Her şey kâr için: “Üretimin devamı için toplama kampları kuruluyor”
Dünya çarkları yeniden döndürmek için düğmeye bastı. Türkiye’de bu sürece yeni bir modelle dahil oluyor: İzole üretim üsleri.
MÜSİAD’ın standartlarını belirlediği üslerin ilki 15 Haziran’da Tekirdağ’da açılacak. Üs kapıları kapattığında tamamen kendine yeten bir üretim gücüne sahip olacak.
Koronavirüs pandemisi ile duran üretim çarklarının yeniden dönmesi için tüm dünyada normalleşme adımları atılmaya başlandı. Türkiye’den normalleşme süreci için farklı bir uygulama geldi.
Dünya gazetesinden Handan Sema Ceylan’ın haberine göre, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) 7 yıl önce ‘Orta Ölçekli Sanayi Bölgeleri’ olarak başladığı projeyi “İzole Üretim Üsleri” ne çevirdi. Proje hem Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan hem Çevre Bakanlığı’ndan hem de Tarım Bakanlığı’ndan gerekli izinleri aldı. 1000 ailenin ve yaklaşık 4 bin 500 kişinin yaşayabileceği şekilde tasarlanan izole üretim üssü organize sanayi bölgesi (OSB) mantığıyla değil yaşam alanı mantığıyla kuruldu.
14 günlük karantinalar için uygun hale getirilen Lojistik Konuk Evi’nin ayrı olacağı üretim üssü kapılarını kapattığında salgından ve yaşanabilecek diğer olumsuzluklardan tamamen izole olacak.
MÜSİAD’ın hazırladığı “Üretim ve Yatırım Üsleri” başlıklı raporda izole yatırım üslerinin ayrıntıları şöyle:
Biri İstanbul’da 4 bölge planlandı
İnşası tamamlanan ilk izole üretim üssü Tekirdağ’da 15 Haziran’da devreye alınacak. Toplam planlanan üs sayısı 4. İstanbul Hadımköy’de kurulacak 2’nci üretim üssünün ardından Türkiye’nin güneyinde Hassa’da 3’üncü bölge ve son olarak da Karadeniz’de 4’üncü bölge kurulması planlanıyor. Proje aynı zamanda kapıları kapatılabilir özelliği ile bir KOBİ borsası niteliğinde olacak. Üssün ülkenin hayati devam etmesi gereken sektörlerini içinde barındırması, herhangi bir olağanüstü durumda üretimin kesilmemesi planlanıyor.
300 yıl dayanacak alt yapı 8.5 şiddetinde depreme dayanıklı
Hazırlanan raporda izole/steril üretim üsleri ise tedarikten satışa kadarki tüm üretim-ticaret zincirini her türlü kriz koşulunda çalıştırabileceği belirtiliyor. İşverenler ikame ve tamamlayıcı sektörler ile birlikte iş yapabilecek. İşçiler aileleri ile birlikte barınabilecek ve sağlık ihtiyaçlarını giderebilecek. Bünyesinde eğitim kurumları yer alacak, meslek lisesi bulunacak ve kalifiye eleman ihtiyacı karşılanacak. Tekrar etmesi olası bir salgın ya da olası bir doğal afette kapılarını kapatarak içerde üretimi devam ettirebileceği tüm gümrüklü antrepo, depolama ve sanitasyon süreçlerinin yönetilecek. Kendi içinde filtrasyon ve arıtma sistemleri olacak. İnşası gerçekleştirilen üssün alt yapısı 300 yıl dayanabilecek şekilde. İklim değişikliği göz önüne alınarak, sürdürülebilir üretim gerçekleştirilecek. Yağmur suyu arıtma, su ayak izi, yağmur ayak izi ve toprak verimliliği odakta olacak. Üretim üssündeki binalar, yurtlar, sağlık tesisleri de 8.5 ve üzeri şiddetinde bir depreme dayanıklı.
Standartları MÜSİAD belirleyecek
Raporda izole üretim üsleri modelinin standart belirleyici kurumunun da MÜSİAD olduğuna vurgu yapılıyor. MÜSİAD’ın bu üsleri Anadolu ve büyük şehirler bünyesinde üyeleri öncelikli olmak üzere diğer üretici paydaşlar nezdinde de hızla yaygınlaştırmaya başlamasının amaçlandığı belirtiliyor. Ayrıca projenin finansmanı da yatırım girişim sermayesi ve katılım bankaları aracılığıyla çözülmüş durumda.
MÜSİAD tarafından hazırlanan raporda, Almanya Enerji ve Ekonomi Bakanlığı tarafından öneri mahiyetinde benzer bir projenin tartışıldığı ancak MÜSİAD’ın projesinin 7 yıl öncesine dayanan bir model olduğunun altı da çiziliyor.
koronavirüs
İhracat yasağının cezası üreticiye kesilmesin, ihtiyaç fazlası ihraç edilsin
Tarım Bakanlığı yanlış hesap yapmış. Depolarda iç tüketimden daha fazla limon var. Doğru verilerle yeniden tespit yapılmalı ve ihtiyaç fazlası limon ihraç edilmeli. Bu yapılmayacaksa ve ihracat yasağında ısrar ediliyorsa, üreticinin zararı mutlaka karşılanmalı.
