıkarılmalıdır.
3. 15 Mart 2020’den geçerli olmak üzere işini kaybeden, ücretsiz izne çıkarılan ve bu yasa ile işten çıkarılması yasaklanıp çalıştırılmayan tüm işçilere en az asgari ücret düzeyi olmak (2.325 TL) üzere, mevcut ücretleri de dikkate alınarak kısa çalışma ödeneğinde öngörülen düzeye kadar (4.381 TL’ye kadar) ödeme yapılmalıdır.
4. Zorunlu ve acil işler dışındaki tüm işler durdurulmalı ve işleri durdurulan işçilere de aynı ödeme yapılmalıdır.
5. Kayıtdışı çalışanlardan işini ve gelirini kaybeden bütün yurttaşların geçimini sağlamak hükümetin görevidir. Hükümet kayıtdışı olup işini kaybedenler işçilere asgari ücret düzeyinde kamu kaynaklarından destek sağlamalıdır.
Tüm bunlar için kaynakların bir bölümü İşsizlik Sigortası Fonu’nda vardır. İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları sigortalı işçiler için kullanılmalıdır. O kaynaklar hükümetin değil, işçilerin parasıdır.
Ayrıca sermaye ve hükümet de elini taşın altına koymalıdır. Hükümet yeni kaynaklar yaratmalı, toplumsal servetin büyük bölümünü elinde tutan bir avuç azınlık elini taşın altına koymalıdır.
Aklın, bilimin, hukukun ve vicdanın emrettiği bu düzenlemelerin bugüne kadar hayata geçirilmemesinin sebebi kaynak yokluğu değil, hükümetin tercihleridir. Bu akıldışı tercihlerden derhal vazgeçilmeli, son yıllarda hükümet tarafından bir işveren fonuna döndürülmüş olan bu fon kaynakları salgının toplumsal tahribatını önlemek amacıyla kullanılmalı ve yeni kaynaklar yaratılmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü, İngiltere ve Türkiye'de koronavirüs vakalarında hâlâ artış gözlendiği uyarısını yaptı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Sözcüsü, koronavirüs salgınının Avrupa'daki seyriyle ilgili yaptığı açıklamada; "Avrupa'da karışık bir fotoğraf var. Bazı ülkelerde hafif düşüş var ancak İngiltere ve Türkiye'deki koronavirüs vakalarında hâlen yükseliş gözleniyor" ifadelerini kullandı.
DSÖ, koronavirüs salgınına ilişkin son açıklamasında Türkiye’nin adını ‘Avrupa’da vaka sayılarının hâlâ yükseldiği ülkeler’ arasında gösterdi.
“Avrupa’da karmaşık bir görüntü var” denilen açıklamada, “Virüsün bazı ülkelerdeki yayılma hızının az da olsa azaldığı ancak İngiltere ve Türkiye’de hâlâ artış yaşandığı” belirtildi.
DSÖ açıklamasında, son dönemdeki vakaların yüzde 90’ının Avrupa ve ABD’den bildirildiği belirtildi; “Henüz zirve noktasını kesinlikle görmüş değiliz” denildi.
Açıklamada, aşı konusunda da “12 ay veya daha uzun bir süre daha aşı görmeyi beklememeliyiz” ifadeleri kullanıldı.
Salgını fırsat bildiler! Salda Gölü’nde inşaat başladı
Türkiye’nin Maldivleri olarak bilinen ve 1. Derece Doğal Sit Alanı olan Salda Gölü’nde Millet Bahçesi çalışmaları sürüyor.
Tele1 Haber Merkezinin haberine göre; 12 Nisan günü koronavirüs nedeniyle ziyaretçi girişine kapatılan Salda Gölü’ne kamyonlar ve iş makineleri girdi.
Salda Gölü’nün beyaz adalar kısmında oluşumu yüzyıllara dayanan kumlar, kamyonlar ve iş makinaları ile taşınmaya başlandı.
