koronavirüs

Ekonomide umutlar 2021’e kaldı
Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği'nin (TÜRMOB) "Türkiye'de Korona Salgınının Sektörlere Etkileri Raporu", pandeminin derinleştirdiği ekonomik krizden en erken çıkışın 2021 sonrasında olabileceğini ortaya koydu. 10 temel sektörün incelendiği raporda, en çok küçülme ve kaybın hizmet sektöründe, özellikle turizm ve ona bağlı faaliyet kollarında yaşandığı belirtildi. Maliyetlerin biriktiği gıda sektöründe ise fiyatların artma tehlikesi olduğuna dikkat çekildi. TÜRMOB'dan yapılan yazılı açıklamaya göre çalışma kapsamında dayanıklı tüketim malları, tekstil ve konfeksiyon, otomotiv, madencilik, inşaat, turizm, gıda, perakende, tarım, ulaşım ve taşımacılık gibi temel sektörlerin salgından ne düzeyde etkilendikleri irdelenirken, sorunların çözümüne yönelik öneriler yer aldı. Raporda, dayanıklı tüketim malları, tekstil, otomotiv ve madencilik gibi stratejik sektörlerin salgın sürecinden nasıl etkilendiklerine ilişkin tespitlere yer verildi. Rapordan başlıklar: TÜRMOB Başkan Yardımcısı Hüseyin Yıldız ve Dr. Cahit Yılmaz'ın hazırladığı raporda dikkat çeken bazı noktalar şöyle: 1- Gelir azalmasından en fazla etkilenen sektörlerin başında dayanıklı tüketim malları geldi. Tedarik zincirlerinin bozulması, ihracatı olumsuz etkiledi. Kur artışı ve tedarik problemleri, maliyet artışlarına yol açtı. 2- Üretimdeki daralma mart ayı itibarıyla tekstil sektöründe yüzde 7.1 ve konfeksiyon sektöründe yüzde 16.5 oldu. Nisandaki daralma ise daha da dramatikleşerek yüzde 60.3'e ulaştı. Küçülmeyi teyit eden kapasite kullanım oranları ise, mart ayında yüzde 78.1 iken, nisanda yüzde 44.3'e indi. En büyük pazar olan Avrupa pazarı toparlanmadan Türkiye'de hazır giyimin toparlanmasının zor olacağı belirtildi. 3- 2019 son çeyreği itibarıyla küçülmeden çıkmaya başlayan otomotiv sektörü, henüz kriz koşullarını tam atlatamadan 2020 başında korona krizine yakalandı. İlk iki ayda zayıf da olsa pozitif büyüme gösteren sektör, mart ayı itibarıyla yüzde 20 küçüldü. Fabrikaların kapatılma kararının alındığı nisan ayında ise yüzde 77.6 daraldı. 4- 2018 ve 2019'da sırasıyla yüzde 2.1 ve yüzde 8.6 küçülen inşaat sektörü, 2020 ilk çeyreğinde ise yüzde 1.5 daraldı. Bu küçülme, sektörün istihdamdan aldığı payın da yüzde 6.9'dan yüzde 5.5'e gerilemesine sebep oldu. 5- Korona sürecinde gıda ve içecek sektöründeki üretim daralması (nisanda yüzde 10.2) dikkat çekti. Fiyatlarda artış yaşanabileceği vurgulandı. Sektörde maliyetlerin biriktiği, ihracatın normale dönmemesi durumunda sektörün 2020'de küçülme olasılığının artacağı kaydedildi. Sektörlerin durumu Dayanıklı tüketim malları sektörü: Gelir azalmasından en fazla etkilenen sektörlerin başında gelmektedir. Sektör, talepteki daralmanın yanı sıra, üretim daralması ile de karşılaşmıştır. Tedarik zincirlerinin bozulması, ihracatı olumsuz etkilemiş, kur artışı ve tedarik problemleri, maliyetlerini artırmıştır. Nisan ayında, dayanıklı tüketim malları sektörü yıllık bazda bir önceki yılın Nisan ayına göre %49 oranında küçülmüştür. Tekstil ve konfeksiyon sektörü: Son yıllarda rekabet gücünü korumak açısından sıkıntı çeken bir sektördür. Sektör, özellikle uzak doğunun olumsuz rekabeti ile karşı karşıyadır. Korona salgını döneminde insanların tekstil ve konfeksiyon taleplerinde azalmalar meydana gelmiştir. Öte yandan fabrikaların kapalı kalması üretimi de düşürmüştür. Yurt dışı pazarlarda bir fırsatın ortaya çıkıp çıkmayacağı ise henüz belirsizdir. Beklendiği gibi, lokasyonu ve kalite özellikleri nedeniyle Türkiye’nin yurt dışı pazarda öne çıkması halinde bu durum, korona salgınının tekstil sektörüne olumlu katkısı olarak ortaya çıkmış olacaktır. Ancak, böyle bir gelişmenin kısa vadede olması beklenmemelidir. Güçlü bir daralmanın olduğu Nisan ayında, tekstil ve hazır giyim sektörü yıllık bazda bir önceki yılın Nisan ayına göre %60,3 oranında küçülmüştür. Otomotiv sektörü: Korona salgını ile ortaya çıkan krizden en fazla etkilenen sektörlerden biri olmuştur. Mart ve nisan aylarında üretim neredeyse durmuş, satışlar ise eldeki stokların katkısı ile azalarak da olsa sürebilmiştir.  