Türkiye, koronavirüs sürecinde tarım ürünleri ihracatına önemli bir kısıtlama getirmedi. Bugüne kadar sadece 3 üründe ihracat kısıtlaması uygulandı. İlk olarak 7 Ocak 2020’de henüz koronavirüs vakası görülmeden yaklaşık 2 ay önce soğan ve patates ihracatı ön izne bağlandı. İlk vakanın çıkmasından yaklaşık bir ay sonra ise limon ihracatına bir kısıtlama getirildi.
Patates ve soğanda ihracat yasaklanırken, ithalat devam etti. Hasat öncesi yapılan ithalat üreticiye zarar verdi. Soğan ihracatındaki kısıtlama 29 Nisan itibariyle kaldırıldı. İhracatçılara en fazla 250 ton ihracat yapma izni verileceği açıklandı. Fakat başvuru yapan her ihracatçıya 106 ton ihracat izni verildi.
Limon ihracatına yönelik kısıtlama, 7 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Ticaret Bakanlığı Tebliği ile resmileşti. Tebliğ ile limon ihracatı Tarım ve Orman Bakanlığının ön iznine bağlandı.
Koronavirüsün küresel bir salgına dönüşmesi ile birlikte pek çok ülkede limon başta olmak üzere C vitamini içeren birçok ürüne yoğun talep oldu. Koronavirüse karşı koruyucu olduğu iddia edilince, limon en çok talep edilen ürün oldu.
Tespitlerde yanlışlık var
Tarım ve Orman Bakanlığı limon miktarını, iç piyasanın ihtiyacı ile ilgili bir çalışma yaptı. Bu çalışmadan sonra, üreticinin elindeki ve depolardaki limon miktarının yeni hasat dönemine kadar iç tüketime ancak yeteceği belirtilerek ihracata yasak getirildi. Ancak, gelişmeler gösteriyor ki, bakanlığın yaptığı tespitlerde bir yanlışlık var. Üreticinin elinde, depolarda ihtiyaçtan daha fazla limon var. Restoranların, otellerin kapalı olması, turizmin tamamen devre dışı kalması, yaklaşık 50 milyon turistin gelmeyeceği hesaba katılmamış.
Bu nedenle elinde limon olan ve satamadığı için zarar eden üretici haklı olarak tepki gösteriyor. Üreticilerin iddiası, Ağustos ayına kadar Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak ve yaklaşık 60-70 bin ton da ihraç edilebilir limon var. Ağustos’ta Mayer çeşidi limonun hasadı başlayacak.
Tüketiciyi korumak ve ihraç ettikten sonra daha pahalıya ithal edilmemesi için ihracat yasağının doğru karar olabileceğini daha önce yazmış ve söylemiştik. Ancak öyle görünüyor ki, Tarım Bakanlığı yanlış hesap yapmış. Depolarda iç tüketimden daha fazla limon var. Doğru verilerle yeniden tespit yapılmalı ve ihtiyaç fazlası limon ihraç edilmeli. Bu yapılmayacaksa ve ihracat yasağında ısrar ediliyorsa, üreticinin zararı mutlaka karşılanmalı.
Fiyat düştü, üretici zorda
İhracat yasağı üreticinin elindeki limonun fiyatını düşürdü. Mersin’de 35 yıldır limon yetiştiriciliği yapan okurumuz Şemsettin Usta gönderdiği mesajda özetle şunları söylüyor: “Ben 56 yaşında, ömrünü limon yetiştiriciliğine vermiş biriyim. Bildiğiniz üzere ihracat yasağı kondu limona. Limon fiyatı 6 liranın üzerine hiç çıkmadı Mersin’de. Fiyat 20 lira oldu diye basında öğrendik. Sizlerin bu yasağı savunması ve devamını istemesi bizleri çok çok üzmüştür. Bu yıl 1 kilo limonun kesimi, depolanması nakliye ve hamaliye giderleri, firesi ile yaklaşık kilo başına 3 lira. Şu an itibarı ile Ürgüp ve Mersin soğuk hava depolarında kilosu 3,5-4 lira arası. Böyle 1 ay daha giderse hepten zarardayız. Arabamızı mı, evimizi mi satacağımızı şaşırdık. Bankalara borçluyuz.”
Bizi de eleştiren Şemsettin Usta, önlem alınmazsa ve üreticinin zararı karşılanamazsa gelecek sezon kimsenin limonu depolayacak hali kalmayacağını ve bu sene üreticinin ödediği bedeli gelecek yıl tüketicinin ödeyeceğini belirtiyor.
Okurumuz haklı. İhracat yasağından en çok zararı üretici görüyor. Kilosunu 3 liraya mal ettiği limonu 3,5-4 liradan bile satamaz duruma geldi. Tüketici aynı limonu ortalama 11-12 liradan alıyor.
İhracat pazarları kaybediliyor
Limonla ilgili daha önce de yazdığımız gibi Türkiye, özellikle de Mersin ve Adana üretimde çok büyük başarılara imza attı. Türkiye, yıllık ortalama 1 milyon tonun üzerinde limon üretiyor. Bu üretimin de yarısından fazlasını ihraç ediyor. Ancak, uygulanan yasak ihracatçıları da olumsuz etkiliyor. İhracat pazarları kaybediliyor. Özellikle, Rusya pazarı kaybedilirse geri dönüşü çok zor olacaktır.
Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği verilerine bakıldığında fiili olarak ihracat yasağı başlamadan önce ihracatın geçen yıla göre azaldığı görülüyor.