Salda Gölü’ne Millet Bahçesi yapılmasına muhalefet ve çevreciler tepkili. CHP’li vekiller 30 Temmuz 2019 tarihinde göle Millet Bahçesi yapılmasını protesto etmiş ve şunları söylemişti:
“Salda’ya özgü endemik balık türü var. Salda 110 kuş çeşidine ev sahipliği yapıyor. Salda’nın etrafında yürüyüş yolları, otopark, festival adı altında ve kafeterya adı altında yapılaşmaya açmak için birinci derece doğal sit alanına çivi bile çakılamayacağını bilenler Salda’yı ranta açmak için Millet Bahçesi adı altında bir kandırmacayla önümüze bugün bu ihaleyi getirdi.”
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Kurulu Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici ise “Bu şekilde insanları bilinçsizce alana doldurursanız beş yıl para kazanırsınız ama 5 yılın ardından burası yok olur ve ortaya bütün doğal değerleri yok edilmiş çirkin bir alan kalır” demişti.
Millet Bahçesi’nin iptali için kampanya başlatıldı
Gölde yapılmak istenen Millet Bahçesi’nin iptali için Change.org’da kampanya başlatıldı. Kampanyada şu ifadelere yer verildi:
“Dünya üzerinde Mars yüzeyine benzer 2 bölgeden (diğeri Kanada’da) biri olan Salda Gölü, akademik çalışmalara konu edildiği için mutlaka koruma alanı ilan edilmeli ve çevresinde yapılaşma olmasına kesinlikle müsaade edilmemelidir. Salda Gölü çevresinde olacak olan herhangi bir yapılaşma doğa katliamına yol açmakla eşdeğerdir. Millet Bahçesi adı altında yapılması planlanan proje derhal durdurulmalıdır.”
Salda Gölü neden önemli?
Burdur’un Yeşilova ilçesinde bulunan Salda Gölü, 184 metreye ulaşan derinliğiyle Türkiye’nin en derin gölü olarak biliniyor. Mars yüzeyinde bulunan toprak yapısıyla benzer özellikler taşıdığı belirtilen Salda Gölü’nün hidromanyezit içeren bembeyaz kumsalları, benzersiz bir görsel şölen oluşturuyor. Yüksek alkalin içeren ve ekolojik dengesini halen koruyan Salda, suyu en temiz göllerin başında geliyor. Endemik Salda yosun balığına da ev sahipliği yapan göl ve çevresi 110 kuş türünün de yaşam alanı. Bütün bu özellikleriyle dünyanın ender sulak alanlarından biri olan Salda Gölü ve çevresi, 1989 yılında 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak koruma altına alınmıştı.
Ailelerine koronavirüs bulaştırmamak için Zeytinburnu’ndaki Novotel’de konaklayan sağlık çalışanları, “Diğer müşteriler sizden rahatsız oluyor” denilerek otelden kovuldu.
İstanbul Zeytinburnu’ndaki Novotel’de bir acenta aracılığıyla anlaşan ve günlerdir burada konaklayan sağlık çalışanlarına otel yetkilileri, “Buradan çıkın” dedi.
Duvar’dan Hacı Bişkin’in haberine göre; koronavirüs hastalarını tedavi eden sağlık çalışanları, ailelerine virüs bulaştırmamak için günlerdir burada konaklamak zorunda kalıyordu. Covid-19 hastalarını tedavi eden bir doktor, yetkililerin buna gerekçe olarak, “Buradaki müşteriler sizden rahatsız oluyor” diyerek oteli boşaltmalarını istediklerini söyledi.