Çok sayıda sektörle yüksek seviyede bağlantısı olan otomotiv sektörü, sektörde oluşan bir sorunun diğer sektörlere hızlı bir şekilde yansıyabilmesi nedeniyle stratejik öneme sahiptir. Açıklanan yeni kredi paketleri ile otomotiv satışlarının artırılması hedeflenmektedir. Ancak, otomotiv satışlarında temel belirleyici unsurun gelir artışı olduğu unutulmamalıdır. Gelirler genel seviyesinde yaşanan düşmenin, otomotiv satışlarını da etkileyeceği açıktır. Nisan ayında, otomotiv sektörü üretimi yıllık bazda, bir önceki yılın Nisan ayına göre %77,6 oranında küçülmüştür. Madencilik sektörü: Enerji, imalat ve inşaat sektörleri başta olmak üzere pek çok sektöre ham madde tedarik eden stratejik bir sektördür. Korona salgını süresince madencilik sektörü ilk olumsuz etkilenen sektör olmuştur. Sektörün mali yüklerinin aşağı çekilmesi, maden arama, üretme ve pazara ulaşım faaliyetlerinin desteklenmesi, sektördeki KOBİ niteliğindeki yerli firmalara rekabet gücü kazandırılması önem arz etmektedir. Öte yandan, sektörün etkin ve işlevsel bir hukuksal çerçeveye ve planlanmaya ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. Nisan ayında, madencilik sektörü yıllık bazda bir önceki yılın Nisan ayına göre %14,5 oranında küçülmüştür. İnşaat sektörü yatırımları: 2019 yılında cari fiyatlarla %9,8 oranında gerilemiştir. 2020 yılının ilk çeyreğinde ise, inşaat sektöründe süren daralma sonucunda finansman sıkıntısı ve istihdamdaki gerileme sürmüştür. Sektörün istihdamdan aldığı pay, yüzde 6,9’dan yüzde 5,5’e gerilemiştir. Bununla birlikte, döviz üzerindeki baskı ve TL mevduat faizlerinin düşürülmesi, konut kredilerinde faiz oranlarının düşmesi, mevduat sahiplerini gayrimenkul alımına yönlendirdiği izlenmiştir. Bu durum gayrimenkul fiyatlarında artış, konut projelerinde canlanma yaratmıştır. Ancak geçmişten gelen müteahhitlik proje ve sözleşmelerindeki sorunlar, tedarik ve girdi maliyetlerine ilişkin sorunlar devam etmektedir. 2020 yılı sektör açısından yine daralma ile sonuçlansa bile, 2021 yılında yeniden sektörde pozitif büyüme beklenebilir. Turizm sektörü: Türkiye’nin yaşadığı kronik cari açık probleminin çözümünde en fazla katkı sunan sektördür. 2020’de yıllık 41 milyar dolar turizm geliri hedeflenmiştir. Türkiye, turizme konu hemen her alanda (dinlenme, tarih, kültür, doğa, yeme-içme) büyük bir potansiyel taşımaktadır. Ancak, korona salgını sonrasında turizmde beklenen hedefin tutmayacağı ortaya çıkmıştır. Salgının radikal biçimde etkilediği sektörlerin başında turizm gelmiştir. Tüm dünyada turizm hareketleri 2020 başından itibaren neredeyse durmuştur. Ne zaman yeniden eski yoğunluğunu kazanabileceği öngörülememektedir. Türkiye’ye yıllar boyunca turist gönderen ülkeler henüz Türkiye uçuşlarına izin vermemişlerdir. Ayrıca sektörün, finansal açıdan sıkıntıları devam etmektedir. Turizm, 2018 yılından sonra bankacılık sisteminde sorunlu kredileri en hızlı artan sektör durumuna gelmiştir. Sektör için 2020 kayıp yıl olarak değerlendirilirken, asıl beklentiler 2021 yılına yönelik olarak oluşturulmaya çalışılmaktadır. Turizm ve bağlı sektörlerin eski günlerine dönmesinin 2021 sonrasına kaldığı tahminleri yapılmaktadır. Gıda sektörü: Korona krizine bağlı olarak önemi tekrar vurgulanan sektörlerden birisidir. Gıda güvenilirliği ve