Türkiye’nin limon ihracatı 2019 yılı Ocak- Mart döneminde 186 bin 977 ton olurken 2020’nin aynı döneminde yüzde 23 azalarak 143 bin 591 tona geriledi. Miktar olarak ihracat gerilemesine rağmen değer olarak yüzde 5 daha fazla döviz elde edildi. 2019’da ilk 3 aylık dönemde 88 milyon 847 bin dolar olan limon ihracatı 2020 yılının ilk 3 ayında yaklaşık 44 bin ton daha az ihracat yapılmasına rağmen 89 milyon 114 bin dolar oldu.
Sezon itibariyle bakıldığında ise hem miktar hem de değer olarak düşüş yaşandığı görülüyor. İhracat sezonunun başladığı 2 Eylül 2018’den 31 Mart 2019’a kadar Türkiye’nin toplam limon ihracatı 519 bin 542 ton olarak gerçekleşti. 2 Eylül 2019- 31 Mart 2020 döneminde ise ihracat geçen sezona göre yüzde 28 azalarak 372 bin 888 tona geriledi. Değer olarak geçen sezon 245 milyon 362 bin dolar olan döviz girdisi bu sezon 220 milyon 930 bin dolara geriledi.
Türkiye’nin en çok limon ihraç ettiği ülkelere bakıldığında ilk 3 ayda Rusya’ya yüzde 10, Irak’a yüzde 31, Romanya’ya yüzde 26 ve Suudi Arabistan’a ise yüzde 40 daha az ihracat yapıldı. İlk 5 ülke arasında sadece Ukrayna’ya ihracatta yüzde 10’luk artış var.
Üretim artırılmalı
Dünyada limona olan talep dikkate alındığında üretimi artıracak çalışmalar yapılmalı. İzmir Ticaret Odası Gıda İmalat Meslek Komitesi Başkanı Cemil Gökçen’in önerdiği gibi üretim bölgelerinde limon püresi, limon konsantresi üretecek tesisler kurulabilir. Iskarta olarak nitelendirilen veya ikinci el ürünler bu tesislerde katma değerli ürüne dönüştürülebilir. Katma değeri daha yüksek ürünlere yönelmek gerekiyor.
Özetle, yapılması gereken doğru verilerle, üreticiyi, tüketiciyi ve ihracatçıyı koruyacak önlemlerin alınmasıdır. Türkiye’ye yetmeyecek diye alınan ihracat yasağının faturası çiftçiye kesilmemeli. İhracat yasağından doğan zararlar mutlaka karşılanmalı. Yoksa gelecek yıl hasat sonrası için 4-5 aylık tüketim için gereken limonu kimse depoya koymaz.
Kaynak: Ali Ekber Yıldırım / Tarım Dünyası
“Amerikan rüyası” klişesi Hollywood filmlerinde kaldı!
Yurt dışında yaşayan Amerikalılar, ABD'ye ödemek zorunda oldukları vergiler nedeniyle vatandaşlıktan ayrılıyor. ABD dışında yaşayan ve vatandaşlıktan ayrılan Amerikalıların sayısında 2020'nin ilk çeyreğinde rekor kırıldı.
ABD Vergi Dairesi'nin (IRS) her 3 ayda bir açıkladığı Federal kayıtlara göre, 2020'nin ilk üç ayında yurt dışında yaşayan 2 bin 909 Amerikalı kendi isteğiyle ABD vatandaşlığından vazgeçti.
ABD vatandaşlığını bırakanlarının sayısı 2019'un son çeyreğinde 261 olurken ve bu yılın ilk çeyreğinde bu rakam yüzde 1015 artarak rekor kırdı.
Geçen yıl toplamda 2 bin 72 kişi ABD vatandaşlığından vazgeçmişti
New York merkezli muhasebe şirketi Bambridge uzmanlarına göre, çifte vatandaş olan ve yurt dışında yaşayan Amerikalılar, Kovid-19 salgını nedeniyle artan vergi yükleri nedeniyle ABD vatandaşlığından ayrılmak istiyor.
Uzmanlar, yurt dışında yaşayan ABD vatandaşlarının, her yıl gelirlerini kapsayan tüm yabancı banka hesaplarını, yatırımlarını ve emekli aylıklarını bildirmesi ve bunun üzerinden ABD'ye vergi ödemesi gerekiyor.
ABD'ye dönmeyi düşünmeyen Amerikalılar da bu yükten kurtulmak adına vatandaşlıktan çıkmayı tercih ediyor.
Trump'ın seçildiği yıl da rekor kırılmıştı
Resmi kayıtlara göre, ABD dışında yaklaşık 9 milyon Amerikan vatandaşı yaşıyor.
Vatandaşlıktan çıkmak isteyen Amerikalıların yaşadıkları ülkedeki ABD elçiliğine bizzat başvurarak 2 bin 350 dolar ödemesi gerekiyor.
Vatandaşlıktan çıkanların sayısı, en son, Donald Trump'ın başkan seçildiği 2016 sonunda 2 bin 365 kişi ile rekor kırmıştı.
Kaynak: Sputnik Türkiye
- “Çalışmazsak koronadan değil açlıktan ölürüz, ihtiyacımız olmasa işi bırakıp giderdik…””
- “Mevsimlik tarım işçilerinin tek sorunu maske değil. Tarlaya giderken sıkış tepiş araçlarda yolculuk yapıyorlar. Tarla sahipleri de trafik cezalarını ödemek istemiyor…”
- AVM çalışanları: “İnsanların uyarıları dikkate alıp buralara hücum etmeyeceğini düşünüyorduk ama öyle olmadı…”
Mevsimlik işçiler
Mevsimlik tarım işçileri, ulaşımda ve tarlada çalışırken alınan önlemlerin yetersizliğinden yakınıyor. İşçiler, maske ve dezenfektan sıkıntıları yaşıyor, taşıma araçlarında da üst üste ve ayakta yolculuk yapıyor. İşçilerin sorumlusu “Dayıbaşı” Vedat Akyüz, tarla sahiplerinin servis araçlarında yolcu sayısının yarı yarıya uygulanmasına yönelik kuralına uymadıklarını, itiraz ettiklerini ve maske konusunda da hiçbir desteğin gelmediğini söyledi.