Bizden rahatsız olmuşlar
Otelden zorla çıkartılmaya çalıştıklarını anlatan doktor, kaldıkları otele parayı eksiksiz yatırdıklarını ve burada kalmak için herhangi bir bakanlığın talimatı olmadığını söyledi. Bu otelin çalıştıkları hastaneye daha yakın olduğu için burayı tercih ettiklerini söyleyen doktor, “Küçük çocuğu ve ailesi olan arkadaşlarımızla birlikte bir acenteyle anlaşarak bu otelde kalmaya başladık. Cumartesi günü bir sorun yaşadık. Bize, ‘Çıkın’ dediler. Otel yetkilileri bugün de, ‘Süreniz bitti’ diyerek odaları boşaltmamızı istediler. Biz de süreyi uzatmak istedik. Bizi kapı dışarı ettiler. Üç doktor arkadaşımıza da, ‘Yarın çıkın’ dediler. Bunun nedenini sorduğumuzda, bizden rahatsız olduklarını, diğer müşterilerin de bizi istemediklerini ilettiler” dedi.
Otelden ayrılış tarihleri bugündü
Konuyla ilgili aradığımız otelden bir yetkili şunları söyledi: “Novotel olarak Türkiye’de çok fazla otellerimiz var. Birçok otelimiz sağlık çalışanlarına karşılıksız sunuldu. Bazı otellerimiz de faaliyetlerini durdurdu. Zeytinburnu’ndaki otelde de sağlık çalışanlarına bir acenta aracılığıyla yardımcı oluyoruz. Bu arkadaşların çıkış tarihleri bugün bitiyordu. Korona virüs başladığından beri operasyon planımız var. İzne ayrılan arkadaşlarımız var. Çok az katılımcıyla hizmete devam ediyoruz. Sağlıkçı arkadaşlarımızın çıkış tarihleri bugün olduğu için bugün çıkın dedik. Acentanın isteği üzerine göre yarına çıkış tarihleri verildi.”
Sağlık çalışanlarına müşteriler rahatsız olduğu için mi ‘ayrılın’ denildi sorusuna ise yetkili, “Doktor arkadaşlara başka bir kat verilmişti” cevabını verdi.
Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği, Koronavirüs salgınıyla mücadelede büyük risk altında çalışan yoğun bakım hemşirelerinin sorunlarını ve taleplerini dile getiren bir rapor hazırladı. 11 maddelik raporda yeterli kişisel koruyucu ekipman sağlanması ve test yapılması istendi.
Tele1 Haber Merkezinin haberine göre; 24 saatlik vardiyalı çalışmanın yarattığı riske dikkat çekilen raporda bazı özel hastane yönetimlerinin çalışanları “Covid-19 virüsü bulaşsa dahi kurumu bundan dolayı sorumlu tutmayacağımı ve hiçbir hak talep etmeyeceğimi kabul ve taahhüt ederim” ve “işyerinde hizmet azalmasına bağlı olarak uygulanacak kısa çalışma ödeneği uygulamasına katılmayı talep ve kabul ediyorum” şeklinde taahhütname imzalamaya zorlaması da eleştirildi.
Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği’nin raporu şöyle:
Sağlık Bakanlığı tarafından günlük paylaşılan güncel vaka sayılarına bakıldığında, yoğun bakım ünitesinde yatan ve mekanik ventilasyon desteğine ihtiyacı olan hasta sayısı her geçen gün artmaktadır. Artış hızı dikkate alındığında, yoğun bakım ünitesine gereksinimi olacak hasta sayısının günden güne artacağı açıktır. Bu nedenle yoğun bakım hemşirelerinin güncel sorunlarının hızla çözümü, krizin etkin şekilde yönetilebilmesini sağlayacaktır.
1. Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve benzeri ülkeler tarafından önerilen uygulamaya göre, Covid19(+) olup da kritik aşamaya gelmiş bir hastaya; hem mekanik ventilatöre bağlı kalması hem de bulaş riskinin yüksek olması sebebiyle 1 yoğun bakım hemşiresinin bakması gerekmektedir. Ülkemiz koşullarında, yoğun bakım hemşireleri en az 2-3 mekanik ventilatöre bağlı Covid (+) hastasının veya şüpheli vakanın tüm tedavi ve bakım girişimlerini yapmak durumundadır.