sürdürülebilir kalkınma açısından gıda güvenliği ile tedarik zincirinde yaşanabilecek sorunlar sektörün önemini ortaya koymuştur. Türkiye, gıda açısından kendine yeterliliği yüksek olan bir ülkedir. İhracat fazlası veren gıda sektörü, korona salgınına bağlı olumsuz ekonomik gelişmelerin yaşandığı süreçte, başlarda yurt içi talep artışına bağlı olarak kendisini koruyabilmiş olsa bile,  ihracatın da durmuş olması nedeniyle sonradan küçülme yaşamıştır. Stratejik önemine rağmen, son yıllarda özellikle tohum kalitesi ve gıda işleme teknolojileri konularında eksiklik eleştirileri yapılmaktadır. Gıda sektörünü bekleyen önemli bir tehlike, fiyatlarda artış olması olasılığıdır. Sektörde maliyetler birikmiş durumdadır. Bunu önleyebilecek olan gelişme, arz tarafında yeterli seviyelere ulaşılması olabilir. Perakende ticaret sektörü: Güven endeksi Mayıs ayında 103,82 değerine gerilemiş ve Mart, Nisan aylarından sonra da gerilemesini sürdürmüştür. Düşmenin temel sebebi olarak, iş hacminde düşme beklenmesi gösterilmektedir. Sektörün ekonomik büyümeye ve refah artışına katkısının yanı sıra, yarattığı istihdam ile ilgi çekmektedir. Sektörün ağırlıklı olarak küçük esnaf ve işletmelerden oluştuğu dikkate alındığında, bu grubun temel beklentisinin, kriz sırasında oluşan yüklerin ortadan kaldırılabilmesi ya da taşınabilmesi için özellikle kamu desteklerine duyulan ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Korona döneminde edindiği tecrübe ile, sektörün korona sonrası dönemde e-ticaret ile büyümeye daha fazla önem verebileceği beklenmektedir. Tarım Sektörü: Stratejik önemi nedeniyle Salgın döneminde büyük ilgi gösterilen sektörlerden birisi olmuştur. Dünya ticaretinin daralması, ülkeler arası tarım ürünleri sevkiyatının durması, gıda güvenliğini ve sürdürülebilir büyüme konularını belirgin tartışmalar haline getirmiştir. Salgının yarattığı belirsizlik ortamında tarımsal üretim sektörü ile tarımsal sanayi sektörünün birbirlerine ne kadar bağımlı ve ihtiyaçları olduğu çok daha net anlaşılmıştır. Maalesef, genel olarak tarımsal ürünlerde arz açığımız bulunmaktadır. Döviz kurunun küresel salgın döneminde yükselmesi ithalata bağımlı bazı önemli girdilerde (gübre, ilaç, yem) fiyat artışlarına yol açacaktır. Özellikle hayvancılık sektörünün yem fiyatı artışlarından etkilenmesi olasılığı yüksek görünmektedir. Taşımacılık sektörü: Hem yurt içi hem de yurt dışı gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. Yurt içindeki ekonomik yavaşlama ile birlikte, çevremizde yaşanan ekonomik ve politik istikrarsızlık sorunları, Korona salgını gibi insan sağlığını tehdit eden konular nedeniyle oluşan ekonomik duraklamalar taşımacılık sektörünün gelecek beklentilerini olumsuz etkileyen unsurlar durumuna gelmişlerdir. Sektörü olumsuz gelişmelerden korumak için tüm dünyada önemli destek paketleri açıklanmaktadır. Ülkemizde de, başta havacılık sektörü olmak üzere ulaşım sektörünün desteklenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Tarım ve taşımacılık stratejik önemde Raporda, perakende, tarım ve taşımacılık sektörlerinin durumuna ilişkin ise şu tespitler yapıldı: "Perakende ticaret sektörü güven endeksinde gerileme sürüyor. Sektörün ekonomik büyümeye ve refah artışına katkısının yanı sıra, yarattığı istihdam da önem taşıyor. Sektörün ağırlıklı olarak küçük esnaf ve işletmelerden oluştuğu dikkate alındığında, bu kesim, salgın sürecinde oluşan yüklerin ortadan kaldırılabilmesi ya da taşınabilmesi için özellikle kamu desteklerine ihtiyaç duyuyor. Sektörün, salgın sonrası dönemde e-ticaret ile büyümeye daha fazla önem vermesi bekleniyor. Tarım sektörü, stratejik önemi nedeniyle Kovid-19 döneminde büyük ilgi gösterilen sektörlerden birisi oldu."  