Türkiye’nin birçok bölgesinde şu sıralarda soğan, patates hasadı, çapalama, meyve seyreltme işleri sürüyor. Kalkınma Atölyesi’nden Ertan Karabıyık, “Özellikle Adana’dan tarım aracılarından her gün şikâyetler alıyoruz. Mevsimlik gezici tarım işçileri maske, tarla ve bahçeye ulaşım ile dezenfektan konusunda çok büyük sıkıntılar yaşadıklarını dile getiriyorlar. Tarla/bahçe sahipleri, tüccarlar tarla/bahçe ulaşımında tedbirlere uygun seyahat için ortaya çıkan maliyetleri karşılamadıkları, maske temin etmedikleri ve dezenfektan satın alacak yer bulamadıklarını dile getiriyorlar” dedi.
Tedbirler nedeniyle tarlaya ulaşım maliyetinin 2-3 kat arttığını dile getiren Karabıyık, “Bu maliyetleri karşılaması gereken çiftçiler, tüccarlar veya firmalar kendi maliyetleri de artacağı için ödemeye yanaşmıyorlar. Bu da hem işçileri hem de tarım aracılarını zor durumda bırakıyor. Yol kontrolünde kişisel mesafeye uyulmadığı için ceza da ödüyorlar. Ayrıca mevsimlik gezici tarım işçilerinin hem ulaşım esnasında hem de tarlada maske kullanmaları gerekiyor. Ancak maske bulunmuyor ve bunun kim tarafından karşılanacağı belli değil. Adana Ovası için en azından günde 100 bine yakın maske ihtiyacı olduğunu sanıyoruz. Ziraat odaları, kamu kurumları, insani yardım kuruluşları, belediyeler, ticaret odaları, firmalar, ihracatçılar bu sürece aktif olarak katılmalı” diye konuştu.
AVM emekçileri
Koronavirüs salgını nedeniyle 46 gün önce kapılarını kapatan kuaför, berber, güzellik salonları ve alışveriş merkezleri tüm uyarılara karşın ‘normalleşme’ nedeniyle dün itibariyle kapılarını açtı. Günü erken saatlerinden itibaren çok sayıda insan, “Alışveriş yapmak, gezmek için” AVM’lere akın etti. AVM’lere girmek isteyen yurttaşlar, uzun kuyruklar oluşturdu.
AVM’lerde, koronavirüste yeni bir dalgaya davetiye çıkaran görüntülere imza atıldı. Çok sayıda yurttaşın maskesini çenesinin altına indirdiği görünürken özellikle giyim mağazalarında, fiziksel mesafe kuralı yok sayıldı. Salgın tehdidi devam ederken bugün ilk mesailerini yapan AVM çalışanları, “İnsanların uyarıları dikkate alıp buralara hücum etmeyeceğini düşünüyorduk ama öyle olmadı” diye konuştu.
Uzmanların, “İkinci bir dalgaya yol açabilir” uyarısı yok sayılarak açılan AVM’lerdeki mağaza çalışanları, “Bu kadarını da beklemiyorduk, ürktük” dedi. Kalabalıkta zaman zaman, “Sosyal mesafe” tartışmaları da yaşandı. Mağazalarda ödeme yapmak için kasa sırasında bekleyenler, “Bana çok yaklaştın” diyerek birbirleriyle sözlü kavgaya girişti.
Ankara’da bir alışveriş merkezinde bulunan giyim mağazasında çalışan K.L., yoğunluğun beklediklerinin üzerinde olduğunu söyledi. Mağazalar açılmadan önce taşıdıkları tüm kaygıların, günün ilk saatleri itibarıyla somutlaştığından söz eden K.L., “İnsanlar alışveriş yapmazlarsa başlarına bir şey gelecekmiş gibi davranıyorlardı” diye konuştu. Çalıştığı mağazanın, koronavirüs tedbirleri kapsamında kıyafet denemeyi yasakladığını anlatan K.L, “Israrla kıyafet denemek isteyen insanlar oldu. Bugün öyle şeyler yaşadık ki paraya ihtiyacımız olmasa bırakıp gitmek istedik, çoğu arkadaşım böyle hissetti” ifadelerini kullandı.
Bir kozmetik mağazasında çalışan A.S. de AVM’nin özellikle sabah saatlerinde çok yoğun olduğunu ifade etti. İnsanların, “Sabah kalabalık olmaz” düşüncesiyle erkenden AVM’ye geldiğini belirten A.S., “Bizim mağazamız çok yoğun olmadı ama AVM’nin sıradan bir hafta içi gününden neredeyse farkı yoktu” dedi. İnsanların, salgın endişesinden değil de ürün deneyemediği için AVM’yi erken terk ettiğini savunan A.S, “Ürünleri deneyemediği için bize kızan insanlar oldu. Bugünü, çoğu zaman sinirden gözlerimiz dolarak ama işimizi kaybederiz korkusuyla susarak geçirdik” ifadelerini kullandı.