2. Şu anki kriz döneminde sahip olduğumuz yoğun bakım hemşiresi sayısının yetmeyeceğinin farkındayız. Ayrıca, meslektaşlarımızın çok yakın temaslı çalışmaları nedeniyle, hastalanmaları durumunda alandan uzak kalacaklarını da var sayıyoruz. Mevcut kadroyu desteklemek üzere 11.000 yeni hemşire ataması gerçekleşmiştir. Sağlık Bakanlığı tarafından yeni atanan hemşirelerin veya diğer kliniklerde çalışan ancak yoğun bakım ünitesine kaydırılan hemşirelerin pandemi döneminde yoğun bakım ünitelerinde istihdamı, hasta ve çalışanların güvenliğini ciddi şekilde tehdit edecektir. Bu nedenle yoğun bakım deneyimi olmayan hemşirelerin temel düzeyde yoğun bakım eğitimi alarak ve rehber / sorumlu yoğun bakım hemşiresi denetimi altında yoğun bakımda istihdam edilmelerini öneriyoruz.
Ekipmana ulaşamayanlar var
3. Yoğun bakım servisleri içinde yeterli sayıda kişisel koruyucu ekipman’a (KKE’a) ulaşamayan ve ciddi sıkıntılar yaşayanlar vardır. Yeterli sayıda KKE bulunan bazı kurumlarda ise, gelecekte talebin artma ihtimali nedeniyle idareli kullanım söz konusudur. Mevcut ekipmanın idareli kullanılması durumunda ise kullanım ömrü aşılmakta ve koruyuculuğu azalmaktadır.
4. Yoğun bakım ünitelerinde 24 saat vardiyalı çalışma uygulanmaktadır. Hızla yeterli dinlenme aralıkları oluşturulmalı, ilave görevlendirmelerle yeterli sayıya ulaşılmalı ve zorunlu mesailere son verilmelidir. Literatürde bakıldığında, hemşirelerin günde maksimum 12 saat çalışması ve haftalık çalışma saatinin 48’i geçmemesi gerekmektedir. 24 saatlik vardiyalar yoğun bakım hemşirelerinin aşırı düzeyde fiziksel ve psikolojik sağlıklarının bozulmasına, infekte olma ve işgücü kaybına, hasta güvenliğinin riskli hale gelmesine yol açmaktadır.
5. Covid-19’a bağlı olarak etkilenen meslektaşlarımız olduğunu biliyoruz, sayısının açıklanması gerekmektedir. Alandaki yoğun bakım hemşirelerin etkin şekilde istihdamı ve stratejik planların geliştirmesi açısından alandaki hemşire kaybını bilmek önemlidir.
Testler hızla yapılmalı
6. Covid-19 (+) / şüpheli hasta ile çalışan meslektaşlarımız rehberde önerilen algoritma ile testlerinin yapılmadığını ifade etmektedir. Covid-19 (+) / şüpheli hasta ile çalışan yoğun bakım hemşirelerinin tanı testleri hızla yapılmalı, sonuçlar kişilere teslim edilmelidir.
7. Sağlıklı beslenme koşullarının olmadığına ilişkin bildirimlerde bulunan yoğun bakım üyeleri bu soruna da çözüm beklemektedir.
8. Barınma ihtiyacı olanlar için güvenli ortamlar ve çocuk sahibi olanların çocuklarının bakımına ilişkin gerekli destekler oluşturularak, pandemi sürecinde tüm enerjilerini sadece etkin ve güvenli şekilde sağlık hizmeti sağlamaya harcamaları sağlanmalıdır.
9. Yaşanan kriz ile birlikte yoğun bakım çalışanlarının psikolojik destek alma ihtiyacı derneğimize bildirilmektedir. Sağlık çalışanlarının stigma/etiketlenmesi korkusunu yaşadıklarını bildirmektedirler
10. Bazı özel hastanelerin hemşirelere “Covid-19 virüsü bulaşsa dahi kurumu bundan dolayı sorumlu tutmayacağımı ve hiçbir hak talep etmeyeceğimi kabul ve taahhüt ederim” şeklinde düzenlenmiş evrak imzalattığı bilgileri gelmektedir.