maske cezası belli oldu
İçişleri Bakanlığı, koronavirüs (Kovid-19) salgını sonucu alınan tedbirlerinden biri olan maske kullanımı zorunluluğuna ilişkin 81 il valiliğine 18 Haziran’da talimat göndererek, 22 Haziran Pazartesi gününden itibaren 900 lira idari para cezası uygulanmasını bildirdi. Bu tarihe kadar maske takma kuralını ihlal edenlerin uyarılıp bilgilendirilmesi de talimatta yer aldı. Bu kapsamda, kolluk kuvvetleri 4 gün boyunca ülke genelinde yaptıkları denetimlerde maske takmayanları uyarıp bilgilendirecek. Yarın (22 Haziran) itibarıyla maske takma zorunluluğuna uymayanlara ülke genelinde uygulama birliği olacak şekilde Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesi uyarınca 900 lira idari para cezası kesilecek. Maskenin, 48 ilde hayatın tüm alanlarında, 33 ilde ise alışveriş merkezi, market, restoran, kafe ve kuaför gibi insanların toplu halde bulunduğu iş yerlerinde takılması zorunluluğu bulunuyor.  
salgın gençliği vurdu
Salgın sürecinde 1.5 milyar gencin, hayat boyu elde edeceği gelir yüzde 10 azaldı Salgının sebep olduğu işsizlik en çok 15- 24 yaş arasını vurdu. Gelir kaygısı artan bu yaş aralığının işsiz kalma ihtimali, bir önceki kuşağa kıyasla 2.5 kat daha fazla. Koronavirüs (Covid-19) salgınının yarattığı ekonomik kriz gençlerin işsizliğini artırdı. Bu da borçların katlanmasına, hayata dair endişelerin büyümesine yol açtı. Salgının gençler üzerindeki etkisini araştıran Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) göre, Şubat ve Mart aylarında pandeminin sebep olduğu işsizlik en çok 15-24 yaş arasını vurdu. 48 ülkede 90 gençlik organizasyonu aracılığıyla yapılan araştırma raporunda bazı noktalar dikkat çekiyor. 2008 finansal krizinin etkileriyle mücadele etmek zorunda kalan bu gençlerin işsiz kalma ihtimalleri, kendilerinden bir önceki kuşağa kıyasla 2.5 kat daha fazla. Bu yaş aralığında gençler en çok gelir, istihdam ve akıl sağlığı konusunda endişe ediyor. Rapora göre; - 15-29 yaş arası gençlerin yüzde 35’i düşük maaş veren ve iş güvencesi sağlamayan pozisyonlarda çalışıyor. Bu oran 30-50 yaş arası kişilerde yüzde 15 iken 51 yaş üstünde yüzde 16. - Bu süreçte 1.5 milyar gencin eğitim ve üniversiteye erişimi sınırlandı. Yüzde 50’si gerekli kaynaklara yeterince erişemediği için hayat boyu elde edecekleri gelir, yüzde 7-10 arasında azaldı. - İşsizliğin artması borçları artırdı. Bu durum, kuşaklar arası adaletsizlik sorununa yol açtı. - Gençlerin sınırlı mali varlıklarının bulunmasının, işlerini kaybetmeleri durumunda üç ay içinde yoksulluk sınırına gerilemelerine sebep olduğu kaydedildi. - Türkiye, OECD verilerine göre ne çalışan ne de eğitim alan genç oranında yüzde 26 ile ilk sırada geliyor.  