Mart ayında 96 bin 636 olan kısa çalışma ödeneği alan çalışanların sayısı 2 milyon 590 bin 589’a, ödeme tutarı da 4 milyar 95 milyon liraya çıktı. İşçiler, bu dönemi kendi primleri ile oluşan fondan ödünç para alarak geçirirken işverenler istihdamı artırma gerekçesiyle bu dönemde de 11 milyar TL destek aldı
BirGün’den Nurcan Gökdemir’in haberine göre, salgın dolayısıyla işsizliği önleme iddiasıyla çıkartılan, ancak emekçileri ortalama bin 580 TL’lik ücrete mahkûm ederken işverenlerin yükünü azaltan kısa çalışma ödeneği, bir ayda görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Mart ayında işçi ve işveren kesintilerinden oluşan İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödeme yapılanların sayısı 96 bin 636’dan 2 milyon 590 bin 589 kişiye çıktı. Ancak işveren bu dönemde de fondan 1,1 milyar TL destek aldı.
Türkiye İş Kurumu, Nisan Ayı İşsizlik Sigortası Fonu istatistiklerini açıkladı. Geçen yılın aynı döneminde 657 bin 387 olan işsizlik sigortası ödemesi yapılanların sayısı bu yıl salgın dolayısıyla işten çıkarma yasağı olmasına karşın sadece 592 bin 130’a geriledi. Geçen ay içinde yapılan 730 milyon liralık ödeme ile ilk dört aylık ödeme tutarı 2,8 milyara çıktı.
96 binden 2,5 milyona
Salgınla birlikte iktidarın gündeme getirdiği ancak çalışanların daha az ücretle çalışmak zorunda kalmalarına, sosyal hak kayıplarına neden olan kısa çalışma ödeneğinden yararlananların sayısında büyük artış meydana geldi. Mart ayında 96 bin 636 kişiye 32 milyon 232 bin lira kısa çalışma ödeneği verilirken bu rakam bir ayda 2 milyon 590 bin 589 kişiye, ödeme tutarı da 4 milyar 95 milyon liraya fırladı. 2018 yılı aynı döneminde 17 kişiye, 2019’da da 23 bin 259 kişiye ödeme yapılıyordu.
Ücret garanti fonu
İşverenin, konkordato ilan etmesi, aciz vesikası alınması, iflası veya iflasın ertelenmesi nedenleri ile ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde, çalışanlarının hizmet akdinden kaynaklanan ve ödenmeyen üç aylık ücret alacaklarının ödendiği Ücret Garanti Fonu’ndan Nisan ayında 232 kişiye toplam 1 milyon 323 bin TL ödeme yapıldı.
Gelirin büyük bölümü harcandı
İşsizlik Sigortası Fonu’nun Mart ayında 3 milyar 893 milyon lira olan gelirleri Nisan ayında 5 milyar 458 milyon liraya çıktı. Genellikle gelirin tamamına yakınını harcayan fonun bu ayki harcamaları gelirin 1,2 milyar TL altında kaldı. Önceki ay 1,6 milyar TL olan işçi ve işveren primleri Nisan ayında 1,4 milyara, devlet katkısı da 554 milyondan 498 milyona geriledi. Ancak faiz geliri 1,5 milyar TL’den 3,3 milyar TL’ye çıktı.
Patronlara 1,1 milyar liralık destek
İşsizlik Sigortası Fonu'ndan patronlara istihdamı koruması veya yeni istihdam yaratması için 2 yılda toplam 47 milyar lira teşvik veya destek ödemesi yapıldı. Mart ayında 1,6 milyar TL olan ödeme, işsizliğin artmasına, devletin işverenlerin çalışanlardan kaynaklanan yükünü azaltma uygulamalarına karşın Nisan ayında da 1,1 milyar TL oldu.
2 milyon 600 bin kişi sosyal yardım talebinde bulundu
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstatistik Ofisi, İBB bünyesinde hayata geçirilen https://sosinc.ibb.gov.tr/ sosyal destek başvuru sayfasına 1 Nisan- 1 Mayıs 2020 tarihleri arasında yapılan başvuruları inceleyerek değerlendirme yaptı.
Araştırmaya göre, sosyal yardım için Nisan ayında 682 bin 697 başvuru yapıldı. Bu sayı, İstanbul’daki yedi haneden birinin başvuruda bulunduğunu ortaya koydu.
Her haneden sadece bir kişinin başvurabildiği sistemde, aileleriyle birlikte 2 milyon 600 bin kişi sosyal yardım talebinde bulundu. “Askıda Fatura” uygulaması Mayıs ayı başında başladığı için bu araştırmada yer almadı.
Hanelerin yüzde 43'ü düzenli gelire, yüzde 59.2'si sosyal güvenceye sahip değil.
Başvuranların yüzde 4.9'u başka yerden destek alırken yüzde 23'ü asgari ücretin altında kazanıyor.
En fazla 4 kişilik haneler destek alırken, çocuklu hanelerin oranı, yüzde 78,7. Sosyal destek kapsamına alınan hanelerin yoğunlaştığı ilçelerin başında Esenyurt, Bağcılar, Sultangazi, Küçükçekmece ve Bahçelievler geldi. En az destek alan ilçeler ise Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy.
Rapordan başlıklar:
- İstanbul’da her 7 haneden 1’i İBB’ye Nisan ayında sosyal yardım talebiyle başvuru yaptı.
- İstanbul’da 10 haneden 1’ine İBB’nin sosyal yardımları ulaştırılmaya başlandı, sosyal yardımdan faydalanacak kişi sayısı 2 milyona yaklaştı.