Özel hastanelerde kısa çalışma ödeneğine katılım için evrak imzalatılıyor
11. Bazı özel hastanelerin de hemşirelere “işyerinde hizmet azalmasına bağlı olarak uygulanacak kısa çalışma ödeneği uygulamasına katılmayı talep ve kabul ediyorum” şeklinde düzenlenmiş evrak imzalattığı bilgileri gelmektedir.
Koronavirüs, Türkiye’deki yüksek gıda fiyatlarını düşürmeye yetmedi. Salgın nedeniyle küresel gıda fiyatları Mart’ta yüzde 4.3 ucuzlarken Türkiye’de yüzde 1.95 arttı
Küresel gıda fiyatları koronavirüs ve petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle Mart ayında sert gerilerken Türkiye’de ise ithalata bağımlı tarımsal girdi maliyetlerindeki artış sebebiyle yükselmeye devam etti.
Cumhuriyet’ten Gamze Bal’ın haberine göre, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları endeksi, 2020 Mart’ta bir önceki aya göre yüzde 4.3 düşüşle 172.2 puana geriledi.
Türkiye’de ise aynı dönem aralığında gıda fiyatları yüzde 1.95 artarak sağlıktan sonra enflasyonu artırıcı ikinci büyük etken oldu. Buna göre, aynı dönem aralığında aynı gıda ürünlerinin dünyada ve Türkiye’deki fiyat seyri şöyle:
Şeker
Küresel şeker fiyatları 2020 Mart’ta bir önceki aya göre yüzde 19.1’lik düşüşle en büyük düşüşü kaydetti. Bunun nedenleri arasında, pek çok ülkenin uyguladığı tecrit önlemlerine bağlı olarak ev dışı tüketimdeki talebin azalması ve ham petrol fiyatlarındaki ani düşüş nedeniyle etanol üreticilerinden gelen talebin azalması yer alıyor. Türkiye’de ise aynı dönem aralıklarında şeker fiyatları yüzde 0.3 ile yüzde 3.7 aralığında arttı.
Süt
Aynı dönem aralığında dünyada süt ürünleri fiyatları yüzde 3 gerilerken, Türkiye’de yüzde 0.4 ile yüzde 5.1 aralığında arttı. FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi’ndeki düşüşün sebebi, küresel ithalat ve süttozu talebindeki azalma olarak gösterildi. Türkiye’deki süt ve süt ürünleri ile et fiyatlarının artmasının ana sebebi ise temel hayvancılık girdilerindeki zamlar. Ülkedeki tarımsal girdilerin yaklaşık yüzde 90’ı ithalatla sağlanıyor ve yüksek kura bağımlı olan bu girdiler sürekli artıyor.
Et
Küresel et fiyatları yüzde 0.6 ucuzlarken, Türkiye’de yüzde 5 ile yüzde 6.2 aralığında zamlandı.
Yağ
FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi, özellikle ham mineral yağ fiyatlarının düşüşü ve salgının küresel çaptaki bitkisel yağ piyasaları üzerindeki etkisiyle artan belirsizliklerden kaynaklanan palm yağı fiyatlarının düşüşüyle bir ayda yüzde 12 gerileme kaydetti. Türkiye’de ise bitkisel yağ fiyatlarındaki artış, aynı dönem aralıklarında yüzde 0.2 ile yüzde 2.6 aralığında oldu.
Tahıl
FAO Tahıl Fiyat Endeksi ise, mart ayında şubat ayına göre yüzde 1.9 geriledi ve Mart 2019’daki seviyesine yakın seyretti. Büyük küresel arzın ve geniş ölçüde elverişli mahsul beklentilerinin etkileri, Kuzey Afrika’nın artan ithalat talebi ve Rusya Federasyonu’nun yürürlüğe koyduğu bazı küçük ihracat kısıtlamalarının ağır basmasıyla, uluslararası buğday fiyatları düştü. Mısır fiyatları da biyoyakıt sektöründen gelen büyük arz ve zayıf talep nedeniyle düştü. Türkiye’de ise bazı tahıl ürünlerinin fiyatları yüzde 1.6 arttı.