covid-19 milyonlarca çocuğu işçiliğe itebilir
ILO ve UNICEF, Covid-19 nedeniyle milyonlarca çocuğun çocuk işçiliğine sürüklenebileceği uyarısında bulundu: “Okullar yeniden açılsa dahi birçok aile artık çocuklarını okula gönderemeyebilir” BirGün’de yer alan habere göre, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü dolayısıyla yayımladığı bilgi notunda, "Covid-19 nedeniyle milyonlarca çocuğun çocuk işçiliğine sürüklenebileceği" uyarısında bulunuyor. Raporda, "2000 yılından bu yana 94 milyon düşüş sağlanan çocuk işçiliğiyle mücadelede kaydedilen ilerleme şimdi tehdit altında" deniyor. Raporda, halihazırda işçilik yapan çocukların uzun saatler boyunca veya gittikçe kötüleşen koşullarda çalışıyor olabileceklerine dikkat çekilerek, "Dahası, çocuklar sağlık ve güvenliklerine ağır zarar veren en kötü çalışma biçimlerine sürüklenebilir" ifadeleri kullanılıyor. ILO Genel Direktörü Guy Ryder, şu değerlendirmeyi yapıyor: "Küresel salgın hane gelirlerini mahvettiği ve aileler desteksiz kaldığı için çocukların birçoğu çocuk işçiliğine yönelebilir. Kriz zamanlarında sosyal koruma hayati önem taşır; çünkü en kırılgan olanlara yardım eder. Çocuk işçiliği konusunun eğitim, sosyal koruma, adalet, işgücü piyasaları politikalarına, uluslararası insan ve çalışma haklarına dahil edilmesi kritik fark yaratır." Önlem alınmalı Rapora göre, okulların geçici olarak kapanması, 130'u aşkın ülkede 1 milyarı aşkın öğrenciyi etkiliyor. Okullar yeniden açılsa dahi birçok aile artık çocuklarını okula gönderemeyebilir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin de ağırlaşabileceğine de işaret edilen raporda, özellikle kız çocuklarının tarım ve ev içi hizmetlerde sömürüye daha açık hale gelebileceğine vurgu yapılıyor. Rapor, artan çocuk işçiliği tehlikesiyle mücadele için birtakım önlemler de öneriyor. Bunların arasında, daha kapsamlı sosyal koruma, yoksul hanelerin krediye daha kolay erişmesi, yetişkinler için insana yakışır işlerin desteklenmesi, çocukları okula döndürme önlemleri, okul ücretlerinin ortadan kaldırılması, iş teftişleri ve kanunların uygulatılması için daha fazla kaynak ayrılması yer alıyor.  
AVM çalışanlarında vaka sayısı artıyor
AVM’lerden vaka haberleri geliyor, önlemler yetersiz, kritik tarih 15 Haziran 11 Mayıs’ta açılan alışveriş merkezlerinde (AVM) çalışan işçilerde Covid-19 vakaları görülmeye başlandı. Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, AVM’lerde örgütlü bulunan Tez-Koop-İş Sendikası Genel Başkanı Haydar Özdemiroğlu, “Bazı kentlerdeki AVM’lerden vaka haberleri geliyor. Ancak asıl etkinin 15 Haziran’dan sonra çıkmasını bekliyoruz” dedi. Maskeyi çıkarıyorlar Özdemiroğlu, her ne kadar AVM’lerin bir kısmı 11 Mayıs’tan itibaren açılmaya başlansa da mağazaların önemli bir bölümünün 1 Haziran’dan itibaren faaliyete geçtiğine dikkat çekti. Mayıs ayında açılanlarda da günlük ziyaretçi sayısının salgın öncesindeki ziyaretçi sayısının yüzde 20’sini geçmediğini belirten Özdemiroğlu, genelde de müşterilerin hedeflenmiş alışverişlerini yaparak AVM’leri terk ettiklerini söyledi. Özdemiroğlu, mağazaların daha geç açılması nedeniyle AVM’lerdeki asıl etkinin 15 Haziran’dan sonra ortaya çıkacağını tahmin ettiklerini belirterek “Ancak AVM’lerden vaka haberleri gelmeye başladı. Mersin’deki bir AVM’de, Kayseri ve Konya’daki bazı mağazalarda vaka görüldü. Hatta Kayseri ve Konya’daki bazı mağazalar karantinaya alınmış. İstanbul’daki bir AVM’de 2 işçide vaka pozitif” dedi. AVM’lerdeki önlemlerin sadece kapı girişinde ateş ölçmekten ibaret olduğunu dile getiren Özdemiroğlu, şöyle devam etti: “Müşteriler içeri girdikten sonra onları denetleyen yok. AVM’lere girdikten sonra bir kısmı maskelerini çıkararak mağazaları gezmeye başlıyor. Mağaza personeli uyarıyor ancak bu durumda da sözlü tartışmalar yaşanabiliyor. Çalışanlar denenen ürünleri kabinlerde dezenfekte etmek zorunda kalıyor. Kabin görevlisi çalışanlara yönelik bir önlem alınmıyor. Salgına açık halde çalışıyorlar. Mağaza içerisine giren müşteri sayısını ölçen bir sistem yok. Müşteriler özellikle kasa önlerinde fiziki mesafeye özen göstermiyor. Çalışanlar kendilerini güvende hissetmiyor.” Sendikal örgütlenmenin olduğu yerlerde müdahalede bulunduklarını belirten Özdemiroğlu, “Sendikanın olmadığı yerlere ulaşmakta zorlanıyoruz. Müdahale edemiyoruz. Bu nedenle sendikal örgütlenme çok önemli” dedi. TÜBİTAK’ta bile çıktı Haydar Özdemiroğlu, sendikal örgütlü oldukları TÜBİTAK’ta da vaka çıktığına dikkat çekti. Bir katta vaka çıkınca katta çalışan 48 kişinin evlerine gönderildiklerini belirten Özdemiroğlu, şöyle devam etti: “Vaka kesinleşmiş insanları evlerine gönderiyorlar. Bu da yanlış. Eğer vaka varsa evlere de bulaştıracaktır. Ortak alanları 500 kişi kullanmış. Yemeği 500 kişi aynı yerde yiyor. TÜBİTAK gibi bir yerde böyle bir tedbirsizlik olur mu? Eğer TÜBİTAK böyle ise diğer yerler kim bilir nasıldır?”  