- İstanbul’daki hanelerin %10,6’sı, kişi sayısı olarak ise %12,7’si sosyal yardım kapsam altında yardımlar almaya başladı.
- Başvurular arasında sosyal destek alanların içinde kadınlar daha fazla yer aldı. Sosyal yardım alanların %77’si evli hanelerden oluştu.
- Sosyal destek alanların üçte ikisinin 25-44 yaş aralığında olduğu görüldü.
- Sosyal destek kapsamına alınanlar arasında mesleğini belirtenler içinde en yüksek orana işçiler, bir mesleği olmayanlar, ev hanımları ve tekstil çalışanları olduğu gözlendi.
- Sosyal destek kapsamına alınan haneler arasında en yüksek paya 4 kişilik haneler sahip oldu, hane halkı büyüklüğü 4 kişiyi geçenlerin oranı ise %36,2 olarak kaydedildi.
- Sosyal destek kapsamına alınan hanelerde engelli olanların oranı %10,4 olarak belirlendi.
- Sosyal destek kapsamındaki hanelerin %78,7’sinde bir veya daha fazla çocuk olduğu gözlendi.
- Çocuklu hanelerin %72,4’ünde bir veya daha fazla çocuğun okula gittiği görüldü.
- Sosyal destek kapsamına alınan hanelerin %43’ünün düzenli geliri olmadığı, %23’ünün ise asgari ücret altında gelire sahip olduğu gözlendi.
- Sosyal destek kapsamında yer alan hanelerin %4.9’u başka yerden bir maddi sosyal destek aldığını beyan etti.
- Sosyal güvencesi olanların oranı %40,8 iken, herhangi bir sosyal güvenlik kurumunda kaydı olmayanların oranı %59,2 olarak gözlendi.
- Sosyal destek kapsamına alınan hanelerin yoğunlaştığı ilçelerin başında Esenyurt, Bağcılar, Sultangazi, Küçükçekmece ve Bahçelievler oldu.
- İlçedeki hane sayısı içindeki pay açısından ise Sultangazi, Arnavutköy ve Sultanbeyli oldu
- En az destek alan ilçeler ise Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy.
Araştırmanın tamamını içeren PDF dosyasına erişim için linke tıklayın:
https://mediabox.ibb.gov.tr/wp-content/uploads/2020/05/iBB-Sosyal-Yardim-istatistikleri-Nisan-2020.pdf
Açıklanan veriler Covid-19’un yaratacağı depremin habercisi
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 11 Mayıs 2020 günü açıkladığı Şubat 2020 dönemi Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA) ile İŞKUR tarafından 8 Mayıs 2020’de açıklanan işgücü verilerini değerlendirdi.
Henüz güncel bilgilere ulaşmadık
TÜİK tarafından bugün (11 Mayıs 2020) açıklanan veriler Şubat 2020 dönemi (Ocak-Şubat-Mart) HİA sonuçlarını yansıtıyor. Bu verilerde Covid-19’un yarattığı ekonomik depremin sonuçları, işsizlikteki artış ve istihdam kaybı henüz yer almıyor. Covid-19’un etkilerini Haziran ve Temmuz ayında açıklanacak TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarında görmek mümkün olacak.
Ancak açıklanan TÜİK verileri bu haliyle bile vahim bir tabloya işaret ediyor. TÜİK verilerine göre işgücü ve istihdamın birlikte düştüğü görülüyor. 2019 Şubat ayına göre işgücü 1 milyon 102 bin azalarak 30 milyon 982 bine geriledi. İstihdam ise son bir yılda 602 bin azaldı. İstihdam son iki yılda ilk kez 27 milyonun altına geriledi. Ekonomik krizin başladığı Ağustos 2018’e göre istihdam kaybı 2 milyon 565 bin olarak gerçekleşti.
Ümidini kaybeden işsizler artıyor
Öte yandan iş aramayıp çalışmaya hazır olanların ve özellikle de ümidini kaybeden işsizlerin sayısında ciddi bir tırmanış olduğu görülüyor. Örneğin ümidini kaybeden işsiz sayısı bir önceki yıla göre 486 bin artarak 1 milyon 107 bine yükseldi. Bu tablo işsizlerin iş arama ümidini kaybettiklerini gösteriyor.
İşsiz sayısı 2020 Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 502 bin kişi azalarak 4 milyon 228 bin kişi olarak gerçekleşse de bu durum işgücü piyasalarında bir iyileşme anlamına gelmiyor. Aksine Türkiye ekonomisinin istihdam yaratma kapasitesi günden güne zayıflıyor. Bu verilerin Covid-19 salgını öncesini yansıttığı düşünülecek olursa önümüzdeki ay çok daha vahim bir tablonun ortaya çıkacağını söylemek mümkün.
Açıklanan veriler dalganın habercisi
TÜİK tarafından açıklanan Şubat 2020 verileri Covid-19 ile ilgili güncel durumu yansıtmasa da İŞKUR tarafından açıklanan Nisan 2020 açık iş ve işe yerleştirme istatistikleri Covid-19’un yaratacağı işsizlik dalgasının öncü göstergesi niteliğinde. İŞKUR verilerine göre Nisan 2020’de açık işler bir önceki aya göre 114 bin 888 azalarak 52 bin 418’e geriledi. Açık işlerde yaşanan azalma yüzde 68,7 oranında. Bu durum Covid-19’un yaratacağı depremin öncü göstergesi niteliğinde.