Ülkede her 100 çalışandan 56’sı hizmet sektöründe istihdam ediliyor. Salgından en çok etkilenen konaklama ve ulaştırma alt sektöründe 3 milyona yakın çalışan var. Tüm sektörlerde 5,6 milyon hizmet ve satış personeli bulunuyor.
BirGün’den Ozan Gündoğdu’nun haberine göre, Covid-19 salgınının yarattığı tahribat gün geçtikçe artıyor. Hükümet ise çalışma hayatında gözlenen sorunlara özel planlamalar yapmak yerine tüm sektörleri içeren makro paketler açıklıyor. Ancak her sektörde çalışma yaşamı farklı farklı sorunlar yaşıyor ve bu makro paketler sorunlara ilaç olamıyor. Sözleşmeli öğretmenlerden, atık kağıt işçilerine, büro çalışanlarından yemekhane emekçilerine dek her bir çalışanın benzersiz sorunları bulunuyor.
Çalışan yüzde 44 tüm yükü omuzluyor
2019 yılı itibariyle ülkede 28 milyon kişi istihdam ediliyor. Böylece 15 yaşın üzerindeki her 100 kişiden sadece 44’ü çalışmakta. Geri kalan 56 kişinin yükü de çalışanların omuzlarında. Peki, bu 28 milyon kişi hangi sektörlerde çalışıyor?
Sektörler kabaca tarım, sanayi, inşaat ve hizmetler olarak ayrılırsa yoğunluk 15,8 milyon çalışanla hizmetler sektöründe. Hizmetlerin dışında 5,5 milyon sanayi sektörü ve 5,1 milyon da tarım sektörü çalışanı var ve 1,5 milyon da inşaat sektörü çalışanı bulunuyor. Başka bir hesapla her 100 çalışanın 57’si mal değil hizmet sunan sektörlerde istihdam ediliyor. Covid-19 salgınının en çok etkilediği sektörün hizmetler olduğu düşünülürse çalışanları bekleyen tehdit daha net anlaşılıyor.
20 milyon insan tehdit altında
Buna karşılık hizmet sektörü içinde de her alt sektör krizden aynı oranda etkilenmiyor. Konaklama, yiyecek sektörü çok daha büyük bir kriz yaşarken, banka çalışanları kendilerini görece daha rahat hissedebiliyor. En riskli sektörlerden ikisi ulaştırma ve konaklama yiyecek sektöründeki istihdam edilen kişi sayısı 3 milyona yakın. Bunlara toptan veya perakende ticaret de eklendiğinde sayı 6,5 milyonu geçiyor. Bu ise ülkede çalışan her 100 kişiden 24’ünün bu 3 sektörde çalıştığı ve 20 milyon insanın geçiminin bu sektörlere bağlı olduğu anlamına geliyor. Bahsi geçen 3 sektördeki çalışan sayıları ise şu şekilde;
- Ulaştırma: 1 milyon 256 bin
- Konaklama-yiyecek: 1 milyon 701 bin
- Toptan ve perakende ticaret: 3 milyon 920 bin
Sigorta zorunlu değil lüks
Ancak bu sektörlerde çalışanların kimi yönetici, kimi şoför kimi bilgi işlem personeli olarak çeşitli alanlarda görev yapıyor. Başka bir deyişle sektörün durumu kadar çalışanın mesleği de insanların Covid-19 salgınından ne derece etkileneceğini belirliyor.
Büro personeli: Ülkede 2019 itibariyle 1 milyon 919 bin büro çalışanı bulunuyor. Bu kişilerin önemli bölümü salgınla beraber ya evden çalışmaya başladı ya da ücretsiz izne çıkarıldı. Aileleriyle beraber yaklaşık 6,5 milyon insanın bu durumda olduğu tahmin ediliyor. Bu alandaki çalışanların önemli oranı sigortalı çalışıyor. Sigorta belgesi olmayanların sayısı 132 bin oranı ise yüzde 7.