salgın mağdurlarından hukuk mücadelesi kararı
Havayolu Covid-19 mağdurları dava açmaya hazırlanıyor Salgın nedeniyle bulundukları ülkelerden Türkiye’ye dönmek zorunda kalan yurttaşlar, sadece iptal edilen uçuş ücretini alabilecek. Yaptıkları masraflar için ise dava açmaya hazırlanıyorlar. Salgının başladığı ilk günlerde Türkiye’ye dönmek zorunda kalan ve havayolu şirketlerinden aldıkları biletleri iptal olan yurttaşlar o dönemde yaptıkları transfer, konaklama, yeni bilet gibi ceplerinden yaptıkları ek harcamalar için dava açmaya hazırlanıyor. Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, sadece iptal edilen uçak bileti bedelini alabilecek olan yurttaşlar, mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor. Türkiye’de ilk vakanın açıklanmasından sonra Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yurtdışında bulunan vatandaşların dönüşü için bir takvim hazırlamıştı. Kurul kararı yok Yapılan açıklamada uçuş kısıtlaması tedbiri konan Avrupa ülkeleri Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka olarak belirlenmiş, Azerbaycan ve Gürcistan da eklenmişti. Havayolu şirketleri 13 Mart’ta alınan karara uyarak uçuşları iptal etti. Ancak 21 Mart’a kadar alınan uçuş iptallerinde Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun kararının olmaması soru işareti yarattı. O günlerde panik halinde kendi olanakları ile Türkiye’ye dönmek için harekete geçen ve çok daha fazla harcama yaparak Türkiye’ye dönebilen yurttaşlar şimdi sadece uçak biletlerini alabilecekler. Aktarmalı uçuş için yaptıkları harcamalar, transfer bedelleri, konaklama masraflarının karşılanıp karşılanmayacağı ise belirsiz. Gazetemize ulaşan yurttaşlar büyük mağduriyet yaşadıklarını, 13 Mart’ta kendilerine iletilen uçuş iptallerinin hangi karara dayandığını öğrenmek istediklerini dile getirdi. Havayolu şirketleri tarafından ortada bırakıldıklarını dile getiren yurttaşlar, yüksek rakamlar ödeyerek gerçekleştirdikleri dönüş harcamalarının karşılanması için şirketlere yazılı başvuruda bulundu. Yurttaşlar, olumsuz yanıt halinde ise dava açacaklarını dile getirdi.  
DİSK'ten SGK'ya mektup hukuksuz genelge işlemden kaldırılmalıdır
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Covid-19 için “iş kazası/meslek hastalığı” olarak değil “hastalık” olarak provizyon alınması gerektiğini bildiren SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Genelgesi’nin işlemden kaldırılmasını talep eden DİSK, SGK Başkanlığı’na bir yazı gönderdi. DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu ve Hukuk Dairesi Başkanı Kazım Doğan imzalı yazıda, SGK tarafından yayınlanan Genelge’nin, açıkça 5510 ve 6331 sayılı Kanun hükümlerine ve hukuka aykırı bir durum olduğu hatırlatıldı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda “iş kazası” işyerinde, işe geliş gidiş sırasında, iş nedeniyle “sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlanmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmaktadır. 5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı da “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri” Genelgedeki Covid-19 hastalığı iş kazası ve meslek hastalığı olarak ele alınmaz ön kabulü nedeniyle, SGK’nın ilgili soruşturmalarının da objektif şekilde yürütülmesinin mümkün olamayacağını belirten yazıda, SGK’ya “sigortalılar veya hak sahipleri tarafından yapılacak iş kazası, meslek hastalığı başvuru ve şikayeti üzerine” bu soruşturmaları yerine getirmekle yükümlü olduğu hatırlatıldı. DİSK’in yazısında “SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde, objektif ölçütlerden uzak çıkarımlar ve talimata dönüşecek bağlayıcı tespitler yapmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağı ortadadır” denildi. Sağlık hizmeti sunucularının kendilerine yapılan beyana göre bildirim yapmakla yükümlü olduğunun hatırlatıldığı yazıda, bu genelge hükümleri nedeniyle sağlık hizmeti sunucularının, Covid-19 hastalarının iş kazası veya meslek hastalığı beyanlarının dikkate alınmayacağını, iş kazası / meslek hastalığı kaydı açılmayacağını, böylece yükümlülüklerini yerine getirmeyecekleri ifade edildi. DİSK’in SGK Başkanlığı’na yazdığı yazıda “Sağlık hizmeti sunucuları Covid-19 bulaşının