Şimdiye kadar açıklanan çeşitli verileri dikkate alarak Covid-19 nedeniyle yaşanacak iş/istihdam kaybını tahmini olarak hesaplamak mümkündür. Tahminimiz Covid-19’un ilk aylardaki etkisinin (Mart-Nisan-Mayıs) 7 ile 8 milyon yeni istihdam ve iş kaybına yol açacağı yönündedir. Böylece Covid-19’un ilk dönemlerinde dar tanımlı iş ve istihdam kaybının 12 milyona, geniş tanımlı işsizliğin ise 15-16 milyon civarına ulaşabileceğini tahmin ediyoruz.
Bu tahminde kısa çalışma, işsizlik ve ücretsiz izin ödeneklerine başvuranlar ile istihdamda olup sokağa çıkması yasaklanan 65+ ile 15-17 yaş çalışanlar, kendi hesabına çalışanlar ile kentsel kayıt dışı istihdamdan işsiz kalanlar hesaba katılmıştır. Verilerin bir bölümü resmi açıklamaya dayalı iken bir bölümü tahminidir.
Ekonomik kriz hükümeti zorluyor. Enflasyon ve işsizlik artıyor, vergiler ağırlaşıyor!
Altından mücevhere, buzdolabından çamaşır makinesine, menteşeden fermuara, klimadan oyun ve müzik aletlerine kadar pek çok ürüne yüzde 30 ek gümrük vergisi getirildi. Eylül ayına kadar yüzde 30 olarak uygulanacak vergi, sonrasında yüzde 25'e düşecek.
Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanan ithalat rejimi kararına ek karar ile bazı ürünlere 30 Eylül 2020'ye kadar geçici yüzde 30'a kadar, bu tarihten sonra ise yüzde 25'e kadar değişen oranlarda ek gümrük vergisi uygulanacak.
Hangi ürünlere uygulanacak?
Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında bugün "İthalat Rejimi Kararına ilişkin Ek Karar"a göre ek gümrük vergisi uygulanacak bazı mallar şöyle:
"Altından ve kıymetli taşlardan mücevherat, buzdolabı ve derin dondurucular, bulaşık makineleri, çamaşır makineleri, split klimalar, ocak ve yemek pişirme cihazları, su filtreleri, turbo kompresörler, motor parçaları, golf arabası, mensucat açma sarma makineleri, çeşitli el ve ziraat aletler, metalden eşyalar, alçıdan inşaat malzemeleri, ahşap kapı ve pencereler, prefabrik yapılar, demir-çelikten teller, halatlar, kablolar, zincirler, bakırdan teller, kablolar ve halatlar, yer kaplama ve döşemeleri, yapışkan bantlar, kauçuk levhalar, zaman kontrol cihazları, müzik aletleri, oyun aletleri, kayaklar ve spor malzemeleri, kilitler, menteşeler, makaslar, fırçalar, fermuarlar, çakmaklar, hijyenik ürünler, tripodlar vb ile bazı muhtelif ürünler."
Salgında annelik zor
Tüketici Hakları Derneği (THD) Genel Başkanı Turhan Çakar Anneler Günü nedeniyle yazılı bir açıklama yayınladı.
Çakar, “salgın döneminde ülkemizde hem çalışan hem de çalışmayan annelerin çoğunluğunun mutsuz olduğu anlaşılmaktadır” dedi.
Çakar, Anneler Günü için, “Anneler Günü, ticarileştirilmekten, bir rant aracı olarak kullanılmaktan, istismardan kurtarılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Tüketici Hakları Derneği (THD) Genel Başkanı Turhan Çakar’ın açıklaması:
• Salgında işsiz, yoksul, çaresiz anne sayısı arttı
• Yokluktan tencere kaynatamayan anneler depresyonda
• Yoksulluğun, işsizliğin arttığı salgında annelerin ruh sağlığı daha da bozuldu
• Anneler günü ticarileştirildi
• Türkiye’de 4.8 milyon anne açlık sınırının altında, 14 buçuk milyon anne ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor
• Çalışan ve çalışmayan annelerin çoğu mutsuz
• Anneler, cumhuriyet döneminin en ağır koşullarını yaşıyor
• İşçi ve emekçi annelerin ezici çoğunluğu sendikasız, önemli bir kesimi ise kayıtdışı ve güvencesiz çalışıyor
• Çalışan emekçi anneler üzerinde baskı ve sömürü artmıştır
• Anneleri hasta, umutsuz, mutsuz ve çaresiz bırakan bu düzen değişmelidir
• Anneler günü ticarileştirilmekten kurtarılmalıdır
Anneler mutsuz
Tüm dünyada ve ülkemizde Mayıs ayının 2. haftasındaki Pazar günü, Anneler Günü olarak kutlanmaktır. Ancak, ülkemizde annelerin sorunları gündeme getirilmemektedir. Özellikle de, korona salgını döneminde ülkemizdeki sorunlar ve koşullar dikkate alındığında, annelerin durumunun zor olduğu görülmektedir.
Salgının yaşandığı ülkemizde işsiz, yoksul, çaresiz anne sayısında artış görülmektedir. Yokluktan, yoksulluktan, işsizlikten tencere kaynatamayan anneler depresyona ve strese girmektedir.