Hizmet ve satış elemanı: Son 5 yılda sayısı en çok artan çalışanlar hizmet ve satış elemanları. Bunda ülkenin her yerine açılan AVM’lerin de payı büyük. 2014’te 4 milyon 475 bin hizmet ve satış elemanı bulunurken bu sayı 2019 itibariyle 5 milyon 614 bine yükselmiş durumda. Bu kişilerin önemli kısmı toptan ve perakende ticaret sektöründe çalışsalar da, artık her sektörde şirketlerin satış elemanları bulunuyor. Bu çalışanların yüzde 34’ünün sosyal güvenlik kaydı bulunmuyor.
Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar: Çoğu hizmet sektöründe ve çoğu kol gücüne dayalı emeğini satarak geçimini sağlaya bu çalışanların sayısı 3 milyon 993 bin olduğu tahmin ediliyor. Özellikle çalışan yoksulluğunun yaygın görüldüğü bu grup Covid-19 krizinden en çok etkilenenlerin başında geliyor. Bu kişilerin yüzde 47’sinin sosyal güvenlik kaydı yok.
Salgına karşı mücadelede “modern korsanlık” uygulamaları sergileyen ABD hegemonyasının geçmişte kaldığı tartışmaları giderek artıyor.
Maske üreticisi 3M'e ihracat yasağı getiren ABD, bu şirketin Çin'de üretip Almanya'ya sattığı 400 bin maskenin yarısına Bangkok Havalimanı'nda el koydu. Alman makamları ABD’nin maskelere el koymasına tepki göstererek yapılanı “modern korsanlık” ve “vahşi batı yöntemleri” olarak nitelendirdi. ABD Başkanı Donald Trump, "200 bin N95 maskeye, 130 bin cerrahi maskeye ve 600 bin eldivene el koyduk" demişti.
Fransa da, ABD’li firmaların yüksek fiyat vererek tıbbi malzemeleri satın alması nedeniyle tedarikte zorlandıklarını açıklamış ve ABD’nin yaptığını “hazine avcılığı” olarak nitelendirmişti.
Ekonomik çıkarlarını öncelemesi ve ‘çöken’ sağlık sistemi sebebiyle eleştirilen ABD, salgın sebebiyle İran’a yönelik yaptırımlarını gevşetmiyor, Küba’dan yardım almaması için ülkeleri uyarıyor ve Dünya Sağlık Örgütü’nü, örgüte ayırdığı fonu kesmekle tehdit ediyor.
Uyguladığı “modern korsanlık” yöntemlerinin yanısıra Amerika Birleşik Devletleri, Kovid-19 salgınının yeni merkezi haline gelmiş durumda. Halihazırda ABD'deki ölümler 22 bini aşmış durumda. Küresel kapitalizmin simgesi New York şehrinde ise sayısı 7 bini geçen ölenlerin Hart Adası'nda toplu mezarlara gömülmesine başlandığı belirtildi.
Daha önce South China Morning Post gazetesinde yayınlanan bir makalede, koronavirüs pandemisinin sona ermesinin ardından stratejik, askeri ve ekonomik açıdan en güçlü olan Rusya, Çin ve ABD’nin dünya düzenini yeniden şekillendirecekleri belirtilmişti.
Haberi Twitter hesabından değerlendiren Rus Senator Aleksoy Puşkov, “Çin’de pandemi sonrasında dünyayı ABD, Çin ve Rusya’nın şekillendireceği düşünülüyor. Evet, bu büyük üçgen belirleyici rolde olacak. Ancak ABD’nin dünya hegemonyası ile ilgili iddialarından vazgeçmesi gerekecek. ABD’nin elit kesimi buna hazır değil. Fakat pandemi bunu teyit etti, bu hegemonya geçmişte kalıyor” ifadelerini paylaştı.