iş kazası/meslek hastalığı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Kişinin beyanına göre işlem yapmaları, provizyonu buna göre almaları yeterli olması gerekmektedir. Ancak ilgi Genelgenin bu hususu engelleyici bir etki yaratacağı açıktır” denildi. DİSK’in yazısında, Genelge’nin bulaşıcı hastalık yorumu nedeniyle kimi işverenlerce iş kazası/meslek hastalığı bildirimi yapmaya gerek kalmadığına, sorumluluklarının ortadan kalktığına yönelik değerlendirmeler yapılmaya başlandığı da ifade edildi. Covid-19 tanısı konulan bir kişinin beyanına rağmen, SGK’nın genelgesi uyarınca bildirim yapılmamasının 6331 sayılı Kanun’da belirtilen yükümlülüğün de ihlali anlamına geleceğine işaret eden yazıda, hukuka aykırı Genelge’nin işlemden kaldırılması istendi. DİSK’in SGK’ya gönderdiği yazının tamamına erişim için linke tıklayın: http://disk.org.tr/2020/06/diskten-sgkya-mektup-hukuksuz-genelge-islemden-kaldirilmalidir/  
65 yaş ve üstü yurttaşlara sokak yasağı kabul edilemez
65+ Yaşlı Hakları Derneği’nden yapılan açıklamada “Normalleşme adımları atılırken 65 yaş ve üstü yurttaşlara uygulanan yasakların devamına karar verilmesi, temel insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır” denildi. Dernek tarafından yapılan yazılı açıklama şöyle; "Covid-19 pandemisi, bulaşma hızının yüksek olması nedeniyle devletin aldığı sıkı önlemlerle önlenmeye çalışılıyor. “Evde kal Türkiye” denilerek alınan önlemler, insan hak ve özgürlüklerini çok yönlü ihlal etse de, kamu sağlığının korunması amacıyla alındığı için yurttaşlar bu kısıtlamalara uymakla yükümlü oldular ve sorumluluk bilinciyle büyük ölçüde uydular. Bu tedbirler kapsamında, İçişleri Bakanlığı’nın 21 Mart tarihli Genelgesiyle, yaşlıları korumak adına genel bir sokağa çıkma yasağı getirildi. Bu yasağın, 29 Mayıs tarihli Genelgeyle, adeta kalıcı hale getirilmesinin hukuken haklı bir gerekçesi kalmamıştır. Normale dönüş adımları atılırken, iş yerlerinin, alış veriş merkezlerinin açılacağı, spor merkezlerinin çalışmaya başlayacağı  duyuruldu. Ancak 65 yaş ve üstü yurttaşlara uygulanan yasakların devamına karar verilmesi, temel insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır. Aylarca evde kalmak zorunda kalan "yaşlı" insanlar sağlık açısından fiziken, ruhen çok yönlü mağdur olmaktadırlar. Alınan kararın salgınla ilgili bilimsel dayanağı da kalmamıştır. 65+ yurttaşlar maddi, manevi ve bedensel olarak Bakanlığın aldığı bu karardan büyük mağduriyet yaşamaktadırlar. Bir hukuk devletinde herkes hiçbir ayrım yapılmaksızın eşit haklara sahiptir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin yazıldığı tarihlerde insan ömrü günümüzdeki gibi uzun değildi. Herkesin eşit haklara sahip olması ilke açısından ayrım yasakları arasında yaş kriterine yer verilmemişti. Ancak günümüzde yaşlı haklarının korunması da devletin temel yükümlülükleri arasındadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin “Covid-19’un Yaşlılara Etkisi” belgesini yayınlaması ardından, üye ülkelerin yaptığı, 12 Mayıs tarihli ‘Destek Bildirisi’nde yer alan şu çağrıyı dikkatinize sunuyoruz: 'Covid-19’a karşı alınan tedbirlerin, yaşlıların katılımıyla hazırlanması, yaşlıların kendilerine özgü ihtiyaçlarını kapsaması, mümkün olan en yüksek fiziki ve zihinsel sağlık ölçütlerine ulaşma hakkını güvenceye alması, hayat kurtaracak tedavilere ulaşımlarını sağlaması ve başkalarıyla eşit temelde toplumsal ve ekonomik refahlarını koruması gerektiğine kuvvetle inanıyoruz. Bu nedenle, yaşlıların haysiyet ve haklarını bütünüyle korumak ve ilerletmek; Covid-19 pandemisi ve sonrasının, yaşlıların sağlığı, yaşamları, hakları ve iyilik hallerine olumsuz etkilerini azaltmak için çalışmayı taahhüt ediyoruz. Ayrıca, bütün paydaşlarla, daha kapsayıcı, eşitlikçi, dirençli ve yaşlı dostu toplumlar geliştirmek üzere çalışmayı da taahhüt ediyoruz.' Ülkemizin de, bu 'Destek Bildirisi'ni imzalayan 140 ülke arasında olmasını memnuniyetle karşılıyor ve gereklerinin yerine getirilmesini talep ediyoruz." 65+ Yaşlı Hakları Derneği olarak, 65 yaş ve üstü yurttaşların insan haklarının korunması ve hak taleplerine destek oluşturacağımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.  