Ekonomik, sosyal nedenlerden ve sorunlardan dolayı, zaten, ülkemizde annelerin önemli bir kesimi ruhsal yönden bunalım yaşıyordu. Yoksulluğun, işsizliğin arttığı salgın döneminde ise bu olumsuz koşullara mahkûm olan annelerin ruh sağlıkları daha da bozulmuştur. Annelerin mutsuzluğunu arttıran ve depresyona iten bir başka sorun ise; meslek, eğitim, yaş ve deneyim olarak gerekli koşulları taşıyan evlatlarının işsiz kalmasıdır.
1914 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, 1955 yılından beri ise ülkemizde kutlanmaya başlanan Anneler Günü ticarileştirildi. Artık, Anneler Günü şirketlerin karlarını arttırmak için bir rant ve ticari araç olarak kullanılıp, istismar edilmektedir.
Ülkemizde 24 milyon dolayında anne olduğu dikkate alındığında; 4.8 milyon annenin açlık sınırının altında, 14 buçuk milyon annenin ise yoksulluk sınırının altında yaşadığı anlaşılmaktadır.
Bugünkü koşullarda, özellikle de yaşadığımız salgın döneminde; ülkemizde, hem çalışan hem de çalışmayan annelerin çoğunluğunun mutsuz olduğu anlaşılmaktadır. Bugünkü olumsuz koşullarda; anneler, cumhuriyet döneminin en ağır koşullarını yaşamaktadır.
Bugün, Türkiye’de çalışma şansını yakalayan işçi ve emekçi annelerin ezici çoğunluğu sendikasız, önemli bir kesimi ise kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılmaktadır. Çalışan emekçi anneler üzerinde baskı ve sömürü artmıştır.
Annelerin yaşadığı, sıkıntı çektiği bu olumsuz ve zor koşullar, sorunlar, haksızlıklar, baskılar sürdürülemez. Bu nedenle, anneleri hasta, umutsuz, mutsuz ve çaresiz bırakan bu düzen değişmek zorundadır.
Anneler Günü, annelerin sorunlarının tartışıldığı, çözüm arandığı, gerçekten karşılıksız sevgi ve saygı ile kutlandığı bir gün olmalıdır. Anneler Günü, ticarileştirilmekten, bir rant aracı olarak kullanılmaktan, istismardan kurtarılmalıdır.
Gençler hasada gidiyor
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in gençlere ve İzmir gönüllülerine yaptığı üreticinin ürününün dalında bırakmama çağrısı yanıt buldu. 432 gönüllü önümüzdeki Pazartesi’den itibaren Kemalpaşa’da başlayacak kiraz hasadına katılacak.
Gençler tarlalarda
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında “Üreticinin ürünü dalında kalmasın” sloganıyla başlattığı meyve hasadına gönüllü destek programına Bizİzmir dijital platformlarından 432 gönüllü başvurdu. İlk hasat 11 Mayıs Pazartesi günü bölgenin en önemli ürünlerinden kirazla Kemalpaşa ilçesinde başlayacak. Gönüllüler, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile ilçenin 40 mahallesindeki 150 üreticinin kiraz bahçelerine giderek üreticinin ürününün toplanmasına yardım edecek. Kiraz hasadının ardından ilçede gönüllüler erik ve şeftali de toplayacak. İhtiyaç halinde diğer ilçelerde destek programı devam edecek.
Koronaya inat, İmece günleri
Program salgın önlemleri kapsamında çocuklara ve yaşlılara uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle mevsimlik işçilerin bir kısmının meyve hasadına katılamayacak olması ve bu yüzden işgücü ihtiyacının doğacağı öngörüsüyle başlatılmıştı. “Başka bir tarım mümkün” diyerek yola çıkan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer geçen hafta gençlere ve İzmir gönüllülerine programa katılım çağrısı yapmış, “Bu zor günlerde kadim kültürümüzde yer alan imece ruhunu canlandıralım, üreticinin ürününü dalında bırakmayalım. Siz de el verin hem üreticiyi hem tüketiciyi doyuralım” demişti.
Başvurular Bizİzmir dijital platformlarından devam ediyor
Program kapsamında hasada destek olmaya gönüllü 20-35 yaş arasındaki gençler Bizİzmir dijital platformlarının ana sayfasından “Katıl” yazısına, açılan sayfada da “Gönüllülük” başlığına tıklayarak üye olabiliyor ve “Gönüllü Formu”nu doldurabiliyor. Sağlık problemi olmayan ve arazi koşullarında çalışabilecek adayların kabul süreci kendilerine gönderilen hasat eğitim videosunu izledikten sonra “İzledim” onayıyla birlikte tamamlanıyor.
Hijyen setleri, öğle yemekleri ve ulaşım Büyükşehir’den
Gönüllüler 11 Mayıs-10 Haziran tarihlerinde 07.30-17.00 saatleri arasında üreticilerle meyve bahçelerinde olacak. Gönüllülerin çalışma programları kendilerine SMS olarak gönderilecek. Maske, eldiven ve dezenfektan olmak üzere günlük hijyen setleri, ulaşım ve öğle yemekleri İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlanacak. Haftalık hasat desteğine küçük bir teşekkür olarak gönüllülerin İzmirim kartlarına günlük 5 biniş bedeli olmak üzere haftalık 35 biniş bedeli yüklenecek ve her hafta kendilerine gıda paketi hediye edilecek.
Telefonla gönüllü desteği talebi
Gönüllü desteği talep eden Kemalpaşa’daki kiraz üreticileri ise taleplerini mesai saatleri içinde 0 232 293 35 55 numaralı telefon üzerinden Büyükşehir Belediyesi’ne iletebiliyor.
Kaynak: izgazete.net