ABden ABDye DSÖ çağrısı
Avrupa Birliği'nden ABD'ye "Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ilişkiyi kesme kararını gözden geçirmesi" çağrısı geldi. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ABD'ye "Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ilişkiyi kesme kararını gözden geçirmesi" çağrısında bulundu. İkili, konuya ilişkin yazılı açıklama yaparak AB'nin DSÖ'ye olan desteğinin sürdüğünü vurguladı. Açıklamada, "DSÖ şimdi ve gelecekte pandemilere verilecek uluslararası cevaba öncelik etmeye devam etmeli" denilerek, AB'nin öncülüğünde Dünya Sağlık Asamblesi'nde koronavirüs salgınına ilişkin mücadeleden alınacak derslerin bağımsız bir şekilde araştırılmasının kararlaştırıldığı anımsatıldı. Covid-19'u yenmek için küresel iş birliği ve dayanışmanın gerekli olduğu belirtilen açıklamada, DSÖ'nün bu mücadeleye liderlik yapmaya devam etmesi gerektiği aktarıldı. Açıklamada, tüm tarafların katılım ve desteğinin sürmesi gerektiğine işaret edilerek, "Bu küresel tehdit karşısında ortak çözüm ve iş birliğimizi geliştirmeliyiz. Uluslararası girişimleri zayıflatacak faaliyetlerden kaçınılmalı. Bu bağlamda ABD'ye kararını gözden geçirmesi çağrısında bulunuyoruz." ifadelerine yer verildi. ABD Başkanı Donald Trump, DSÖ'nün ABD'nin "esaslı reform" taleplerini yerine getirmediğini belirterek, "Bugün Dünya Sağlık Örgütü ile ilişkimizi sonlandırıyoruz." açıklamasında bulunmuştu.  
Rusyadan ABDye DSÖ tepkisi
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Rus TASS haber ajansına yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ilişkilerini sonlandırdıklarına dair açıklamalarını eleştirdi. Dünyanın salgınla mücadelede çabaları pekiştirme ihtiyacı olduğuna da dikkat çeken Zaharova, "Washington, bu zamanda sağlık alanındaki etkileşimle ilgili uluslararası hukuka darbe vuruyor." dedi. Zaharova, "ABD bunun yerine dünyaya ne teklif edebilir? Salgın döneminde Amerikan sağlık sisteminde ortaya çıkan üzücü tablo, Washington'a bu alandaki liderlik hakkında konuşmak için şans bırakmıyor." ifadelerini kullandı. Trump ne demişti? ‘DSÖ ile ilişkimizi sonlandırıyoruz’ Trump, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından dolayı da Çin'i sorumlu tutarak, "Çinli yetkililer, DSÖ'ye karşı bildirim yapma sorumluluklarını yerine getirmedi ve dünyayı yanlış yönlendirmesi için DSÖ'ye baskı uyguladı." dedi. Salgının başlarında DSÖ'yü dinlemeyerek Çin'e seyahat yasağı uyguladığını anımsatan Trump, şöyle konuştu: "Çin'in DSÖ üzerinde mutlak bir hakimiyeti var. ABD, DSÖ'ye yılda neredeyse 450 milyon dolar fon sağlarken, Çin sadece 40 milyon dolar ödedi. DSÖ'den esaslı reformlar yapmasını istedik ancak onlar harekete geçmeyi reddetti. DSÖ, oldukça ihtiyaç duyulan reformları yapmadığı için biz de bugün DSÖ ile ilişkimizi sonlandırıyoruz. Bu örgüte sağlanan fonları, hak eden acil küresel sağlık durumlarına aktaracağız."  

Sayfalar